Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/116 E. 2022/1708 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/116
KARAR NO: 2022/1708
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/11/2019
NUMARASI: 2017/762 E. – 2019/1274 K.
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) – Ortaklıktan Çıkma
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen davaların ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen hükme karşı, asıl davada davacılar ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar …, … Limited Şirketi vekili 21.08.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı …’ün kendisini Türkiye ‘de gayrimenkul piyasasını bilen, yatırımları yönlendirebilecek bilgi ve deneyime sahip kişi olarak tanıttığını, Türkiye‘de yapılacak gayrimenkul yatırımlarının karlı olacağı konusunda müvekkillerini inandırarak güvenini kazandığını, Türkiye’de gayrimenkul yatırım faaliyetinde bulunmak üzere oğlu İle birlikte 2011 yılında şirketi kurduklarını, kendilerinin Suudi Arabistan ‘da ikamet etmeleri nedeniyle, gayrimenkul piyasasını bilen ve takip edecek olan …’e şirkete imza yetkilisi ve şirket müdürü olarak seçtiklerini, şirketin %60 hissesine, oğlu … ‘ın %35 ve davalı … ’in %5 hissesine sahip olduğunu, ailenin toplam hissesinin %95 olduğunu, davalının bedelleri müvekkillerinden alınmak üzere 03.01.2012 tarihinde,27.02.2012 tarihinde, 29.03.2012 tarihinde gayrimenkuller satın aldığını, gayrimenkul bedelleri ve masrafların müvekkilleri tarafından şirket müdürü hesabına ya da doğrudan şirket hesabına ödendiğini, müvekkillerinin 2015 yılı ikinci yarısından itibaren şirket müdürü İle iletişim sorunu yaşamaya başladıklarını, ne var ki şirket müdürü davalı tarafından müvekkillerine hiçbir bilgi verilmediği gibi şirket adına kayıtlı gayrimenkullerden Büyükçekmece … parselde kayıtlı gayrimenkulü … İth.İhr.San.Tic.Ltd.Şti ‘ne 19.08.2015 tarihinde 3.000.000,00 TL bedelle şirket müdürü tarafından hiçbir karar alınmaksızın davalı tarafından satıldığının tespit edildiğini, gayrimenkulün satışından tahsil edilen paranın 590.000 USD nin müvekkillerine şirketin borçlarına istinaden gönderildiğini, geri kalan bedelin şirkette olması gerekirken ne olduğunun bilinmediğini, Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/240 D.İş dosyasında İhtiyati tedbir talepli dava açıldığını, şirket müdürünün azline dair Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/495 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, davalıdan Beşiktaş … Noterliğinin 10.05.2016 tarihli ihtarnamesi İle genel kurulu toplantıya çağırması talep edildiğini, toplantı davetini yapmaya yanaşmadığını, şirkete kayyım atanması, belirtilen gündem maddelerini görüşmek üzere Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/511 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, dava süreci devam edilirken şifahen anlaşmaya varıldığını, 28.07.2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısı İle davalının müdürlük görevinin sona ermesine şirket müdürlüklerine … … ve … ‘ın atanmasına karar verildiğini, yapılan incelemede davalının eylem ve davranışları İle şirketin kuruluşundan bu yana şirketi ve şirketin diğer ortaklarını müdürlük yetkisini kullanarak çok ciddi şekilde zarara uğrattığının anlaşıldığını, davalı tarafça 2011/2012 yılında şirkete alınan gayrimenkullerin değerinin çok üstünde ödemeler yapılarak satın alındığını ve şirket ortaklarının zarara uğratıldığını, davalının şirket malvarlığını şirket ortaklarının muvafakatı dışında sattığı gibi gerçek değerinin çok altında satarak şirketi ve ortakları zarara uğrattığını, tapu harcının düşük ödenmesi amacıyla satış rakamlarınına düşük gösterildiğinin bilinen bir gerçek olduğunu, davalının şirket hesaplarındaki nakitleri şirket ile ilgili olmayan gerçek dışı mal ve hizmet faturaları ile kötüniyetli olarak erittiğini, şirket hesabından davalı tarafa birçok kasa ödemesi yapıldığı görülmekle davalının açıkça haksız kazanç sağlayarak şirketi zarara uğrattığının tespit edildiğini, davalının müdürlük sıfatını kötüye kullanarak davacıları zarara uğrattığını iddia ederek, hem davacı şirkete hemde pay sahiplerine verdiği zararın şimdilik 3.000.000,00 TL tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu, davacıların Türkiye’de gayrimenkul piyasasını iddia edildiği gibi bilmeyen kişiler olmadığını, müvekkili tarafından davacı şirket için gayrimenkul alındığı tarihlerde Türkiye‘de gayrimenkulün karlı bir iş olduğunun bütün Arap yatırımcılar için bilinen bir şey olduğunu, şirkete gayrimenkul alınırken çok etraflıca araştırmalar ve saha çalışmaları yapıldığını, gayrimenkullerin yeri ve konumu hakkında bütün ince detayların davalılarla paylaşıldığını, müvekkilinin yalnızca davacı şirketin müdürlüğünü değil, başka şirketlerinde hem ortağı hemde müdürlük görevini dürüstlük kuralı çerçevesinde yaptığını bugüne kadar hiçbir dava İle karşılaşmadığını, davacı şirketin adresinin bulunduğu yerde davalı müvekkilinin de şirketinin adresinin bulunduğunu ve davacı şirketin bu adresin bir odasını kiraladığını, davacıların Büyükçekmecedeki taşınmazın satışı için müvekkili ile iletişime geçtiklerini, nakti kefalet için taşınmazın satılmasını istediklerini, davacı …‘ın müvekkiline satılan taşınmazdan kendi hissesine düşen %35’lik kısmın gönderilmesini talep ettiğini müvekkilinin bu talep üzerine 590.000 USD davalılara bildirmiş olduğu hesaba yatırdığını, davacı babanın oğlu adına vekaleti olduğunu, müvekkili ile hiçbir iletişime geçmeyen davacıların 10 Mayıs 2016 tarihli ihtar İle genel kurul talep ettiklerini, tedbir talepli dava açtıklarını davanın haksız olduğunu savunarak reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili 31.08.2018 tarihli dilekçe ile 22.11.2017 tarihli cevap dilekçesini ıslah ederek, müvekkiline karşı açılmış olan sorumluluk davasının TTK ‘nın 560. maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı definde bulunduklarını, davacı şirkete alınan taşınmazların tamamının 2012 yılının birinci, ikinci ve üçüncü aylarında alındığını, son tarihli taşınmaz alımının 29.03.2012 tarihli olduğunu, davalı vekilinin cevap dilekçesini ıslah edilebileceğine dair YHGK 2010/9-629 Esas, 2011/70 Karar sayılı ilamının olduğunu belirterek, dava konusu taşınmazların alış tarihi İle dava tarihi arasında 5 yıllık zamanaşımı geçmiş olduğundan TTK’nın 560. maddesi gereğince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞTİRİLEN BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2017/1115 ESAS, 2018/805 KARAR SAYILI DOSYA Davacı … vekili 06.12.2017 tarihli dava dilekçesinde; davacının dava dışı ortakları olan … ve … İle birlikte 22.12.2011 tescil tarihli davalı şirketi kurduklarını, müvekkilinin %5 hissesi bulunduğunu, taraflar arasında güven sorunu nedeniyle ortakların şirket genel kurulunun toplanması için müvekkiline 10.05.2016 tarihli ihtarname İle ağır ithamlarda bulunduklarını, müvekkilinin cevap hakkını kullanmasına fırsat vermeden şirket müdürünün azline dair dava açtıklarını ve şirketin bütün gayrimenkullerine tedbir koydurup şirket hesaplarını bloke ettiklerini, bununlada yetinmeyip olağanüstü genel kurul istemli dava açtıklarını, ortakların İcra takipleri başlattıklarını, taraflar arasında hiçbir şekilde güven kalmadığını, şu an şirketin İş ve işlemlerinin dava dışı ortakların elinde olup müvekkiline hiçbir şekilde bilgi vermediklerini, haricen edindikleri bilgilere göre dava dışı ortakların emlakçılar İle görüşüp taşınmazları satarak paralarını vatandaşı oldukları Suudi Arabistan ‘a aktaracaklarını, davalıların şirketin içini boşaltmaları ya da şirkete karşı muvazaalı işlem yapmalarının kuvvetle muhtemel olduğunu, ana sözleşmede ortaklıktan çıkmanın düzenlenmemesi nedeniyle TTK 638/2. maddesi gereğince mahkemece müvekkilinin ayrılma akçesinin teminat altına alınması için davalı şirket adına kayıtlı bağımsız bölümlere tedbir şerhi konulmasını, TTK 638. maddesi gereğince ortaklıktan çıkma İle birlikte şirket kurulurken müvekkilinin koymuş olduğu 500 TL esas sermaye ile yargılama sırasında alınacak bilirkişi raporunda belirlenecek ayrılma akçesinin şimdilik HMK 107. maddesi gereğince belirsiz alacak olan 1.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı …vekili savunmasında özetle; iddia ve taleplerin asılsız ve hukuka aykırı olduğunu, şirkete tüm sermayeyi koyanın şirketin diğer ortakları olduğunu, bu süreçte asıl kötüniyetle hareket ederek şirketi ve şirketin diğer ortaklarını zarara uğratanın davacının kendisi olduğunu, şirketteki diğer ortakların Türkiye’de gayrimenkul yatırım faaliyetinde bulunmak amacıyla 2011 yılında şirketi kurduklarını, diğer ortakların Suudi Arabistan’da ikamet ettiğinden Türkiye ‘de şirket işlerini idare etmek üzere piyasayı bilen ve takip edecek olan davalıyı müdür olarak seçtiklerini, davalının tek yetkili müdür olarak seçilebilmesi için ortak olması gerektiğinden kendisine hiçbir sermaye koymamasına rağmen sembolik olarak %5 hisse verildiğini, davacının gayrimenkuller satın aldığını, ortakların davacı şirket müdürü İle iletişim sorunları yaşamaya başladığını, davalının ortaklar kurulu kararı olmaksızın 2832 sayılı parseli sattığını, satış bedeninin %35’nin transferinin talep edildiğini bu durumda taşınmazın tamamının 1.685.714,00 USD bedelle satılmış olması gerektiğini, bedelin şirket hesaplarında olmadığını, davacı İle genel kurul toplantısı yapmak üzere şifaen anlaşmaya varıldığını ve 28.07.2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında davacının müdürlük görevinin sona ermesine karar alındığını ve yeni müdürler atandığını, davacının şirket müdürü olduğu dönemde şirket ve diğer ortakların menfaatlerini tehlikeye atacak şekilde çok ciddi tehditler yarattığı için hukuki işlemler başlatıldığını, TTK 638/2. maddesinde, her ortağın haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkması için dava açabilir hükmünü içerdiğini, hukuki süreçler dışında dava dilekçesinde hiçbir haklı nedenin ileri sürülmediğini, kusuru İle haklı sebebi yaratan ortağın bu nedene dayanarak çıkma talebinde bulunamayacağını, ana temanın davacı ortağın şirketteki müdürlük görevini, kendisine tanınan münferit hak ve yetkileri kötüye kullanması olduğunu, davacının şirketi ve diğer ortakları zarara uğratmışken ve davacının sorumluluğu nedeniyle tazminat davası devam ederken şirketteki ayrılma payının ödenmesini talep etmesinin hukuk ve hakkaniyetle bağdaşmayacağını savunarak davanın reddine, davanın Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/762 Esas sayılı dosyası İle birleştirilmesine, talebin kabul edilmemesi halinde bekletici mesele yapılmasını, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/762 Esas sayılı dosyasında kaynaklanan hak ve talepleri ile takas mahsup taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Bilirkişi heyetleri tarafından düzenlenen raporlarda davalı tarafın şirket yöneticisi olarak yapmış olduğu usulsüz işlemler ve harcamalar kapsamında belirlenen zarar miktarı davalı tarafın ıslah dilekçesiyle ileri sürdüğü zaman aşımı itirazı kapsamında davanın açıldığı tarih olan 21/08/2017 tarihi baz alınmış, şirket yöneticisi sorumluluğunun 5 yıllık zaman aşımına tabi olduğu dikkate alınarak dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre sonucunda 21/08/2012 tarihinden sonra yapılan usulsüz harcama ve ödemeler değerlendirildiğinde davacının sorumluluğu Büyükçekmece … mahallesinde kain … nolu parselin ikinci satışı olan ve 19/08/2015 tarihinde yapılan işlemden dolayı 1.400.000-TL + herhangi bir ortaklar kurulu kararı veya ana sözleşmede hüküm bulunmadığı halde davacının 2016 yılında kendisine maaş adı altında yapmış olduğu 700.000-TL ödeme + Belediye’ye bağış adı altında yapılan ve zaman aşımına uğramayan 43.659-TL (20.290-TL + 23.369-TL’lik ödemeler) + … LTD ŞTİ’ne yapılan 75.000-TL ödeme olmak üzere zaman aşımına uğramayan ve davacı şirket tarafından talep edilebilecek alacak miktarının 2.218.659-TL olduğu mahkememizce değerlendirilmiştir…Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; asıl dava yönünden davalının yönetici olduğu dönemde ve zaman aşımına uğramayan bilirkişi heyeti tarafından usulsüz eylem, işlem ve ödemeler sonucunda yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen şekilde davacı şirketin toplam 2.218.659-TL zarara uğratıldığı, iş bu zararın davacı şirkete ödenmek üzere davalıdan tahsiline; birleşen dava yönünden davacı tarafın eylem ve işlemleriyle şirketi zarara uğrattığı ve ayrıca dava dilekçesinde belirtmiş olduğu şirketle ilgili kendisine bilgi verilmemesi hususlarının şirketten çıkartılması için haklı neden oluşturmadığı ve bu nedenlerle birleşen davanın reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle, asıl dava yönünden davacıların davasının kısmen kabulü ile 2.218.659 TL’nin davalıdan alınarak davacı şirkete verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine; birleşen dava yönünden ise davacı tarafından davalı şirket aleyhine açılan davanın sübuta ermediğinden reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl davada davacı ve birleşen davada davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalının şirkete verdiği zarar toplamının 6.257.669,32 TL olarak tespit altına alındığını, mahkemece, davalının hukuka aykırı şekilde ıslahla ileri sürdüğü zamanaşımı itirazı dikkate alınarak toplam 4.752.000,00 TL’lik zararın hüküm dışı bırakıldığını, davanın 3.000.000,00 TL tazminat miktarı yönünden tam kabul şeklinde hüküm tesis edilmesi gerektiğini, zamanaşımın işlem bazında hesaplamak suretiyle 21.08.2012 tarihinden önceki işlemlerin zamanaşımına uğradığını kabul etmenin hatalı bir yorum olduğunu, tam olarak zararın bir bütün olarak hesaplanabilir şekilde ve bir bütün olarak ortaya çıkacağı tarihin müdürlük görevinin sona erme tarihi olacağının izahtan vareste olduğunu, şirket zararının görevinin sona ermesiyle çıktığını ve süresi içinde dava açıldığını .gayrimenkul alım satımları İle şirkete verilen zararın tespitinin iki adet bilirkişi raporu İle tespit altına alındığını, müvekkilinin taşınmaz alım satım işlemleri sebebiyle 4.752.000,00 TL zarara uğradığının tespit edildiğini, finansal bilirkişi raporu ile müvekkili şirketin uğramış olduğu zararın tespit altına alındığını, mahkemenin 21.08.2012 tarihinden önceki taleplerin zamanaşımına uğradığı yönündeki kararının hukuka aykırı olduğunu, davanın tam kabulüne karar verilmesi gerektiğini,davalı tarafın ıslah yolu ile de olsa müvekkili tarafından kazanılmış hakları ortadan kaldıracak şekilde zamanaşımı defini ileri sürmesinin mümkün olmadığını, yasal süresi içerisinde ileri sürülmeyen zamanaşımının yargılamanın ilerleyen aşamasında sonradan ıslah yoluyla ileri sürmesinin “ kazanılmış hak” ilkesine ve “ dürüstlük “ kuralına aykırı olduğunu, davalının bilirkişi raporunun temininden sonra ileri sürdüğü zamanaşımı itirazının, hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamaz ilkesine de açıkça aykırı olduğunu, dava tarihinden itibaren geriye dönük 5 yıl zamanaşımı işleterek 21.08.2012 tarihinden önceki taleplerin zamanaşımına uğradığını ileri sürmenin şirket müdürü tarafından yapılan her bir tasarrufu ayırarak ilgili tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık zamanaşımını işletmek anlamına geleceğini, müdürlük görevinin bir bütün olduğunu, kasti olarak verdiği zararın görevinin sona erdiği tarihte bir bütün olarak ortaya çıktığını, dava konusu 3.000.000,00 TL tazminat talepleri yönünden zamanaşımın söz konusu olmadığı gerçeği yanında, davalının zamanaşımını ileri sürme şekli ve usulünde hukuka aykırı olduğunu, dava açıldıktan 1,5 yıl sonra aleyhine bilirkişi raporları geldikten sonra ilk kez ileri sürdüğünü iddia ederek, asıl dava yönünden kısmen kabul kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Birleştirilen dosya davacısı … vekili istinaf başvurusunda özetle; birleşen davanın reddi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, birleşen davada dilekçelerinde belirtmiş oldukları delillerinin hiçbiri toplanmadan ve bu deliller tartışılmadan asıl davada ileri sürülen vakıalar dikkate alınarak davanın reddine karar verildiğini, müvekkilinin şirketin %5 pay sahibi olmasına rağmen devir tarihinden bu güne kadar şirketle ilgili hiçbir bilgi verilmediği gibi müvekkili şirketin genel kurullara da davet edilmediğini, ortakların şirket yönetimi konusunda birbirine güvenmediğini, ortakların İş ortaklığını sürdürmesine fiili olarak imkan kalmadığını, şirketin diğer ortaklarının şirketin hiçbir faaliyeti hakkında bilgi vermediği gibi şirketin resmiyette görünen adresinde ise şirketin bulunmadığını iddia ederek birleşen dosya yönünden red kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, TTK’nın 644/1-a maddesi yollamasıyyla aynı Yasa’nın uygulanması gereken 553. madde kapsamında limited şirket yöneticisinin sorumluluğuna dair tazminat davası; birleşen dava ise TTK’nın 638/2. maddesi gereğince haklı sebeple limited şirket ortaklığından çıkma ile 641. maddesi gereğince ayrılma akçesinin tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın asıl dava yönünden davacıların davasının kısmen kabulü ile 2.218.659-tl’nin davalıdan alınarak davacı şirkete verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen dava yönünden davacı tarafından davalı şirket aleyhine açılan davanın sübuta ermediğinden reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, asıl davada davacı ve birleşen davada davacı vekili vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında, gerçek kişilerin şirketin hissedarları oldukları, şirketin 22.12.2011 tarihinde tescil edildiği, … şirketin %60 hissedarı, … … ‘ın %35, …’ün %5 hissedarı olduğu, şirketin kurucu ortakları oldukları, şirket müdürü olarak ilk 5 yıl için …’ün seçildiği, ana sözleşmenin 9. maddesinde, ilk beş yıl için müdür seçilen …’ün şirket ünvanı altına atacağı münferit imzası İle şirketi her türlü ve her şekilde temsil ve ilzama yetkili kılındığı, …’ün şirket adına taşınmazlar satın aldığı, satış gerçekleştirdiği, asıl dosya davacısı … tarafından Beşiktaş … Noterliğinin 10 Mayıs 2016 tarihli ihtarnamesi İle … ve şirkete gönderdiği ihtarnamede, genel kurul toplantısı çağrısı yapılarak, şirket malvarlığının satılmadasının ihtar edildiği, ihtarnamede dava dilekçesinde ileri sürülen iddialara benzer iddiaların ileri sürüldüğü, Bakırköy … Noterliğinde … tarafından davacılara gönderilen 22 Haziran 2016 tarihli cevabı ihtarnamede, 2832 sayılı parselde kayıtlı taşınmazın satışının … … bilgisi dahilinde yapıldığı, satış bedelinden 590.000 USD ‘nin gönderildiği, muhatap ortaklara 3 ay boyunca gerek adres değişikliği gerekse de şirketin mali ve idari yönetimi ile ilgili olarak yapılan bildirimlerin sonuçsuz kaldığının belirtildiği, davacı gerçek kişiler tarafından ihtarname sonrasında 20.05.2016 tarihinde … ve şirkete karşı genel kurulun toplantıya çağrılması ve şirkete kayyım atanması talepli Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/511 Esas sayılı dosyasında dava açtıkları, mahkemenin 29.09.2016 tarihli duruşma zaptına geçen beyanı İle davacı gerçek kişileri temsilen vekillerinin, dava konusu genel kurul toplantısının davalı müdür … tarafından çağrı yapılmak suretiyle yapıldığını, müdürün değiştiğini, tüm taleplerinin konusunun kalmadığı beyanı üzerine mahkemece, 2016/511 Esas, 2016/678 Karar ve 29.09.2016 tarihli kararı İle konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm tesis edildiği, davacıların Bakırköy 6, Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/495 Esas, 2016/919 Karar sayılı dosyada, … ve şirket aleyhinde 18.05.2016 tarihinde, davalı şirket müdürünün yönetim ve temsil hakkının geri alınması, kayyım atanması İhtiyati tedbir talepli davalı şirket müdürünün görevden alınmasına dair dava açıldığı, 18.11.2016 tarihli duruşmada davacılar vekilinin zapta geçen beyanı İle davadan sonra yapılan ortaklar kurulu kararı İle davalının müdürlük görevinin sona erdirildiği, davanın konusuz kaldığı, davadan feragat ettiklerini beyanı üzerine aynı tarihli celsede davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, asıl davanın 21.08.2017 tarihinde, birleşen davanın ise 06.12.2017 tarihinde açıldığı, davalı vekilinin 22.11.2017 tarihli cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmadığı, 31.08.2018 tarihli dilekçe ile 22.11.2017 tarihli cevap dilekçesini ıslah ederek dava konusu taşınmazların alış tarihi İle dava tarihi arasında 5 yıllık zamanaşımı geçmiş olduğu gerekçesiyle TTK 560. maddesi gereğince zamanaşımı definde bulunduğu, 25.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda farklar toplam bedelinin 4.752.000,00 TL olarak tespit edildiği mahkemece zamanaşımı definin kabulü İle dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre 21.08.2012 tarihinden sonra yapılan usulsüz harcama ve değerlendirmeler kabulü İle zamanaşımına uğramayan alacak miktarı olarak 2.218.659,00 TL miktar yönünden hüküm tesis edildiği konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, asıl dava yönünden, ıslahla zamanaşımı definin usul ve yasaya uygun olup olmadığı, sorumluluğa dair davada uygulanan zamanaşımı başlangıcının ne olması gerektiği, mahkemece davalının ıslahla zamanaşımı definin kabulü İle talebin fazla miktarının red kararının isabetli olup olmadığı, birleştirilen dava yönünden ise limited şirketten haklı yere çıkma ve ayrılma akçesini talep hakkının oluşup oluşmadığı İle mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığıdır. 25.06.2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda; Taşınmaz alış satış ve dava tarihi değerlerinin Yalova İli Çiftlikköy İlçesi … Mahallesi, … parselin satın alınma tarihi 03.01.2012 tarihinde 3,200,000 TL dava tarihi 21.08.2017 tarihinde ise 9,500,000 TL olduğu, İstanbul İli, Silivri İlçesi, … Mah….ada … Parsel sayılı taşınmazın satın alınma tarihi 27.02.2012 tarihinde 3,000,000 TL dava tarihi 21.08.2017 tarihinde ise 5,000,000 TL, İstanbul İli Büyükçekmece İlçesi, … Mah. … Parsel sayılı taşınmazın ilk devir tarihi 29.03.2012 tarihinde 1,600,000 TL, ikinci satış tarihi 19.08.2015 tarihinde 4,400,000 TL, dava tarihinde ise 7,000,000 TL olacağına kanaat edildiği, davacı tarafın talep edebleceği alacak miktarı bulunup bulunmadığı yönünden yapılan değerlendirmede ise: Yalova İli Çiftlikköy İlçesi … Mahallesi, … Parselin satın alınma tarihi 03.01.2012 tarihindeki heyetçe takdir edilen Bedel: 3,200.000 TL, davacı tarafından vdenen bedel akit bedeli 5,352,000 TL olduğu, aradaki fark: 2.152,000 TL olduğu, İstanbul İli, Silivri İlçesi, … Mah….ada … Parsel sayılı taşınmazın satın alınma tarihi 27.02.2012 tarihindeki Heyetçe takdir edilen bedeln:3,000,000 TL, davacı tarafından ödenen bedelin akit bedeli: :3.000,000 TL olup bedeller uyumlu olduğu, İstanbul İli Büyükçekmece İlçesi, … Mah. … Parsel sayılı taşınmazın ilk devir tarihi 29.03.2012 tarihindeki heyetçe Takdir Edilen Bedelin: 1,600,000 TL, davacı tarafından ödenen bedelin akit bedeli: 2.800,000 TL olup aradaki farkın: 1,200,000 TL olduğu, ikinci satış tarihi 19.08.2015 tarihindeki heyetçe takdir edilen bedelin: 4,400.,000 TL olduğu, davacıya ödenen bedel akit bedelin: 3,000,000 TL olup aradaki FARKın: 1,400,000 TL olduğu, Farklar Toplamı: 4,752,000 TL olarak hesaplandığı, davacı tarafın Silivri İlçesi, … Mahallesi, … ada, .. parseldeki binalarda eksik imalatların tamamlanması ile alakalı yapmış olduğunu belirttiği bedellerin mahallinde hangi imalatlar için kullanıldığı hususunda bilgi ve belge görülmediğinden konu değerlendirilemediği, ödendiği belirtilen bedeller toplamının: 510.,976,32 TL’ olduğu, Bunun dışındaki davacı tarafından davalıya yapılan satış ve diğer hususlardaki ödemelerin tetkiki uzmanlık alanları dışında olduğu belirtilmiştir. Davalı birleşen dosya davacı vekili bilirkişi raporuna itiraz ederek raporu kabul etmediklerini beyan etmiştir. Davalı vekili 31.08.2018 tarihli dilekçe ile 22.11.2017 tarihli cevap dilekçesini ıslah ettiklerini belirterek dava konusu taşınmazların alış tarihi ile dava tarihi arasında beş yıllık zamanaşımının geçmiş olduğundan TTK’nın 560.maddesi gereğince davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini belirtmiştir. 15.04.2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda; dosyada sunulan belgelerin tetkiki ve davacı firmanın ofisinde defter ve belgeleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı … Limited Şirketinin 2012-2013-2014-2015 yıllarına ait yevmiye, defter-i kebir ve envanter defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal süresi içerisinde yaptırılmış olduğunun görüldüğü, 2016 ve 2017 yıllarına ait yevmiye defterlerinin kapanışlarının yapılmamış olduğu, ayrıca 2018-2019 yıllarına ait defterlerle ilgili bir belge sunulmadığı, bu itibarla HMK 222 md. Ve 6102 sayılı TTK 64/3 Md. gereğince mevcut haliyle inceleme konusu şirketin sadece 2012-2013-2014-2015 yıllarının ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu kanaatine varıldığı, 2016-2017-2018 yıllarına ilişkin defterlerin delil niteliği taşıdığının ispata muhtaç olduğu, dosya muhteviyatında bulunan 25.06.2018 tarihli Bilirkişi raporunda yapılan tespitlerin ihtisas konuları dışında olduğundan fikir beyan edilmediği, şirket ana sözleşmesinde ortakların ve şirket müdürünün maaş/huzur hakkı alacağına dair bir hüküm bulunmadığı gibi ortaklar kurulunun da şirket müdürünün maaş alacağı ve bunun miktarı konusunda alınmış bir kararları bulunmadığı, davalı …’ün 2015 – 2016 yılları arasında 5 ayrı kalemde olmak üzere 700.000.- TL. para çektiği ve bu meblağın her bir kaleminde “ MAAŞ “ kaydı olduğu kayıtlarda görüldüğü, herhangi bir karara dayanmayan 700.000.- TL. tutarlı bu ödemenin kabulünün tamamen mahkemenin takdiri olmakla birlikte haklı ve yasal dayanağının izaha muhtaç olduğu, yevmiye defteri kayıtlarında açıkça görülen Belediye’ye “ bağış “ adı altında satıcı firmalara yapılan toplam 219.693,39 TL. ödemelerin Belediye’ye yapılan ödemeler olduğunun kabulü genel kabul gördüğü esaslar ve muhasebe ilkelerine göre mümkün olmadığı gibi hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı …’ün ortak olduğu …Dış Tic. Ltd. Şirketine yapılan ve kayıtlarda görünen 1.500.- TL. + KDV ödemesinin 3 aylık kira ödemesi olduğu ve tespit edilmiş olduğu, herhangi bir sözleşmeye dayanmadığının görüldüğü, 75.000.- TL. tutarlı ödemenin mahiyeti izaha muhtaç olduğu, haklı bir ödeme olduğunun kabulünün ancak yapılacak açıklamanın haklılığının kabulü ile mümkün görüldüğü, bu haliyle kabulünün mümkün olmadığı kanaatine varıldığı, bu çerçevede; davalının aldığı 700.000,- TL maaşın yasal dayanağının bulunmadığı, Belediye’ye yapıldığı ifade edilen 219.693,39 TL tutarındaki bağışların defterlere intikalinden hareketle Belediye’ye ödendiğinin ispata muhtaç olduğu, … Ticaret Ltd.Şti’ne yapılan 75.000,- TL ödemenin mahiyetinin açıklanmadığı, Büyükçekmece’deki arsa satışı ile 10 adet bağımsız villa için yapılan harcamalar ile ilgili değerlendirmede teknik bilirkişiler tarafından yapılan 25.06.2018 tarihli raporda tespit edilen hususların esas alınması gerektiği belirtilmiştir. 27.11.2019 tarihli duruşma zaptına geçen beyanda; davacılar vekili bilirkişi raporlarına göre davalının müvekkili şirkete kasti olarak zarar verdiğini, verilen zararı davalıdan tahsilini ve şirkete ödenmesini talep ettiklerini, raporlardaki miktarın zarar taleplerinin üzerinde olduğunu, ancak tahsilat yönünden endişeleri olduğu için davayı ıslah etmediklerini, ayrıca davalı tarafın zamanaşımı itirazının da HMK 182.maddesi gereğince kötü niyetle yapılan bir ıslah olduğunu belirterek asıl davanın kabulüne birleşen davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen dosya davacı vekili aynı celsede zapta geçen beyanında zamanaşımı itirazları olduğunun dikkate alınması gerektiğini, müvekkilinin 28.07.2016 tarihinde şirket müdürlüğünden ayrıldığını, bu tarihten itibaren şirketle ilgili kendisine herhangi bir bilgi verilmediğini, şirketin defterleri incelemesini dahi müsaade edilmediğini, şirketin ortaklar kuruluna çağrılmadığını, davacı tarafça icra takiplerinin söz konusu olduğunu belirterek bu hususların haklı neden oluşturduğunu, birleşen davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Bilirkişi raporları dosya kapsamına uygun yeterli ve gerekçelidir.Mahkemece bilirkişi raporlarına göre davalı tarafın zamanaşımı defi de dikkate alınarak asıl davanın kısmen kabulüne birleşen dava yönünden ise dava dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin ortaklıktan çıkmayı gerektirir haklı neden olmadığı asıl dava yönünden toplanan delillere göre davacının eylem ve işlemleriyle şirketi zarara uğrattığı gerekçeleriyle reddine karar verilmiştir. TTK’nın 553. maddesine göre, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerin kanun ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda şirketin doğrudan uğradığı zarar sebebiyle, hem şirkete hem de pay sahiplerine karşı zarardan sorumludurlar. Yönetim kurulu üyeleri görevlerini ifa ederken ve verilen yetkileri kullanırken, tedbirli bir yöneticinin özeniyle hareket etmeli ve şirket menfaatlerini gözetmelilerdir. Yönetim kurulu üyelerinin özen ve dikkat yükümlülüğünün kapsamı, şirket ana sözleşmesi, kanun, iç yönerge ve yönetim kurulu tarafından verilen tüm yetki ve görevlerin kapsamına göre belirlenir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu kusur sorumluluğu olup, yönetim kurulu üyesi üzerine düşen dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini kanıtlayarak her zaman sorumluluktan kurtulabilir. Ayrıca yönetim kurulu üyesinin özen yükümlülüğü, kurulda kendisine tanınan yetki ile sınırlıdır. Zamanaşımı TTK m. 560’da düzenlenmiştir. Madde de “Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır.” YHGK 2010/629 Esas, 2011/70 Karar 06.04.2011 tarihli ilamında: “…Zamanaşamı def’inin, yukarıda belirtilen aşama geçildikten sonra ileri sürülmesi, savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelir. Bu durum ise, karşı tarafın izni(açık veya zımni) olmaksızın yada ıslah yoluna gidilmezse geçerli değildir. Zamanaşımı def’i, unutma veya benzeri nedenlerle, davanın başında ileri sürülmemiş olabilir. Daha sonra bu durumun farkına varılırsa, ıslah yoluyla ileri sürülebilmesi gerekir. Aynı zamanda silahların eşitliği ilkesinin zorunlu bir sonucu olarak; davalının ıslah yolu ile savunmasını genişletebilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmalı; dolayısıyla zamanaşımı def’inin sonradan ıslah yolu ile ileri sürülebileceği kabul edilmelidir. O halde, davalı Sağlık Bakanlığı vekilinin yasal süresi içerisinde ibraz edilen cevap dilekçesinde herhangi bir nedenle ileri süremediği zamanaşımı def’ini, sonradan ıslah yoluyla ileri sürmesinde usule aykırı bir yön bulunmayıp; ıslah edilmiş bu yeni savunmaya karşı tarafın (davacının) itiraz etmesinin de, sonuca bir etkisi bulunmamaktadır. Ayrıca eldeki dava dosyasında, davalı tarafın savunmayı genişletmek ve değiştirmek için başvurduğu ıslahın, davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığına ilişkin delil veya bu yönde herhangi bir belirtiye de rastlanmamıştır. Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve davalı tarafın, esasa cevap süresi içinde ileri sürülemediğinden davacı tarafın savunmanın genişletilmesi yönündeki itirazı ile karşılaşması mümkün olan zamanaşımı defi’ni, sonradan ıslah yoluyla ileri sürebileceğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.” ifadelerine yer verilmiştir. Bu durumda davalı vekilinin ıslah yoluyla zamanaşımı definde bulunmasında herhangi bir usulsüzlük olmadığı gibi kötü niyetli olarak yapılan ıslah olarak değerlendirilmeside mümkün görülmemektedir. Mahkemece davalı ıslah dilekçesi ile zamanaşımı defini değerlendirilerek talebin kısmen kabulünde bir isabetsizlik olmadığından davacı vekilinin buna dair istinaf nedeninin yerinde olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Birleşen davada ise davacı tarafça haklı sebeplerin varlığı nedeniyle şirket ortaklığından çıkmasına karar verilmesini talep etmiştir. TTK’nın 638/2. Maddesi uyarınca, “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.” Ortaklıktan çıkmayı talep edebilmek için haklı sebeplerin oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir. TTK’nın 638/2. maddelerinde her ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde mahkemeden ortaklıktan çıkmasına karar verilmesini isteme hakkı bulunduğu belirtildiği halde, haklı sebeplerin ne olduğu konusunda herhangi bir tanım yapmamıştır. Bu konuda kanun koyucunun haklı sebepten ne anladığının tespiti için kollektif şirketlere ilişkin TTK’nın 245. maddesinden yararlanılabilir. Buna göre haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır. Bu tanım genel bir tanım olup, Kanun’un “haklı sebep”e sonuç bağladığı tüm hallerde bu tanımdan yararlanılabilir. Somut olayda şirket ortaklarının aralarındaki ilişki itibariyle davacı yönünden, şirketten çıkmayı talep edebilmek için haklı sebeplerin oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir. İlk derece mahkemesince, davacı tarafından ileri sürülen hususlar ayrı ayrı tartışılarak belirtilen sebeplerin haklı neden oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı tarafça haklı sebep olarak, şirketle ilgili kendisine herhangi bir bilgi verilmediğini, şirketin defterlerini incelemesine dahi müsaade edilmediğini, şirket ortaklar kuruluna dahi çağrılmadığını iddia ederek bu hususların haklı neden oluşturduğunu iddia etmiştir. Asıl dava dosyasındaki bilirkişi raporları ve taraflar arasındaki hukuki süreç dikkate alındığında bu süre içerisinde davacı eski müdür olan ortağın şirketi kasten zarara uğrattığı dikkate alındığında ve özellikle yargılama süreci de göz önünde bulundurulduğunda talepleri yönünden ortaklığın çekilmez hale geldiğinin kabulü mümkün görülmemektedir. Açıklanan nedenlerle asıl dosya davacılar vekilinin ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353 1.b.1 bendi gereğince reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl dosya davacılar vekili ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine,2-Asıl davada davacılar vekili tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Birleşen davada davacı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının birleşen davada davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 15.12.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.