Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1256 E. 2023/844 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1256
KARAR NO: 2023/844
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05.11.2019
NUMARASI: 2016/315 E. – 2019/836 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında Acentelik Sözleşmesi imzalanmış olup müvekkilinin, davalı adına kargo işleri ile ilgilendiğini ve karşılığında da yaptığı işlerden ötürü hakediş aldığını, söz konusu Acentelik Sözleşmesine istinaden müvekkili tarafından 8,000 USD değerindeki paranın, davalı şirkete 30.12.2010 tarihinde banka kanalıyla teminat olarak ödendiğini, taraflar arasındaki Acentelik Sözleşmesinin sona ermesine istinaden karşılıklı olarak görüşüldüğünü ve hesap kesimi yapıldğını, hesap kesiminde belirtilen müvekkilinin alacakları ve yatırmış olduğu teminat bedelinin müvekkiline ödenmediğini, davalının söz konusu borcunu müvekkiline ödemediğinden İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine konu edildiğini, fakat davalı şirketin 19.02.2016 tarihli itiraz dilekçesi ile “Müvekkiline olan Hakediş Bedeli borcunu kabul ettiklerini, ancak teminat iadesi bedeli borcunu kabul etmediklerini ve müvekkile karşı teminat iadesine ilişkin herhangi bir borçlarının bulunmadığını” belirterek, takibin kısmi olarak durdurulmasına karar verilmesini talep ettiğini, davalı borçlunun itirazının haksız ve yersiz olduğunu iddia ederek, itirazının iptali ile %20′ den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacı tarafından müvekkili şirkete 8.000 USD tutarında ve sözleşmenin 15. maddesinde belirtilen isim hakkı bedeli ödendiğini, söz konusu bedelin davacının belirttiğinin aksine sözleşmenin 8. maddesinde belirtilen teminat bedeli değil sözleşmenin 15. maddesinde belirtilen isim hakkı bedeli olduğunu, müvekkili şirketin isim hakkı bedelini iade etmemesinin hukuka uygun olduğunu, davacı acentenin acente sözleşmesini ve ilişkisini kendisi sona erdirmekle, 15. maddenin son cümlesi uyarınca isim hakkı bedelinin iadesine dair taleplerinden feragat ettiğini, bu açıdan da davacının davasının reddi gerektiğini savunarak davanın reddine ve %20′ den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamının ve mahkememizce de benimsenen 02/03/2018 ve 14/01/2019 tarihli bilirkişi raporlarının birlikte değerlendirilmesinde; davalı firmanın inceleme konusu yapılan 2011-2016 mali dönemine ait ticari defterinin ait olduğu yılda yürürlükte olan T.T.K. ve V.U.K. hükümlerine göre tutulduğu, ticari defterinin yasal süreleri içerisinde açılış ve kapanış tasdiklerini yaptırmış oldukları, davalı tarafın ticari defter kayıtlarında cari hesaba dayalı ticari ilişkilerinin neticesinde herhangi bir borcu bulunmadığı, talimat ile alınan bilirkişi raporunda davacı taraf kayıtlarında davalı yanın davacı yana sözleşme kapsamında bir borcunun bulunmadığı yönünde tespitin yapılmış olduğu, davacı tarafından 30.12.2010 tarihinde ödenen 8.000,00 USD nin her iki taraf ticari defter kayıtlarında yer almadığı, 30.12.2010 tarihinde ödenen 8.000,00 USD nin 30.12.2010 tarihli Merkez Bankası efektif alış kuru olan 1.5449 ile çarpımı sonucu 12.439,20 TL olduğu, bu miktarın sözleşmenin 8. maddesinde belirtilen teminatın 20.000,00 TL den az olamayacağı şartını sağlamadığı, diğer taraftan, sözleşmenin 15. Maddesinde belirtilen İsim Hakkı bedelinin ne miktarda alınacağı gerek sözleşmede ve gerekse de dava dosyasına sunulan diğer bilgi ve belgeler üzerinden tespitinin yapılamadığı, dava konusu bedelin sözleşmenin teminat olarak değil, isim hakkı bedeli olarak ödenmiş olduğuna kanaat getirilmiş ve sözleşmenin davacı tarafından sona erdirilmiş olması nedeniyle de iadesinin talep edilemeyeceği anlaşılmakla…” gerekçesiyle davanın reddine, davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan acentelik sözleşmesinin feshedilmesi sonucunda müvekkili tarafından ödenmiş olan teminat bedelinin iadesine dair açılan davanın reddine karar verildiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, sözleşmenin devamında davalı tarafından müvekkilinden 8.000,00 USD teminat miktarının talep edildiğini, 30.12.2010 tarihinde banka kanalıyla davalı şirkete gönderildiğini, banka dekontuyla açıkça ispat edildiğini, ancak ödenen bedelin davalı tarafından sözleşmeye göre isim hakkı bedeli olduğunun iddia edildiğini, ispat olmamasına rağmen davalı iddialarına itibar edildiğini, sözleşmenin 15. maddesinde isim hakkının düzenlendiğini, davalı tarafın belirleyeceği ve talep edeceği miktarda acentelerden isim hakkı bedelinin alınacağının belirtildiğini, ancak herhangi bir ödeme miktarından ya da müvekkilinden ne kadar isim hakkı bedeli talep edildiğinden bahsedilmediğini, söz konusu paranın teminat olarak değil isim hakkı bedeli olarak yatırıldığı şeklinde yorumlanmasının zorlama bir yorum olacağını, sözleşmede teminat olarak ödeme miktarının açıkça belirtilmesine rağmen sözleşmenin hiçbir yerinde belirtilmeyen muğlak ifadeler kullanılan isim hakkı bedeli olarak değerlendirilmesinin düşünülemeyeceğini, davalı tarafın defter ve kayıtlarında ödemenin hiçbir şekilde yer almadığını, davalının isim hakkı bedeli olarak aldığını iddia ettiği bir bedeli ticari defterlerinde göstermemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, yapılan mail görüşmelerinde yatırılan teminatın iadesinin talep edildiğini, davalı şirket yetkilileri tarafından teminatın prosedür çerçevesinde iade edileceğinin belirtildiğini, yatırılan bedelin her iki tarafın ticari defterlerinde yer almadığının gerekçede belirtildiğini, raporda da açıkça ifade edildiği üzere davacı taraf kayıtlarının 2010-2012 yılları arasında işletme esasına göre defter tutulmuş olması sebebiyle, bu bedelin kayıtlara işlenmesinin mümkün olmadığını, davalının müvekkilinden tahsil aldığı bedeli niçin aldığıni hiçbir şekilde ispatlayamadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, acentelik sözleşmesi kapsamında ödendiği iddia edilen teminat bedelinin tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleri ile gerçekleştirilmiştir. Uyuşmazlık, davacının takip konusu yapmış olduğu 30.12.2010 tarihli, 8.000,00 USD’nin sözleşme kapsamında gerçekleştirilen teminat ödemesi olup olmadığı ve iadesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.Dosya kapsamından, davacı tarafın acente olduğu, sözleşmenin 03.01.2011 tarihine 31.10.2014 tarihine kadar devam ettiği, acentelik ilişkisinin davacı tarafça sona erdirildiği, sözleşmenin 8. maddesinde acentenin tazmin ve teminat zorunluluğu düzenlendiği 4. fıkrada teminat tutarının 20.000,00 TL’den az olmamak üzere bölgenin iş hacmine göre belirleneceği, aktif iletimin iş hacmini dikkate alarak zamanla ek teminat isteyebileceği hususlarına yer verildiği, sözleşmenin 15. maddesinde isim hakkı ve sözleşmenin devir hakkının düzenlendiği, isim hakkı başlığı altında acentenin sözleşmenin imzasından önce ve sözleşmenin imzalanacağının teminatı olmak koşulu ile aktif iletimin acentelik için belirleyeceği miktarda isim hakkının ödeneceği, aktif ileti unvanını acente olarak kullanmaya ilişkin bir kereye mahsus olmak üzere alınan bu bedelin ticari örf gereği kullanım süresine bakılmaksızın sözleşmenin ön koşulu olarak alındığı, avantajlara sahip olarak işe başlamak için belirlenen rakamın acenteliği sözleşme maddelerinde birine aykırılık sebebiyle feshedilme halleri ve acentenin tek taraflı fesih hakkını kullandığı hallerde kesinlikle iade edilmeyeceği, acentenin bunu kabul ettiği her türlü dava ve talep hakkından feragat ettiğine yer verildiği; davacı tarafça davalı şirket yetkilisine yazılan 14.11.2014 tarihli mailde, mutabık kalınarak iş akdinin sonlandırılmasını rica ettiğini, işini bırakma nedenlerini yazmak istemediğini, bugün aktif ileti ailesinden ayrıldığını belirterek devamında işe başlarken teminat olarak 8.000,00 Doları aktif ileti hesabına yatırması istendiğini bugünden itibaren ayrıldığını, bu paranın ödenmesi konusunda yardımcı olmasını rica ettiği, İstanbul-Hasanpaşa acentesi olarak düzenlenen aktif şirket grubu mail hesabındaki 14.11.2014 mailde ise emek ve katkıları için teşekkür edilerek, teminatın prosedür çerçevesinde zamanında iade edileceğinin belirtildiği; 30.12.2010 tarihli dekontla 8.000,00 USD bedelin davalı şirket hesabına yatırıldığı, dekontta herhangi bir açıklamaya yer verilmediği, davacı tarafça davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında (Ankara … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 11.02.2015 tarihinde başlatılan icra takibine karşı yetki itirazı üzerine) dosyasında 6.631,41 TL hakediş bedeli ile işlemiş faizi ve 19.950,40 TL teminat iade bedeli ile işlemiş faizi olmak üzere toplam 27.335,96 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalı borçlu şirket tarafından 19.02.2016 tarihli dilekçeyle, takip konusu hakediş bedeline ilişkin bedeli dosyaya yatıracaklarını belirterek 19.950,40 TL teminat iadesi olarak belirtilen kısma ve ferilerine itiraz ettiklerini belirterek kısmi itirazda bulunduğu, davacı vekili tarafından İİK’nın 67. maddesi gereğince itiraz edilen teminat iadesi bedeline dair alacağa yönelik olarak iş bu davanın bir yıllık hak düşürücü süre içeresinde açılmış olduğu anlaşılmıştır. Davalı vekili tarafından 8.000,00 USD tutarındaki bedelin sözleşmenin 15. maddesi kapsamında isim hakkı bedeli olarak ödendiği, sözleşmenin 8. maddesinde yer verilen teminat bedelinin 20.000,00 TL’den az olamayacağı düzenlemesi kapsamında 8.000,00 USD’nin TL karşılığının ödendiği tarih itibariyle 20.000,00 TL’den çok az olduğu ve bunun teminat bedeli olmadığının açık göstergesi olduğu savunulmuştur. Talimat yoluyla alınan 20.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda sonuç olarak; davalı ve davacı arasında 03.01.2011-31.12.2014 tarihleri arasını kapsayan acentelik sözleşmesi bulunduğu, sahibi lehine delil olma vasfı taşıyan davacı defter kayıtlarına göre davalı tarafından davacıya 30.12.2010 tarihinde ödenen 8.000,00 USD karşılığı olan 12.439,20 TL nin o günkü kur değeri ile defter kayıtlarına intikal ettirilmediği, davacının davalıya ödemiş olduğu 8.000,00 USD nin teminat bedeli olarak değil, isim hakkı bedeli olduğu, davacının isim hakkı için ödemiş olduğu bedeli sözleşmeyi tek taraflı fesih hakkını kullanarak bu alacağından vazgeçtiği, davalı yanın davacı yana sözleşme kapsamında bir borcunun bulunmadığı belirtilmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde, söz konusu yatırılan bedelin teminat olarak değil isim hakkı bedeli olarak yatırıldığı şeklinde yorumlanmasının ancak zorlama bir yorum olacağını, mail yazışmalarında teminatın iade edileceğinin belirtildiğini ifade ederek, ek rapor alınmasını talep etmiştir. 02.03.2018 tarihli bilirkişi raporunda sonuç olarak, davalı firmanın inceleme konusu yapılan 2011-2016 mali dönemine ait ticari defterinin ait olduğu yılda yürürlükte olan TTK ve VUK hükümlerine göre tutulduğu, ticari defterinin yasal süreleri içerisinde açılış ve kapanış tasdiklerini yaptırmış oldukları, davalı tarafın ticari defter kayıtlarında cari hesaba dayalı ticari ilişkilerinin neticesinde herhangi bir borcu bulunmadığı, talimat ile alınan bilirkişi raporunda davacı taraf kayıtlarında davalı yanın davacı yana sözleşme kapsamında bir borcunun bulunmadığı yönünde tespitin yapılmış olduğu, davacı tarafından 30.12.2010 tarihinde ödenen 8.000,00 USD’nin her iki taraf ticari defter kayıtlarında yer almadığı, 30.12.2010 tarihinde ödenen 8.000,00USD nin 30.12.2010 tarihli Merkez Bankası efektif alış kuru olan 1.5449 ile çarpımı sonucu 12.439,20 TL olduğu, bu miktarın sözleşmenin 8. maddesinde belirtilen teminatın 20.000,00TL den az olamayacağı şartını sağlamadığı, diğer taraftan, sözleşmenin 15. maddesinde belirtilen isim hakkı bedelinin ne miktarda alınacağının gerek sözleşmede ve gerekse de dava dosyasına sunulan diğer bilgi ve belgeler üzerinden tespitinin yapılamadığı belirtilmiştir. 14.01.2018 tarihli ek bilirkişi raporunda, sözleşmenin 15. maddesinden anlaşılacağı üzere isim hakkı bedelinin sözleşmenin imzalanmasından önce ve sözleşmenin imzalanacağının teminatı olmak koşuluyla ödeneceğinin kararlaştırıldığının görüldüğü, tarafların defter ve kayıtları dikkate alındığında ticari ilişkinin 03.01.2011 ile 31.12.2014 tarihleri arasında gerçekleştiğinin anlaşıldığı, dava konusu bedelin de ticari ilişkinin başlamasından önce 30.12.2010 tarihinde davalıya ödendiğinin anlaşıldığı, bütün bu hususlar dikkate alındığında dava konusu bedelin sözleşmenin teminatı olarak değil isim hakkı bedeli olarak ödenmiş olduğu, sözleşmenin davacı tarafından sona erdirilmiş olması nedeniyle iadesinin talep edilemeyeceği belirtilmiştir. Davacı vekili tarafından ek rapora itiraz edilerek davanın kabulü talep edilmiştir. Davalı vekili 05.11.2019 tarihli duruşma zaptına geçen beyanında, bilirkişi raporlarına göre alınmış olan bedelin teminat bedeli olmayıp isim hakkı bedeli olduğunun açık olduğunu, nakit olarak teminat almak gibi bir uygulamalarının bulunmadığını, ayrıca davacı tarafça basiretli tacir olarak dekontta teminat bedeli olduğuna dair bir ifadenin olmadığı belirtilmiştir. Mahkemece, yukarıda yer verilen gerekçelere istinaden davanın reddine karar verilmiştir. HMK’nın 190. maddesinde ispat yükünün, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu, TMK’nın 6. maddesinde ise taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Somut olayda, gerek talimat yolu ile alınan bilirkişi raporunda gerekse mahkemece alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında ifade edildiği üzere davacının takibe konu ettiği ve sözleşmedeki teminat kapsamında ödendiğini iddia ettiği bedelin ödeme tarihi itibariyle sözleşmedeki belirlenen 20.000,00 TL teminat bedelinin çok altında kaldığı, diğer taraftan sözleşmede teminat olarak teminat tutarının 20.000,00 TL’den az olmamak üzere belirlenmesine rağmen ödemenin o tarihteki kur karşılığı olarak 8.000,00 USD şeklinde ve TL karşılığının çok altında gerçekleştirildiği, dekontta ödemenin neye ilişkin olduğuna dair herhangi bir açıklamaya yer verilmediği, diğer taraftan sözleşmenin isim hakkına ilişkin olarak 15. maddedeki düzenlemesinde herhangi bir bedele yer verilmemiş ise de acentenin sözleşmenin imzasından önce ve sözleşmenin imzalanacağının teminatı olmak koşulu ile belirlenecek miktarı isim hakkı olarak ödeyeceği şeklindeki düzenlemesi kapsamında, ödemenin taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinden önceki tarihli olması da dikkate alındığında isim hakkına dair olduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmenin yorumu sonucunda davacının iddiasını ispat etmiş olduğundan söz edilemeyeceği gibi davacı tarafça her ne kadar takip öncesindeki mail yazışmasına atıfta bulunulmuş ise de davalı şirket yetkilisinin cevabı mailinde teminat miktarından açıkça söz edilmeksizin teminatın prosedür çerçevesinde iade edileceğinin belirtildiği, söz konusu cevabı mailden takip konusu alacağın teminata ilişkin olduğunun kabulü mümkün olmamaktadır. Çünkü sözleşmenin yukarıda belirtilen düzenlemesine aykırı şekilde sonuç doğuracak maildeki beyanın davalı şirket yönünden bağlayıcılığından söz edilemeyecektir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline,3-Davacı tarafça yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, oyçokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.11.05.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.
MUHALEFET GEREKÇESİ Yukarıda ayrıntısı açıklandığı üzere, taraflar arasında acentelik sözleşme ilişkisinin bulunduğu, bu ilişkinin başında davacının, banka havalesi yoluyla ve gönderi sebebi konusunda bir açıklama yapılmaksızın davalıya 8.000 USD gönderdiği hususları ihtilafsızdır. İhtilaf, bu paranın davalıya, sözleşmenin hangi hükmü uyarınca gönderildiği yani teminat olarak mı, yoksa isim hakkı bedeli olarak mı gönderildiği noktasındadır. Davacı, bu bedeli davalıya, sözleşmenin 8. maddesi uyarınca teminat olarak gönderdiğini iddia ederek talepte bulunmuş; davalı ise bu bedelin sözleşmenin 15. maddesi uyarınca isim hakkı bedeli olarak gönderildiğini, bu nedenle iade edilmesinin gerekmediğini savunmuştur. Sözleşmenin her iki maddesinde teminat bedelinin ve isim hakkı bedelinin miktarları gösterilmemiş, sadece teminat bedelinin 20.000 TL’den az olmayacağı hükme bağlanmıştır. Her ne kadar davacının banka havalesiyle parayı gönderdiği tarihteki kur itibariyle toplam tutarı 20.000 TL olarak kararlaştırılan teminat tutarından az ise de tek başına bu durum, havalenin teminat bedeli olarak gönderilmediği sonucunu çıkarmaya yeterli değildir. Davalının pekala daha az bir teminatı kabul etmesi de mümkündür. Ödemenin döviz olarak yapılmış olması da paranın değerini koruma iradesini yansıttığından, davacının teminat iddiasını güçlendirmektedir. Diğer taraftan, davacı tarafından davalı şirkete gönderilen e posta iletisinde açıkça, teminat olarak gönderilmiş olan 8.000 USD’nin iadesi talep edilmiş; davalı şirket yetkilisi tarafından gönderilen cevabi ihtarnamede, teminatın prosedür çerçevesinde iade edileceği bildirilmiştir. Bu cevabi e posta yazışmasına göre, davacının yaptığı 8.000 USD ödemenin teminat bedeli olduğu davalının kabulündedir. Kaldı ki davacının ödemesinin teminat bedeli değil, isim hakkı bedeli olduğunu ispat yükü de davalının üzerindedir. Davalı bu ispat yükünü yerine getirmediğinden, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıkladığım bu gerekçelerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun kararına muhalifim.