Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1209 E. 2023/960 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1209
KARAR NO: 2023/960
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2020
NUMARASI: 2018/597 E. – 2020/188 K.
ASIL DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARŞI DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit ve Alacak
Taraflar arasındaki itirazın iptali, menfi tespit ve alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen karara asıl davada davalı- karşı davada davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıdan olan alacağının tahsili için İstanbul Büyükçekmece …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, müvekkilinin 18.07.2017 tarihli, … serili e fatura, 109.787.20 TL”lik e fatura, 19.07.2017 tarihli, … serili 53,548,40 TL e faturalarla mallar yapılıp teslim edildiğini, toplam 163.335.60 TL olan alacağının bir kısmının çek ile ödendiğini, bakiye olan 56.835.60 TL’lik kısmınının ödenmediğini, buna ilişkin taraflar arasında hesap ekstresi mutabakatı sağlandığı ve vadesi 19.11.2017 tarihi olmasına rağmen bakiye alacağın ödenmediğini, davalıya malların tesliminden ve faturadan 7 ay sonra sürekli bakiye alacağın talep edildiğini, davalıya yasal yollara başvurulacağının belirtilmesi üzerine borçlunun kötü niyetli olarak 17.02.2018 tarihli ve … seri numaralı, 56.592.80 TL tutarlı e fatura tanzim ettiğini, söz konusu bu e faturanın temel fatura olduğu için sistemden kabul etmeme ve iade etme olanağı bulunmadığını, bu nedenle yasal olarak Gaziantep … Noterliğinin 21.02.2017 tarih ve … keşide nolu ihtarname ile faturanın davalıya iade edildiğini, defter kayıtlarına alınmadığını, davalının müvekkiline bir mal iadesinin de olmadığını, davalı tarafından bu kez Beyoğlu … Noterliğinin 09.03.2018 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile malların hasarlı ve eksik yapı olduğu, e faturanın süresinde iade edilmediği belirtilerek ederek ihtara cevap verildiğini, müvekkilince bu ihtara da cevap verildiğini, davalının borçlu olduğunu, itirazının haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile davalının %20 oranında icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davada davalı-karşı davacı vekili, savunmasında özetle; müvekkili ile davacı arasında alım satım konusu olan 360 adet iç kapı siparişi ile ilgili alıcı müvekkili tarafından satıcıya anlaşma bedeli olan 163.335,60-TL bedelin 106.500,00-TL’sinin ödendiğini, buna binaen müvekkili şirketin deposuna sipariş verilen 3 farklı modelde, dolu ve camlı olmak kaydıyla geçilen 360 adet iç kapı teslim edildiğini, ancak kapıların cilası dahil çoğunun kullanıma ve montaja hazır olmaması neticesinde, satıcıyla yapılan görüşmelerde ilgili ayıpların giderileceği belirtilerek bu tarihe kadar müvekkili şirketin kötü niyetli olarak davalı tarafından oyalandığını, kalan bakiye bedelin gerek mail gerekse telefon vasıtasıyla görüşülmesi sonrasında, davacı/karşı davalı yetkililerince kapılardaki eksikliklerin giderilmesi sonarsında ödeneceğine dair mutabakata varıldığını, kapılardaki eksikliklerin giderilememesi neticesindeyse yine davacı şirket yetkilileri tarafından ilgili bedelin müvekkili şirketten talep edilmeyeceği ve buna dair iade faturası kesilip gönderilmesi talep edildiğini, müvekkili şirkete teslim edilen malların tümden açıkça ayıplı olduğunu, söz konusu ayıpların 10.08.2017 tarihinde davacı şirket sahibine ve oğluna mail olarak bildirildiğini, bu mailde iki video ve 6 fotoğrafın da gönderildiğini, ancak davacının bu bildirime rağmen bir cevap vermediğini, müvekkilinin ayıbın bildirimi yükümlülüğünü bu şekilde yerine getirdiğini, davacı tarafça eksikliklerin giderilmediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından 17.02.2018 tarihli ve 56.592,80 TL iade faturası düzenlenip gönderildiğini, fatura düzenlenip gönderilmek zorunda kalındığını, davacının talebinin haksız olduğunu, müvekkilinin iyi niyeli tutumuna rağmen ayıbın giderilmediğini savunarak, asıl davanın reddini ve davacının %20’den aşağı olmamak üzere tazminat ödemsine karar verilmesini istemiştir. Asıl davada davalı-karşı dava davacı vekili, karşı dava dilekçesinde özetle; asıl davacının kusurlu ve ayıplı ifası sebebiyle müvekkilinin itibar kaybı yaşadığını, maddi zarara uğradığını, bu nedenle müvekkilinin tüm zararlarının tespiti gerektiğini ileri sürerek, teşhire konulan kapılar dışındaki kapıların iadesine, kapılara istinaden yapılan 106.500,00 TL ödemenin faizi ile asıl davacı tarafından iadesine, icra takibine konu fatura bedeli olan 56.592,80 TL kadar asıl davacıya borçlu bulunmadığının tespitine, ortaya çıkan zararların tespiti ile tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davacı-karşı davada davalı vekili, karşı davaya yönelik savunmasında özetle; malların ayıplı olmadığını, malların tesliminden itibaren Yasada belirtilen sürede ayıp ihbarı yapılması gerektiğini, malların iadesi ile ilgili her hangi bir talep ileri sürülmediğini, davalının, müvekkiline yasal süreler geçtikten sonra 17.02.2018 tarihli, … seri numaralı ve 56.592,80-TL faturayı düzenlendiğini ve sistemden müvekkiline gönderdiğini, bu faturanın iade edildiğini, karşı davacının kötüniyetli olduğun savunarak, karşı davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı taraf, davalıya toplam 163.335,60-TL bedelli iç kapı sattığını, alıcının 106.500,00-TL ödeme yaptığını, kalan 56.835,60-TL borcun ödenmemesi nedeniyle icra takibi yaptığını, davalının takibe itirazı üzerine işbu davayı açtığını belirterek itirazın iptali ve takibin devamını talep etmiştir. Davalı taraf cevabında ve karşı davasında; davacı karşı davalı satıcıdan toplam bedeli 163.335,60-TL bedelli 360 adet iç kapı satın aldığını, satım bedelinin 106.500,00-TL’sini ödediğini, satıcının teslim ettiği ürünleri teşhirlerinin uygulanmasına başlandıktan sonra açıkça ayıplı olduklarının anlaşıldığını, durumun satıcıya bildirdiklerini, davacı karşı davalı şirket yetkilileri ile görüşmeleri sonucunda kalan satım bedeline ilişkin iade faturası düzenlenmesi konusunda anlaştıklarını, fakat gönderilen iade faturasının satıcı tarafından iade edildiğini, kendilerinin de bu kez söz konusu iade faturasını, faturaya yasal itiraz süresi geçmiş olması, hasarlı malların hasarlı ve ayıplı olması nedeniyle iade ettiklerini, davacı karşı davalının üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmediğini beyanla ödenen bedelin iadesi ve kalan satım bedeli yönünden borçlu olunmadığının tespiti talep edilmiştir. Tarafların yukarıda belirtilen iddia ve savunmaları ile 6. celse alınan beyanı nazara alındığında; dava konusu ürünlerin satıldığı, satım bedelinin 163.335,60-TL olduğu ve kısmen 106.500,00-TL miktarının ödendiği, kalan bedelinin ödenmediği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava konusu ürünlerin ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise açık ayıp mı gizli ayıp mı olduğu, ayıp ihbarının süresinde ve usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığının incelenmesi gerekmektedir.TTK’nun 25/3. maddesi uyarınca, malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı 2 gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Ayıp açıkça belli değil ise, alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğunun ortaya çıkması halinde hakkını korumak için durumu aynı süre içinde satıcıya ihbar ile yükümlüdür. Ayıbın, kullanma sonucu ortaya çıkan gizli bir ayıp olması halinde ise TBK’nun 223. maddesi uyarınca alıcı ayıbı öğrendiği tarih itibariyle hemen satıcıya bildirmelidir. Öte yandan TTK’nın 20,III maddesine göre, “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmek veya mukaveleyi fesih yahut ondan rücu maksadiyle yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması şarttır.” Bu durumda mahkemece TTK’nın 25.maddesinde öngörülen ayıp ihbarının tanık anlatımlarına göre süresinde yapıldığının kabulü suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Yapılan bilirkişi incelemesinde; ürünler her ne kadar teslim esnasında kontrol edilmesi gereksede 2 tır ürünün aynı anda kontrol edilmesinin imkansız olduğu, satma amacıyla ambalajından çıkartılması aşamasında durumun fark edilmesinden dolayı açık ayıp kapsamında olduğu, hala teslim alınan ürünlerin bir kısmının resimlerde de görüleceği üzere satılmadığı, depoda beklediği dolayısıyla ayıp ihbarının icra takibinden sonra yapıldığı, malların tümünden iadesine gerek olmadığı, keşif esnasında her iki tarafın da birbirine olumlu ve ılımlı yaklaşımlara şahit olduğunu, her iki tarafında kabul ettiği 46 adet kapının tekrardan boyanarak davalıya teslimiyle sulh sağlanacağı kanaatini bildirmiştir. Tarafların bilirkişi incelemesinden sonraki beyanlarında sulh sağlanamadığı anlaşılmıştır. Bilirkişi incelemesiyle tespit edildiği üzere dava konusu ürünler kapı olup ürünler teslim alındıktan sonra 2 ve 8 gün içerisinde muayene edilmemiş, alıcı bu yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Alıcı ürünleri kendi müşterisine satım aşamasında ambalajının çıkarması üzerine ayıplı olduğunu tespit etmiştir. Esasen ürününü niteliğine göre söz konusu ayıplar kullanılmakla ortaya çıkan ayıplar olmayıp, ürünler ambalajından çıkarılıp süresinde muayene edilseydi ayıplı olup olmadığı anlaşılabilecekti. Bunun yanında; bilirkişi tarafından incelenen 46 adet üründeki ayıplar, kapıların yeniden boyanmasıyla giderilebilecek nitelikte olup, boya canlı madde olduğundan havayla temas etmesi gerekeceğinden, hem naylona sarılı hem de kutu içinde uzun süre kaldığı için etkileşim gösterir nitelikte olduğu bilirkişi raporuyla tespit edilmiş olup, söz konusu ayıpların belirtilen nedenlerle alıcının kusurundan da kaynaklanabileceği anlaşılmaktadır. Dava konusu ürünlere ilişkin fatura tarihleri 18.07.2017 ve 19.07.2017 tarihleri olup, ürünlerin alıcıya teslim edildiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Alıcı, satıcıya ilk olarak 17.02.2018 tarihli iade faturası düzenleyerek satıcıya tebliğ ettirmiş, satıcı bu iade faturasını noter ihtarnamesiyle iade etmiş, bu kez alıcı 09.03.2018 tarihli ihtarname ile bu iade faturasını tekrar davacı satıcıya göndermiştir. Malların teslimi ile ilk iade faturası ve sonrasındaki ihtarname arasında yaklaşık 6 ay bulunmaktadır. Bu durumda davacı süresinde ayıp ihbarında bulunmadığı gibi, söz konusu ayıpların satıcının kusurundan kaynaklandığını ve bu ayıpların satıcının ürünü teslim ettiği zamanda mevcut olduğunu da ispatlayamamıştır. Böylece asıl davada, satım bedelinin kısmen ödenmediği, davalının ayıp iddiasını ispatlayamadığı, muayene ve ihbar yükümlülüğünü süresinde ve usulüne uygun olarak yerine getirmediği anlaşılmakla davanın asıl alacak yönünden kabulüne, davalının icra takibinden önce temerrüte düşürüldüğü ispatlanamadığından işlemiş faize ilişkin talebin reddine, aynı gerekçelerle karşı davada satım bedelinin ödenen kısmının iadesi ile kalan kısmı yönünden borçlu olmadığının tespiti talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. … ” gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulü ile Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yapılan icra takibine davalının vaki itirazının asıl alacak üzerinden iptaline, takibin asıl alacak üzerinden devamına, işlemiş faize ilişkin talebin reddine, asıl alacağın %20’si oranındaki 11.767,12 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl davalı-karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davalı-karşı davada davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemenin gerekçesinde eski Ticaret Kanunundaki hükümlere yer verildiğini, kararın bu nedenle bozulması gerektiğini, gerekçeli kararda yer verilen eski TK’nın 20/3 maddesinde tacirler arasındaki bildirimler şekil şartına bağlanmışsa da yeni TTK’nın 18/3 maddesinde bunun bir ispat şartı olarak düzenlendiğini, somut olayda da yeni TTK’nın uygulanacağını, TTK’da ayıp ihbarının nasıl yapılacağının düzenlenmediğini, yazılı ve sözlü yapılabileceğini, 18/3 maddesinin ayıp ihbarına veya seçimlik hakların bildirimine ilişkin bir hüküm içermediğini, müvekkilince ayıp ihbarının 10.08.2017 tarihinde davacıya gönderilen e-mail ile yapıldığını, ihbar yükümlülüğünün yerine getirildiğini, Yargıtayın bir çok kararında e-mail ile ayıp bildirimi yapılabileceğinin belirtildiğini, gerekçeli kararda ihbarın süresinde yapılmadığı ve ürünler ambalajlarından süresinde çıkarılıp muayene edilseydi ayıplı olup olmadığının anlaşılabileceği şeklindeki tespitin doğru olmadığını, bu hususun dava konusuyla alakası olmadığını, müvekkili şirket ilgililerinin kapıların tesliminden hemen sonra kapıları sergilemek ve showrooma monte etmek üzere ambalajlarından çıkardığını, ürünlerin ayıbını gördüğünü, bu ayıp telefon görüşmesiyle davalı yanın İstanbul bölge temsilcisi …ya iletildiğini, 25.10.2018 havale tarihli dilekçeleri ekinde sundukları flash bellek içerisinde yer alan görüntülerde …nın da bulunmakta olduğunu, söz konusu görüntülerin muayene ve bildirim süresi içerisinde çekildiğini, ancak yerel mahkemece bu beyanların dikkate alınmadığını, ön inceleme duruşmasında tanıkların bildirilmesinin istendiğini, ancak mahkemece tanıklarının dinlenmesi yönünde ara karar oluşturulmadığını, davetiye çıkarılmadığını, mahkemece oluşturulan ara kararda davadaki parasal sınırlar göz önünde bulundurularak tanık dinletilemeyeceğine karar verildiğini, oysa ki tanıkların ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığı hakkında dinletileceğini, müvekkilinin bu şekilde Anayasal haklarının çiğnendiğini, delillerinin toplanmadan karar verildiğini, malların aynı cinsten olup çok sayıda olması ve her birinin tek tek gözden geçirilmesinin aşırı zaman ve masraf kaybına yol açacağının düşünüldüğü hallerde, ambalajlarının açılmasının sakınca oluşturduğu durumlarda yahut maldan rastgele alınan bir örnek üzerine satışlarda, gözden geçirme külfetinin yerine getirilebilmesi için, çok sayıda satın alınan malların sadece bir kaçının ambalajının açılması ya da alınan örneğin gözden geçirilmesinin yeterli olacağının doktrinde kabul edildiğini, bu şekilde yapılan bir gözden geçirmede herhangi bir ayıp çıkmamış olup daha sonra, diğer mallarda ayıplar meydana çıkarsa, bunlardaki ayıbın gizli ayıp olarak nitelendirilmesi gerekecektir. Böylelikle gizli ayıbın ortaya çıkmasından sonra derhal bildirim yapılabileceğini, ancak mahkemece herhangi bir teorik veya kanuni bir inceleme ya da değerlendirme yapılmadığını, ayıp türünün de incelenmesi gerektiğini, cevap ve karşı dava dilekçesinde müvekkilinin, ayıplı ürün teslim edilmesi nedeniyle ürünleri elden çıkarmasının mümkün olmadığı, elden çıkarabilse dahi ikinci el veya darbeli ürün fiyatına elden çıkarabileceğinin belirtildiğini, bu nedenle müvekkil şirketin mahrum kaldığı bir karı ve uğramış olduğu bir zararı olduğunun belirtildiğini, bunun duruşma tutanaklarıyla da sabit olduğu üzere 7.celsede sözlü olarak da dile getirildiğini, ancak 8.celsede taleplerinin reddedildiğini, müvekkilin mahrum kaldığı karların ve uğramış olduğu zararların tespiti için bilirkişi incelemesi talep edildiğini, ancak mahkemece hiçbir gerekçe dahi gösterilmeden taleplerinin reddedildiğini, ancak mahkeme kararının gerekçeli olmadığını, ayıp ihbarı süresinde yapılan bildirimlerden bir sonuç alınamayınca mail yoluyla bildirim yapıldığını, “kapı camlarının adeta zımpara kağıdı” gibi olduğu, cilada, boyada ve kanatlarda sorunlar olduğunun belirtildiğini, ayrıca konuyla alakalı video ve fotoğraflar da bulunduğunu, karşı davanın neden reddedildiğine ilişkin gerekçe bulunmadığını, karşı davanın reddi vekalet ücretinin de hatalı hesaplandığını, müvekkilinin itirazının haksız olmadığını, malların ayıplı olduğunu, icra inkar tazminatı şartlarının oluşmadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, cari hesap alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine, karşı dava ayıplı malların iadesi ile ödenen bedelin iadesi ve icra takibine konu borç nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, asıl davalı-karşı davacı vekilince yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl davada davacı, davalı ile aralarında mal alım satımı nedeniyle ticari ilişki bulunduğunu, davalı tarafa toplam 163.335,60 TL’lik mal teslimi yapılmasına rağmen davalı tarafından bakiye 56.835,60 TL’nin ödenmediğini, alacağın ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptalini istemiş, davalı malın ayıplı olduğunu, bu nedenle borçlu olmadığını savunmuştur. Karşı davada davacı, davalının kusurlu ve ayıplı mal teslimi yaptığını, bu sebeple maddi zarara uğradığını ileri sürerek, teşhire konulan kapılar dışındaki kapıların iadesine, kapılara istinaden yapılan 106.500,00 TL ödemenin faizi ile asıl davacı tarafından kendisine iadesine, icra takibine konu fatura bedeli olan 56.592,80 TL kadar asıl davacıya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, karşı davalı ise, malların ayıplı olmadığını, süresinde bir ayıp ihbarı yapılmadığını savunmuştur. Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasının UYAP sistemi üzerinden yapılan incelenmesinde; davacı takip alacaklısı tarafından davalı takip borçlusuna karşı 18.07.2017 ve 19.07.2017 tarihli faturalardan ödenmeyen bakiye bedel olan 56.835,60-TL asıl alacak, 3.613,99-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 60.449,59-TL’nin tahsili için ilamsız takip talebinde bulunulduğu, süresinde itiraz üzerine takibin durduğu ve eldeki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında, kapı alım satımına dair ticari ilişki bulunduğu, asıl davacı tarafından asıl davalıya kapı satışının yapıldığı, malların asıl davalıya teslim edildiği, bu kapsamda asıl davacı tarafından 18.07.2017 ve 19.07.2017 tarihli faturaların düzenlendiği, toplam fatura bedelinden 106.500,00 TL’nin asıl davalı tarafça ödendiği, bakiye 56.835,60 TL kısmın ödenmediği, karşı davacın buna karşılık 6.592,80 TL iade faturası kesildiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık, bakiye 56.835,60 TL’nin asıl davacı tarafça talep edilmesinin haklı olup olmadığı, teslim edilen malların ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise açık mı gizli ayıp mı olduğu, süresinde ayıp ihbarı yapılıp yapılmadığı ve bunların sonucuna göre karşı davada davacının ödenen bedelin iadesi ve takip nedeniyle borçlu olmadığının tespiti taleplerinin yerinde olup olmadığı noktalarındadır. Mahkemece, ayıbın açık ayıp olduğu, 2 ve 8 gün içinde muayene yükümlülüğünün yerine getirilmediği, alıcı asıl davalının asıl davacı satıcıya ilk kez 19.02.2018 tarihinde iade faturası düzenleyerek tebliğ ettiği, malların 19.07.2017 ve 18.07.2017 tarihli faturalar sonrası alıcı davalıya teslim edildiği, mal teslimi ile iade faturası arasında 6 aylık süre bulunduğu, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığı ayıbın satıcı davacının kusurundan kaynaklandığını ispatlayamadığı gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir. Tacir olan taraflar arasında satım ilişki bulunmakta olup uyuşmazlığın TTK’nın 23. maddesi ile TBK’nın satım sözleşmesini düzenleyen hükümlerine göre çözümlenmesi gerekmektedir.TTK’nın 23/3. fıkrasında malın ayıplı olduğunun teslim sırasında açıkça belli olması halinde alıcının iki gün içinde durumu satıcıya ihbar gerektiği, açıkça belli değil ise malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelettirmek ve malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa bu durumu bu süre içerisinde satıcıya ihbarla yükümlü olduğu, diğer durumlarda TBK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının uygulanacağı belirtilmiştir. TBK’nın 223/2. maddesinde ise alıcının gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal etmesi halinde satılanı kabul etmiş sayılacağı, ancak satılanda olağan bir gözden geçirme ile anlaşılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde bu hükmün uygulanmayacağı, bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa hemen satıcıya bildirilmesi gerektiği, bildirilmediği takdirde satılanın bu ayıpla birlikte kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir (Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 08/06/2022 tarihli, 2020/8002 E. 2022/4625 K., 04/11/2020 tarihli ve 2020/3279 E., 2020/4723 K. sayılı ilâmı ilamı ile Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 04/12/2018 tarih ve 2018/270 E., 20218/6287 K. Sayılı ilamı).Somut olayda, asıl davacı satıcı tarafından satılan ve teslim edilen kapılara ilişkin 18.07.2017 ve 19.07.2017 tarihli faturalar düzenlenmiştir. Asıl davalı alıcı tarafından asıl davacıya gönderilen 10.08.2017 tarihli e mailde malların 20.07.2017 tarihinde teslim alındığı belirtilmiştir. Dosya kapsamında alınan asıl davalı şirket deposunda yapılan keşif sonrası mobilyacı bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; ürünler her ne kadar teslim esnasında kontrol edilmesi gerekse de iki tır ürünün aynı anda kontrol edilmesinin imkansız olduğu, satma amacıyla ambalajından çıkartılması aşamasında durumun fark edilmesinden dolayı açık ayıp kapsamında olduğu, hala teslim alınan ürünlerin bir kısmının resimlerde de görüleceği üzere satılmadığı, depoda beklediği, dolayısıyla ayıp ihbarının icra takibinden sonra yapıldığı, malların tümünden iadesine gerek olmadığı, her iki tarafında kabul ettiği 46 adet kapının tekrardan boyanarak davalıya teslimiyle sulh sağlanabileceği kanaati bildirilmiştir. Buna göre kapıların çıplak gözle muayene edilip teslim anında kontrolü mümkün olduğundan açık ayıp olarak kabulü yerinde olmuştur. Ancak asıl davalı alıcı tarafından asıl davacıya teslim tarihinden itibaren 2 gün içinde ayıp ihbarında bulunulduğuna dair bir delile dosya kapsamında rastlanmamıştır. Asıl davalı taraf e mail ile ayıp ihbarı yapıldığını ayrıca tanıklarla bunun ispatlanabileceğini ileri sürmüştür. Dosya kapsamında asıl davalı tarafından asıl davacı satıcıya gönderildiği belirtilen 10.08.2017 tarihli e mailin incelenmesinde, bir kısım ayıplardan bahsedildiği görülmekle birlikte e mailin tarihi ile malın teslim edildiği tarih arasında 2 günden fazla bir süre bulunduğu, yaklaşık 20 gün bulunduğu görülmektedir. Ayrıca, asıl davalı tarafından malların ayıplı çıktığı belirtilerek iade faturası düzenlenmiş ise de bu faturanın tarihinin de 19.02.2018 olduğu görülmektedir. Bu açıdan süresinde ayıp ihbarında bulunduğundan bahsedilemeyecek olup aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde değildir. TTK’nın 23/1-c maddesinde ayıplı mal hakkında alıcıya ihbar yükümlülüğü getirilmiş olup alıcı muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeden ayıp nedeniyle satıcıdan mal bedeli talebinde bulunulamaz. Davalı alıcı, süresinde ayıp ihbarında bulunduğunu yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 23.11.2015 tarihli ve 2015/5982 Esas, 2015/15327 Karar sayılı ilamı). Asıl davalı vekili ayıp ihbarının yazılı yapılmasının şart olmadığını belirterek bu konuda tanıklarının dinlenmemesini istinaf sebebi olarak ileri sürmüş ise de, az yukarıda da değinildiği üzere taraflar arasındaki ilişki ticari alım- satım ilişkisi olup, TTK’nın 23/1-c maddesinde ayıplı mal hakkında alıcıya ihbar yükümlülüğü getirilmiştir. Alıcı muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeden ayıp nedeniyle satıcıdan mal bedelini iadesi talebinde bulunamaz. Davacı alıcı, ayıp ihbarında bulunduğunu yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Somut olayda, davacı taraf, tanık dinlenmesine de açıkça rıza göstermemiştir. Buna göre karşı davacı-asıl davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Ayrıca, karşı davacı-asıl davalı vekili gerekçeli kararda eski TK hükümlerine yer verilmesinin kararın kaldırılması sebebi olduğunu ileri sürmüş ise de, gerekçeli kararda TTK’nın 23.maddesine değinilmek istenirken ”25/3” olarak belirtilmesi ve yine eski Kanunun 20.maddesine yer verilmesi, maddi hata niteliğinde olup esasen somut olayda yukarıda da belirtildiği üzere TTK’nın 23/3 maddesi hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup bu maddi hata esasa etkili görülmediğinden bu yöndeki istinaf sebebini reddi gerekmiştir.Takip konusu alacak faturadan kaynaklı olduğundan likit ve bilinebilir niteliktedir. Bu nedenle asıl davada icra inkar tazminatına hükmedilmesi yerinde olup aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Ayrıca mahkemece, gerekçesi açıkça belirtilerek karar verilmiş olup aksi istinaf sebepleri de yerinde değildir. Sonuç olarak; asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise karşı davacının mal bedeli iadesine ilişkin talebi yönünden yukarıda açıklanan sebeplerle mahkemece reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmuştur.Asıl davada davalı-karşı davada davacı vekili, karşı dava yönünden karşı taraf lehine hükmedilen vekalet ücreti miktarının da hatalı olduğunu istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür. Karşı davada davacı talepleri; 106.500,00 TL dava değeri gösterilerek mal bedelinin iadesi, 56.592,80 TL değer gösterilerek bu fatura nedeniyle başlatılan icra takibinde borçlu olmadığının tespiti şeklindedir. Nitekim karşı dava değeri bu miktarların toplamı olan 163.335,60 TL olarak gösterilmiştir. Mahkemece asıl davanın kısmen kabulü, karşı davanın da mal bedeline ilişkin talep yönünde reddi yerinde olmuş ise de ; karşı davacının karşı davasındaki icra takibi ve fatura sebebiyle borçlu olmadığının tespiti talebinin, karşı davacının aynı alacağa ve icra takibine ilişkin devam eden bir itirazın iptali davası varken menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle usulden ret kararı verilmesi gerekirken karşı davacının menfi tespit talebi yönünden de karşı davanın esastan reddi yerinde olmamıştır. Zira borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Somu olayda da asıl dava, karşı davacının borçlu olmadığının tespitini istediği icra takibine ilişkin itirazın iptali davası olup karşı davacı-asıl davalı, borçlu olmadığına ilişkin savunma sebeplerini asıl davada ileri sürebilecektir. Bu nedenle, karşı davası ile bu yönde de ayrı bir menfi tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece karşı davada menfi tespit talebi yönünden usulden ret kararı verilmemesi hatalı olmuştur. Ayrıca, mahkemece bu ayırım yapılmadan karşı davadaki toplam dava değeri olan 163.335,60 TL üzerinden karşı davacı aleyhine tek ve daha fazla vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalı olmuştur. Açıklanan bu sebeplerle, dosya üzerinden yapılan incelemede, HMK’nın 352/1.b.2 maddesi uyarınca, asıl davalı- karşı davacı vekilinin istinaf sebeplerinin (karşı davada hükmedilen vekalet ücretine ilişkin) kısmen kabulü ile karşı davanın menfi tespit talebi yönünden usulden reddine; diğer hususlarda ilk derece mahkemesi hükmü aynen tekrar edilerek, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir. Yeniden hüküm kurulurken istinaf edenin sıfatı nazara alınarak ilk derece mahkemesi karar tarihine göre karşı davada karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir.
HÜKÜM;Yukarıda açıklanan gerekçelerle;Asıl davada davalı-karşı davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353.1.b.2. maddesi uyarınca ksımen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; Asıl dava yönünden; 1-Asıl davanın kısmen kabulü ile Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yapılan icra takibine davalının vaki itirazının asıl alacak üzerinden iptaline, takibin asıl alacak üzerinden devamına, işlemiş faize ilişkin talebin reddine, 2-Asıl alacağın %20’si oranındaki 11.767,12 TL icra inkar tazminatının asıl davada davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-Alınması gereken 4.019,06-TL’den davacı tarafından peşin olarak yatırılan 1.032,33 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 2.986,73 TL’nin asıl davada davalı- karşı davada davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 4-Dava ilk açılış harç gideri toplamı olan 1.068,23 TL’nin asıl davada davalı- karşı davada davacıdan alınarak asıl davada davacıya verilmesine, 5 Asıl davada davacı karşı davada davalı tarafından yapılan 700,00 TL bilirkişi ücreti, 314,00TL keşif harcı, 706,88 TL posta, tebligat ve müzekkere masrafı olmak üzere toplam 1.720,88 TL’den kabul-red oranına göre hesaplanan (%97,33) 1.674,93 TL yargılama giderinin asıl davada davalı-karşı davada davacıdan alınarak asıl davada davacıya verilmesine, bakiye kısmın asıl davada davacı-karşı davada davalı tarafın üzerinde bırakılmasına, 6-Asıl davalı tarafından yargılama gideri olarak 14,00-TL tebligat ücretinin kabul red oranına göre hesaplanan (%2,77) 0,39-TL’nin asıl davacıdan alınarak asıl davalıya verilmesine, bakiye kısmın asıl davalı- karşı davacı tarafın üzerinde bırakılmasına, 7-Asıl davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince takdir olunan 8.448,63-TL vekalet ücretinin asıl davalıdan alınarak asıl davacıya verilmesine, 8- Asıl davada davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince takdir olunan 1.614,00 TL vekalet ücretinin asıl davacıdan alınarak asıl davalıya verilmesine, 9-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili taraflara iadesine,
Karşı dava yönünden; 1-Karşı davadaki menfi tespit talebinin HMK’nın 114/1-h ve 115/2.maddeleri uyarınca usulden reddine, mal bedelinin iadesi talebinin esastan reddine, 2-Alınması gereken 179,90 TL harcın karşı davacı tarafından yatırılan 1.818,75 TL karşı dava harcından mahsubu ile bakiye kalan1.638,85 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde karşı davacıya iadesine,3-Karşı davada davalı-asıl davada davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince, menfi tespit talebinin reddi yönünden takdir olunan maktu 2.725,00 TL vekalet ücretinin, mal bedeli iadesi talebinin reddi (106.500,00 TL üzerinden) yönünden takdir olunan 11.270,00 TL vekalet ücretinin asıl davada davalı- karşı davada davacıdan alınarak asıl davada davacı-karşı davada davalıya verilmesine, İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; 1-Karşı davacı-asıl davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; karşı davacı-asıl davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince karşı davacıya iadesine, 2- Karşı davacı-asıl davalı tarafından yapılan 148,60 TL başvuru harcı gideri ile 48,50 TL posta gideri olmak üzere, toplam 197,10 TL kanun yolu yargılama giderinin asıl davacı- karşı davalıdan alınarak, asıl davalı-karşı davacıya verilmesine, 3-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 4-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.06.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.