Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1254 E. 2023/342 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1254
KARAR NO: 2023/342
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/02/2020
NUMARASI: 2018/435 E. – 2020/169 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari satımdan kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin hortum, boru, hidrolik, balata, hırdavat vb ürünlerinin satımı işiyle uğraştığını, bu kapsamda davalının müvekkilinden Mayıs ve Haziran aylarında ürünler satın aldığını ve müvekkilinin sattığı ürünler için Mayıs ve Haziran aylarına ait birden fazla fatura düzenlediğini, faturalarda davalının satın aldığı ürünlerin detaylı bilgisinin yer aldığını, davalının bu güne kadar bu faturalara konu ürün bedellerini ödemediğini, bu bedellerin tahsili istemi ile İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile açılan takibe davalının itiraz etmesi sonucu takibin durduğunu, davalının yapmış olduğu itirazın haksız olduğunu belirterek davalının itirazının iptali ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine ve yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin karşı davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı tarafın davasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin 27.07.2018 tarihinde 5.000,00.-TL ve 08.10.2018 tarihinde 2.500,00.-TL olmak üzere toplam 7.500,00-TL’yi davacının banka hesabına gönderdiğini ancak davacı tarafından yine banka yolu ile paranın iade edildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile davacının fatura karşılığı tutarları almasına rağmen müvekkiline iade etmesi ve akabinde icra takibinde bulunmasının haksız kazanç elde etmek amacı ile yapıldığını, faturalara konu edilen malların ise müvekkiline teslim edildiğine dair sevk irsaliyesinin de bulunmadığını, malın teslim edildiğine dair ispat külfetinin davacıda olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davalı şirket bir ticaret şirketi olup TTK nun 16(1) maddesi uyarınca tacir sıfatını haizdir. Taraflar arasında ki alışverişin boyutlarının da davacının tacir olarak kabulünü gerektiren VUK 177.maddesine göre belirlenen miktarları aşan tutarda bulunmadığı anlaşılmakla esnaf sınırları içinde faaliyet gösteren davacının taraf bulunduğu davanın ticari dava olmadığı sonucuna varılmaktadır. Dava niteliği itibariyle mutlak ticari dava değildir.TTK nun (4) 1 maddesinde yazılı her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili husustan doğan bir dava, davanın her iki yanının tacir bulunmadığı anlaşılmakla , Asliye Ticaret Mahkemesi anılan davaya bakmakla görevli bulunmamaktadır.Davada ileri sürülen dava sebebine göre davacının tacir sıfatını taşımadığı, ticari işletmesi olmadığı ve yine taraflar arasındaki uyuşmazlığın da ticari nitelikte bulunmadığı açıktır. Davacı şirket ile davalı arasında yapılan hizmet sözleşmesi gereğince davacı şirketin yapmış olduğu ödemeler ve masraflara ilişkin alacakların tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasında doğrudan bir ticari ilişki bulunmadığı görülmekle; uyuşmazlığın çözümünde Ticaret Mahkemelerinin görevli olmadığı kuşkusuzdur. Bu durumda davaya bakmaya Genel Mahkemeler görevlidir. Bu nedenle, yukarıda belirtilen yasa hükümleri ve açıklamalar uyarınca davada HMK 2 maddesi gereğince …” gerekçesiyle göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar vermiştir.Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın davacı tarafından başlatılan takibe yaptıkları itiraz neticesinde davacı tarafından itirazın iptali talebiyle ikame edildiğini, mahkemece yapılan yargılama neticesinde görevsizlik kararı ile davanın reddedildiğini, bu görevsizlik kararının usul ve yasaya olduğunu, her ne kadar mahkemece davacı gerçek kişinin tacir olmaması ve davanın nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği belirtilmişse de tarafların arasındaki uyuşmazlığın ticari nitelikte olup davanın nispi ticari dava olduğunu, Türk Ticaret Kanununa göre ticari davaların sayıldığını ve mutlak ticari dava ve nispi ticari dava olarak ikili bir ayrıma gidildiğini, TTK ve sair kanunlarda mutlak ticari dava olarak sayılmayan bir davanın nispi ticari dava kabul edilebilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafının da ticari işletmesiyle ilgili olması gerektiğini, somut olayda davacının gerçek kişi tacir olup … isimli ticari işletmesi ile faaliyet gösterdiğini, davacı alacağının da bu ticari işletme adına düzenlenen faturalara dayandığını, davacının mahkemede ileri sürdüğü iddiaların doğrudan davacının ticari işletmesiyle alakalı olup ticari iş olduğunu, öte yandan müvekkilinin de kanunda tacir olarak sayılan sermaye şirketlerinden olduğunu ve tarafı olduğu işlerin ticari iş olduğunu, huzurdaki davaya konu uyuşmazlığın her iki tarafın da ticari işletmesinden kaynaklandığını ve ticari dava olarak TTK m. 5 gereğince ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğini, nitekim İstanbul BAM 19. Hukuk Dairesi 2018/651 E., 2018/813 K. Sayılı ilamında bu iddialarını destekler yönde karar vererek ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararını kaldırdığını belirterek ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasını, dosyanın mahkemesine gönderilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, fatura alacağından kaynaklanan alacağın tahsili istemi ile başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptalin ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, davalıya sattığı ürünlere karşılık birden çok fatura düzenlediğini, söz konusu fatura bedellerinin dava tarihine kadar ödenmediğini, ödemesi yapılmayan bedellerin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ve itirazın iptali talebiyle huzurdaki davayı açmış, mahkemece davacının tacir değil esnaf olduğu, bu nedenle Asliye Hukuk Mahkemelerinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.Somut olayda ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararının, davacının tacir değil esnaf olduğu gerekçesine dayandığı nazar alındığında, görev konusundaki uyuşmazlığın çözümü için öncelikle başta TTK olmak üzere, 21.07.2007 tarihli, 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin Karar” ve VUK’un ilgili maddeleri uyarınca davacının tacir mi yoksa esnaf mı olduğunun belirlenmesi gerekir. TTK’nın 11. maddesinin ikinci fıkrası “(2) Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir.” hükmünü amirdir. İlgili fıkrada her ne kadar ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınırın Cumhurbaşkanı kararıyla belirleneceği ifade edilmişse de söz konusu fıkranın 2/7/2018 tarihli değişiklikten önceki halinde sınırın Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterileceği ifade edilmekteydi. Nitekim 21 Temmuz 2007 tarihli, 26589 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile söz konusu ayrımın ne şekilde yapılacağı açıklığa kavuşturulduğundan ve sonrasında Cumhurbaşkanlığı kararıyla bu hususta yeni bir düzenleme yapılmadığından, halen geçerliliğini koruyan Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmalıdır.Anılan Bakanlar Kurulu kararı uyarınca, esnaf ve tacir ayrımı, esnaf faaliyetinin türüne göre 213 sayılı VUK’nun 177. maddesindeki parasal sınırlar esas alınarak belirlenir. Anılan Bakanlar Kurulu kararı uyarınca, sadece ikinci sınıf tacirlerin esnaf olarak kabulü söz konusu olabilir. Yani birinci sınıf tacirler hiç bir koşulda esnaf olarak kabul edilemez.213 sayılı Vergi Usul Kanununun 176. maddesine göre tüccarlar, birinci sınıf ve ikinci sınıf olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci sınıf tüccarlar, bilanço esasına göre defter tutanlardır. İkinci sınıf tüccarların ise işletme hesabına göre defter tutanlardır. VUK’nun 177. maddesinde ise kimlerin birinci sınıf tüccar olduğu açıklanmış olup birinci aşamada gelir esasına göre bir ayrım yapılmış, maddenin son fıkrasında ise tacirin gelirine hiç bakılmaksızın, ihtiyari olarak bilanço esasına göre defter tutmayı tercih eden tacirlerin de birinci sınıf tacir oldukları kabul edilmiştir. Bu yasal düzenlemelere göre, kanun gereği birinci sınıf tacir sayılan bir tacirin esnaf olarak kabulü mümkün değildir. Salt ticari işletmenin ticaret siciline kayıtlı olmaması, esnaf odasına kayıtlı olması, bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez.Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yargılama aşamasında İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğünün 20.01.2020 tarihli yazısı ile sicil fihristesinde yapılan inceleme neticesinde davacının gerçek kişi ticari işletme kaydı bulunamadığı, ancak Davutpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğünün 13.02.2020 tarihli yazısı ile davacının gerçek usulde ticari faaliyetinin devam ettiği, bilanço esasına göre defter tuttuğu ve gelir vergisi mükellefi olduğu, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğinin 27.05.2019 sayılı yazısı ile davacının 18.11.2014 tarihinde İstanbul Oto Lastik Yedek Parça İmalatçıları ve Esnaf Odasına kayıt olduğu ve kaydının halen devam ettiği bildirilmiştir. TTK’nın 24 ve devamı maddelerinde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığı üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını göstermediğinden esnaf sayılmasını gerektirmez. Davacının her ne kadar İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğünde ticari işletme kaydının bulunmadığı ve esnaf odasında kaydının bulunduğu görülse de Davutpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğünün yazısında belirtildiği üzere gerçek usulde ticari faaliyetine devam ettiği ve bilanço hesabına göre defter tuttuğu ve gelir vergisi mükellefi olması neticesinde tacir olarak kabulü gerekir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, 2016/4388 E., 2016/6549 K. Sayılı emsal kararı).Bu açıklamalara göre, davanın her iki tarafının tacir, işin de tarafların ticari işletmesiyle ilgili olduğu, bu nedenle davanın nispi ticari dava niteliğinde olduğu açıktır. Bu durumda TTK’nın 4-5 maddeleri uyarınca, kararı veren ilk derece mahkemesi, eldeki davaya bakmaya görevlidir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK 353/1.a.3 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.