Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1300 E. 2023/991 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1300
KARAR NO: 2023/991
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24.02.2020
NUMARASI: 2019/154 E. – 2020/193 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, davalı ile aralarındaki ticari alım satım ilişkisi gereğince davalı yana birçok kereler mal sattığını, hizmette bulunduğunu ve karşılığında 08.05.2017 tarihinde … no’lu 177.877,53 TL bedelli fatura, 07.06.2014 tarihinde … no’lu 6.425,73 TL bedelli fatura ve 31,07,2017 tarihinde … no’lu 62.109,12 TL bedelli fatura olmak üzere çeşitli tarihlerde aralarındaki ilişki gereği fatura düzenlendiğini, bu faturaların tamamında satılan malların bedelinin peşin olarak ödeneceği konusu ile gecikmeye düşülmesi halinde aylık yüzde 3 vade farkı işletileceği hususunun şerh edildiğini, yani davalı yanın söz konusu malları bu şartlar altında aldığını ve bu şartlar altında ödemeyi kabul ettiğini, işbu davanın da konusu olan faturanın ise … no’lu ve 04.01.2018 düzenleme tarihli e-fatura olduğunu, bu faturanın da açıklamalar kısmında davalı yana ilk kesilen faturaya ilişkin şerh düşüldüğünü, bu şerhte de “PEŞİN OLARAK FATURA EDİLEN …-…-… NOLU FATURALARIN AYLIK %3’DEN VADE FARKIDIR” şeklinde belirtildiğini, durumu gösterir e-faturanın müvekkil tarafından düzenlenerek davalıya 15.01.2018 tarihinde teslim edildiğini, ayrıca müvekkili ve davalının 04.01.2018 tarihli e-faturanın açıklamalar kısmına şerh düşülen faturaları ticari defterlerine işlemiş olup malın ne şekilde satıldığı, ödemelerin nasıl yapılacağı ve usulüne uygun kayıtlar ve peşin ödemelerde geciken durumlarda %3 vade farkı uygulanacağının davalı yana bildirildiğini ve bu hususun taraflar arasında bu suretle kabul edildiğini, bu şartları bilmesine rağmen davalı yanın emtianın satış bedelini aralarındaki cari hesap ilişkisi gereği ödeme şartlarına uymadığını, müvekkili firmaya ilk kesilen faturalar karşılığı olarak çok ileri tarihli çekler teslim ettiğini, satış şartlarına uymayan bu ödemeler neticesinde davalı yana dava konusu 04.01.2018 tarihli e-fatura kesildiğini, ancak davalı yanın bu faturayı da kendi defterlerine kaydetmediği gibi 04.01.2018 tarihinde düzenlenen e-faturaya avukatı aracılığı ile itiraz ettiğini, söz konusu faturayı geri gönderdiğini, fatura ve muhteviyatını kabul etmediğini ve tarafa itiraz ettiğini, açıklanan sebeplerle … No’lu ve 04.01.2018 düzenleme tarihli e-fatura da gösterilen emtia bedelinin müvekkile ödenmemesinden doğan müvekkilin 138.208,68 TL alacağının faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle, davanın İstanbul’da açıldığını, ancak müvekkilinin adresinin dava dilekçesinde belirtilen adres olduğu gibi davalının işyeri adresinin de Güngören ilçesinde olduğunu, bu nedenle yetkili mahkemenin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, müvekkili ile davacı şirket arasında 08.05.2017 tarihli 177.877,53 TL bedelli, 07.06.2017 tarihli 6.425,73 TL bedelli ve 31.07,2017 tarihli 62.109,12 TL bedelli 3 adet faturaya konu mal alışverişi olduğunu, söz konusu mal alımından kaynaklanan borca karşılık davacı şirkete muhtelif çeklerin teslim edildiğini, çeklerin vadelerinin şifahi görüşmeler neticesinde belirlendiğin, bahsi geçen fatura ve çeklerin tarafların defterlerine işlendiğini, davacının önce vadeli çekleri kabul etmesine rağmen sonradan vade farkına ilişkin 04.01.2018 tarihli e-faturayı düzenlediğini ve müvekkiline gönderdiğini, müvekkilinin de yasal 8 günlük süre içerisinde işbu faturaya itiraz ettiğini ve kabul etmediğini, her ne kadar davacı tarafça düzenlenen faturalarda peşin ödenmeyen satış bedelleri için aylık %3 gecikme faizi tahakkuk edeceği matbu olarak yer almış olsa da bu şerhin tek taraflı bir işlem olarak faturaya eklenmiş olup taraflar arasında buna ilişkin bir sözleşme akdedilmediğini, taraflar arasında bu yönde oluşmuş bir teamül de bulunmadığını, kaldı ki müvekkilin fahiş oranda vade farkı içeren bu şerhi hiçbir zaman kabul etmediğini, şifahi görüşmelerde dahi bu konunun gündeme gelmediğini, davacının iddia ettiği gibi faturayı teslim almanın, hatta defterlere işlemenin vade farkını otomatikman kabul etmek anlamına gelmediğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/305 Esas, 2018/1062 Karar ve 26.11.2018 tarihli kararı ile, Davalının yetki itirazının kabulüne ve dosyanın yetkili Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı ile davalı arasında ticari ilişki olduğu ve de davacının 08.05.2017 tarihinde … no’lu 177.877,53 TL bedelli fatura, 07.06.2014 tarihinde … no’lu 6.425,73 TL bedelli fatura ve 31,07,2017 tarihinde … no’lu 62.109,12 TL bedelli faturaları düzenlediği bu faturaların davalının kabulünde olduğu ve çek ile ödeme planı yapıldığı savında bulunduğu, Davacı yanın vade farkına dayanak 3 faturaya dayalı … No’lu ve 04.01.2018 düzenleme tarihli 138.208,68 TL lik e-faturaya dayalı alacak talebi ile açılan davada; Davalı yanın ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda; Taraflar arasında düzenlenmiş bir sözleşme, sipariş formu, cari hesap sözleşmesi vb bulunmadığı gibi dava tarihi öncesinde davacının davalıya düzenlemiş olduğu herhangi bir vade farkı faturasına davalı ticari defterlerinde rastlanılmadığından teamül oluşmadığı, Salt faturalar üzerindeki vade farkı uygulanacağı ifadesinin vade farkı talebine dayanak teşkil edemeyeceğinin karara bağlandığı bu itibarla salt fatura üzerindeki vade tarihinin vade farkı talebi için yeterli olmadığı davacı alacağının ispata muhtaç olduğu, Davalı yanın ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda; Dava konusu davacının davalıya düzenlemiş olduğu 138.208,68 TL vade farkına faturasına dayanak sözleşme ve mutabakat bulunmadığı gibi ,taraflara ait ticari defterlerde vade farkı uygulamasına ilişkin teamül kaydı bulunmadığından davacının talebinin yerinde olmadığı ,şeklinde rapor düzenlediği; Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının vade farkı talep zedip edemeyeceği noktasında toplanmakla; Bilindiği üzere vade farkı talep edilebilmesi için taraflar arasında bu konuda bir sözleşme bulunması veya taraflar arasında vade farkına ilişkin uygulamanın benimsenmiş olması gerekeceği, taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara ” bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir ” ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebligi ve karşı tarafça TTK.nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceği 27.06.2003 tarihli ve E:2001/1-K: 2003/1 sayılı İctihadı Birleştirme Kararı ile karara bağlanmıştır. Bu bilgiler ışığı altında somut olaya gelince taraflar arasındaki sipariş formunda ödemelerin nasıl yapılacağı ve usulüne uygun kayıtlar ve peşin ödemelerde geciken durumlarda %3 vade farkı uygulanacağının davalı yana bildirilmiş ise de; Yukarıda sözü edilen İBK gereğince bu kayda dayanılarak vade farkı istenemeyeceği sonucuna varılmıştır.Diğer yandan alınan bilirkişi raporları ile taraflar arasında vade farkına ilişkin bir uygulamanın da benimsenmiş olmadığının bildirilmesi karşısında davacının vade farkı talep edemeyeceği sonucuna varılmakla…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, taraflar arasındaki ticari alım satım ilişkisi gereğince müvekkili tarafından mal satımı ve hizmet bedeli karşılığında 3 adet fatura düzenlendiğini, faturaların karşı tarafçada kabul edildiğini, faturaların tamamında satılan malların bedelini peşin olarak ödeneceği hususu ile gecikmeye düşülmesi halinde aylık %3 oranında vade farkı işletileceğinin şerh edildiğini, söz konusu alım satıma konu sadece 1 adet fatura olmayıp farklı tarihlerde olmak üzere 3 adet faturanın mevcut olduğunu, davalının bu şartlar altında anılan malları satın aldığını ve bu şartlar altında ödemeyi kabul ettiğini, ancak davalının faturalarda geçtiği üzere peşin olarak ödemede bulunmayıp 31.10.2018 tarihli 115.000,00 TL 30.11.2018 tarihli 121.984,00 TL bedelli 2 adet bir yıl vadeli ileri tarihli çek düzenlendiğini, oysa taraflar arasında faturalara da düşülen kayıtlar gereğince vade farkı oranı işletilmeksizin bu şekilde bir ödemenin taraflarınca kabul edilebilir olmadığından buna istinaden taraflarca kabul edilmiş olan şartlar dahilinde bir vade farkı faturası düzenlendiğini, açıklamalar kısmında da davalıya kesilen faturaya şerh düşüldüğünü, bu şerhte peşin olarak fatura edilen faturaların aylık %3’ten vade farkı olarak belirtildiğini, bu faturanın davalıya 15.01.2018 tarihinde teslim edildiğini, davalı tarafın defterlerine işlemekle alım satım şartlarını ödeme şeklini ve vade farkını kabul ettiğini, TTK 21/2 maddesine göre bir faturayı alan kişinin aldığı tarihten itibaren 8 gün içinde faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılacağından mahkemece dosya içerisindeki raporlara göre hüküm kurulduğunu, raporların kabul edilebilir olmayıp itiraz dilekçesinde belirttikleri üzere raporlarda dayanılan Yargıtay kararlarının 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğü girmesiyle güncelliğini yitirdiğini, TTK’nın 1530 maddesinin hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, ticari hükümlerle yasaklanmış işlemlerle mal ve hizmet tedarikinde geç ödemenin sonuçları başlığını taşıdığını, hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmadığını, hukuk sisteminde özel bir kanuna tabi tutulan tacirin basiretli bir iş adamı niteliği taşıması gerektiği, bu nedenle tacirlerin kural olarak özel bir biçimde korunmasına gerek bulunmadığının kabul edildiğini, faturaların ticari defterlerine işlendiğini, çek ile ödeme durumunda bir sakınca olmadığını, sadece mevcut çeklerin bir yıl ileri tarihli olması nedeniyle faturalarda yer alan ve taraflarınca anlaşamaya varılmış olan şartların da doğal bir sonucu olarak müvekkilinin vade farkı faturasını düzenleme hakkının doğduğunu, taraflar arasında peşin ödeme hususunun kararlaştırıldığını, vadesinde ödememe durumunda da vade farkı oranının belirlendiğini, davalının aldığı malın/hizmetin karşılığını, peşin olarak zamanında ödemediğini, vade farkının alacaklının anlaşılan tarihte ilgili emtianın tahsilatını gerçekleştirememesi sonucu uygulanan yasal faiz olup alacaklının gecikmeden kaynaklanan zararının karşılanması olduğunu, vade farkı fatura tarihinin 04.01.2018 olup ödeme için verilen çeklerin vade tarihlerinin çok ileri olduğunu, vade farkı fatura tutarı hesaplanırken fatura düzenleme tarihleri ile söz konusu çeklerin vade tarihleri arasındaki süreye aylık %3 vade farkı uygulanması gerektiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia ederek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satımda faturalı vade farkı alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasında, ticari ilişkinin varlığı konusunda herhangi bir uyuşmazlık mevcut değildir.Uyuşmazlık, davacı tarafın vade farkına ilişkin fatura alacağını talep hakkının bulunup bulunmadığı, bilirkişi raporlarının dosya kapsamına uygun olup olmadığına ilişkindir.Dosya kapsamından, davacı şirket tarafından davalı şirket adına, 31.07.2017 tarihli mamul kumaş olarak toplam 62.109,12 TL tutarında … nolu 07.06.2017 tarihinde mamul kumaş için 6.425,73 TL tutarlı ve …1 nolu 08.05.2017 tarihli mamul kumaş cinsinden mal için toplum 177.877,53 TL tutarında faturalar düzenlendiği, faturalarda mal cinsinin USD olarak gösterildiği, açıklamada döviz kurunun belirtildiği, peşindir ibaresi ile birlikte peşin ödemeli kur farkı ödeme vadesinde ödenmeyen faturalarda dövizde %2, TL’de %3 aylık vade farkı uygulanacağı ifadesinin yer aldığı, 04.01.2018 tarihli peşin olarak fatura edilen 3 adet faturaların vade farkı aylık %3 açıklamasıyla toplam 127.971,00 TL %8 KDV ile birlikte 138.208,68 TL tutarlı e-fatura düzenlediği ,söz konusu faturayı davalıya tebliğ ettiği, davalı tarafça 22.01.2018 tarihli ihtarname ile faturaya itiraz edildiği, itirazda fatura içeriğinin gerçek durumla örtüşmediği, faturaya dayalı herhangi bir mal ve hizmet alımının yapılmadığının belirtildiği, davacı tarafa, satın alma mal bedeline karşı davalı yanca 31.10.2018 tarihli 115.000,00 TL ve 30.11.2018 tarihli 121.984,00 TL bedelli 2 adet çekle ödemelerini gerçekleştirmiş olduğu, davacının iş bu davayı açmış olduğu anlaşılmıştır.Mahkemece, taraf delilleri toplanarak bilirkişilerden raporlar alınmıştır. 29.11.2019 tarihli bilirkişi raporunda, dava konusunun, 04.,01.2018 tarihinde taraflar arasındaki ticari alım-satım ilişkisi gereğince düzenlenen e-fatura uyarınca davalı şirketin fatura bedelinde gösterilen tutarı ödememesi sonucu doğan alacağın tahsili talebinden ibaret olduğu, davalınım 2017 ve 2018 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalı ticari defterlerine göre; dava tarihi (30.03.2018) itibariyle davalının davacıya 236.984,41 TL borçlu olduğu, davacı her ne kadar faturalar üzerindeki vade tarihlerine ve vade farkı tutarına dayanarak vade farkı alacağının doğduğunu iddia etmiş olsa da, yukarıda arz edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararında da arz edildiği üzere, salt faturalar üzerindeki vade farkı uygulanacağı ifadesinin vade farkı talebine dayanak teşkil edemeyeceğinin karara bağlandığı, bu itibarla salt fatura üzerindeki vade tarihinin vade farkı talebi tçin yeterli olmadığı, bununla birlikte mahkemenin aksi kanaatte olması durumunda; fatura üzerindeki vade ile takip tarihi arasında davacının davalıya düzenlemesi gereken vade farkı tutarının 53.236,06 TL olarak hesap edildiği, dosya içerisinde taraflar arasında düzenlenmiş bir sözleşme, sipariş formu, cari hesap sözleşmesi vb bulunmadığı gibi dava tarihi öncesinde davacının davalıya düzenlemiş olduğu herhangi bir vade farkı faturasına davalı ticari defterlerine de rastlanılmadığından teamül oluşmadığı, bu itibarla dava konusu davacının davalıya düzenlemiş olduğu 04.01.2018 tarihli … no’lu “peşin olarak fatura edilen …-…-… nolu faturaların aylık yüzde 3’den vade farkıdır” açıklamalı KDV dahil 138.208,68 TL tutarlı faturanın davalıya yansıtılamayacağı kanaatine varılmakla birlikte takdirinin mahkemeye ait olduğu, sonuç olarak dava konusu davacının davalıya düzenlemiş olduğu 138.208,68 TL tutarlı vade farkı faturasına dayanak sözleşme, sipariş formu, cari hesap sözleşmesi vb bulunmadığı gibi dava tarihi öncesinde vade farkına teamülün de bulunmadığından davacı alacağının ispata muhtaç olduğu belirtilmiştir. 11.01.2020 tarihli talimat yoluyla alınan bilirkişi raporunda; davacıya ait 2017-2018 yılı ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin bulunduğu, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulduğu ve defter kayıtlarının kendi içinde birbirini doğruladığı, delil vasfı taşıdığı.(HMK/222) davacıya ait ticari defter ve kayıtlarına göre 29.12.2018 tarihi itibariyle davalıdan cari hesap bakiyesi 140.637,06 TL alacaklı olduğunu, bu alacağın 138.208,68 TL’si dava konusu vade farkından kaynaklı olduğu, dava konusu davacının davalıya düzenlemiş olduğu 138.208,68 TL tutarlı vade farkı faturasına dayanak sözleşme ve mutabakat bulunmadığı gibi taraflara ait ticari defterlerde de vade farkı uygulamasına ilişkin oluşan teamül kaydı bulunmadığından davacının talebinin yerinde olmadığı belirtilmiştir. Davacı vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz edilmiştir. Mahkemece yukarıda yer verilen gerekçelere istinaden davanın reddine karar verilmiştir. Taraflar arasında, vade farkına ilişkin herhangi bir sözleşme olmadığı gibi sürekli uygulama nedeniyle teamül hale geldiğine ilişkin ticari defter ve kayıtlarında da herhangi bir bilgi ve belge mevcut değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.09.2003 gün ve 2003/19-449 Esas, 2003/491 Karar 28.04.2004 gün ve 2004/19-2005 Esas, 2004/246 Karar, 06.10.2004 gün ve 2004/19-470 Esas, 2004/462 Karar sayılı vb emsal ilamlarında vade farkının sözleşmede kararlaştırıldığı ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru kabul edildiği durumlarda alacaklının bu yöndeki istemini doğrudan sözleşmeye dayandırabileceği uygulanmıştır. Nitekim 27.06.2003 gün ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararında vade farkının, veresiye veya taksitle satışlarda ilk satış bedeline yani semene belirli oranlarda yapılan ilave başka bir anlatımla vade farkı mal ve hizmet satım sözleşmesinde kararlaştırılan veya ticari teamüllere göre vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihindeki mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle semenin ulaştığı miktarı ifade ettiği belirtilmiştir. TTK’nın 23/2. maddesindeki karine faturanın olağan içeriği ile ilgili olup faturaya sözleşmeyı değiştiren, diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların konulması, faturaya alanında olağan olmayan bu kayıtlara süresinde itiraz etmemiş olması bunları kabul ettiği ve sorumlu olacağı anlamına gelmeyecektir. Burada itiraz edilmemekle kesinleşen faturanın olağan içeriğidir. Vade farkı, içtihadı birleştirme kararında ortaya konulduğu üzere uygulamada mal ve hizmet bedelinin ödenmesi gereken günde ödenmemesi halinde alacağın gecikmesi nedeniyle ulaştığı miktar yani mal ve hizmetin yeni fiyatı olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere vade farkı sözleşmenin kuruluş aşamasıyla ilgili bir unsurken fatura sözleşmenin ifasıyla ilgilidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2004/19-470 Esas, 2004/462 Karar ve 06.10.2004 tarihli kararında ayrıca faturanın bir sözleşme olmadığı gibi faturanın olağan unsurlarından olmayan kayda itiraz edilmemiş olması da faturayı sözleşme haline getirmeyeceği salt faturalar üzerindeki vade farkı uygulanacağı ifadesinin vade farkı talebine dayanak teşkil edemeyeceğinin bu itibarla salt fatura üzerindeki vade tarihinin vade farkı talebi için yeterli olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle davacı vekilinin vade farkı alacağına ilişkin talebinin emsal yargı kararlarında da belirtilmiş olduğu üzere sübuta ermediği bu anlamda mahkemenin ret kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan davacı vekilince TTK’nın 1530. maddesinin değerlendirilmeye alınmadığı belirtilmiş ise de anılan maddenin üst başlığı ticari hükümlerle yasaklanmış işlemlerle mal ve hizmet tedarikinde geç ödemenin sonuçlarıdır. Maddenin 4. fıkrasında sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre 5. fıkraya aykırı ise borçlunun hangi durumlarda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılacağı ve faize hak kazanacağı hususlarına yer verilmiştir. Yukarıda ifade edildiği üzere dava konusu uyuşmazlık vade farkı faturasına ilişkin olup faizle ilgili uyuşmazlık söz konusu değildir. Bu itibarla davacının iddia etmiş olduğu gibi TTK’nın 1530. maddesinde iş bu davada uygulama yerinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Emsal Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2016/5191 Esas, 2018/101 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; taraflar arasında vade farkı uygulacağına ilişkin yazılı bir sözleşme bulunmadığı gibi vade farkı ödeneceğine dair teamül halini alan fiili bir uygulama ve kararlaştırma da bulunmamaktadır.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.08.06.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.