Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1104 E. 2020/897 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1104
KARAR NO: 2020/897
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13.02.2019 tarihli ara karar
NUMARASI: 2019/858 Esas
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen esasa dair dava içindeki ihtiyati tedbir talebinin kararda yazılı nedenlerle kabulüne dair ara kararına karşı, davalı vekili tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin verilen ara karara karşı, davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; uyuşmazlığa konu gayrimenkulün müvekkili şirket tarafından konut olarak kullanılmak üzere satın alındığını, müvekkilinin Bakırköy … Noterliğinin 20.02.2018 tarih ve … yevmiye numaralı Konut Satış Vaadi Sözleşmesi kapsamındaki tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, ancak kendisine tapuda devrin yapılmadığını, Yargıtay gelir paylaşımı inşaat sözleşmesini, adi ortaklık akdi olarak nitelendirdiğinden, arsa maliki olan davalı …’ın da projeden taşınmaz satın alan alıcılara karşı sorumlu olduğunu, projenin davalı … ile davalı … işbirliği ile yapıldığını belirterek, dava konusu gayrimenkulün tapu kaydına teminatsız davalıdır şerhi işlenmesine, haklı hukuki nedenlere dayanan davanın kabulü ile İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, … Köyü, … Mevkii … Ada … Parselde kayıtlı … Bağımsız bölüm numaralı taşınmazın müvekkili firma adına tapuya kayıt ve tesciline, tapu iptali ve tescilin mümkün olmaması durumunda ise denkleştirici adalet ilkesi gereğince, bağımsız bölümün güncellenmiş değerine göre belirlenecek olan tazminatın, (rayiç değerden az olmamak kaydı ile) dava tarihinden itibarin işleyecek en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 187 adet villanın yapılması ve satışı için diğer davalı … A. Ş. ile hasılat paylaşımı esasına dayalı 19.06.2014 tarih “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi” imzaladığını ve bu kapsamda 23.10.2015 tarih ek sözleşmenin düzenlendiğini, bu ek sözleşme ile ana sözleşmenin hasılat paylaşımı ve ödemelerle ilgili bazı maddelerinin tadil edildiğini, son olarak 19.07.2017 tarihli “Düzenleme Şeklinde Ek Sözleşme” ile yine 19.06.2014 tarihli ana sözleşmenin hasılat payları ile ilgili yeni düzenlemeler yapıldığını, müvekkili … şirketinin diğer davalı … A. Ş. ile yapmış olduğu bu sözleşme çerçevesinde davacıya villa niteliğinde bağımsız bölümün satıldığını, davacıya müvekkili şirketin satışı yapmış olmasına ve inşaatı tamamlayıp yer teslimini de gerçekleştirmiş olmasına rağmen, diğer davalı … A.Ş. tarafından yaratılan haksız ve mesnetsiz muaraza nedeniyle tapuda devir işlemlerinin yapılamadığını, müvekkili şirket tarafından diğer davalı … aleyhine dava açıldığını, müvekkili … Şirketi ile diğer davalı … arasındaki sözleşme ilişkisinin adi ortaklık hükümleri çerçevesinde belirlenmesi gerektiğini belirterek, davacı taleplerinin müvekkili şirket yönünden reddine, müvekkili şirket dava açılmasına sebebiyet vermediğinden her halükarda yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkil şirkete yüklenilmemesine arar verilmesini talep etmiştir. Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı … şirketinin, müvekkili … ile 187 adet kat irtifaklı villanın devri için ayrı ve bağımsız bir satış vaadi sözleşmesi yaptığını, sözleşmeye göre belirlenen her bir kat irtifaklı taşınmazın asgari satış bedeli, … tarafından …’a ödendikçe …’ın bedeli ödenmiş kat irtifaklı villaları …’a devredeceğini, …’ın, bu villaları kendi tasarrufuna bağlı olarak ve hukuki sonuçları tamamen kendi üzerinde doğmak üzere sözleşme yaptığı tüketici veya tacirlere bedeli karşılığında satacağını, … villaları inşa etmese ve satmasa dahi, 48.780.000 ABD Dolarlık satış bedelini ödediğinde, …’ın …’a devir ve tescili gerçekleştireceğini, … şirketinin müvekkiline satış bedeli ödemekle yükümlü olduğunu, salt kâr ve zarar paylaşımına dayalı bir ortaklık ilişkisinin asla sözkonusu olmadığını, …’ın taşınmazların satış bedellerini ödemediğini, bunun üzerine …’ın, … ile arasındaki satış vaadi sözleşmesini haklı sebeplerle, ileriye etkili şekilde feshettiğini, … ile … arasındaki hukuki ilişkide herhangi bir mal veya emek koyma amacının asla söz konusu olmadığını, öncelikle ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, bu mümkün görülmezse davalıdan taşınmazın değerinin %40’ından az olmamak üzere teminat alınmasına, davada pasif husumet ehliyeti bulunmayan müvekkil bakımından davanın bu sebeple reddine, neticede maddî ve hukukî dayanaktan yoksun bulunan davanın esastan reddine, yargılama gideri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, davalıdır şerhi konulmasına dair tedbir talebini değerlendirdiği 23.12.2019 tarihli tensip zaptının 11- 12. Nolu ara kararı ile; ”11.Dava konusu taşınmazın tüm takyidatları ile birlikte tapu kaydının ilgili tapu müdürlüğünden istenilmesine, 12-11 nolu ara kararın yerine getirilmesine müteakip dava konusu taşınmaz davalı üzerine kayıtlı ise davalıdır ilgili taşınmaza şerhi konulmasına,… ” karar vermiştir. Bu karara karşı davalı … … A.Ş. Vekili, 06.01.2019 tarihli itiraz dilekçesinde özetle; davacı ile müvekkili … A.Ş. arasında mülkiyetin devri talebine vücut verecek hiçbir hukukî işlem bulunmadığını, HMK. m. 389 vd. hükümlerinde öngörülen, ihtiyatî tedbirin koşullarının da somut olayda mevcut olmayıp, davacı taraf HMK. m. 390/3’e göre davanın esası yönünden haklılığını yaklaşık olarak ispat edemediğini, müvekkil …’ın satış vaadinden doğan satış bedeli alacağının doğumu ve muacceliyeti, …’ın devralacağı taşınmazları üçüncü şahıslara satıp satmamasından tamamen bağımsız olarak sözleşmede kesin vadelere bağlandığını, davacı tarafça müvekkil şirkete tek bir kuruşluk ödeme dahi yapılmadığını ve hiçbir sözleşme vs. imzalanmadığını, müvekkili … ile davalılardan … arasında hiçbir suretle adi ortaklık, ortaklık ya da temsil ilişkisinin bulunmadığını, müvekkilinin bu davadaki tescil ve tazminat taleplerine davalı sıfatıyla muhatap olmasının mümkün olmaması nedeniyle koşulları oluşmayan ve HMK. m. 389 ve 390/3 hükümlerine aykırı bulunan ihtiyatî tedbir kararına itirazlarının kabulü ile ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, tedbir kararının kaldırılması talebinin kabul edilmemesi halinde HMK m.392 uyarınca, dava konusu taşınmazın değerinin %40’ı oranında teminat alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk derece mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 13.02.2019 tarihli kararında; “…davalılar arasında hasılat paylaşımı şeklinde inşaat yapımı ve taşınmaz satım vaadi sözleşmesinin bulunduğu, davacının bu sözleşmeye dayalı olarak davalı … Yapıdan davaya konu villa tipi bağımsız bölümü satım vaadi sözleşmesi ile satın aldığı, bedelini ödediği iş bu taşınmazın adına tescili talebinde bulunduğu, her ne kadar davacı taraf … ila … arasında yapılan sözleşmenin tarafı değil ise de temlik hükümleri uyarınca … yerine geçerek tapu iptal tescil talebinde bulunabileceğinden davacı tarafın tedbir talebinin kabul edildiği ve tedbir kararının kaldırılması halinde davacı aleyhine hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden …”, davalının ihtiyati tedbire itirazının reddine karar vermiştir. Bu karara karşı, davalı … A.Ş. vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Davalı … A.Ş. vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarla, … ile davacı arasında akdedilen sözleşmenın tapuya şerh edilmemiş olduğunu ve davacının söz konusu tapu devir hakkını sadece …’a karşı ileri sürebileceğini, davacının …’ın bu ilişkiye taraf olmadığını bilerek … ile sözleşme imzaladığını, Davacı ile müvekkili arasında bir sözleşme bulunmadığı için esasen davacının HMK m. 390/3 uyarınca davanın esası yönünden haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesinin mümkün bulunmadığını, Tacir olan davacının, adi yazılı şekilde aktedilmiş sözleşmeye dayanarak tescil talebinde bulunmasının mümkün olmadığını, Dava konusu sözleşmede, villaların hiçbir şekilde müştereken satılacağı kararlaştırılmış olmadığını, aksine … villaları inşa etmese ve satmasa dahi 48.780.000. USD’lik satış bedelini ödediğinde, … …’a devir ve tescili gerçekleştireceğini, Müvekkilinin, sadece diğer davalı … A.Ş. ile satış vaadi sözleşmesi imzalamış olduğunu, … A.Ş.’nin, müvekkiline satış vaadi sözleşmesinden doğan borçlarını yerine getirdiğinde, müvekkilinin arsayı … A.Ş.’ye (davacıya veya diğer … müşterilerine değil) devretmekle yükümlü olduğunu, Davalı … ile müvekkili … arasında hiçbir şekilde davacıya karşı müteselsil borçluluğa sebep olacak veya aralarında bir doğrudan veya dolaylı temsil ilişkisini gösterecek bir hukuki ilişki bulunmadığını, Prof. Dr. M. … tarafından hazırlanmış bulunan dava konusu uyuşmazlık hakkındaki 03.08.2019 tarihli Hukukî Mütalâa ile 27.09.2019 tarihli Ek Hukukî Mütalaa’da da, adi ortaklığın unsurlarının somut olayda gerçekleşmediğinin açıkça ortaya konduğunu, Müvekkili …’ın, … alıcılarına karşı hiçbir şekilde satıcı olma niyeti olmadığını, bu yönde yanlış anlamalara meydan verilmemesi için sözleşmenin 4.5 maddesi gereğince gereken tedbir alınmış ve … alıcıları bu durumdan açıkça bilgilendirilmiş durumda olduğunu, Davacının, müvekkil şirketin taraf olmadığı bir sözleşmeye dayandırdığı soyut iddialarına ve geçersiz bir taşınmaz satış vaadi sözleşmesine istinaden verilen ihtiyati tedbir kararının haksız ve hukuka aykırı olup, müvekkili …’ın, kendi mülkiyetinde bulunan taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisini hukuka aykırı olarak elinden alarak müvekkil şirket açısından telafisi mümkün olmayacak zararların oluşmasına neden olacağından ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararı mahiyetindeki işbu davalıdır şerhinin kaldırılmasına, aksi kanaatte olunması durumunda ise, dava konusu taşınmazın beyan edilen değerinin en az %40’ı oranında (ileride artırılmak üzere) teminat alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Talep, esasa ilişkin dava içinde verilen ihtiyati tedbire itirazın reddi kararının HMK’nın 394/son maddesi uyarınca istinafına ilişkindir. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacının dava dilekçesindeki iddiası, akdedilmiş bulunan 19.06.2014 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ve bu sözleşmenin eki niteliğinde 23.10.2015 tarihli ek sözleşme kapsamında davalılar arasında adi ortaklık ilişkisi oluştuğu, davalı … A.Ş. ile arasında imzalanmış bulunan gayrımenkul satım vaadi sözleşmesi ile villa tipinde konut satın alan davacının, bu sözleşme gereği üstlenmiş olduğu edimsel yükümlülüklerini yerine getirmiş olduğu, buna rağmen kendisine teslim edilen konutun tapu devir işlemlerinin yapılmadığı hususlarına dayandırmaktadır. Dava terditli olarak açılmıştır. Dava dilekçesinde bahsi geçen konutun davalı … üzerindeki mevcut tapusunun iptali ve davacı üzerine tescili, olmadığı takdirde bağımsız bölümün güncellenmiş değerinin göre belirlenecek olan tazminatın tahsili talep edilmektedir. Davalı … diğer davalı ile arasında hiç bir şekilde adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, diğer davalı … ise … ile aralarındaki anlaşma gereği arsa sahibi olan … şirketine yapılacak ödemenin proje kapsamında yapılacak satışlara bağlandığını, bu şekilde açıkça hasılat paylaşımının kararlaştırılmış olduğunu, dolayısıyla davalı … ile aralarında kar amaçlı adi ortaklık ilişkisi bulunduğunu, uyuşmazlığın …’ın kendi üzerine kayıtlı konutu tapuda davacı üzerine devretmemesinden kaynaklandığını öne sürmektedir. Davalı … ise diğer davalı ile arasındaki gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi uyarınca davalı …’ ın dava konusu edilen taşınmazın bedelini kendilerine ödemesi gerektiğini ancak bu halde taşınmazın davalı …’a devrinin gerçekleşebileceğini, davalı …’ın sözleşmede kararlaştırılan bedeli ödemediğini, halbuki taşınmazın …’a devredilmesi ile birlikte … tarafından üçüncü kişilere satış yapılacağı, bu satış neticesi elde edilen hasılat taraflar arasında önceden öngörülmüş satış bedelinin üzerinde ise bu durumda …’ın …’ a belli oranda bir ödeme yapacağının aradaki sözleşme gereği olduğunu, davalı … ile davacı arasındaki sözleşmenin hiç bir şekilde davalı …’ı bağlamayacağını, davalı …’ ın yaptığı satış neticesi kar edip etmemesinin önemli olmadığını ileri sürmektedir. Davalılar arasındaki hukuki ilişkinin nitelendirilmesi yargılama konusu olduğu gibi, davacının somut uyuşmazlıktaki taleplerini davalı …’a karşı ileri sürüp süremeyeceği bu bağlamda davalı …’ın husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı da ihtilaflıdır. Davacı, ile davalı … arasında diğer davalı … üzerine kayıtlı konuta ilişkin satım vaadi sözleşmesi imzalandığı anlaşılmaktadır. İki davalı arasında hasılat paylaşımı esasına dayalı adi ortaklık ilişkisi olduğu iddia edilmektedir. Dolayısıyla, davalı …’ın diğer davalı ile arasındaki sözleşmesel ilişki çerçevesinde somut uyuşmazlıkta dava konusu edilen taşınmazın bedelini ödemesinin gerekip gerekmediği, gerekiyorsa ödeme yapılması halinde bunun hukuki sonuçları yargılamaya muhtaçtır. Ancak dosyanın gelmiş olduğu mevcut aşama itibariyle her iki davalı arasında hukuki bir ilişki bulunduğu anlaşılmakla; söz konusu hukuki ilişkinin nitelendirilmesi konusunda ihtilaf bulunmaktadır. HMK’nın 389. maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelebilecek bir gelişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Aynı Kanun’un 391. maddesine göre, mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir. Görüldüğü üzere, Kanun, mahkemenin verebileceği ihtiyati tedbir kararlarının nelerden ibaret olduğunu sınırlandırmamış, hakkın korunması için gerekli her türlü önlemi alma yetkisini mahkemeye tanımıştır. Davacılar vekilinin “davalıdır şerhi” konulması talebinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. TMK’nın 1010. maddesi uyarınca, bu tür kararların tapu siciline şerh edilmesi ve hak sahibinin şerhin hukuki etkilerinden faydalanmasının sağlanması mümkündür. Bir hususun tapu siciline şerh edilmesi, şerh edilen olguyu alenileştirir. Tapuda işlem yapanlar ve tapuya kayıtlı taşınmaz üzerinde mülkiyet veya diğer bir hak iktisap edenler, tapu kaydına şerh düşülen bir hususu bilmediklerini ileri süremezler. Böylece çekişmeli hakların, sonradan hak iktisap edenlere karşı da ileri sürülmesi mümkün hale gelir. Somut olayda, davacı vekili HMK’nın 391 ve TMK’nın 1010. maddeleri uyarınca, davalılardan …’ın uhdesindeki bağımsız bölüm ve hisselerin tapu kaydına, tapu iptal ve tescil davası açıldığı ve davanın derdest olduğu konusunda şerh verilmesini, yani tapu kaydına “davalıdır şerhi” konulmasını istemiş, ilk derece mahkemesi bu talebi teminatsız olarak kabul etmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, taşınmazların tapu kaydına konulacak “davalıdır şerhi”, davalının taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisini hiçbir şekilde kısıtlamayacak, mülkiyetten doğan haklarını kullanmasına engel olmayacaktır. Tapu kaydında sadece, bu taşınmazla ilgili olarak bir tapu iptal davası açılmış olduğuna ve davanın derdest olduğuna dair bir şerh mevcut olacaktır. Böyle bir şerh, davalının mülkiyetten doğan haklarını kullanmalarına engel olmayacağı gibi davacının ileride davasında haklı çıkması halinde, haklarının üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilmesini sağlayacaktır. Böyle bir karar tarafların hak, menfaat ve sorumluluk dengelerini sağlamaya elverişli niteliktedir.HMK’nın 392. maddesi uyarınca kural olarak ihtiyati tedbir talep eden teminat yatırmak zorunda ise de yasal düzenlemedeki deyimlerle, durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle teminat alınmamasına da karar verebilir. İhtiyati tedbir talep edenin teminatsız tedbir talep etmiş olması, mahkemenin uygun bir teminat karşılığında tedbir kararı vermesine engel değildir. Nitekim davalı vekilinin, teminat miktarına ilişkin itirazları da mevcuttur.Tapu kaydına “davalıdır” şerhi verilmesi, hukuki anlamda bir ihtiyati tedbirdir (HMK m.391, TMK m.1010). Bu şerhin tapu kaydına konulması tapuda kayıtlı malikin tasarruf yetkisini hukuken kısıtlamaz ise de muhtemel alıcıların kararını olumsuz etkileme potansiyeli taşıdığından -tasarruf kısıtlaması getiren ihtiyati tedbir kararına göre daha az da olsa- davalının zarara uğrama ihtimalleri vardır. Bu nedenle, davacının, bu muhtemel zararı teminat altına almak üzere teminat yatırması uygun olacaktır. Ancak, teminatın miktarının da geçici hukuki korumanın etkisine ve niteliğine göre belirlenmesi gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere, “davalıdır şerhi” konulmasına dair ihtiyati tedbir kararının mahiyeti dikkate alınarak takdiren ilk derece mahkemesinin 11.11.2019 tarihli tensip tutanağında dava açılışındaki harca esas açılış değerin 2.500.000,00 TL üzerinden eksik nispi harcın ve 44.40 TL başvuru harcının tamamlanması için davacı vekiline süre verildiği, bu ara karar üzerine davacı vekili eksik harcı ikmal etmiş olmakla, dava değeri olan 2.500.000,00 TL’nin %10’una tekabül eden 250.000,00 TL tutarındaki teminatın takdiri, tarafların hak ve menfaat dengelerine uygun olacaktır. Bu gerekçelerle, davalının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne karar verilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve davalıdır şerhinin teminat mukabilinde kabulüne ilişkin hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbire itirazın reddine dair 13.02.2020 tarihli ara kararının kaldırılarak, ihtiyati tedbire itiraz hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davalı … A.Ş. vekilinin, 23.02.2019 tarihli tensip ara kararının 12.maddesiyle taşınmaz kaydına davalıdır şerhi konulmasına dair ihtiyati tedbir kararına itirazının HMK’nın 394. maddesi uyarınca sadece teminat yönünden kabulüne, diğer itiraz nedenlerinin reddine, 2-Dava konusu İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, … Köyü, … Mevkii … Ada … Parselde kayıtlı … bölüm numaralı taşınmazın davalı üzerine kayıtlı ise davalıdır şerhi konulmasına ilişkin tedbir kararı nedeniyle, davalının muhtemel zararlarının teminat altına alınması amacıyla; dava değeri olan 2.500.000,00 TL’nin %10’una tekabül eden 250.000,00 TL nakit teminatı ilk derece mahkemesi veznesine yatırması yada aynı tutarda kesin ve süresiz banka teminat mektubunu ilk derece mahkemesine ibraz etmesi için davacı vekiline bir haftalık kesin süre verilmesine; sürenin, iş bu kararın ilk derece mahkemesince davacı vekiline tebliğ tarihinden başlamasına, 3-Verilen kesin süre içinde teminatın yatırılmaması halinde, ilk derece mahkemesinin 23.02.2019 tarihli tensip ara kararının 12. maddesiyle taşınmaz kaydına davalıdır şerhi konulmasına dair tedbir kararının kendiliğinden kalkmış sayılmasına, iş bu kararın davacı vekiline tebliğinin ihtar yerine geçmesine, 4-Davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, 5-Davalı … vekili tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının, talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 6-Davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. ve 394/5. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.17.09.2020
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 394/5. maddeleri uyarınca karar kesindir.