Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1252 E. 2023/959 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1252
KARAR NO: 2023/959
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/09/2019
NUMARASI: 2014/688 E. – 2019/898 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında yapılan bayilik sözleşmesine göre davalı şirkete hizmet verildiği, ticari ilişki nedeniyle verilen hizmet karşılığında cari hesap kaydı oluştuğunu ve cari hesapta oluşan borcun ödenmesinin talep edildiğini, davalı borçlunun aldığı bu hizmeti inkar ederek borçlu olmadığı iddiasında bulunduğunu, borçlu aleyhine İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, başlatılan icra takibine, borca itiraz edildiğini, ayrıca yetkili icra dairesinin Manisa olduğu iddiası ile yetki itirazında bulunulduğunu, taraftar arasında akdedilen bayilik sözleşmesinde ”…ihtilaf ve anlaşmazlıklardan İstanbul Mahkemeleri ve İcra Müdürlükleri yetkili olduğunu her iki tarafça kabul ve tasdik edilir” düzenlemesinin yer aldığını, borcun para borcu olması ve alacaklının ikametgâhı nedeniyle İstanbul icra müdürlüklerinin yetkili olduğunu, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkili şirketin uzun yıllardır akaryakıt sektöründe yatırımları olan bir firma olduğunu, aleyhle başlatılan ilamsız takibe kendi muhasebe kayıtlarında davacı şirket lehine bir alacak kalemi bulunmadığından itiraz ettiğini, şirket kayıtlarının tetkikinde alacak kaleminin bulunmadığının anlaşılacağını, İstanbul İcra Müdürlüğünden başlatılan ilamsız takibe ilişkin 28.04.2014 tarihli ödeme emrinde takip dayanağı cari hesap alacağı olduğundan ve sözleşmeden bahsedilmediğinden yetkili mahkemenin de Manisa mahkemeleri olduğunu savunarak, davanın reddi ile davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller, getirtilen icra dosyası, davacı şirketin ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen talimat ile alınan Doğubeyazıt ve Mersin talimat raporları, heyet raporu, heyet ek rapor ve toparlayıcı rapor ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere; Huzurdaki dava bir İtirazın İptali davası olup, davacı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas saydı dosyası ile; 22.048,00-TL Asıl Alacak, 444.74 -TL İşlemiş Faiz olmak üzere toplam 23.092,74-TL üzerinden takibe geçilmiş olup, davalının vaki itirazı üzerine işbu dava ikame edilmiştir. Takip dayanağı olarak “…22.648,00-TL lik 26/02/2014 vade tarihli Cari Hesap Alacağı…” gösterilmiştir. Huzurdaki davada davacı, taraflar arasındaki ticari ilişki neticesinde davalının cari hesap borcundan kaynaklı borcunun meydana geldiği ve davalının cari hesaptan kaynaklanan bu borcunu ödemediği, bunun üzerine davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı ancak davalının itirazı üzerine takibin durduğu anlatımındadır. Davalı ise, davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı anlatımındadır. Taraflar arasında 11/07/2011 tarihinde akdedilmiş bir İSTASYONLU BAYİLİK SÖZLEŞMESİNİN mevcut olduğu, sözleşmenin altında her iki tarafında kaşelerinin ve imzalarının mevcut olduğu görülmektedir. Sözleşmenin konusu :”.. ile Bayi arasında imza edilen bu sözleşmeye göre taşınmaz üzerinde 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununa ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ‘Akaryakıt’ tanımı kapsamında tanımlanmış her türlü ürünün ve madeni yağ ürünlerinin ve oto gaz LPG ürünlerinin satışı için … kurumsal kimliği altında İstasyonlu Akaryakıt Bayiliği verilmesine ilişkindir…” şeklindedir. Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl süre ile geçerli olacağının kararlaştırılmış olduğu görülmektedir. Sözleşmemn 53. maddesi :”..İşbu sözleşmenin ve bu sözleşmeye ek sözleşmeler ile değişiklik veya ilavelerden veya bunlann mevcudiyeti, geçerliliği, ifası, ihlali veya feshinden kaynaklanan yada bunlarla ilgili bütün ihtilaflar, görüş ayrılıkları veya talepler, davalar ve icra takipleri İstanbul Mahkemeleri ve İcra Dairelerinde görülecek ve tarafından çözümlenecektir…” şeklindedir. Yine yanlar arasında imzalanan sözleşmenin TİCARİ DEFTER VE KAYITLAR başlıklı 50. maddesi delil anlaşması mahiyetinde olup : “…İşbu Bayilik sözleşmesinin tatbikatı sırasında Bayi ile … arasında herhangi hir ihtilafın doğması durumunda …’ in ticari defter ve kayıtlarının HMK 287. madde anlamında münhasır ve kesin delil olacağı taraflarca kabııl edilmiştir. Bayi bayilik faaliyetlerinden doğan tüm ticari muameleleri kanunu defterlerine tam ve doğru olarak geçirmek ve her türlü vesaiki kanuni süresince muhafaza etmekle yükümlüdür. Bayi …’ in her türlü talebinde ve … tarafından helirlenrrek süre içinde … ile hesap mutabakatı yapmakla yükümlüdür. Bayi kayıtlan ile … kayıtlan arasında bir farklılık olması durumunda …’ in kayıtlan geçerli olacaktır…” hükmünü içermektedir.Doğubeyazıt Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/43 Tal sayılı dosyası ile aldırılan bilirkişi raporunun sonuç kısmında tevdi edilen belgelere göre; davalı tarafından alınan malların (akaryakıtların) bedellerinin tamamının ödendiği bu durumun her iki firma kayıtlan ile doğrulandığı, temel sorunun ise Tablo3 te belirtilen hizmet alım ve çek iadesi vb., hesapların davacı firmanın hesaplarında mevcut olmaması. Tablo4 ve Tablo5 teki hesapların ise, davalı firma hesaplarında olmaması yani tarafların her ikisinin kayıtlarında eksikliklerin bulunması sebebiyle taraflardan hangisinin borçlu veya hangisinin alacaklı olduğu tarafimızca tespit edilememiştir. İki firmanın muhasebe kayıtlarının birbirlerini doğrulanması gerektiği…” şeklinde kanaat bildirilmiş olduğu görülmektedir. Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/58 Talimat sayılı dosyası ile davacı ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme neticesinde oluşan bilirkişi raporunun sonuç kısmında ise Davacı … nin ticari defter kayıtlan kapsamında: Davacı şirketin 2011-2012-2013-2014-2015 yıllanna ait Ticari Defterlerinin Yeni TTK nun (6102. Kanun Md.) 64. madde hükümlerine göre Açılış tasdikinin süresinde yaptırıldığı, Davan sirkelin 2011-2012-2013-2014 yıllanna ait Yevmiye Defterlerinin Yeni TTK nun (6102. Kanun Md.l 64. madde hükümlerine göre Kapanış tasdikinin süresinde yaptırıldığı.31/12/2015 tarihi itibariyle davacının ticari defter kayıtlan kapsamında davalı … Sanayi Ltd.Şti’ nin davacıya 22.648.01.-TL BORÇLU olduğu, Davalı … Sanayi Ticaret Limited Şirketinin Ticari Defter Kayıtlan Dava dosyasında bulunan 03/08/2015 tarihli ve 2015/43 Tal no ile SMMM … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda, 04/07/2013 tarihi itibariyle davalı şirketin davacı şirkette 76.455,96-TL fazla ödeme yapıldığı, diğer bir ifade ile davalı şirketin davacı şirketten 76.455,96-TL alacaklı olduğu…” şeklinde kanaat bildirilmiş olduğu görülmektedir. Dosya mevcudundaki raporlar ve taraflara ait cari hesap ekstreleri incelendiğinde; Davacının cari hesap kayıtlarına göre davalıdan 22,648,00.-Tl alacaklı olduğu, Davalının cari hesap kayıtlarına göre ise davacıdan 76.455,96.-TL alacaklı olduğu, Taraflar arasındaki farkın 03/08/2015 tarihli Doğubeyazıt Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/43 Tal. saydı dosyası ile alman raporda detaylı şekilde anlatılmış olduğu, ancak taraflar arasında akdedilen sözleşmeye bakıldığında sözleşmenin TİCARİ DEFTER VE KAYITLAR başlıklı 50. maddesinin delil anlaşması mahiyetinde olduğu ve buna göre davacı tarafın ticari defter kayıtlatırım taraflar arasındaki anlaşmazlıklarda geçerli olacağı konusunda anlaşmaya varılmış olduğu anlaşılmaktadır. Yine 50. maddenin son paragrafı :”… Bayi kayıtlan ile … kayıtları arasında bir farklılık olması durumunda …’ in kayıtlan geçerli olacaktır…” şeklinde olup, takdir Sayın mahkemeye ait olmak üzere davacının davalıdan 22.648,00,-TL alacaklı olduğu sonucuna vanlmıştır. Diğer yandan Doğubeyazıt Asliye Hukuk Mahkemesinde davak yan ile ilgili aknan rapor incelendiğinde, bu raporun defter kayıtlanna dayanmadığı, muhasebe kayıtlanna dayandığı görülmektedir. Bundan çıkan sonuç, hazırlanan raporun davak yanın hesap ekstresi ile davacı yanın hesap ekstresinin karşılaştırılarak düzenlendiğidir.Davacı yan icra takibinde, Asıl Alacak yanında İşlemiş; Faiz talebinde de bulunmuş olup, taraflar arasında akdedilen Sözleşme’nin ödeme başlıklı 40. maddesi: “-..Bayi herhangi bir nedenle doğacak … nezdindeki borçlarına tahsil tarihine kadar TC Merkez Bankası avans faiz oranına +20 puan ekleyerek bulunacak faiz oranı üzerinden doyacak borçlarını ödemeyi kabul ve taahhüt etmektedir…” şeklindedir. Ancak davacı tarafından hesaplamada sözleşmenin bu maddesine ilişkin avans faiz oranı değil takip tarihindeki % 11,75 lik oran dikkate alınmış olup, buna göre davacının talep edebileceği faiz tutan 444,74-TL olarak hesaplanmıştır. Tüm bu nedenlerle bu davanın kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalının itirazının 23.092,74 Tl üzerinden iptali ile takibin devamına takipten sonra asıl alacak olan 22.648,-TL ye avans faiz yürütülmesine, fazla istemin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı likit bir borcunun varlığını bildiği halde sadece alacağın tahsilini geciktirmek için itirazda bulunduğu anlaşıldığından İİK 67/2 maddesi uyarınca alacağın % 20 si oranında icra inkar tazminat tutarı olan 4.618,54-TL nin davalıdan alınarak davacıya vermek gerekmiştir. … ” gerekçesiyle, davanın kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalının itirazının 23.092,74 TL üzerinden iptali ile takibin devamına, takipten sonra asıl alacak olan 22.648,00TL’ye avans faiz yürütülmesine, fazla istemin reddine, % 20 icra inkar tazminatı 4.618,54 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkil ile davacı arasındaki uyuşmazlığın kaynaklandığı faturaların irsaliyeli fatura olduğu ancak bu faturaların irsaliye kısmında teslim alan kısmının boş olduğunu, buradan da açık olarak anlaşılmaktadır ki davacı… kötü niyetli olarak teslim etmediği ürünlerin faturasını müvekkiline kestiğini, mahkemece uyuşmazlığın olduğu faturalara ilişkin olarak müvekkilinin faturaya konu ürünleri teslim aldığına dair bir emare bulunmadığından davanın reddi gerekmesine rağmen davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını, davacının faturaya konu malları teslim ettiğini ispat edemediğini, buna rağmen ispat etmiş gibi karar verildiğini, taraflar arasındaki delil sözleşmesi tarafların defter ve kayıtları arasında bir anlaşmazlık olduğunda … defter ve kayıtlarının esas alınacağı belirtilmiş ise taraflar arasındaki uyuşmazlığın defterlerden kaynaklanmadığını, taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının irsaliyede müvekkilinin veya çalışanının imzasının bulunmadığı faturalara ilişkin kısımlarda yer aldığını, bu nedenle davacı davasını ispat edemediğinden reddi gerekirken davanın kabulüne karara verilmesi hukuka aykırı olduğunu, müvekkil ile davacı arasındaki anlaşmazlığa konu alacağın davacı kayıtlarında bulunup müvekkili kayıtlarında bulunmadığını, ayrıca söz konusu alacağa ilişkin irsaliyeli faturalarda irsaliye kısmında imza bulunmadığını, ürünlerin müvekkili şirket tarafından da teslim alındığına ilişkin bir delilin dosyada bulunmadığını, bu nedenle yerel mahkeme tarafından müvekkilinin %20 icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesinin de hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bayilik sözleşmesinden doğan cari hesap alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatı isteminre ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya kapsamında bulunan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı takip alacaklısı tarafından davalı takip borçlusu aleyhine 22.648,00 TL asıl alacak ve 444,74 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 23.092,74 TL alacak yönünden 29.04.2014 tarihinde icra takibi başlatıldığı, takip dayanağı olarak 22.648,00 TL’lik 26.02.2014 vade tarihli cari hesap alacağının gösterildiği, ödeme emrinin 14.05.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından 16.05.2014 tarihinde süresinde verilen itiraz dilekçesi ile borcun tamamına ve ferilerine itiraz edildiği, itiraz üzerine takibin durduğu ve davanın bir yıllık yasal hak düşürücü sürede açıldığı anlaşılmıştır. Davacı, davalı ile aralarındaki ticari ilişkiden kaynaklanan cari hesap alacağı olduğunu ileri sürerek, icra takibi başlatmış, itiraz üzerine eldeki davayı açmış, davalı taraf, kayıtlarında davacıya borçlu bulunmadığını savunmuştur. Taraflar arasında 11.07.2011 tarihli ve davalıya akaryakıt istasyon bayiliği verilmesine dair ”…” başlıklı bir sözleşmenin bulunduğu, sözleşmede davalının ”bayi” davacının ise ”dağıtım şirketi” olarak yer aldığı, konusunun akaryakıt ürünlerinin ”…” kurumsal kimliği altında satılması olduğu, tarafların aralarında bu sözleşme kapsamında akaryakıt satımından kaynaklanan ticari ilişki bulunduğu anlaşılmaktadır. İcra takibi yetkili icra dairesinde yapılmamış ve icra dairesinin yetkisine usulüne uygun olarak itiraz edilmiş ise ve icra takibinin de yetkili icra dairesinde yapılmamış olması halinde itirazın iptali davasının bu davaya özgü ve özel dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekir. Bu nedenle özel dava şartı niteliğinde olan itirazın iptali davasındaki yetki itirazının da resen incelenmesi gerekir. Davalı taraf, takibe itiraz ve davaya cevap dilekçelerinde borçlu olmadığını, mahkemenin ve icra dairesinin yetkili olmayıp Manisa icra daireleri ile mahkemelerinin yetkili olduğunu ileri sürmüştür. HMK’nın 17. maddesinde tacirler veya kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıklar hakkında sözleşme ile mahkemeleri yetkili kılabilecekleri, aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşme ile belirtilen mahkemede açılacağı, aynı Kanun’un 448. maddesi gereğince kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtilmektedir. HUMK döneminde yapılmış olan yetkiye dair sözleşmeler HMK döneminde de geçerliliğini korur. Tarafların imzasını inkar etmedikleri anlaşılan ve HUMK’un yürürlükte olduğu dönemde imzalanan 11.07.2011 tarihli sözleşmenin 53.maddesinde İstanbul mahkeme ve icra dairelerinin yetkili olacağına yönelik yetki şartı düzenlenmiş olmakla ve dava ve icra takibi de İstanbulda açılmış olmakla davalı vekilinin icra dairesi ve mahkemenin yetkisine yönelik itirazı yerinde değildir. Bu sebeple mahkeme eldeki itirazın iptali davasına bakma konusunda yetkilidir. Nitekim mahkemece verilen 14.04.2015 tarihli ara karar ile yetki itirazının reddine karar verilmiştir. Davacı taraf cari hesap alacağı bulunduğunu ileri sürmüş olup bu alacağına dayanak olarak bir kısım ”kıyafet, vade farkı ve otomasyon” açıklamalı faturaları dosya kapsamına sunmuştur. Davalı taraf, faturalara konu malların teslim edilmediğini ileri sürmüştür. Mahkemece, taraf defterlerinin incelenmesine yönelik dosya kapsamında birden çok bilirkişi raporu alınmış olup davacının kendi defterlerine göre takip konusu kadar alacaklı olduğu, sunduğu faturaların kendi defterlerinde kayıtlı olduğu; davalının ise kendi defterlerine göre alacaklı olduğu, tarafların kayıtlarının birbiri ile uyumlu olmadığı belirtilmiş, ancak davacının sunmuş olduğu faturaların davalının defterlerinde de kayıtlı olup olmadığı konusunda bir açıklama, karşılaştırma yapılmamıştır. Bunun yanında bilirkişi raporlarında taraflar arasındaki sözleşmenin 50.maddesi uyarınca uyuşmazlık halinde alıcının defter kayıtlarının esas alınacağı yönündeki hüküm sebebiyle davacının alacaklı olduğu kanaati belirtilmiştir. Mahkemece de davacının alacağını kanıtladığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Fatura tek başına alacağın varlığının kanıtı olamaz. Faturada yazılı malların teslim edildiğini, hizmetin verildiğini ispat yükü davacı taraftadır. Fatura konusu mal bedellerinden davalıyı sorumlu tutmak için fatura konusu malların tesliminin kanıtlanması gerekir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, eksik incelemeyle karar verildiği görülmektedir. Şöyle ki; Taraflar arasındaki sözleşmenin 50.maddesi ile bayilik sözleşmesinin tatbikatı sırasında bayi ile … arasında herhangi hir ihtilafın doğması durumunda …’in ticari defter ve kayıtlarının HMK 287. madde anlamında münhasır ve kesin delil olacağı taraflarca kararlaştırılmış bir diğer deyişle taraflar arasında münhasır delil sözleşmesi bulunduğu anlaşılmış ise de, bu husus usulüne uygun şekilde ileri sürülmüş diğer delillerin incelenmesine engel teşkil etmediği gibi ispat yükü üzerinde olan davacının fatura konusu malların teslimini ve fatura konusu hizmeti verdiğini ispat yükünü ortadan kaldırmaz. Zira davacı faturalar nedeniyle alacaklı olduğunu ileri sürerken davalı faturalara konu malların teslim edilmediğini ileri sürmüş, mahkemece davacının fatura konusu malları teslim edip etmediği, hizmeti verip vermediği hususunda inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Ayrıca, hükme esas alınan bilirkişi raporlarında davacının sunmuş olduğu faturaların davalının defterlerinde de kayıtlı olup olmadığı konusunda bir açıklama, karşılaştırma yapılmadığı gibi mahkemece de bu konuda rapor alınması yoluna gidilmemiştir. Davacı defterlerine göre davacının davalıdan alacağının bulunduğunun tespit edilmesi tek başına alacağın varlığını ispata yeterli olmadığı gibi davalı defterlerinde de davalının borçlu bulunmadığının tespit edilmesi de borcun bulunmadığı anlamına gelmeyecektir. Bu kapsamda alınan raporlar hüküm kurmaya elverişli bulunmamaktadır. Tüm bu sebeplerle mahkemece belirtilen bu hususlarda eksik incelemeyle karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, davacının alacağının dayanağı olarak sunduğu ve ”kıyafet, vade farkı ve otomasyon” açıklamalı bir kısım faturalara konu malların teslim edilip edilmediği hizmetin verilip verilmediği husunun araştırılması, bu faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olup olmadığının açıklanması için yeni bir rapor veya ek rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, esasa ilişkin istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.06.2023
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.