Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1289
KARAR NO: 2021/1704
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2019
NUMARASI: 2014/853 E. – 2019/932 K.
BİRLEŞEN DAVADA
DAVANIN KONUSU:Menfi Tespit- Alacak (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen menfi tespit ve alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davaların reddine dair verilen hükme karşı, asıl ve birleşen davadaki taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
ASIL DAVADA: Asıl davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında 07.01.2014 tarihinde “Varlık Devir Sözleşmesi” imzalandığını, sözleşme ile işletme kapsamında yer alan devredilen varlıklar ile devredilen sözlemelere ilişkin olarak davalının tüm hak, mülkiyet ve menfaatlerinin teslimi, devri ve temlikinin amaçlandığını, sözleşmeyle devir edilecek varlıkların listesinin ek 2 ve devir edilecek sözleşmelerin tam listesinin ek 4 olarak belirlendiğini, ayrıca satım bedelinin dökümü, devir edilen varlık ve sözleşmelere ilişkin bedellerin sözlemenin 4. maddesinde belirlendiğini ve müvekkilinin sözleşme kapsamında tüm yükümlülüklerini yerine getirerek ödemeleri yaptığını, ancak sözleşmenin tamamlanmasından sonra yapılan incelemede davalı yanca yerine getirilmeyen hususların belirlenerek, davalıya Beşiktaş … Noterliğinin 07.07.2014 tarihli ihtarnamesinin gönderilerek, davalının 500.000 Euro tutarındaki son ödemeye hak kazanmadığının bildirildiğini, davalı yanın ihtarnameden sonra İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine icra takibine başlaması nedeniyle iş bu menfi tespit davasının açıldığını, müvekkilinin davalı şirketin Ankara şubesi tarafından işletilen varlıklar ve sözleşmelerin de devir sözlemesinin kapsamında olduğu konusunda … tarafından bilgilendirildiğini ve bu hususta sözleşmenin Ek 8/2,6 ve 7. Maddelerinde tekeffüllerde bulunularak, müvekkiline güvence verildiğini, ancak tamamlama sonrası son inceleme boyunca, Ankara şubesinin … Limited Şirketi adı ile ayrı bir tüzel kişilik olarak kurulduğunun ortaya çıktığını ve bu durumun sözleşmenin 8/2,6 ve 7.maddelerdeki tekeffülün açık ihlali olduğunu, ayrıca davalı şirketin sözleşme tarihi itibariyle …’in maliki olmadığının anlaşıldığını, sözleşme tarihi itibariyle …’in resmi maliklerinin davalının İstanbul ofisinin bayi müdürü … ile hali hazındaki Ankara şube müdürü … olduklarının … tarafından keşide edilen 01.07.2014 tarihli ihtarla belirlendiğini, sözleşmenin 8.2.1 (i) maddesinde davalının ne şekilde hareket edeceğinin öngörüldüğünü, buna göre müşterinin resmi devri tamamlanana kadar, sözleşmeler tahtındaki menfaatlerin davacı şirket adına tutulması ve kazanılan tutarların şirkete ödenmesi gerektiğini, ancak bu durumun da gerektiği şekilde gerçekleşmediğini, satıcı tarafından ürünlerin ve hizmetlerin teminine ilişkin olarak davalı ile Ankara’da bulunan Devlet Kurumları arasında akdedilen sözleşmeler olan “Ankara Devlet Sözleşmeleri’ne” taraflar arasındaki devir ilişkisine özel bir önem verildiğini, Ankara Devlet Sözleşmeleri miktarının 1.130.000 Euro olarak hesaplanarak satım bedeline dahil edilmesine rağmen bu işlemin de davalı tarafından gerçekleştirilmediğini, MIF’in (varlıkların devrinin bir kısmını oluşturan) bir kısmının malikinin aslında devir eden şirket olmayıp müşteriler olduğunu, diğer MIF’in hesabının verilemediğini, bir takım MIF’lere ilişkin olarak değerleme ve yaş konularında sözleşmeye aykırılıklar olduğunu, MIF’lerin değerinin devir sözleşmesinde belirlenenden yaklaşık olarak 227.000 Euro daha az olduğunu, …’in Ankara’daki mülkünde bulunan fiziksel varlıklar ile sözleşmenin Ek 2.2 maddesinde belirtilen varlıklar arasında uyuşmazlıklar bulunduğunu, söz konusu varlıkların kayıtlı değerinin netleştirilmesi, devredilen varlıkların 9k TL tutarında aşırı değerlemesini ortaya koyduğunu, davacı şirketçe TC Merkez Bankasına sağlanan hizmetin başka bir şirket üzerinden faturalandırıldığını, bunun sonucu olarak Kopiteknik tarafından yapılan işin gelirinin dışarıya yönlendirildiğini, bunun gibi başka işlemlerin yapılmasından endişe edildiğini, … ofisinin dağıtıcı müşterilerinden birinin ortaklarının müvekkili şirketin önceki dağıtım müdürü olması nedeniyle şirketin bu dağıtıcıyı ayrıcalıklı muameleye tabi tutulduğunu ve sözleşme gelirlerinin şirket dışına çıkarılması amacıyla hareket edildiği konusunda endişe edildiğini, sözleşmenin 9.2 maddesinde müvekkilinin sözleşme kapsamında muaccel olan bir ödemeyi 07.01.2014 tarihinden taraflar arasındaki sözleşmenin muaccel olan bedelinden indirebileceğinin düzenlendiğini, bu kapsamda gönderilen ihtarname ile müvekkilinin sözleşmenin 4.4 ve 9.2 maddesine göre satım bedeli olan 500.000 Euro’nun tamamlanma süresince alıkonulduğunu ve sözleşmede belirtilen aykırılıkların düzeltilmesinin talep edilmesine rağmen, sözleşmeye aykırılıkların giderilmeden takip başlatıldığını, davalının sözleşmenin tamamını yerine getirmemesi nedeniyle müvekkilinin bu miktarı ödeme yükümlülüğünün olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin davalıya 500.000 Euro borçlu olmadığının tespitine ve teminat karşılığı icra veznesine girecek paranın alacaklıya ödenmesinin tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Asıl davada davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin soyut, belirsiz, olayların ve hukuki sebeplerinin anlaşılmayan iddialardan ibaret olması nedeniyle HMK’nın 31. maddesi gereğince davacının davasını dayandırdığı vakıaların ve hukuki nedenlerin açıklattırılarak delil, iddia ve taleplerini somutlaştırması, müvekkilinin eylemlerinin belirlenmesi ve dilekçedeki çelişkilerin giderilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde davacının tüm edimlerini yerine getirildiğinin belirtilmesine rağmen, takip konusu ücretin ödenmediğinin ikrar edildiğini, buna gerekçe olarak da yapılan son inceleme sırasında müvekkilince yerine getirilmeyen bir kısım eksikliklerin tespit edildiği, bir takım varlıklarda tutarsızlık olduğu, bir takım işlemlerin gerçekleştirilmediği, bazı şeylerden kuşku ve endişe duyulduğu şeklindeki soyut açıklamalarda bulunulduğunu, dilekçede müvekkilinin hangi eylemleri ile sözleşmeye aykırı davrandığını ve ne şekilde sözleşmeye aykırı davranışları bulunduğunun açıklanamadığını, bu nedenle davacının iddiasını dayandırdığı vakıaların ve hukuki nedenlerin açıklattırılarak delil, iddia ve taleplerinin somutlaştırılması gerektiğini, davacının davaya ilişkin delillerinin kendilerine tebliğ edilmediğini, yazılı delille kanıtlanması gereken davada tanık deliline muvafakatlerinin olmadığını, davacının basiretli bir tacire yakışan davranışlar sergilemediğini ve davanın ödeme yapmamak için kötüniyetle açıldığını, müvekkilinin sözleşmeyi ihlal etmediğini ve sözleşmeye aykırı davranmadığını, davacı tarafından gönderilen ihtarnameye cevap verildiğini, varsayım, hissiyat ve kaygılara dayalı olarak ödemeden imtina edilemeyeceğini, ödememe halinde yasal işlemlerin başlatılacağının iş bu cevabi ihtar ile bildirildiğini, buna rağmen ödeme yapılmaması üzerine davacı aleyhine icra takibine girişildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, cevaba cevap dilekçesinde özetle; takibe dayanak ödeme emrinin usulsüz şekilde tebliğ edildiğini ve buna ilişkin olarak İstanbul 6. İcra Mahkemesinde ödeme emrinin iptalinin istendiğini, davalının sözleşme gereğince edimini yerine getirmemesi nedeniyle, bakiye ücrete hak kazanmadığını, sözleşme ile satıcının sözleşmede belirtilen tüm hak ve mülkiyetlerinin devrini kabul ettiğini, satıcı ile garantörler … ve …’a devrin sağlanacağını garanti ettiklerini, satım bedelinin kırılımı ve dökümünün sözleşmenin 5 nolu ekinde gösterildiğini, sözleşmenin 4.4 maddesinde de ödemenin ne şekilde yapılacağının düzenlendiğini, müvekkilinin bu maddeye göre ödeme yaptığını, ancak ilerleyen aşamada, sözleşmenin başlangıcından itibaren müvekkili şirketin zarara uğratılmasının amaçlandığının tespit edildiğini, bu kapsamda bir kısım araçların devir edilmediğini, müşteri sözleşmelerini devirlerinin tamamlanmadığını, fiyatın önemli bir bölümünü teşkil eden Ankara’daki devlet sözleşmelerinin devir edilmediğini, sözleşmede devlet sözleşmelerine özel bir önem verildiğini, devlet sözleşmelerinin devir edilmemesi nedeniyle müvekkilince satıcı ve garantörler hakkında 1.130.000 Euro satım bedelinin iadesi için İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1238 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, devir sözleşmelerinden sonra … ve ekibinin müvekkili şirkette çalışmaya başladıklarını, çalışma sırasında yaşananlardan müvekkili şirketin planlı bir şekilde zarara uğratılmaya çalışıldığının anlaşıldığını belirterek, davanın kabulünü istemiştir. Davalı vekili, ikinci cevap dilekçesinde özetle; cevaba cevap dilekçesinde müvekkilinin sözleşmeye aykırı eylemlerinin açıklanmadığı, dilekçede Ankara devir sözleşmelerinin hiç gerçekleşmediğine dayanılarak, bu amaçla ödenen miktarın talep edildiğini, ayrıca dava konusu talebin bu kapsamda olup olmadığının açıklanmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 16 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2014/1238 ESAS SAYILI DDAVASINDA: Birleşen davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalılar … Ltd. Şti, … ve … arasında 07.01.2014 tarihinde varlık satış ve devir sözleşmesi düzenlendiğini, müvekkilinin sözleşme gereğince tüm edimlerini yerine getirmesine rağmen, davalı tarafça yerine getirilmeyen hususların tespit edilmesi üzerine Beşiktaş … Noterliğinin 07.07.2014 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edildiğini, sözleşmenin amacının, davalı işletmesi kapsanmında yer alan devir edilen varlıklar ile sözleşmelere ilişkin tüm hak, mülkiyet ve menfaatlerinin devri olduğunu, devir edilen varlıkların ek-2, sözleşmelerin ek-4 olarak düzenlendiğini, devir edilen varlık ve sözleşmelerin fiyatının ek-5’te düzenlendiğini, müvekkilinin sözleşmedeki edimini yerine getirmesine karşın davalıların edimlerini ihtara rağmen yerine getirilmediğini, satıcı tarafından ürünlerin ve hizmetlerin teminine ilişkin olarak DMO dahil Ankara’da bulunan devlet kurumları ile yapılan sözleşmelere özel önem verildiğini, sözleşme gereğince devri gereken kalemlerin önemli bir kısmının Ankara Hükumet Sözleşmeleri olduğunu, sözleşmenin ek-5. maddesinde bu sözlemelere 1.130.00 Euro değer biçilerek bu miktarın da sözleşme bedeli içinde değerlendirilmesine rağmen bugüne kadar bu devirlerin gerçekleşmediğini ileri sürerek, davalı şirket ve davalı garantörlerden Ankara Hükümet Sözleşmeleri için ödenen 1.130.000 Euro’nun, ödeme tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, cevap dilekçesinde özetle; öncelikle dava dilekçesinin soyut, belirsiz, olayların ve hukuki sebeplerin anlaşılmayan iddialardan ibaret olduğunu, dava dilekçesi ekinde sözleşme metni olarak ekli olan evraklarda davalının imzasının bulunmadığını bu nedenle sözleşme asıllarının sunulması gerektiğini, taleplerin yazılı delille kanıtlanması gerektiğinden, tanık delilinin muvafakat edilmediğini, açılan davayla itiraz edilmeksizin kesinleşen takip nedeniyle açılan menfi tespit davasının delil oluşturulduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, cevaba cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin açık olduğunu, davalıların devir sözleşmesi kapsamındaki edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle ödenen miktarın iadesinin istendiğini, davalıların hangi edimlerini yerine getirip hangilerini yerine getirmediklerini gayet iyi bildiklerini, sözleşmenin 5 nolu ekinde belirlenen fiyat dökümünün içinde 1.300.000 Euro’luk kısmın Ankara Hükumet Sözleşmelerine ilişkin olduğunu, müvekkilinin ödeme yapmasına rağmen devir yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, sözleşmenin taraflar arasında müzakereler sonucu imzalanarak ticaret siciline kayıt edildiğini, bu nedenle sözleşmedeki imzaya itiraz edilmesinin haksız olduğunu, sözleşmenin taraflar arasında kanıtlandığını belirterek, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Asıl dava İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına dayalı menfi tesbit davası, birleşen dava ise; teslim edilmeyen sözleşmeleri için ödenen paranın tahsiline ilişkin alacak davasıdır. Davacı vekili yargılamada, aşamalarda, asıl davanın stok sözleşmesinden kaynaklı menfi tesbit davası, birleşen davanın ise Ankara Sözleşmelerinin devredilmemesi gerekçesi ile bunlar için ödenen 1.130.000-Avro alacağın tahsili için açılan alacak davası olduğunu beyan etmişlerdir. İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1238 Esas sayılı dosyası HMK 166 ve devamı maddeleri uyarınca mahkememizin iş bu dosyası ile birleştirilmiştir. Davaya dayanak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında; alacaklı … Lt. Şti. tarafından borçlu … Ltd. Şti. aleyhine 500.000-Euro 07/01/2014 tarihli varlık devir sözleşmesinden kaynaklanan alacak aslı olmak üzere faizi ile birlikte toplam 504.554,79-Euro (Harca esas değer 1.469.869,01-TL) alacağın tahsili için 11/08/2014 tarihinde ilamsız genel haciz yoluyla takibe girişildiği, borçluya ödeme emrinin 18/08/2014 tarihinde tebliğ edildiği, 05/09/2014 tarihinde borca ve faize itiraz edildiği, yapılan itiraz süresinde olmadığından kesinleşen takibin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmeler incelendiğinde; Satıcı sıfatıyla davalılardan … ile alıcı sıfatıyla davacı …yetkilileri arasında, sadece ingilizce dilinde ve Varlık Satış ve Devir Sözleşmesi başlıklı bir sözleşme düzenlendiği ve 07/01/2014 tarihinde ilgili taraflarca imzalandığı (bilahare, dosyasına yeminli tercüman … tarafından çevrili türkçe versiyonu sunulmuştur) ve toplam sözleşme bedelinin ise ekipman (MIF) hizmet sözleşmeleri bedeli, 1.190.000-Euro + ofis varlıkları ve müşteri stoku bedeli, 429.00-Euro + bayi sözleşmeleri bedeli, 600.000-Euro + ankara hükümet sözleşmeleri bedeli, 1.130.000-Euro = 3.349.000-Euro (KDV dahil, 3.951.820-Euro) olarak belirlendiği görülmüştür. Yine aynı tarihte, satıcı sıfatıyla davalılardan … ve alıcı sıfatıyla davacı … Yetkilileri ile garantör sıfatıyla davalılar … ve … arasında, sadece ingilizce dilinde ve Stok Satış ve Devir Sözleşmesi başlıklı ikinci bir sözleşme düzenlendiği ve 07/01/2014 tarihinde ilgili taraflarca imzalandığı (bilahare, dosyasına yeminli tercüman … tarafından çevrili türkçe versiyonu sunulmuştur) görülmüştür. Anılan sözleşmede; nihai (gerçek) stok değeri bilahare belirlenmek üzere, tahmini stok (sözleşme) değerinin; KDV hariç, şimdilik 600.000-Euro (KDV dahil, 708.000-Euro) olarak belirlendiği görülmüştür. Böylece, taraflar arasında imzalanmış her iki sözleşmenin, tahmini toplam değeri; 3.949.000-Euro (KDV hariç) veya 4.659.820-Euro (KDV dahil) olarak hesaplanmıştır. Tarafların, hernekadar sadece İngilizce dilinde düzenlenen sözleşmelerin son sayfaları imzalanmış ise de, sözleşmelere, altındaki imzalara ve sözleşmeler içeriklerine herhangibir itirazları yoktur. Taraflar arasında imzalanan Varlık Satış ve Devir sözleşmesi madde 4.4.3 ile stok satış ve devir sözleşmesi madde 4.5.1’de kararlaştırıldığı üzere dava dışı … Kollektif Şirketi (… ve ortakları) ünvanlı firma tarafından, davacı … adına KDV dahil toplam 6.017.527,99-Euro (=3.951.819,99-Euro + 2.065.708-Euro) veya KDV dahil toplam 17.944.870,26-TL (=11.784.722,42-TL + 6.160.147,84-TL) tutarında fatura düzenlendiği ve teslim edildiği, ayrıca davacının anılan faturaları ticari defterlerine kaydettiği ve kısmen hariç ödeme yaptığı, bilahare 07/07/2014 tarihinde ise Beşiktaş … Noterliğinden gönderilen ihtarnamede, sözleşme – Ek:3 olarak listelenen MIF’lerin varlık değerinin, sözleşmede belirlenenden yaklaşık 227.000-Euro daha az olduğu itiraz ve ihtarında bulunduğu görülmüştür. Sözleşmeler ve söz konusu faturalara karşılık olarak ise davacı … tarafından; 07/01/2014 tarihinde, Varlık Satış ve Devir Sözleşmesi – m.4.4’te kararlaştırıldığı şekilde, 5.953.400-TL karşılığı 2.000.000-Euro’nun; davalılardan …’nun borçlarına mahsup edilmek üzere, Hollanda’da yerleşik dava dışı … hesabına gönderilmek suretiyle ödeme yapıldığı, 07/01/2014 tarihinde, 1.276.430,31-Euro’nun; sözleşme ile kararlaştırıldığı şekilde, dava dışı … Şti. Hesabına gönderilmek suretiyle ödeme yapıldığı (veya karşılığı 3.799.550,10-TL ), 31/01/2014 tarihinde, 602.820-Euro’nun; sözleşme ile kararlaştırıldığı şekilde, dava dışı … Koll Şti. hebasına gönderildiği (veya karşılığı 1.868.922,85 TL ), 1.130.139,38-Euro’nun; 07/02/2014 tarihinde davacı … tarafından, … aracılığıyla dava dışı … Şti. Hesabına gönderilmek suretiyle ödeme yapıldığı (veya karşılığı 3.399.233,23-TL ) 07/02/2014 tarihinde, 315.108-Euro’nun sözleşme ile kararlaştırıldığı şekilde, dava dışı … Şti. Hesabına gönderilmek suretiyle ödeme yapıldığı (veya karşılığı 947.781,84-TL ) anlaşılmaktadır. Davacı yanın sözleşmeler kapsamında işleri teslim aldığı, ödemeleride yaptığı, ancak, 07/07/2014 tarihli ihtarnamede sözleşme eki istenen MİF’lerin varlık değerinin sözleşmede belirtilenden daha az olduğu gerekçesiyle dava konusu son ödemeyi yapmayacaklarını bildirdikleri, oysa TTK 23 (1) – c maddesinde bildirilen sürelere hiç riayet edilmediği, tarafların tacir olup, basiretli davranmaları gerektiği; davada dayanılan vakıaların açık ve somut olarak belirtilmemesine rağmen ortada gizli ayıp olarak nitelendirilen bir durum olmadığı ve ileri sürülmediği görülmektedir. Davacı vekiline, HMK 194 (1) madde uyarınca dayandıkları vakaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmaları, sözleşmenin hangi hükmünün ne şekilde ihlal edildiğini açıklamaları için 2 hafta kesin süre verilmiş, davacı vekili beyanlarını aynen tekrarla, ayrıca somutlaştırma yönünden açıklama yapmamış, defter incelemesi ve duruşma zabıtlarına geçtiği üzere, Ankara hükümet sözleşmelerinin devredilmediğine, stok sözleşmesinin stok devirleri yönünden gereğinin yerine getirilmediğine dair tanık dinlenmesini talep etmişler, davalı vekili ise tanık dinlenmesine muvafakat etmemişler, mahkememizce davanın mahiyeti ve davacı vekilinin tanık dinleteceği konudaki açıklamalarına göre tanık dinletme talepleri reddedilmiştir. Yargılama sırasında 09/02/2017 tarihli kök rapor, taraf vekillerinin itirazları üzerine alınan 06/10/2017 tarihli kök raporu yineleyen ek rapor ve yine tarafların itirazı üzerine alınan 28/11/2018 tarihli raporlar birbirini teyit etmekte olup, davacı yanın asıl ve birleşen davada taleplerinin somut bir şekilde açıklattırılması gerektiği, ayrıca incelenen davacı yan ticari defter ve belgelerinin usulüne uygun tutulamasına göre ilgilisi lehine yada aleyhine HMK 222 madde uyarınca delil teşkil etmesine göre ve davacı yanın kendi ticari defterlerine göre davalı yana kaydi olarak borçlu gözükmesine göre ispat külfeti ve şayet davacıda ise, davacı yanın iddia ve delillerini somut olarak ortaya koyamadığı tespit ve rapor edilmiştir. Davacı vekili inceleme ara kararında her iki yan ticari defterlerinin incelenmesine karar verildiğini ve delil listelerinde davalı yanın ticari defterlerine dayandıklarını beyanla, iş bu davada davalı yanın defter ibraz etmemesi sebebiyle doğrudan doğruya davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini iddia etmiş iselerde, yargılama sırasında davacı vekiline açıkça münhasıran davalı defterlerine dayanıp dayanmadıkları hususu sorulup bu konuda 14/12/2017 tarihli celsede beyanda bulunmak üzere 1 hafta kesin süre verilmiş, davacı vekili 20/12/2017 tarihli dilekçeleri ile münhasıran davalı defterlerine dayanmadıklarını tüm delillere dayanddıklarını beyan etmişlerdir. Dolayısıyla bu beyandan sonra 16/04/2019 tarihli dilekçeleri ile menfi tespit davası yönünden münhasıran davalı yanın ticari defterlerine dayandıklarına dair beyanları esasa alınmamıştır. Dolasıyla münhasıran davalı yan ticari defterlerine dayanılmadığı açıkça bildirilmekle, iş bu davada davalı yanın ticari defterlerini ibraz edip etmemesi ve dahi davacı yanın 18/11/2019 tarihli dilekçesine ekli 12/11/2019 tarihli ve içeriği itibariyle genel kabul gören hukuki kavramların ve konuların yansıtıldığı ancak, somut olaya uygun düşmeyen uzman görüşüde neticeye etkili görülmemiştir. Menfi tespit davasında ‘olumsuzun ispatı mümkün olmadığı’ gerekçesi ile ispat külfetinin alacaklı olduğunu iddia eden davalı yanda olduğu kabul edilse dahi, ispat külfeti her somut dava yönünden ve tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda değişeceğinden özellikle Yargıtay Hukuk Genel kurulunun 2013/19-1155 E., 2014/660 K.sayılı 14/05/2014 tarihli; ‘Bu aşamada, menfi tespit konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde durulmalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 72.maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya sırasında, borçlu olmadığının ispatı için menfi tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur. (4721 sayılı TMK m. 6) İspat yüküne dair bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine hak çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir sebeple düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumda ispat yükü davalı konumunda olmasına rağmen alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi sebeple düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda ispat yükü doğal olarak kendisine düşecektir.’ şeklinde uygulamaya yön veren kararında da belirtildiği üzere somut olay yönünden ispat külfeti davacı yandadır. Zira, davacı yan sözleşmelere itiraz etmemekte, sözleşmeler kapsamında büyük kısım ödemelerden sonra yine ödemekle yükümlü olduğu ve takibe konu alacak için bazı motorlu taşıtların devrinin yapılmadığı ve MIF portföyü devirlerinin ise 227.000-Euro tutarında eksik yapıldığı soyut gerekçelerine dayalı olarak ödeme tutarının son dilimi olan 500.000-Euro tutarında borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmişler, ancak varlık satış ve devir sözleşmesi içerikleri ile fatura içerikleri ve dayanılan noter ihtarnamesindeki talepler arasında çelişkiler bulunmakla ve davacı yan yargılama sırasında kendilerine birden çok süre verilmesine rağmen devir kalemlerinden hangilerinin teslim edildiği, hangilerinin eksik devredildiği, sözleşmenin hangi hükümlerinin ihlal edildiği konusunda somut beyanda bulunmadıkları gibi, ayrıca sözleşmelerle kararlaştırılan bedelin büyük bir kısımını ödedikleri, süresinde eksik, ayıp, ve teslim edilmeyen işler yönünden herhangibir ihtar yada itirazları olmadığı ve ödeme tutarının son dilimine itiraz etmelerinin somut vakıa ve delillere dayanmaması sebebiyle davada ispat külfeti yerine getirilememiştir. Keza, aynı husus birleşen dava yönünden de sabit olup, davacı yanca, Ankara Hükümet sözleşmelerinden hangilerini devralamadığı veya devrinin mümkün olmadığı, hangi sözleşmelerin devam eden menfaatlerinden faydalanamadığı hususunu somut bir şekilde ortaya konulup ispatlanamadığı ve sözleşmelerin halen ayakta olduğu… ” gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davalarda davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi gerekçesinin hatalı olduğunu, mahkemenin sözleşmeleri incelemediğini, uyuşmazlığın mahkemece anlaşılmadığını, ispat yükünün hatalı değerlendirilerek dosya içeriği ile bağdaşmayan bir karar verildiğini; taraflar arasında 07.01.2014 tarihinde “Varlık Satış ve Devir Sözleşmesi” ve “Stok Satış ve Devir Sözleşmesi” olmak üzere iki adet sözleşme imzalandığını, varlık devir sözleşmesinde davalı şirketin malıki/tarafi/hak sahibi olduğunu beyan ve garanti ettiği varlıkların mülkiyetinin müvekkili şirkete devredilmesinin amaçlandığını, bu hususun sözleşmenin ön özünde de belirlendiğini, sözleşmeyle devir edileceği kararlaştırılan varlıkların ve bu varlıkların değerlerinin listesinin sözleşme ve eklerinde detaylı olarak düzenlendiğini, inceleme kolaylığı açısından, sözleşme ve eklerinde detaylı olarak belirtilmiş varlıkların, konu başlıkları ve değerlerinin bir kez de bu dilekçede açıklandığını, bu kapsamda davalıların, müvekkili şirkete MİF (hizmet sözleşmeleri dahil) ekipmanları, ofis varlıklarını, müşteri stokunu, Ankara Hükümet Sözleşmelerini ve bayi sözleşmelerini devredeceklerini kabul ettiklerini, sözleşme aşamasında Ankara Hükumet Sözleşmelerinin mevcut olduğu konusunda davalı gerçek kişilerin yaptığı yazışmalarda beyanda bulunarak bunların toplam değerinin 1.130.000 Euro olarak belirlendiğini, sözleşme kapsamında devir edilecek hak ve varlıkların ne şekilde devir edileceğini, kademelendirilerek sözleşmenin muhtelif maddelerinde düzenlendiğini, örneğin sözleşme tarihi ile menkul varlıklar bakımından zilyetliğin devri arasındaki geçecek sürede yapılması gereken işlemlerin sözleşmenin 2.4. maddesinde, çalışanların devrinin sözleşmenin 7. maddesinde, sözleşmelerin devrinin sözleşmenin 8. maddesinde düzenlendiğini, sözleşme tarihinde devirlerin tamamlanmadığını ve nasıl tamamlanacağının sözleşmede hükme bağlandığını, sözleşmenin çeşitli hükümlerinde ve eklerinde davalıların müvekkili şirkete garanti vererek Ankara hükumet sözleşmeleri de dahil sözleşmedeki tüm varlıkların mülkiyetine ve haklarına sahip olduklarını, bunların mevcut olduğunu ve sözleşmede taraf olduklarını ve bunları takyidattan ari olarak devir etme yetkisine sahip olduklarını kabul ettiklerini, bu varlıkların önemli bir kısmı olan Ankara Hükumet Sözleşmelerinin hiçbir zaman mevcut olmadığını, davalıların müvekkili şirketi aldatarak, haksız kazanç elde etmek uğruna asılsız beyanda bulunduklarının anlaşıldığını, devri gereken sözleşmeler karşılığı müvekkilinin ne kadar ücret ödeyeceğinin sözleşmede kararlaştırıldığını, varlık satışı ve devir sözleşmesinin satın alım bedeli ve ödeme kenar başlıklı 4. maddesinde ücretin ne şekilde ödeneceğinin kararlaştırıldığını, bu bedelin bütün müşteri sözleşmelerinin, ilgili müşterilerinin onayı olmaksızın alıcıya devir edilebilir halde olduğunun varsayılarak belirlendiğini, tüm varlıkların devri halinde ödenecek olan 3.349.000 Euro’nun ne şekilde ödeneceğinin sözleşmenin 4. maddesinin alt bentlerinde açıklandığını, sözleşmede devri kararlaştırılan tüm varlıkların devri karşılığında bedelin belirlendiğini, bu bedelin bir kısmının başka bir şirkete, kalanın dava dışı … Kollektif Şirketine ödeneceğinin kararlaştırıldığını, müvekkil şirketin devir bedelinin tamamını ödediğini; stok devir sözleşmesinde ise tarafların 600.000 Euro karşılığında stokların devri konusunda anlaştıklarını, stokların nasıl ve ne şekilde sayılacağının belirlendiğin, bu miktarın … Şirketine ödeneceğinin belirlendiğin, müvekkilinin tüm ödemeyi yaptığını, ancak davalılarca her iki sözleşme kapsamındaki bir kısım varlıkları devir etmediklerini, sözleşme kapsamında devir edilen çalışanlardan bir kısmının müvekkili aleyhine usulsüzlükler yaptığını (başta … olmak üzere) varlığı ve devir edileceği kabul ve taahhüt edilen Ankara Hükumet Sözleşmelerinin ise aslında hiçbir zaman mevcut olmadığının ortaya çıktığını, bu sözleşmelerinin 1.300.000 Euro karşılığı müvekkiline devrenin kararlaştırıldığını, bu sözleşmelerin ek-1 tanımlar bölümünde, satıcı ile DMO dahil olmak üzere hükumet kurumları ile yapılan sözleşmeleri ifade ettiğini, sözleşme ve eklerinde bu sözleşmelerinde devir edileceği belirtildiğinden, müvekkilinin 1.130.000 Euro ödeme yaptığını, oysa bu sözleşmelerin gerçekte mevcut olmadığının açıklığa kavuştuğunu, bu nedenle birleşen davada ödenen bedelin buna denk gelen kısmının talep edildiğini, sözleşme kapsamında devir edilen şirket çalışanlarının usulsüz işlemler yaptığını yapılan bu usulsüz işlemlerin büyük çoğunluğunun davalı lehine olması nedeniyle iş sözleşmelerinin feshedildiğini, bu hususun dahi davalıların kötü niyetli hareket ederek haksız kazanç sağlamaya çalıştıklarını kanıtladığını, davalıların borçlu olmasına rağmen müvekkili hakkında takip yapmaları nedeniyle asıl davanın açıldığını; hükumet sözleşmelerinin devrine ilişkin prosedürün hiç başlatılmaması nedeniyle ayıp ihbarının yapılmadığından söz edilemeyeceğini, kaldı ki Ankara Hükümet Sözleşmelerinin devri taahhüdünün, bir menkul veya gayrimenkul satışı olmaması nedeniyle, ayıp hükümlerine tabi olmadığını, ayıp ihbarından söz edilebilmesi için devir prosedürünün başlaması gerektiğini, müvekkilinin hükumet sözleşmelerinin mevcut olmadığını anladığı anda ihtarname keşide ettiğini, devir sözleşmesinde davalıların söz konusu varlıkların ve özellikle Ankara Hükümet Sözleşmelerinin mevcut olduğu, devredilebilir olduğu ve devretmeye yetkili ve muktedir olduklarına dair garanti ve taahhüt verdiklerini (Sözleşme’nin Satıcının Garanti ve Tekefüllerine ilişkin 8 nolu eki, ilgili diğer kısımlar), bu garanti nedeniyle, varlık satışı ve devir sözleşmesi ve eklerinde belirtilmiş olan varlıkların mevcut olduğunun ve devredilebilir olduğunun varsayıldığına ilişkin 4.1. maddesi, her iki sözleşmede belirtilen varlıklar ile (Ankara Hükümet Sözleşmeleri de dahil) devredilmesi karşılığında davalı şirkete (sözleşme uyarınca ödeme dava dışı … Şti’ne yapılacaktır) 3.349.000 EUR + 600.000,00 Euro ödeneceğini ve bunun 2.000.000 Euro’luk kısmının (ve borç daha fazla ise, daha fazlasının) …’ye ödeneceğinin kararlaştırıldığı (sözleşmenin 4.4.1, 4.4.3 ve 4.4.4. Maddeleri), sözleşmeler ve eklerine göre devredilmesi gereken varlıkların, hukuki prosedürlere göre devredilmesi gerektiği, örneğin sözleşmelerin/protokollerin sözleşmelerin devri/yada temliği yoluyla, araçların noter satışlarıyla, menkul malların zilyetliğin devri ile, stokların zilyetliğin devri ile devredileceğinin kararlaştırıldığını (sözleşmenin 2. maddesi, 7. maddesi, 8. maddesi, diğer muhtelif maddeler), söz konusu devirlerin müvekkil şirket tarafından talep edilen tarihlerde yapılması gerektiğini (sözleşmenin 2.5. maddesi), devredilmeyen ya da devredilemeyeceği anlaşılan veya mevcut olmadığı anlaşılan varlıkların bedellerinin ise satın alım bedelinden düşüleceği ve iade alınacağının (sözleşmenin 4.2.1, 4.2.2 ve 4.2.5 maddeleri ile diğer muhtelif maddeler) düzenlendiğini, varlıkların devir tarihlerinin, her iki sözleşmenin imza tarihi olmadığını, devirlerin sözleşmelerde öngörülen usullerde ve peyder pey yapılması gerektiğini, sözleşme devirleri için sözleşmelerin diğer tarafları ile görüşülerek temliklerin buna göre yapılacağını ve araç devirlerinin noterde yapılacağının kabul edildiğini, menkullerin ise zilyetliğin devri suretiyle teslim edilmesinin kararlaştırıldığını, buna rağmen mahkemece sözleşmelere konu varlıkların devir tarihlerinin, sözleşmelerin imza tarihi olarak anlaşılarak ve buna göre süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunulmadığı ve ortada gizli ayıp olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, oysa imzalanan sözleşmelerin çerçeve sözleşmeler olduğunu ve sözleşmelere konu varlıkların devirlerinin, müvekkil şirket tarafından talep edildiğinde yapılması gerektiğini, ortada gizli ayıp olmasa dahi satıcının açık garantisi bulunması halinde muayene külfetinden söz edilemeyeceğini, sözleşmelere göre Ankara Hükümet Sözleşmeleri’nin devri prosedürünün başlamaması nedeniyle muayene ve ihbar süresinin başlamış olarak kabul edilemeyeceğini, sürelerin başlaması için en başta söz konusu devirlerin yapılması veya en azından devir prosedürünün başlamış olması gerektiğini, müvekkilinin bu sözleşmelerin mevcut olmadığını öğrendiği anda da ihtar keşide ettiğini, sözleşmede Hükumet sözleşmelerinin devir edilmemesi halinde bunlar için ödenen miktarın iade edileceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmenin 4.2, 4.2.1, 4.2.2, 4.2.5 maddelerinde varlıkların bulunduğunun ve devir edileceğinin taahhüt edildiğini, devir edilmemesi halinde belirlenen satım bedelinin tenkis edileceğinin kabul edildiğini, davalıların da Ankara Hükumet sözlemelerini devir ettiklerini savunmadıklarını, bu nedenle bu sözleşmeler için belirlenen 1.130.000 Euro’nun iadesi gerektiğini, devir hususunun davalılarca kanıtlanması gerekirken ispat yükünün hatalı olarak müvekkiline yüklendiğini, menfi tespit davasında da davalının edimini yerine getirdiğini ispatlaması gerektiğini belirterek, asıl ve birleşen davadaki kararın kaldırılarak davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir. Asıl ve birleşen davada davalılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde; Asıl ve birleşen davada davaların reddine ilişkin kararın yerinde olduğunu, ancak asıl davada İİK’nın 72. maddesi gereğince icra takibinde vezneye giren paranın alacaklıya ödenmesinin tadbiren durdurulması nedeniyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak müvekkili yararına %20’den az olmamak üzere tazminata karar verilmesi gerektiğini, gerekçeli kararın 7. maddesinde her bir dava için ayrı ayrı vekalet ücreti hükmedilmemesi nedeniyle tek vekalet ücretine hükmedildiğini, oysa davalının her iki davada da vekille temsil edilmesi nedeniyle her bir dava yönünden ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerektiğini, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin sözleşmeyi sona erdiren ihtarında yer almayan bir kısım iddiaları ortaya atarak haksız olduğu maddi vakıaları çarpıtmaya çalıştığını, asıl ve birleşen dava bakımından davacının davadaki talepleri ile dava konusu Beşiktaş … Noterliğinin 07.07.2014 tarihli ve … yevmiye numaralı noter ihtarnamesinde yer alan talepleri arasında çelişkiler olduğunun tespit edildiğini, söz konusu bu tespitlere ek olarak davacı tarafın ticari kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde de davacının, müvekkiline toplam 1.119.298,91 TL borçlu olduğunun belirlendiğinden davacının taleplerinin haksızlığının iki ayrı bilirkişi raporuyla belirlendiğini, davacı defterlerinde yapılan incelemeyen göre davalının kaydi olarak müvekkiline borçlu olduğunun belirlendiğini, her iki raporda da aynı miktarda borcun devalı defterlerinden tespit edildiğini, mahkemece bir çok kez süre verilmesine rağmen talebin açıklanmayarak asılsız iddiaların tekrar edilerek talebin somutlaştırılmadığını, mahkemece bu nedenle 31.03.2015 günü yapılmasına karar verilen ön inceleme duruşmasının ertelendiğini, duruşmanın 3 nolu ara kararında davalıların sözleşmenin hangi hükmünü ne şekilde ihlal ettiğine ilişkin açıklama yapılması için iki haftalık kesin süre verildiğini, açıklama kapsamında davacının tarihsiz dilekçeyi 13.04.2015 tarihinde mahkemeye sunduğunu, yapılan ön inceleme çerçevesinde delillerin sunulması için süre verildiğini, 10.11.2015 tarihli oturumda bir kez daha uyuşmazlığa ilişkin tüm beyan ve açıklamalarını sunmak üzere iki haftalık süre verildiğini belirterek, davacının istinaf başvurusunun reddine, davalının asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün tazminat ve vekalet ücreti yönünden düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, davalı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takip nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespiti istemiyle İİK’nın 72.maddesi uyarınca menfi tespit davası; birleşen dava ise taraflar arasındaki sözleşmenin eksik ifa edilmesi nedeniyle davacı tarafından fazladan yapılan ödemenin sözleşme borçlusu ve garanti verenlerden tahsili istemine ilişkin alacak davasıdır. Davacı vekili asıl davada, taraflar arasında imzalanan varlık devir sözleşmesi kapsamında devir edilecek aktiflerin ve bedellerinin belirlendiğini, davacının edimlerini yerine getirdiğini, ancak sözleşmenin yürütülmesi sırasında davalının sözleşmeye aykırı davranışları bulunması nedeniyle davalı tarafça hak edilmeyen 500.000 Euro tutarındaki ödemenin alıkonulacağının 07.07.2014 tarihli ihtarla bildirildiğini, devir sözleşmesinde Hükumetle yapılan sözleşmelerin ve devir edilecek hakların bulunduğu konusunda ek- 8/2, 6 ve 7. maddelerinde garanti verildiğini, ancak Ankara Hükumet Sözleşmelerinin bulunmadığını, burada ayrı bir tüzel kişilik kurulduğunu, Ankara Devlet Sözleşmelerinin bedeli olarak 1.130.000 Euro bedel öngörüldüğünü, devir yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini istemiş, birleşen davada ise anılan sözleşme nedeniyle yapılan ödemenin istirdadını istemiştir. Davalılar vekili, müvekkilinin edimlerini ifa ettiğini, davacı iddialarının soyut ve dayanıksız olduğunu belirterek asıl ve birleşen davaların reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince, davacının ispat yükünü yerine getirmemesi, davalıların edimlerine yerine getirilmediğinin somut olarak kanıtlamaması ve süresinde ayıp ihbarında bulunulmaması nedeniyle davaların reddine karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süreleri içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı ile davalı şirket arasında 07.07.2014 tarihinde “Varlık satışı ve devir sözleşmesi” başlıklı belge düzenlenmiştir. Anılan sözleşmedeki gerçek kişi davalılar garantör olarak yer almaktadır. Sözleşmenin tanımlardan önceki (a) maddesinde, satıcının, Türkiye’de ofis malzemeleri satış işini icra ettiği, (b) maddesinde ise satıcının aşağıda tanımlanacak aktifleri ve sözleşmeleri mülkiyetini ve menfaatini teslim ve devir edeceği, alıcının ise tüm aktif ve sözleşmeleri devir ve temlik almayı kabul ettiği belirlenmiştir. Sözleşmenin ikinci maddesinde devir tarihi itibariyle ve bu tarihten itibaren geçerli olmak üzere “ek-2’de ve eklerde listelenen aktifleri tüm hak, mülkiyet ve menfaatlerini alıcıya satar ve devreder” düzenlemesi bulunmaktadır. Devir edilen varlıklara ilişkin ek-2 kısmında MIF (ek-2.3) müşteri stoku, satıcı tarafından kiralanan her türlü motorlu taşıt dışındaki motorlu taşıtlar (ek-2.4), ofis varlıkları ve işletme ile bağlantılı olan istisna varlıklar haricindeki herhangi diğer önemsiz varlıkların devir edileceği belirlenmiştir. Sözleşmenin ek-5 maddesinde devir edilecek her bir sözleşme ve varlık kaleminin değeri ayrı ayrı belirlenerek Ankara Hükumet Sözleşmeleri için 1.130.000 Euro değer belirlenmiştir. Sözleşmenin ek-8. maddesinde satıcı ve garantörlerin düzenlendiği, 8.2.a maddesinde devredilen aktiflerin tamamına sahip olunması ve şu anda yürütüldüğü şekilde işletmenin devam ettirilmesi konularında satıcı ve garantörlerin tam bireysel güce ve yetkiye sahip oldukları anlaşılmıştır. Bunun dışında alıcıya devir edilecek satım bedelinin ne şekilde ödeneceği sözleşmenin 4 vd. maddelerinde düzenmiştir. Sözleşmenin 4.2.5 maddesinde Ankara Hükumet Sözleşmeleri olarak nitelendirilen sözleşmelerin devrine onay verilmemesi halinde yada alıcının ek -5’te yer alan miktarı eşit bir miktara indirebileceği durumlarda ne şekilde işlem yapılacağı belirtilmiş ve sözleşmenin 8.2.1.i maddesine atıf yapılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen stok sözleşmesinin 6. maddesinde devir edilen sözleşmeler, 7. maddesinde devir edilen varlıklar, 8. maddesinde devir edilen davalar düzenlenmiştir. Davacı tarafından keşide edilen 07.07.2014 tarihli Beşiktaş … Noterliğinin ihtarında, sözleşme ve eklerinde devir edilecek hak ve varlıkların belirlendiği, varlıkların işletmenin aktifinde bulunduğuna ilişkin davalılarca garanti verildiği, ancak devir sırasında Ankara’daki faaliyetlerin ayrı bir tüzel kişi tarafından takip edildiğinin belirlendiği, devir edilecek varlıklar ile sözleşmedeki varlıklar arasında eksiklik tespit edildiği, bu nedenle kalan 500.000 Euro’nun eksiklikler tamamlanana kadar davacı uhdesinde tutulacağı bildirilmiştir. 27.06.2014 tarihli Beyoğlu …Noterliğinin ihtarında, davacı şirkete devir edilen çalışanların sözleşme tarihinde Ankara’da faaliyet gösteren şirkete ortak olmasına rağmen bu hususun beyan edilmemesi nedeniyle, sözleşmesinin fesih edildiği bildirilmiştir. Davacı taraf sözleşmeden önceki aşamada taraflar arasında yapılan yazışmaları sunmuştur. Belirtilen yazışmalarda Ankara Hükumet Sözleşmeleri, stok ve diğer varlıklara ilişkin yazışmaların yapıldığı ileri sürülmüştür. İlk derece mahkemesince talebin açıklattırılması için davacıya süre verilmiş, davacı tarafından ibraz edilen 27.04.2015 tarihli dilekçede, sözleşmenin görüşmelerinin davalılarla yürütüldüğü, varlık devir sözleşmesinin ek-1 tanımlar başlıklı kısmında devir edilecek sözleşmelerin Ankara Hükumet Sözleşmeleri olarak belirlendiğini, ayrıca MIF varlık devir sözleşmeleri ek-2.3, motorlu taşıtlar ek-2.4, stoklar 9.1, devir edilen varlıkların 2.1 maddesinde düzenlendiğini, davalıların dilekçesinde … şirketinin sözleşmeden doğan edimleri yerine getirdiğinin, davalılarca savunulduğunu, ancak devir borcunun yerine getirilmediğini beyan ettiği görülmüştür. Davalılar vekili ise 04.02.2016 tarihli dilekçesinde, … Ltd. Şti.’nin sözleşmeden doğan menfaatleri davacıya aktarması nedeniyle, davacı tarafından fatura düzenlendiğini, tarafların ticari defterlerinin incelenmesi halinde müvekkillerinin edimini yerine getirdiğinin anlaşılacağını beyan ettiği görülmüştür. Taraflar arasında düzenlendiği ihtilafsız olan sözleşme ile devri özel şekil şartlarına bağlı olan davalı şirkete ait stok, araç, sözleşme ve mal varlığının devrine ilişkin çerçeve sözleşme düzenlenmiştir. Bu kapsamda, devir edilecek araçlar yönünden resmi şekilde devir sözleşmeleri düzenlenmesi gerekeceği gibi, TBK’nın 205. maddesi gereğince sözleşmelerin devri için de sözleşmeyi devir alan ve devir eden ve sözleşmede kalan taraf arasında ayrı bir sözleşme düzenlenmesi gerekmektedir. Satım sözleşmesinde (varlık devri) satım konusu emtianın alıcıya devir edildiğini kanıtlama yükümlülüğü satıcıdadır. Satıcı edimini yerine getirdiğini usulüne uygun delilerle kanıtlamalıdır. HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Somut olayda, davalı satım ve devir sözleşmesinde edimlerini yerine getirdiğini iddia etmiş, dosya kapsamında bulunan 24.02.2016 tarihli dilekçenin 12. sayfasında da edimini yerine getirdiğini savunmuştur. Bu durumda, devir sözleşmesi kapsamında özellikle birleşen dava konusu edilen Ankara Hükumet Sözleşmeleri olarak adlandırılan sözleşmelerin nelerden ibaret olduğu konusunda hakimin davayı aydınlatma görevi kapsamında taraflardan açıklama istenmesi, devir sözleşmesinde, devir edilecek bu sözleşmelere ilişkin özel olarak devir bedeli belirlenmiş olması nedeniyle, sözleşme hükümleri özellikle ek-1 tanımlar, ek-2 varlıklar, ek-5 ödenecek bedeller ve davalıların devir sözleşmesine konu bu sözleşmelerin varlığına ilişkin davalıların taahhütleri dikkate alınarak, davalıların devir yükümlülüklerini yerine getirilip getirilmediği değerlendirilerek, asıl ve birleşen dava yönünden bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün tayininde hataya düşülerek karar verilmesi doğru olmamıştır. Diğer yandan, ilk derece mahkemesince davacının ihtar ve dava dilekçesindeki taleplerinin çelişkili olduğu belirtilmiş ise de bu tür bir davanın açılmış olması için ihtar gönderilmesi şart olmadığı gibi, az yukarıda belirtildiği üzere devir sözleşmesi bedeline hak kazandığını savunan davalının, sözleşmede belirtilen varlıklar, taşıtlar, sözleşmeler ve diğer devir edilecek mal varlıkları konusunda devir yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlaması gerekir. Bu hususta, sözleşme bedeli üzerinden düzenlenen faturanın davacı defterinde kayıtlı olması, sözleşmeden sonra özel şekil yükümlülüğüne uyularak devri gereken edimlerin, davalılar tarafından yerine getirildiğini kanıtlamaz. İlk derece mahkemesince, davacının TTK’nın 23. maddesi gereğince süresinde ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediği kabul edilmiş ise de somut olayda dava konusunun ayıplı ifa olmadığı, eksik ifa bulunduğunu ileri sürülmesi nedeniyle ayıp ihbarının gerekmediği açıktır. Bu durumda mahkemece, devir sözleşmesine konu olan mal varlığı, sözleşme ve diğer devir edilecek unsurların nelerden ibaret olduğu konusunda taraflardan açıklama istenerek, hangi varlıklarının devir edildiğinin davalılar tarafından kanıtlanması suretiyle uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükümlülüğü ve delillerin takdirinde hataya düşülerek karar verilmesi yerinde görülmediğinden, ilk derece mahkemesince belirlenen esaslar çerçevesinde yargılama yapılarak karar verilmesi için ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılması gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçeyle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyadrınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, tarafların esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince taraflara iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.30.12.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.