Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/119 E. 2022/1624 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/119
KARAR NO: 2022/1624
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2019
NUMARASI: 2017/1021E. – 2019/708 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket yöneticisinin sorumluluğundan kaynaklı)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı …’ ün müvekkili şirketin ortağı ve imza yetkilisi iken ortaklıktan ayrıldığını, ortaklıktan ayrıldıktan sonra yapılan incelenme ve araştırmada davalının şirket adına kayıtlı … (eski ada adı …) projesinden 2-4-6-7-9 bağımsız bölüm nolu gayrimenkulleri imza yetkisini kullanarak üçüncü şahıslara sattığının, ancak satış bedelini şirkete intikal ettirmediğinin ve satış bedellerini rayiç bedellerin altında göstererek faturalandırdığının tespit edildiğini, satılan gayrimenkul bedellerinin şirket hesabına yansıtılmaması sebebi ile müvekkili şirketin uğradığı zararın 1.390.000 TL olduğunu, davalıya zararı ödemesi için Eyüp … Noterliğinin 12/07/2017 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, davalının zararı karşılamaktan imtina ettiğini beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile uğranılan zarara mahsuben şimdilik 10.000-TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. 16.02.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile; kısmi dava olarak 10.000 TL üzerinden tazminat talep etmiş olduklarını, davada alınan usul ve yasaya uygun ve denetime elverişli ek ve kök bilirkişi raporları ile müvekkilin hak kazandığı tazminat tutarının 510.000 TL olarak belirlenmiş olduğunu belirterek, tazminat taleplerini, ıslah tarihinden itibaren avans faizi işletilmek üzere 510.000 TL olarak artırdıklarını beyan etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkili ile …’un 20/03/2013 tarihinde %50 -%50 ortak olarak konut rezidans inşaat projelerinde faaliyet gösteren davacı şirketi kurduklarını, yaklaşık üç yıllık ortaklıktan sonra 28/11/2016 tarihinde ortaklığın sona erdiğini, …’un kötü niyetli olduğunu, marka tescilini kendi üzerine yaparak vekiledenine bu durumu haber vermediğini, bununla birlikte bankalardan birçok kez vekiledeninin haberi olmadan imza yetkisini kullanarak kredi çektiğini ve daha bunun gibi birçok işlem yaparak hesabına para aktardığını, vekiledeninin şirket içinde etkisiz hale geldiğini, tüm baskılar sonucunda vekiledeninin 3.500.000 TL değerindeki 280.000 adet hisseyi devrettiğini, hisse devir sözleşmesi ile vekiledeni … ‘ün şirket kasasından çektiği tüm nakitler için tarafların anlaştığını ve mahsuplaştığını, bu nedenle davacının vekiledeninden hiçbir hak ve talebi olamayacağının kesinleşmiş olduğunu, iş bu davaya konu … projesindeki (Eski ada adı …) 2,4,6,7,9 numaralı taşınmazların bedelinin davacı şirket hesabına yatırılmasına rağmen, yatırılmadığı iddia edilmesinin haksız olduğunu, vekiledeninin ortaklıktan ayrılmasından bir yıl önce tüm hesapların tek tek kontrol edildiğini ve bu hesaplamalara göre hisse devir protokolü akdedilerek protokolün 1. maddesinde … Projesinden kalan 33.000 TL’lik tutarın vekiledeni tarafından ödenmeyeceğinin davacı tarafından kabul ve taahhüt edildiğini, davacı tarafın tüm belediye ödemelerinin vekiledeni tarafından yapıldığını, yapılan ödemelerin makbuzlarının bankalardan talep edilmesi gerektiğini, yapılan bu ödemelerin … ada … parsel hesapları ile mutabakat yapılarak genel kurul kararına bağlanmış olduğundan tamamen kötü niyetli olduğunu, protokol ile kararlaştırıldığı üzere davacının taahhütlerini yerine getirmediğini, sıralı olarak verilen senetlerin ödenmesinde de her ay temerrüde düştüğünü, bunun üzerine icra takipleri başlatıldığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…kendisi de şirketi münferiden temsile yetkili olan ve tek ortak kalan …’un davalı tarafından 19/04/2017 tarihinde, 28/11/2016 tarihli ortaklar kurulu kararına dayalı olarak tapu iptal – tescil davası açmasından sonra 17/11/2017 tarihinde açılan iş bu davanın haklı ve iyiniyetli olmadığı, zira ortaklar kurulu kararında da açıkça belirlendiği üzere taraflar arasında bir nevi ibralaşma gerçekleştiği, davacının bu aşamadan sonra şirket adına ve yetkilerini kötüye kullanarak tazminat talep etmesinin haklı ve hukuki zeminde olmadığı anlaşılıp kabul edilmiştir. Mahkememizce dosya kapsamında toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi neticesinde; davalının davacı şirketin ortağı ve yöneticisi olduğu, yukarıda açıklandığı üzere iki ortaklı şirkette ortaklar kurulu kararı doğrultusunda davalı yönetici ortağın ibra edilerek ortaklığına ve yönetim kurulu üyeliğine son verildiği, dolayısıyla davacı ortağın davalının şirketi zarara uğrattığı iddiasının ispatsız kaldığı, davacının açıkça şirket adını kullanarak haksız talepte bulunduğu, taraflar arasında ortaklığa son verilirken ibralaşmanın da yapıldığı, ortaklar kurulu kararında açıkça … (eski ada no …) projesinden kalan 33.000-TL’nin … tarafından geri ödenmeyeceğinin de kararlaştırıldığı, dolayısıyla tüm projeler, alacak ve borçların masaya yatırıldığı, bu durumda şirket zararının sonradan açığa çıktığı hususunun kabul edilemeyeceği anlaşılmakla davanın reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve yasal sürede sunulmayan cevap dilekçesi ve delillerin davalının savunmasını genişletmesine ve delillerine muvafakat etmemelerine rağmen karara esas alındığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/1226 Esas, 2016/1057 Karar sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere dilekçeler aşamasında dayanılmayan delillerin daha sonra mahkemece geçerli kabul edilemeyeceğini bu durumun savunmanın genişletilmesi olacağının belirtildiğini, davalının cevap dilekçesine iki haftalık yasal sürede ibraz etmediğini, şirket defter ve kayıtlarında usulsüzlük yapıldığı ve şirket defterlerinin hukuka uygun tutulmadığı belirtilerek şirket muhasebecisi hakkında yapılan şikayete ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/145620 Esas sayılı soruşturma dosyasının incelenmediğini, şirketin ticari defter ve evraklarında usulsüzlük yapan bu işleri yürüten kişiler hakkında nitelikli dolandırıcılık hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, sahtecilik, suç delillerini yok etme gizleme veya değiştirme fiillerinden suç duyurusunda bulunulduğunu, müvekkili şirket yetkilisi ile davalı arasında hisse devrine ilişkin anlaşma yapılırken müvekkili şirket bakımından davalının ibra edilmiş olmadığını, yalnızca bir kısım meblağların şirkete iade etmemesine yönelik mutabakat sağlandığını ancak 28.11.2016 tarihinde yapılan anlaşma sonrasında şirket kayıtları incelendiğinde şirket muhasebecilerinin dolandırma kasıtlı eylemleri sonucunda şirket kayıtlarının doğru bir şekilde tutulmadığının tespit edildiğini, mahkeme tarafından dosyanın celp edilerek incelenmediğini, davalının şirket ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu dikkate alındığında şirketin defterlerinin düzgün şekilde tutulmamış olmasında yönetim kurulu üyesinin özen yükümlülüğü ve kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesi gereğince birinci derecede sorumlu olacağını, mahkemenin itibar ettiği hisse devir anlaşmasında davalının anlaşmaya uymadığı hususunun incelenmediğini, davalının şirketten çıktıktan sonra müvekkili şirketin faaliyet gösterdiği ilçede inşaat şirketi kurduğunu, müvekkili şirketin bilinirliğinden ve projesinden yararlandığını ve toprak sahipleriyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını, mahkemenin somut tespitler içeren bilirkişi raporlarını hiçe saydığını, adeta davalı yerine geçerek davalı lehine savunma geliştirdiğini, şirket ortakları … ve … arasında bir ortaklar kurulu kararı olmadığını, mahkemenin ortaklar kurulu kararı ile yönetim kurulu kararı ayrımını yapamadığını, yönetim kurulu kararı incelendiğinde bir nevi ibralaşmanın söz konusu olduğunun söylenemeyeceğini, yönetim kurulu kararının mutlak butlan ile batıl olduğunun ortada bulunduğunu, söz konusu kararın müvekkili şirketin tüm kayıtlarını kapsar nitelikte olmayıp kararda hiçbir şekilde davalı …’ün imza yetkisini kötüye kullanarak şirketin zararını ortaya çıkarması halinde bu zarardan sorumlu olmadığına dair bir ibra hükmünün yer almadığını, hiçbir ibra sözleşmesinin kötü niyetle yapılan işlemleri kapsamayacağını, mahkeme tarafından davalının hisse devir sözleşmesinde bulunan yükümlülüklerini ihlal ettiğine yönelik iddialarının değerlendirilmediğini, davalının hisse devir sözleşmesi uyarınca açtığı tapu iptal ve tescil davasının değerlendirilmediğini, bu durumun mahkemenin ne denli yanlı olduğunu ispatladığını, davalının dayandığı hisse devir sözleşmesinin davalının taahhüdünü ihlali ile geçersiz hale geldiğini, bunun tespiti üzerine İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/41 Esas, İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2018/567 Esas sayılı yeni numaradaki dosyasını ve müvekkilinin hisse devir sözleşmesine bağlı olarak borçlu olmadığına dair menfi tespit dosyasının incelenmediğini, mahkemenin tüm açıklamalarını görmezden geldiğini, karara esas alınan ortaklar kurulu kararı olarak belirtilen ancak gerçekte hisse devir sözleşmesi olan kararın gerçek bir ibra sözleşmesi niteliğini taşımadığının aşikar olduğunu, mahkemenin şirket ortakları arasındaki belgenin ortaklar kurulu kararı olduğunu iddia ederek hukuki nitelendirmeyi dahi hatalı yaptığını, huzurdaki davanın TTK’nın 553 ve 555. maddeleri gereğince şirket zararının davalı şirket yönetim kurulu üyesinden tazmini talebine ilişkin olduğunu, davalının şirket ortağı ve yönetim kurulu üyesi olarak … projesi kapsamında şahsen tapuda sattığı ve bedelini aldığı şirkete ait taşınmazların bedellerini müvekkili şirket hesaplarına gönderdiğini ispatlayamadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 553. maddesi uyarınca, davacı Anonim şirketin eski yöneticisi aleyhine açılmış bir sorumluluk davasıdır.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasında, davalının davacı şirketin ortaklarından olduğu, şirketin diğer ortağı olan … ile davalı arasında 28.11.2016 tarihinde hisse devri sözleşmesinin imzalandığı, davalının ortaklıktan ayrıldığı, karşılıklı olarak tapu iptal tescil, menfi tespit ve haksız rekabet iddialarına dayanan davaların mevcut olduğu konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur.İstinaf incelemesi bakımından uyuşmazlık, davalının yasal sürede cevap verip vermediği, mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığı hususları ile davalının davacı şirketten ortak bulunduğu dönemde gerçekleştirilmiş olduğu gayrimenkul satışlarıyla ilgili olarak davacı şirketi zarara uğratıp uğratmadığı, sorumlu olup olmadığı, davalının davaya konu iddialar bakımından ibra edilip edilmediği, buna göre mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.Dosya kapsamından, davacı şirketin 20.03.2013 tarihinde kurulduğu, şirket ortaklarının dava dışı … ve davalı olduğu, aynı oranda pay sahibi bulundukları, dava dışı … ile davalının ilk yönetim kurulu üyesi olarak seçildikleri, şirketin yönetimi ve dışarıya karşı temsilinin yönetim kuruluna ait olduğu, şirket tarafından verilecek bütün belgelerin ve yapılacak sözleşmelerin geçerli olabilmesi için bunların şirketin unvanı altına konmuş ve şirketi ilzama yetkili … ve …’ün beraber veya ayrı ayrı kişinin imzasının gerekli olduğuna dair şirketin temsili ve yönetim kurulu üyelerinin görev dağılımına dair düzenlemenin yer aldığı, söz konusu kararın 26.03.2013 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandığı, davalı ile dava dışı şirketin yönetim kurulu başkanı … arasında 28.11.2016 tarihinde Beyoğlu … Noterliğince onaylanmış adi yazılı şekilde düzenlenen hisse devri sözleşmesinin imzalandığı, hisse devri sözleşmesinde davalının eski yönetim kurulu üyesinin hisseyi devir eden, dava dışı başkanın ise hisseyi devir alan olarak yer aldığı, hisse devir anlaşmasında; “Şirket ortaklarımızdan … TC nolu …’nün 140.000 Paya denk gelen 3.500.000,00 TL’Lik hissesini aşağıdaki şartlarda T.C, uyruklu, … TC Kimlik Nolu. … Mah. … Sokak No … Zekeriyaköy Sarıyer İstanbul/ adresinde mukim …’a devir etmiştir. Şirketimizin yaptığı … projesinden aşağıda niteklikleri belirtilen taşınmazlar …’e devredilecektir.Hisse bedellerinin 1.500.000 TL’lik kısmı hissedeleri devir alan …’un şahsı olarak verdiği 35.000 TL’lik 20.01.2017 vadesinde sıralı olarak verilen 42 adet senetler ile 30.000 TL lik 20.07.2020 vadeli senetle ödenmiştir. …’ün kendisine ait 7 adet toplam 200.000 TL lik Çek …’e iade edilmiştir. 33.000 TL … projesinden kalan tutar 33.000TL; … Projesinden 39 nolu daire satışından aldığı 380.000 TL, çeşitli tarihlerde kasadan nakit çekliği 76.000 TL tutardan … şirketin kasasına geri ödemeyecektir. …’ün bu hisse devri sonrasında şirketinin geçmişteki borçlarındaki sorumluklarından mesul değildir. Aynı zamanda şirketin çalışmasını yaptığı ve sürdürdüğü projelerden dolayı özlük hakkı ve tazminat istemeyecektir. … markasından doğan tüm haklarını devretmiş bu markayı kullanmayacağını kabul etmiştir. 2-Devir neticesinde en son şirket ortakları Ortak Adı Soyadı … 280.000 adet hisse adedi 7.000.000 Hisse Tutarı (TL.) 3- Yapılan devir neticesinde şirketimiz tek pay sahipli bir anonim şirket olmuştur. 4-Şirketin tek pay sahibi. .T.C. uyruklu … kimlik numaralı … Mah. … sokak No … Zekeriya köy Sarıyer İstanbul adresinde ikamet eden.dir. 5-Şirket Yönetim Kurulu üyesi … TC nolu …’nün Yönetim Kurulu üyeliğinden istifasının kabulüne, 6- Yerine T.T.K 363.maddesi uyarınca İlk Genel Kurul Toplantısına kadar görev yapmak üzere Yönetim Kurulu üyesi ve Başkanı olan … TC nolu …’ un atanmasına…” dair hükümlere yer verildiği, şirketin 27.12.2016 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul toplantısının Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 17.01.2017 tarihli nüshasında yayınlandığı, toplantıda yönetim kurulu üyelerinin oy birliği ile ibra edildiğine, şirketin yönetim kurulu üyeliklerine … ve …’un seçilmelerine münferiden veya müştereken imzaları ile şirketi temsile yetkili kılındıkları, davalı tarafça davacı şirkete Beyoğlu … Noterliğinde düzenlenen ihtarnamenin tebliğ edildiği, söz konusu ihtarnamede 28.11.2016 tarihinden bu yana gerçekleştirmeyi kabul ve taahhüt edilen hissenin taşınmaz mülkiyeti devri için gerekli olan edimlerin bu güne kadar yerine getirilmediğinin belirtildiği, davacı şirket tarafından davalının göndermiş olduğu ihtarnameye 01.02.2017 tarihinde cevap verildiği, verilen cevapta bu hususun doğru olmadığı, şirketin … ile … arasındaki hisse devir protokolünün tarafı olmadığı, hisse devir protokolünün taraflarının … ile … olduğu, bu sebeple …’ün bu taleplerini …’a yöneltmesi gerektiği, ayrıca devir protokolü incelendiğinde tapu masraflarının kim tarafından karşılanacağının kararlaştırılmadığı, şirketin devir borcunun muacceliyetinden bahsedilemeyeceğinin belirtildiği, davalının 10.03.2017 tarihli Beyoğlu … Noterliğinde düzenlenen ihtarname ile hisse devri yönetim kurulu tutanağı ile firmanın … projesinde bağımsız bölümlerin …’e firma tarafından devredileceğinin hüküm altına alındığını, ancak edimin yerine getirilmediğinin belirtilerek ihtar edildiği, davacı şirketin 12.07.2017 tarihinde düzenlenen ihtarname ile davalının şirketin imza yetkilisi iken ortaklıktan ayrıldığı, şirket adına kayıtlı gayrimenkulleri satarak şahsi zimmetine geçirdiği iddiası ile İstanbul Kağıthane ilçesindeki … ada … parsel sayılı taşınmazda bulunan 2,4,6,7 ve 9 no’lu bağımsız bölümlerin rayiç bedelleri belirtilmek suretiyle şirketin uğradığı 1.390.000 TL’nin ödenmesinin talep edildiği ve işbu davanın açılmış olduğu, davalı tarafça İstanbul 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/170 esas no’lu dosyasında ön alım hakkına dayanarak tapu iptal ve tescil davası açtığı anlaşılmıştır. Mahkemece bilirkişi raporu alınmış, davacı vekili bilirkişi raporundan sonra dava değerini arttırarak davasını ıslah etmiştir. Davalı vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yukarıda verilen gerekçeye istinaden davanın reddine karar verilmiştir. Davalı kendisine yapılan tebligatın usulsüz olduğunu iddia etmiştir. Davacı ise davacının yasal sürede cevap vermediğini beyan etmiştir. Dosya içerisindeki 19.01.2018 tarihli davalı gerçek kişiye yapılan tebligatın incelenmesinden, tebligatın mernis adresine 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi gereğince tebliğ olunması hususunun şerh olarak belirtildiği, tebligata Tebligat Kanunu’nun ilgili maddesine ait maktu ifadelerinin yer aldığı ifadelere yer verildiği ancak tebligat üzerinde boşluk olan kısımların doldurulmamış olduğu anlaşılmıştır. Davalı tarafça davaya karşı 09.03.2019 tarihinde cevap verilmiş ve tebligattan 27.02.2018 tarihinde haber olunduğunu, 19.01.2018 tarihinde muhtara teslim edildiğini ancak Tebligat Kanunun 21. maddesinde belirtildiği şekilde tebligatın gerçekleştirilmediğini, tebliğ mazbatasının müvekkilini eline geçmediğini, yakın komşusunun da beyan ve imzasının alınmadığını belirtmiştir. 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21/2. fıkrasında; “…(Ek fıkra: 11/1/2011-6099/5 md.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine ve yahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır…” düzenlenmiştir. Somut olayda dosya üzerindeki tebligat parçasında yasal düzenlemede belirtilen şekilde gerekli olan hususlara yer verilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalıya yapılan tebligatın usulsüz olduğu ve beyanına göre öğrenme tarihinden itibaren yasal süre içerisinde cevap dilekçesinin verilmiş olduğu kanaatine varılmıştır.Davacı şirket tarafından, davacı şirketin eski yönetim kurulu üyesi davalının tek başına imza yetkisini kullanarak şirkete ait taşınmazın bağımsız bölümlerini satarak bedelini şirket hesabına yansıtmadığı ve ayrıca rayiç bedellerinin altında gösterildiği gerekçeleriyle şirketin uğradığı zararın tahsilini talep etmiştir. “Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının Sorumluluğu başlığı altında; TTK Madde 553- “(1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, (…) (2) hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. (1)(2)(2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar. (3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir. TTK’nın 553. maddesine göre, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerin kanun ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda şirketin doğrudan uğradığı zarar sebebiyle şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara karşı zarardan sorumludurlar. Yöneticinin ortaklığın mal varlığının azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. TTK’nın 558/2. maddesinde, “Şirket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararı, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldırır. Diğer pay sahiplerinin dava hakları ibra tarihinden itibaren geçmesiyle düşer.” düzenlemesi bulunmaktadır. Somut olayda, mahkemenin kabulünde ifade ettiği şekilde davalı yöneticinin ibra edildiğine dair herhangi bir genel kurul kararı mevcut değildir. 28.11.2016 tarihli hisse devrinde davalının bu hisse devri sonrasında şirketin geçmişteki borçlarındaki sorumluluklarından mesul olmayacağına dair düzenleme bu kapsamda ibra olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan mahkemece davalı tarafın tapu iptal ve tescil davası açmasından sonra açılan işbu davanın haklı ve iyi niyetli olmadığı gerekçesi somut tespitlere dayanmamaktadır. Çünkü tapu iptal ve tescil davasına konu hisse devrinde belirtilen taşınmazlarlardır. İşbu davanın konusunu oluşturan taşınmazlar farklı olduğu gibi uyuşmazlık konusu yöneticinin sorumluluğu nedeniyle oluşan zararın tahsili istemine ilişkindir. Davalı taraf savunmasında, dava konusu bağımsız bölümlerin satış bedellerinin davacı şirket hesabına yatırılmış olduğunu savunmuştur. Şu halde davanın niteliği, tarafların iddia ve savunmaları dikkate alınarak tarafların bu yöndeki tüm delilleri toplanarak ve bir bütün halinde değerlendirilerek, gerekir ise yeniden rapor alınmak suretiyle, dava konusu uyuşmazlıkla ilgili TTK kapsamında davalı eski yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun olup olmadığı ve şirketin zarara uğrayıp uğramadığı yönünde değerlendirme yapılarak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir iken dosya kapsamı ile tarafların iddia ve savunmalarına da uygun düşmeyen gerekçelere binaen red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzereinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesince oluşturulan gerekçenin dosya içeriğiyle uyumlu olmadığı, bu nedenle mahkemenin delilleri yeterince değerlendirip bir karar verdiğinden söz edilemeyeceği kanaatine varıldığından, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıdan açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Davacı vekili tarafından İİK’nın 36. maddesi uyarınca yatırılan teminatın iadesine,5-Davacı vekili tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.12.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.