Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1251 E. 2023/1082 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1251
KARAR NO: 2023/1082
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/02/2020
NUMARASI: 2015/207 E. – 2020/94 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali ve alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın davalı … Ltd. Şti.yönünden kısmen kabulüne, asıl davalı … AŞ yönünden reddine; karşı davanın kabulüne dair verilen karara karşı, asıl davada davacı-karşı davada davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili, asıl dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkili tarafından davalı … Ticaret Ltd. Şti. ve … Ticaret AŞ’ye ücret karşılığı taşımacılık hizmeti verildiğini, hizmet sonucunda davalı …Ticaret Ltd. Şti.’nin davacıya 193.371,17 TL borcunun bulunduğunu, diğer davalı … Ticaret AŞ’nin ise davacı müvekkilinden 43.530,66 TL alacağının bulunduğunu, bu alacağın düşülerek icra takibi başlatıldığını, borçlu davalı … Ticaret Ltd. Şti. ile diğer davalı … Ticaret A.Ş. arasında organik bağ bulunduğunu, şirket kurucusu ve ortakları ile temsilcisinin aynı kişi, faaliyet konularının aynı olduğunu, icra takibinin davalı … AŞ’ye bila tebliğ olmasına rağmen bu şirketin de diğer şirket ile birlikte takibe itiraz ettiğini, bu nedenle de davalı … Ticaret AŞ’nin kendilerinden olan 43.530,66 TL alacaklarını mahsup ederek davalı … Ticaret Ltd. Şti.aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı sayılı dosyasında 163.587,86 TL tutarlı icra takibi başlatıldığını, davalı … Ticaret Ltd. Şti.’nin davacıya verdiği çeklerin karşılıksız çıkması üzerine bu çeklerin düzeltilmesini diğer davalı … Ticaret AŞ’nin yaptığını, aralarında organik bağ bulunan davalıların Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kararları doğrultusunda borçtan birlikte sorumlu olduklarını, takibe davalıların itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Asıl davada davalı … Ticaret AŞ vekili, savunmasında özetle; davacı şirketin dava dilekçesinde kendilerine 43.530,66 TL borçlu olduklarını açıkça ikrar etmesine karşın icra takibi başlatmalarının ve dava açmalarının iyiniyetli olmadığını, diğer davalı şirketin karşılıksız çıkan çeklerinin kendileri tarafından teslim alındığı iddiasının doğru olmadığını, her iki davalı şirketin yürüttüğü film ve dizi faaliyetlerinin farklı olduğunu, diğer davalıya gönderilen faturaların kendi kayıtlarında gözükmemesinin doğal olduğunu, çek iadesine ilişkin yazıdaki imzaların müvekkili şirket yetkililerine ait olmadığını, karşılıksız çıkan çeklerin müvekkilince teslim alındığı iddiasının doğru olmadığını, iki şirketin de ayrı tüzel kişilikler olduğunu, müvekkilinin ”…” isimli dizinin yapımcılığını yaptığını, davacının da bu kapsamda bu dizinin çekim faaliyeti sırasında müvekkiline taşıma hizmet verdiğini, davalı … Ltd. Şti.’nin ise ”…” dizisinin yapımcısı olup her iki dizinin çekim alanlarının farklı olduğunu, şirketlerin fiili birleşmesinin bulunmadığını, diğer davalının borçlarından müvekkilinin sorumluluğu bulunmadığını savunarak, davanın reddi ile %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Asıl davada davalı … Ticaret Ltd. Şti. vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin “…” isimli dizisinin yapımcısı olduğunu, şirketin bu diziden başka gelirinin bulunmadığını, dizinin yayınının durdurulması nedeniyle şirketin tasfiye sürecine girdiğini, davacı şirketin dizi çekimleri için kendilerine taşımacılık hizmeti verdiğini, ancak taşımacılık hizmetinde araçların can güvenliğinin olmadığını, kullanılan araçların standartların altında olduğunu, sürücülerin SGK’sının olmadığını, ayıplı hizmet verildiğinden hizmetin durdurulduğunu ve davacıya borçlarının olmadığını savunarak, davanı reddine karar verilmesini talep etmiştir. Karşı davada davacı vekili, karşı dava dilekçesinde; asıl davada davacı vekilinin dava dilekçesinde müvekkiline 43.530,66 TL borçlu olduklarını açıkça ikrar ettiğini, müvekkilinin bu alacağının ödenmediğini, alacağın ticari defter ve kayıtları ile sabit olduğunu ileri sürerek, 43.530,66 TL’nin temerrüt tarihinden işleyecek yasal faizi ile karşı davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Karşı davada davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin kendisinin bizatihi taşımacılık hizmeti verdiğini ve davalı … AŞ’ye borçlu olmasının mümkün olmadığını, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, cari hesaplarda görünen borcun sebebinin davalı … AŞ’nin davalı … Ltd. Şti.’nin karşılıksız çıkan çeklerine ilişkin yaptığı ödeme olduğunu, davalıların organik bağ içinde olmaları sebebiyle takip konusu borçtan her iki şirketin de sorumlu olduğunu, karşı davanın haksız olduğunu savunarak, karşı davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”… Dosya kapsamında tartışılması gereken iki önemli hukuki sorun bulunmaktadır. Bunlardan birincisi davacı şirket davalı … Ticaret A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğunu ikrar ettiği halde gerek kendi ticari defterlerine göre gerekse davalı … Ticaret A.Ş. ticari defterlerine göre 23.159,34 TL alacaklı gözükmektedir. Bu durumda davacı şirketin dava dilekçesinde yaptığı 6100 sayılı m. 188’e göre ikrar niteliğindeki açıklamasına mı üstünlük tanınacaktır yoksa 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre delil hükmünde olan ticari defterlerdeki kayıtlara mı üstünlük tanınacaktır? 6100 sayılı HMK m. 188/I’e göre; “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.” Bu madde kapsamında ikrar usul hukukumuzda kesin delil olarak kabul edilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez.” düzenlemesi getirilmiştir. Yani ikrarda bulunan tarafın ikrardan dönmesi ancak ikrarın maddi hataya dayanmasına bağlıdır. Yasa koyucunun maddi hatadan kastettiği ise ikrardan vazgeçip ikrar edilen hususun aksi yönde beyanda bulunulması değil, ikrar edilen konudaki rakam, ya da yazım hatalarının düzeltilmesidir. Örneğin ikrar edilen borç miktarının rakamsal olarak düzeltilmesi böyle bir maddi hatayı ifade eder. Dava konusu olayda davacı şirket üç tane ikrarda bulunmuştur. Birincisi davalı … Ticaret A.Ş.’ye borçlu olduğunu, ikincisi borçlu olduğu miktarın 43.530,66 TL olduğunu ve üçüncüsü borçlu olduğunu ikrar ettiği miktarı diğer davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağından mahsup ettiğini ikrar etmiştir. Dolayısıyla davacı şirketin ikrarı 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre yapılan defter incelemesi sonucunda davacı şirketin ikrarının aksine davalı … Ticaret A.Ş.’den alacaklı çıkmış olması artık maddi hataya dayalı olarak dönülebilir bir ikrar olmaktan uzaktır. Bu durumda ticari defter kayıtlarına karşı davacı şirketin ikrarına üstünlük tanınarak davacı şirketin davalı … A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğu mahkememizce kabul edilmiştir. Dosya kapsamında tartışılması gereken ikinci önemli hukuki sorun ise davacı şirketin ikrar ettiği davalı … Ticaret A.Ş.’ye borçlu olduğu 43.530,66 TL’yi diğer davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağına mahsup edip edemeyeceğidir. Tartışılacak bu sorun davacı şirketin davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağından diğer davalı … Ticaret A.Ş.’nin de hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı sonucunu ortaya koyacaktır. Davacı şirket davalı şirketlerin ortaklarının ve yetkili kişilerinin aynı olmasının aralarında organik bağ bulunduğunu kanıtladığını bu nedenle de Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kararları doğrultusunda borçtan birlikte sorumlu olduklarını ve davalı … Ticaret A.Ş.’nin de borçtan hukuki sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürmektedir. Davacı şirketin ileri sürdüğü tüzel kişilik perdesinin kaldırılması hali iki davalı şirketin mal varlıklarına ya da alanlarının birbirine karışması halidir. Bu durumda ortaklık ile ortaklar arasında mal varlığı düzeni ve organizasyonu yeterli ve düzenli bir şekilde ayrışmamışsa alanların karışmış olduğu kabul edilmektedir. Bu iki halde de mal varlığının ayrılması ilkesinin kötüye kullanılması söz konusudur. Alanların karışması ortaklığın mal varlığı ile ortağın mal varlığının ayrımının muhasebe hileleri, bilançonun makyajlanması, hileli işlemlerle aynı varlıkların birden fazla gerçek ve tüzel kişi üzerine kayıtlı gösterilmesi veya başka sebeplerle ayrıştırılmasının mümkün olmadığı hallerde söz konusu olur. Ancak şirketlerdeki sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince tüzel kişinin alacaklılarının öncelikle borçlu tüzel kişiye başvurulması zorunluluğu vardır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak ortaklığın organik bağ içinde bulunduğu diğer şirketlere baş vurulması ya da diğer ortaklığın sorumlu kılınması istisnai bir durum olduğu için ancak borçlu tüzel kişiden tahsil edilemeyen alacaklar yönünden tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Bugün tüm hukukçuların üstünde birleşerek kabul ettikleri görüş 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 2’ye dayandırılan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulamasının çok istisnai olması gerektiği, uygulanacak bir kanun hükmü ya da başka bir hukuki dayanak bulunmakta ise bu teoriye başvurulmaması gerektiği yönündedir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında yaptığımız bu açıklama kapsamında davacı tarafın davalı şirketler aleyhine başlattığı İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyası incelendiğinde takibin 22.05.2015 tarihinde yapıldığı, ödeme emirlerinin davalı şirketlere gönderilmesinden sonra her iki davalı şirketin de icra takibine itirazda bulundukları, bu nedenle de icra dosyasında başkaca bir işlem yapılamadığı, mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davası sonuçlanıncaya kadar da başkaca bir işlem yapılmasının hukuken mümkün olamayacağı, dolayısıyla asıl borçlu davalı … Ltd. Şti.’nin mal varlığı araştırmasına başlanılmadığı, taşınır ve taşınmaz mallar ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının tespitinin henüz yapılmadığı, bu nedenle de asıl borçlu davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den davaya konu borcun tahsilinin olanaksızlığına ilişkin ya da bu şirketin üzerine kayıtlı mal varlığını başka şirket ya da kişilere kaçırdığına ilişkin bir bulgunun da bulunmadığı anlaşılmakla dava konusu olayda tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanmasını gerektirecek koşulların oluşmadığı anlaşılmıştır. Bu gerekçelerle davalı … Ticaret A.Ş. yönünden davanın reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. Davalı … Ticaret Ltd. Şti. yönünden ise yukarıda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında yaptığımız açıklamalar kapsamında davacı şirketin davalı … Ticaret A.Ş.’ye olan borcunu diğer davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağına mahsup etmesi hukuken mümkün olmadığından toplam alacağının 193.371,10 TL olduğu ancak icra takibinde asıl alacak miktarı olarak 149.840,51 TL talep etmiş olması nedeniyle 6100 sayılı HMK m. 26 uyarınca taleple bağlılık ilkesine göre 149.840,51 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne yönelik olarak hüküm kurulmuştur. 6098 sayılı TBK m. 117’ye göre; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.” Yani borcun muaccel olması borçlunun temerrüde düştüğü anlamına gelmemektedir. Dosya içerisine alınan İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyasında davacı taraf 149.840,51 TL asıl alacak ve 13.747,35 TL asıl alacağın faizi olmak üzere toplam 163.587,86 TL alacak talebinde bulunmuştur. Ancak alacaklarının tarafına ödenmesi için davalı tarafı temerrüde düşürdüğüne ilişkin 6102 sayılı TTK m. 18/III’e uygun şekilde ihtarname ya da benzeri bir bildirim yazısını dosyaya sunmamıştır. Bu nedenle davanın asıl alacak yönünden kısmen kabulüne karar verilerek takip tarihine kadar işlemiş faiz yönünden kısmen reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.Davalı Karşı Davacı … Ticaret A.Ş.’nin Açtığı Karşı Dava Yönünden …. Dosya kapsamında tartışılması gereken iki önemli hukuki sorun bulunmaktadır. Bunlardan birincisi davacı karşı davalı şirket davalı karşı davacı … Ticaret A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğunu ikrar ettiği halde gerek kendi ticari defterlerine göre gerekse davalı karşı davacı … Ticaret A.Ş. ticari defterlerine göre 23.159,34 TL alacaklı gözükmektedir. Bu durumda davacı karşı davalı şirketin dava dilekçesinde yaptığı 6100 sayılı m. 188’e göre ikrar niteliğindeki açıklamasına mı üstünlük tanınacak yoksa 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre delil hükmünde olan ticari defterlerdeki kayıtlara mı üstünlük tanınacaktır? 6100 sayılı HMK m. 188/I’e göre; “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.” Bu madde kapsamında ikrar usul hukukumuzda kesin delil olarak kabul edilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez.” düzenlemesi getirilmiştir. Yani ikrarda bulunan tarafın ikrardan dönmesi ancak ikrarın maddi hataya dayanmasına bağlıdır. Yasa koyucunun maddi hatadan kastettiği ise ikrardan vazgeçip ikrar edilen hususun aksi yönde beyanda bulunulması değil, ikrar edilen konudaki rakam ya da yazım hatalarının düzeltilmesidir. Örneğin ikrar edilen borç miktarının rakamsal olarak düzeltilmesi böyle bir maddi hatayı ifade eder. Dava konusu olayda davacı karşı davalı şirket üç tane ikrarda bulunmuştur. Birincisi davalı karşı davacı … Ticaret A.Ş.’ye borçlu olduğunu, ikincisi borçlu olduğu miktarın 43.530,66 TL olduğunu ve üçüncüsü borçlu olduğunu ikrar ettiği miktarı asıl dava davalısı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağından mahsup ettiğini ikrar etmiştir. Dolayısıyla davacı karşı davalı şirketin ikrarı 6100 sayılı HMK m. 222’ye göre yapılan defter incelemesi sonucunda davacı karşı davalı şirketin ikrarının aksine davalı karşı davacı … Ticaret A.Ş.’den alacaklı çıkmış olması artık maddi hataya dayalı olarak dönülebilir bir ikrar olmaktan uzaktır. Bu durumda ticari defter kayıtlarına karşı davacı karşı davalı şirketin ikrarına üstünlük tanınarak davacı karşı davalı şirketin davalı karşı davalı … Ticaret A.Ş.’ye 43.530,66 TL borçlu olduğu mahkememizce kabul edilmiştir. Dosya kapsamında tartışılması gereken ikinci önemli hukuki sorun ise davacı karşı davalı şirketin ikrar ettiği davalı karşı davalı … Ticaret A.Ş.’ye borçlu olduğu 43.530,66 TL’yi asıl dava davalısı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağına mahsup edip edemeyeceğidir. Tartışılacak bu sorun davacı karşı davalı şirketin asıl dava davalısı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağından diğer davalı karşı davacı … Ticaret A.Ş.’nin de hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı sonucunu ortaya koyacaktır. Davacı karşı davalı şirket her iki şirketin ortaklarının ve yetkili kişilerinin aynı olmasının aralarında organik bağ bulunduğunu kanıtladığını bu nedenle de Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kararları doğrultusunda borçtan birlikte sorumlu olduklarını ve davalı karşı davacı … Ticaret A.Ş.’nin de borçtan hukuki sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürmektedir. Davacı karşı davalı şirketin ileri sürdüğü tüzel kişilik perdesinin kaldırılması hali iki şirketin mal varlıklarının ya da alanlarının birbirine karışması halidir. Bu durumda ortaklık ile ortaklar arasında mal varlığı düzeni ve organizasyonu yeterli ve düzenli bir şekilde ayrışmamışsa alanların karışmış olduğu kabul edilmektedir. Bu iki halde de mal varlığının ayrılması ilkesinin kötüye kullanılması söz konusudur. Alanların karışması ortaklığın mal varlığı ile ortağın mal varlığının ayrımının muhasebe hileleri, bilançonun makyajlanması, hileli işlemlerle aynı varlıkların birden fazla gerçek ve tüzel kişi üzerine kayıtlı gösterilmesi veya başka sebeplerle ayrıştırılmasının mümkün olmadığı hallerde söz konusu olur. Ancak şirketlerdeki sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince tüzel kişinin alacaklılarının öncelikle borçlu tüzel kişiye başvurulması zorunluluğu vardır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak ortaklığın organik bağ içinde bulunduğu diğer şirketlere baş vurulması ya da diğer ortaklığın sorumlu kılınması istisnai bir durum olduğu için ancak tüzel kişiden tahsil edilemeyen alacaklar yönünden tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Bugün tüm hukukçuların üstünde birleşerek kabul ettikleri görüş 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 2’ye dayandırılan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulamasının çok istisnai olması gerektiği, uygulanacak bir kanun hükmü ya da başka bir hukuki dayanak bulunmakta ise bu teoriye başvurulmaması gerektiği yönündedir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında yaptığımız bu açıklama kapsamında davacı karşı davalı tarafın her iki şirket aleyhine başlattığı İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyası incelendiğinde takibin 22.05.2015 tarihinde yapıldığı, ödeme emirlerinin şirketlere gönderilmesinden sonra her iki şirketin de icra takibine itirazda bulundukları, bu nedenle de icra dosyasında başkaca bir işlem yapılamadığı, mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali asıl davası sonuçlanıncaya kadar da başkaca bir işlem yapılmasının hukuken mümkün olamayacağı, dolayısıyla asıl dava borçlusu davalı … Ticaret Ltd. Şti.’nin mal varlığı araştırmasına başlanılmadığı, taşınır ve taşınmaz mallar ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının tespitinin henüz yapılmadığı, bu nedenle de asıl dava borçlusu davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den davaya konu borcun tahsilinin olanaksızlığına ilişkin ya da bu şirketin üzerine kayıtlı mal varlığını başka şirket ya da kişilere kaçırdığına ilişkin bir bulgunun da bulunmadığı anlaşılmakla dava konusu olayda tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanmasını gerektirecek koşulların oluşmadığı anlaşılmıştır. Bu gerekçelerle davalı karşı davacı … Ticaret A.Ş.’nin açtığı 43.530,66 TL tutarlı alacak davasının kabulüne yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. 6098 sayılı TBK m. 117’ye göre; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.” Yani borcun muaccel olması borçlunun temerrüde düştüğü anlamına gelmemektedir. Davalı karşı davalı … Ticaret A.Ş. alacağının tarafına ödenmesi için davacı karşı davalı şirketi temerrüte düşürdüğüne ilişkin 6102 sayılı TTK m. 18/III’e uygun şekilde ihtarname ya da benzeri bir bildirim yazısını dosyaya sunmamıştır. Bu nedenle dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmiştir. ” gerekçesiyle, asıl davanın davalı … Tic.Ltd.Şti. yönünden kısmen kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına, davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 149.840,51- TL üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, asıl alacak likit ve hesaplanabilir olduğundan 149.840,51-TL üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, asıl davanın davalı-karşı davacı … Tic. AŞ yönünden reddine, reddedilen 163.587,86-TL üzerinden %20 kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalı-karşı davacı … Tic. AŞ’ye verilmesine, karşı davanın ise kabulü ile 43.530,66-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacı-karşı davalı … San. Ve Tic. Ltd.Şti’den alınarak davalı-karşı davacı … Tic. AŞ’ye verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl davada davacı-karşı davada davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davacı-karşı davada davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalı – karşı davacı … Tic. AŞ’nin dava sırasında tasfiye kararı aldığını, kararın 30.12.2019 tarihinde ticaret sicil gazetesine tescil ettirildiğini ve 06.01.2020 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, tasfiye halinin mahkemeye bildirilmediğinden mahkeme tarafından dikkate alınmadığını halbuki davalı – karşı davacı vekilinin temsil yetkisi tasfiye tarihi itibari ile vekaleti son bulduğunu, davayı takip etme bakımından ehliyeti bulunmadığını, ilk derece mahkemesince davalı – karşı davacı şirketin dava ve taraf ehliyetinin halen mevcut bulunup bulunmadığının usulünce araştırılarak saptanması gerektiğini, müvekkilin şirketin her iki davalıya birlikte takip başlatmasının sebebi her iki davalının aslında tek bir tüzel kişilik gibi hareket etmesi ve tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak davalılardan … firmasının borçlarının müvekkile ödenmesinin önüne geçmeye yönelik MK’nın 2.maddesine aykırı hareketlerde bulunmaları olduğunu, davalı … AŞ’nin MK’nın 2.maddesine aykırı olarak tüzel kişilik perdesinin arkasına saklandığını, zira iki şirketin de tek yetkilisi ve ortağının … olduğunu, her iki şirketin de aynı iştigal konusunda faaliyet gösterdiğini, müvekkil şirketten hizmet alımı gerçekleştirdiklerini, her iki şirket de müvekkiline karşı aynı kişilerce temsil edilmiş ve tek bir şirketmiş gibi davrandığını, davalı … Ltd. Şti.’nin müvekkiline verdiği ve tahsil edilemeyen çeklerin diğer davalı … AŞ tarafından düzeltilmek üzere iade alındığını, davalı … şirketinin müvekkiline teslim ettiği 68.183,90 TL’lik çekin davalı … AŞ şirketi çalışanları tarafından iade alındığını, yine 31.03.2014 tarihli … şirketine hitaben yazılan belge ile karşılıksız çıkan çekin … AŞ tarafından iade alındığını, davalı … AŞ’nin … Ltd. Şti.’nin karşılıksız çıkan 68.183,90 TL’lik çekine karşılık kendisinin bu minvalde bir borcu olmamasına rağmen müvekkili şirkete ödeme gerçekleştirdiğini, davalı … AŞ’nin diğer davalının borcunu üstlenip müvekkiline ödediğini, bu ödemeyi ve müvekkile sunduğu çekleri kendi ticari defterlerine işlememiş olmasının da … Ltd. Şti.’nin borcunu üstlendiğinin apaçık göstergesi olduğunu, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra dosyasında ödeme emrinin sadece … şirketine tebliğ edilmiş ve … AŞ’ye yapılan tebligatın ise bila ikmal gelmesine rağmen her iki borçlunun birlikte itiraz dilekçesi sunduğunu, tüm bu hususların davalı şirketlerin aralarında organik bağı olduğunu gösterdiğini, davalı firmaların müdürü, tek imza yetkilisi ve ortağı olan k…in sık sık tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak alacaklılarına borçlarını ödemeden kurtulduğunu, davalı – karşı davacı şirket yetkilisi …in bu kez de … Ticaret Ltd. Şti. isimli firmayı kurduğunu, adı geçen kişinin ilgili kişi tüzel kişiliklerin ardına saklanarak bu şekilde şirketler kurarak alacaklılarından mal kaçıran bir kimse olduğunu, yine yaptıkları araştırmada ilgili kişinin daha önceden de benzer şekillerde hareket ederek köyüniyetli olarak alacaklılarına borcunu ödemediğinin tespit edildiğini, … isimli şahsın İTO üzerinden yaptıkları araştırmada araştırmada ilk olarak … Limited Şirketi’ni kurduğunu, 12.06.2015 tarihinde ise bu şirketi tasfiye ettiğini, 09.04.2016’da … Ticaret Limited Şirketi’ni kurduğunu, 09.04.2016 tarihinde ise bu şirketi tasfiye kararı alarak tasfiyeye soktuğunu, sonrasında tasfiye kararını 12.04.2016 tarihinde kaldırıp şirketin ortaklarını değiştirdiğini, şirketin tasfiye kararının alındığı tarihin davanın açıldığı tarihten hemen sonrası olduğunu, 08.04.2014 tarihinde … Anonim Şirketi’ni kurduğunu, 30.12.2019 tarihinde ise tasfiye kararı alarak bu şirketi de tasfiye ettiğini, 24.09.2019 tarihinde ise … Ticaret Limited Şirketi’ni kurduğunu, bu şirketi kurduktan yaklaşık iki ay önce ise … Anonim Şirketi’ni tasfiye sürecine soktuğunu, sundukları ekran görüntülerinin bu şirketlere ait internet sitelerinin görselleri olduğunu, aynı logoyu dahi kullanmaya devam ettiğini, herhangi bir internet ortamında … ismi ile arama yapıldığında … filmcilik şirketinin logosu görüldüğünü, … filmcilik şirketinin internet sitesine yönlendirdiğini, yaptıkları yapımlar dahi aynı olan iki şirket olduğunu, “…”, “…”, “…” isimli dizi yapımlarını tasfiye haline sokulan şirket değil, yeni kurulan … firmasının pazarladığını, dosyaya sundukları gazete haberlerinde davalı şirket temsilcisinin şirketler kurup kapatmak sureti ile alacaklılarının alacaklarını ödemediği haberi dahi yapıldığını, bu benzeri davranışları engellemek adına önce diğer memleketlerin hukuk sistemlerinde sonra da Türk hukuk doktrininde “tüzel kişilik perdesinin aralanması” ya da “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması” teorilerinin ortaya atıldığını, daha sonra da mahkemeler ve Yargıtay tarafından da benimsenmeye başlandığını, davalı – karşı davacı şirket yetkilisi …in ticari geçmişine bakıldığında tipik bir “tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanma” durumunun olduğunun aşikar olduğunu, … şirketinin herhangi bir mal varlığının kalmadığı gazete haberlerine kadar yansıdığını, …in yeni bir şirket kurup onun üzerinden ticaretine devam ettiğinin tüm sektör tarafından bilindiğini, somut olayda Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanması için aranan şartlarının oluştuğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/15725 Esas, 2015/4381 Karar sayılı kararının bu yönde olduğunu, mahkemenin, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2014/7187 Esas, 2015/4144 Karar sayılı kararının, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2015/9728 Esas, 2018/3743 Karar sayılı kararının da aynı yönde olduğunu, organik bağın olduğunu tespit eden bilirkişi raporunu esas almamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin ret gerekçesini açıklarken borçlu şirkete ilişkin mal varlığı araştırmasının yapılamadığını, itiraz nedeni ile icra takibinin durduğunu, … filmcilik şirketinin borcun dayanaksız ya da imkansız olduğunun tespit edilemediğini bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygun olmadığını belirttiğini, gerekçenin gerekçesi dosyadan ve somut delillerden uzak olduğunu, şirketler arasındaki organik bağın bir değil birden fazla delille ispatlandığını, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/2325 Esas, 2019/2212 Karar sayılı kararının emsal olduğunu, alacaklı olunan davada mahkemece müvekkilinin borçlu kabul edildiğini, üstüne de kötüniyetli bulmuş ve kötüniyet tazminatına hükmettiğini, TMK’nın 2.maddesine aykırı hareket edildiği iddiası ile açılan davada pek çok delil ile davalıların kötü niyetinin ortaya konulmasına rağmen müvekkilinin kötüniyetli kabul edilmesinin tam bir hukuk faciası olduğunu, ortada pek çok ispat vasıtası varken hangi gerekçe ile davacının kötü niyetli bulunduğunun dahi açıklanmadığını, kendisine tebliğ edilmeyen icra takibine diğer borçlu ile birlikte itiraz eden, diğer şirketin evraklarını teslim alan, aynı işçileri istihdam eden, diğer firmanın borcunu üstlenip sonrasında bunu reddeden, devamlı şirketler kurup kapatıp ortadan kaybolan ve daha sonra yeni şirket adları ile piyasa girip borçlarını ödemeden tasfiyeye sokan firmanın iyi niyetli, yasalar çerçevesinde ticaretini yapan, alacağını almak için yasal yolları takip eden, dava ile alacağını alabileceğini düşünen müvekkilinin kötü niyetli kabulünün mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için, davalı – karşı davacı … şirketinin borçlu olmadığı kabul edilse dahi davacının kötü niyetli olduğunun ileri sürülemeyeceğini, dosyadaki ticari defterlerden karşı davacının müvekkiline borçlu olmadığı anlaşılmasına rağmen, ikrar gerekçesi ile müvekkilinden alacaklı çıktığını, davalının açıkça diğer borçlunun borcunu ödediğini, ödediği parayı kendi hesabına değil, diğer şirketin hesabına işlettiğini, hayatın olağan akışı içerisinde neden bir firma diğer bir firmaya fazladan para öder ve davalı şirketin ticari kayıtlarında bu ödeme neden görünmez bunun düşünülmediğini, müvekkili şirket tarafından yapılan mahsuplaşma diye tabir edilen hususun borcun üstlenilmesi olduğunu, davalı tarafından yapılan ödemenin … şirketi hesabına yapıldığını, ticari defterlerinde bu ödemenin yer almamasının da bunun apaçık göstergesi olduğunu, davalı tarafın müvekkili şirketten alacağı var ise neden bunun defterlerine kaydetmediğinin anlaşılamadığını, müvekkilinin iki şirket arasındaki iç ilişkiyi bilme imkanı olmadığını, organik bağ olan iki firmadan birisinin diğeri adına ödeme yaptığını, bu ödemenin müvekkil şirketten tahsiline karar verilmesinin tam bir hukuk garabeti olduğunu, mahkemenin dosyadaki beyanlarını ikrar olarak değerlendirmesinin son derece hatalı olduğunu, dosya kapsamında bir ikrar söz konusu olmadığını, davalı … firmasının talebi ile ödemenin … şirketine geçildiğini, zira dosyada mevcut çekin teslimine ve ödenmesine ilişkin belgenin de bunun açık göstergesi olduğunu, cevaba cevap dilekçelerinde de bu hususun aynen açıklandığını, ikinci cevap dilekçelerinde de bunun diğer firmanın borcunu üstlenmesi olarak beyan ettiklerini, karşı davacı tarafından müvekkili aleyhine İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takip başlattığını, söz konusu bedelin tahsili halinde müvekkilinin ekonomik olarak zor duruma düşeceğini, icra takibinin tedbiren teminatsız olarak ya da daha az bir teminatla yargılama sonuna kadar durdurulması gerektiğini, iki şirketin tasfiye memurlarının da aynı kişi olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasındaki icra takibinin teminatsız olarak veya uygun bir teminat karşılığında durdurulmasına, karşı davanın kabulüne ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına ve asıl davanın davanın her iki davalı yönünden tümden kabulüne, müvekkilinin kötüniyetinden söz edilemeyeceğinden kötü niyet tazminatı isteminin reddine, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, fatura ve cari hesaptan doğan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine; karşı dava, alacak istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda asıl davanın davalı … Ltd. Şti yönünden kısmen kabulüne, diğer davalı yönünden reddine ve bu davalı lehine kötüniyet tazminatına, karşı davanın ise kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, asıl davacı-karşı davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya kapsamında bulunan İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı takip alacaklısı tarafından borçlu davalılar aleyhine 149.840,51 TL asıl alacak ve 13.747,35 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 163.587,86 TL alacak yönünden 22.01.2015 tarihinde icra takibi başlatıldığı, takip dayanağı olarak 12.04.2014 cari hesap bakiye alacağının gösterildiği, ödeme emrinin 24.01.2015 ve diğer borçluya 26.01.2015 tarihinde tebliğ edildiği, davalılar tarafından 29.01.2015 tarihinde süresinde verilen itiraz dilekçesi ile borcun tamamına ve ferilerine itiraz edildiği, itiraz üzerine takibin durduğu ve asıl davanın bir yıllık yasal hak düşürücü sürede açıldığı anlaşılmıştır. Asıl davada davacı, itirazın iptalini istemiş, karşı davada davacı asıl davacıdan alacaklı olduğunu ileri sürerek alacak talebinde bulunmuştur. Taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında asıl davacı tarafından asıl davalılara taşıma hizmeti verildiği dosya kapsamı ile sabittir. Uyuşmazlık, davalı şirketler arasında organik bağ bulunup bulunmadığı ve tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı … AŞ’nin diğer davalı şirketin borcundan sorumlu olup olmadığı, kötüniyet tazminatının şartlarının oluşup oluşmadığı ve davalı-karşı davacının asıl davacıdan alacaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.07.2020 tarih ve 2019/11-808 Esas, 2020/504 Karar sayılı kararı ile 06.09.2020 tarih ve 2020/19-94 Esas, 2020/358 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nın 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir. Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir. Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır. Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Organik bağ ile tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Özellikle organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması bile rol oynayabilmekte iken; tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu iki kavram arasındaki en önemli fark ise; organik bağın varlığı hâlinde bir şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin mal varlığına el atılabilmekte iken tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması hâlinde borçlu şirketin yanı sıra kardeş şirketin hatta talep hâlinde kardeş şirketin ortaklarının mal varlığına dahi el atılmasının mümkün olmasıdır. Görüldüğü üzere aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu nedenle aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkündür.Bu bilgilere göre somut olayın ve dosyanın incelenmesinde; Tarafların ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonunda düzenlenen bilirkişi raporunda; davacının yevmiye defterine göre davacı şirketin davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den 193.371,10 TL alacaklı göründüğü, diğer davalı … Ticaret AŞ’den ise 23.159,34 TL alacaklı göründüğü, davalı … Ticaret Ltd. Şti. kayıtlarına göre davacı şirketin davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den 125.187,20 TL alacaklı göründüğü, davalı … Ticaret AŞ kayıtlarına göre ise davacı şirketin davalı … Ticaret AŞ’den 23.159,34 TL alacaklı göründüğü, davacı şirket kayıtları ile davalı … Ticaret Ltd. Şti. kayıtları arasındaki farkın … sayılı 31.12.2014 tarihli ve 68.183,90 TL tutarlı çekin karşılıksız çıkması sonucunda davacı defterine alacak olarak kaydının yapılması ve davalı … Ticaret Ltd. Şti. defterlerine ise kaydının yapılmamasından kaynaklandığı, sonuç olarak davacı şirketin davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den 193.371,10 TL, davalı … Ticaret AŞ’den ise 23.159,34 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. 04.03.2016 tarihli ek raporda; davalı şirketlerin yöneticisinin aynı olduğu, aralarında organik bağ bulunduğu, davalılar arasında cari hesap ilişkisi bulunmadığı, bir birlerinin faturalarını ödemedikleri, kendi faturalarını ödedikleri kanaati bildirilmiştir. 16.08.2017 tarihli ve hukukçu bilirkişinin de heyete katıldığı 2.ek raporda; davalı şirketlerin ortağı ve münferit yetkilisinin … olduğu, icra takibine ilişkin tebliğin iade gelmesine rağmen davalı … AŞ’nin de diğer davalı ile birlikte takibe itiraz ettikleri , bu nedenle şirketler arasında organik bağ olduğu kanaati bildirilmiştir. 18.06.2018 tarihli 3.ek raporda ise; davacı şirketin davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den olan alacağından davalı … Ticaret AŞ’ye borçlu olduğunu ikrar ettiği 43.530,66 TL’nin mahsubu yapılarak davacı şirketin davalı … Ticaret Ltd. Şti.’den 149.840,44 TL alacaklı olduğu tespiti yapılmıştır. Davacı tarafça, davalı şirketlerin ortaklarının ve yöneticilerinin aynı kişi olan … olduğunu, davalı … firmasının diğer davalının verdiği çeki düzeltmeyi üstlendiğini, karşılıksız çıkan bir çekini de iade aldığını, icra takibine birlikte itiraz ettiklerini, tasfiye memurlarının aynı olduğunu, davalı … firmasının diğer davalının karşılıksız çıkan 68.183,00 TL’lik çekine mahsuben ödeme yaptığını, bu nedenlerle davalılar arasında organik bağ bulunduğu ve tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının gerçekleştiği ileri sürmüştür. Ancak davalı … şirketinin ödemesini bu amaçla yaptığını davacı taraf kendisi kayıtlarına bu şekilde almış olup davalıların ödemenin bu amaçla yapıldığı konusunda bir kabulleri dosyada bulunmamaktadır. Çekin düzeltilmesi ve iade alınmasına dair davacının sunduğu iki adet belgeye davalı … AŞ şirketince itiraz edilmektedir. Davalı şirketlerin yöneticilerinin içinde … de bulunmakla birlikte tek temsilci ve hissedarın olmadığı, onun yanında başka hissedar ve temsilcilerin de bulunduğu görülmektedir. Ayrıca davacı şirket her iki davalıyı defterlerinde ayrı ayrı kaydetmiş, borç ve alacaklarını açık hesap şeklinde düzenlemiş, borç, alacak ve bakiye şeklinde kayıtlara yer vermiştir. Davacının 01.01.2015-31.12.2015 tarihleri arasına ait sunduğu mizanda davalı … şirketinden 193.371,10 TL alacaklı olduğu, davalı … şirketinin 23.159,34 TL borcuna karşılık bu şirketin 66.690,00 TL alacağı olduğu belirtilip, mahsupla … şirketinin kendisinden 43.53,66 TL alacağı olduğu kaydına yer verilmiştir. Dava dilekçesinde davalı vekili, … AŞ’nin bu alacağının … Ltd. Şti.’nin 193.371,17 TL borcunu düşerek kalanın icra takibiyle talep edildiğini beyan etmiştir. Yine davalıların birbiri ile cari hesap ilişkisi bulunmadığı gibi birbirlerinin faturalarını ödediklerine dair de bir tespit bulunmamaktadır. Bu bilgilere göre, sadece yöneticinin aynı olması, birlikte takibe itiraz edilmesi, tasfiye memurlarının aynı olması hususları, yukarıda açıklandığı üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması için yeterli değildir. Bu nedenlerle, mahkemece asıl davada, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle, asıl davanın, aralarında organik bağ bulunmadığı anlaşılan davalı … Ltd. Şti yönünden kabulü, davalı … AŞ yönünden ise reddi yerinde olmuştur. Aynı şekilde, asıl davacının defter kayıtlarına göre karşı davacı … AŞ’ye olan borcu nedeniyle karşı davanın kabulüne karar verilmesi de usul ve yasaya uygun olmuştur. HMK’nın 282. maddesi uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre, bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup mahkemece sunulan deliller değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin ek bilirkişi raporunda hukukçu bilirkişi görüşüne aykırı olarak karar verildiği yönündeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir.Hal böyle olmakla birlikte, mahkemece, asıl davanın davalı … AŞ yönünden reddine karar verilirken bu davalı yönünden davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi ise yerinde olmamıştır. Zira, konuya ilişkin İİK’nın 67/2. maddesi gereğince, alacaklının takibinde haksız ve kötü niyetli olduğunun belirlenmesi hâlinde karşı tarafın talebi üzerine hükmolunan alacağın % 20’sinden az olmamak üzere uygun bir tazminata karar verilebilecektir. Maddede de belirtildiği gibi kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklının takibinin haksız olması ile birlikte alacaklının kötü niyetli olması da gereklidir. Ancak somut olayda davacı, asıl davada davalı şirketler arasında organik bağ bulunduğunu, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluştuğunu ileri sürerek asıl davalı …AŞ aleyhine de icra takibi başlatmış, borçlunun itirazı ile eldeki davayı açmış olup dosya kapsamı itibariyle asıl davada davacının kötü niyetli olduğuna dair bir emareye rastlanmamıştır. Bu nedenle, asıl davada davacı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf sebeplerinin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına, asıl davada davalı … AŞ’nin kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Asıl davalı-karşı davacı … AŞ’nin ticaret sicil kayıtlarına göre yargılama sırasında tasfiyeye girdiği anlaşılmıştır. Tasfiyeye giren şirketin tüzel kişiliği son bulmadığından şirket vekilinin de temsil yetkisi sona ermez. Bu nedenle aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Ancak mahkemece gerekçeli karar başlığında ”Tasfiye Halinde” ibaresinin yazılmaması hatalı olduğundan yeniden hüküm kurulurken Dairemiz karar başlığında bu ibareye yer verilmiştir. Açıklanan bu sebeplerle, dosya üzerinden yapılan incelemede, karşı davaya yönelik istinaf sebeplerinin reddine, , HMK’nın 352/1.b.2 maddesi uyarınca, asıl davacı-karşı davalı vekilinin asıl davadaki istinaf sebeplerinin kısmen kabulü ile asıl davada davalı …AŞ lehine hükmedilen kötü niyet tazminatı yönünden hükmün düzletilmek üzere kaldırılmasına,, asıl davanın asıl davalı … AŞ yönünden reddi ile bu davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, diğer hususlarda ilk derece mahkemesi hükmü aynen tekrar edilerek, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM;Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Asıl davada davacı-karşı davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353.1.b.2. maddesi uyarınca, asıl davaya yönelik olarak kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; Asıl dava yönünden; 1-Asıl davanın davalı … Tic.Ltd.Şti yönünden kısmen kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına, davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 149.840,51-TL üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 2-Asıl alacak likit ve hesaplanabilir olduğundan 149.840,51-TL üzerinden %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 3-Asıl davanın davalı-karşı davacı … Tic. AŞ yönünden reddine, 4-Asıl davalı … Tic. AŞ’nin kötüniyet tazminatı talebinin reddine, 5-Alınması gereken 10.235,61-TL nispi karar harcının peşin alınan 1.975,74-TL harçtan mahsubu ile eksik 8.259,87-TL harcın asıl davalı … Tic. Ltd. Şti.’den alınarak Hazineye irad kaydına, 6-Dava ilk açılış harç gideri olan toplam 2.007,54-TL ( 27,70-TL başvuru harcı, 1.975,74-TL peşin harç, 4,10-TL vekalet harcı) harcın davalı … Tic. Ltd. Şti.’den alınarak asıl davada davacıya verilmesine, 7-Asıl davada davacı tarafından yargılama esnasında yapılan toplam 2.486,40-TL ( 2.000,00-TL bilirkişi ücreti, 486,40-TL tebligat ve posta gideri) yargılama giderinin asıl davadaki kabul ve red oranına göre hesaplanan 2.277,45-TL’nin asıl davada davalı … Tic. Ltd. Şti.’den alınarak asıl davada davacıya verilmesine, 8- Asıl davada davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 18.184,85 TL vekalet ücretinin asıl davada davalı … Tic. Ltd. Şti.’den alınarak asıl davada davacıya verilmesine, 9- Asıl davada davalı … Tic. AŞ kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 19.490,85-TL vekalet ücretinin asıl davada davacıdan alınarak asıl davada davalı … Tic. AŞ’ye verilmesine, 10-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili taraflara iadesine, Karşı dava yönünden; 1-Karşı davanın kabulü ile 43.530,66-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte karşı davada davalı … Tic. Ltd.Şti’den alınarak davalı-karşı davacı … Tic. AŞ’ye verilmesine, 2-Alınması gereken 2.973,58-TL nispi karar harcından karşı dava harcı olarak alınan 744,00-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.229,58-TL harcın karşı davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Karşı davada davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Agari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 6.458,99 -TL nispi vekalet ücretinin karşı davalıdan alınarak karşı davacıya verilmesine, 4-Karşı davacı tarafından yatırlan 744,00 TL karşı dava harcının karşı davalıdan alınarak, karşı davacıya verilmesine, 5- Karşı davacı tarafından yapılan 27,70 TL başvuru harcı ve 300,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere yapılan 327,70 TL yargılama giderinin karşı davalıdan alınarak, karşı davacıya verilmesine, 6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; Asıl dava yönünden; 1-Asıl davada davacı-karşı davada davalı tarafından asıl dava yönünden yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; asıl davada davacı-karşı davada davalı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince asıl davada davacıya iadesine, 2- Asıl davada davacı-karşı davada davalı tarafından yapılan 148,60 TL başvuru harcı ve ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı olmak üzere 107,00 TL posta giderinin toplamı olan 255,60 TL istinaf kanun yolu giderinin asıl davada davalı … AŞ’den alınarak, asıl davacıya verilmesine, Karşı dava yönünden; 3-Asıl davada davacı-karşı davada davalı tarafından karşı dava yönünden yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, 4-Asıl davada davacı- karşı davada davalı tarafından karşı dava yönünden 689,99 TL ve 54,40 TL istinaf peşin harçlarının mahsubu ile bakiye 2.229,18 TL harcın karşı davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,5-Karşı davada davalı tarafından karşı dava yönünden yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,6-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,7-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 15.06.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.