Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1065 E. 2023/462 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1065
KARAR NO: 2023/462
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 06.11.2019
NUMARASI: 2017/892 Esas – 2019/998 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin yurt içinde … markazı ve logosu altında madeni yağ ürünlerinin satış ev dağıtımını bizzat ve bayileri vasıtasıyla yaptığını, müvekkili şirket, ortağı olduğu … A.Ş ile imzaladığı “Varlık Devir Sözleşmesi” gereğince … A.Ş. Tarafından üretilen, ürettirilen veya satılan madeni yağ ürünlerine ilişkin faaliyetler 01/01/2012 tarihinden itibaren müvekkili şirkete aktarıldığını, bu nedenle davalı şirketin … A.Ş. Tüzelkişiği ile imzaladığı 24/02/2011 tarihli bayilik sözleşmesinden doğan haklar ve edimler 01/01/2012 tarihli itibariyle müvekkili şirkete aktarıldığını, diğer davalı … ise anılan bayilik sözleşmesinin 21. Maddesinde belirtildiği davalı bayi şirketin müvekkilinden aldığı veya alacağı ürün bedeli, destek yatırım borcua veya ariyetten verilen veya verilecek demirbaş mazlemeleri, cezai şart gibi bu sözleşmeden doğan veya doğacak her türlü taahhüt sorumluluk ve borçlarını temin etmek üzeres 23.766,00-TL’sina kadar bu rakamla sınırlı olmak üzere müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla kefil olduğunu, takip konusu borçtan da sorumlu olduğunu, taraflar arasındaki imzalanan bayilik sözleşmesine göre bayinin … ile arasındaki 04/09/2008 tarihli sözleşmeye istinaden kendisine borç olarak verilen 30.000,00-TL tutardan kaynaklanan borcunun miktarının anlaşmanın imzalandığı tarih itibariyle 23.766,00-TL olduğu hususunda tarafların mutabakat sağladığını, bu borcu 24/02/2012, 24/02/2013, 24/02/2014, 24/02/2015 ve 24/02/2016 tarihlerinde olmak üzere 5 eşit taksitle ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, ancak belirtilen tarihlerin geçmesine rağmen davalı yanın cari hesaptaki kayıtlı olan söz konusu borcunun bakiye 23.583,78-TL’sini ödemediğinden işbu borcun tahsili amacıyla davalılar aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla icra takibinin açıldığını, davalı borçluların borca ve icra dairesinin yetkisine itiraz ederek takibi durdurduğunu, davalıların icra dairesinin yetkisine yönelik itirazları haksız ve yersiz olarak itiraz ettiklerini ve bu itirazlarının yersiz olduğunu, açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin her türlü haklarının saklı kalmak üzere davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla icra takibinin yönelik haksız ve yersiz itirazlarının iptaline ve takibin devamına, davalıların alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, işbu davaya bakmaya yetkili olan mahkemenin Salihli Mahkemeleri olduğunu, icra takibine karşı itirazlarında da açıklandığı üzere müvekkillerinin icra takibinde belirtilen sebebe dayalı borçlarının bulunmadığını, icra takibinden önce davacı taraf ile müvekkilleri arasında yapılan 30/06/2012 tarihli mutabakatla netleştirildiğini, bahsi geçen bu işlemle müvekkili şirketin 29,88-TL borcu olduğu hususunda mutabık kalındığını, müvekkillerinden …’ın bahsi geçen ve davacı tarafın alacağına dayanak yapılan sözleşmeden kaynaklı kefaleti olduğundan bahsedilemeyeceğini, sözleşmenin kurulması sırasında müvekkilinin eşinden rızasının alınmadığını, asıl borçludan alacağın tahsil edilemeyeceği hususunun netleştiğini, davacı tarafın alacak iddiasını kabul manasına gelmemek kaydıyla icra takibine karşı yapılan itirazlarda da belirtildiği üzere gerek taleplerin farklılığı, gerekse cari hesap borcu üzerinde tarafların tutabık kalamamaları sebebiyle talebin yargılamaya muhtaç olduğunu, açıklanan nedenlerle davacı tarafından haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Mahkememizce, davacı tarafın ticari defterlerinin incelenmesine yönelik atanan Mali Müşavir … tarafından sunulan 12/11/2018 tarihli kök raporda ise özetle:”…davada uyuşmazlık konusunun, davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile başlatılan ilamsız takibin, davalının itirazının iptali ve icra inkar tazminatı talebine ilişkin olduğunu, davacı ticari defterlerinin açılış kapanış tasdiklerini zamamında yaptırdığı, muhasebe tekniği açısından ilgili hesapların birbirini doğruladığı ve defeterlerin sahibi lehine delil niteliği taşıdığı, davacı … Tic. A.Ş. Ticari defter kayıtlarında 23.583,78-TL alacaklı gözüktüğü, davacı ile davalının arasında akdedilen sözleşmede madde 6 borç bayinin borcunun 23.766,00-TL olduğu konusunda mutabakata varıldığına…”dair rapor tanzim edilmiştir. Her iki rapor ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı defterleri tek başına borcun varlığına karine teşkil etmesede, davalı defterlerinde yatırım destek hesabının tutulmadığı, sadece mal alış veriş hesabının göründüğü, davacı defterlerinde görünen borç miktarı kadar, davacı ve davalı arasında akdedilen sözleşmede davalı bayinin davacıya borçlu olduğunu kabul ettiği ve altında imzasının bulunduğu ve bayiye verilmiş olan 23.766 TL borcu geri ödeyeceğini davalının tahaddüd ettiği ve borcun 5 eşit taksite bölündüğü ve davalı … da müteselsil kefil olduğu tartışmasızdır. Bu itibarla davacı taraf üzerine düşen ispat görevini yerine getirmiş olmakla borca dair ispat yükü yer değiştirmiş olup borcun ödendiği yönünde de herhangi bir delil sunulmadığı anlaşılmakla davanın kabulüne ve ayrıca İİK 67 maddesi uyarınca itirazın iptali davasında alacaklı-davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun itirazında haksız ve alacağın da likit olması, borçlu-davalı yararına kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklının takibe geçmede haksız ve kötü niyetli olması zorunludur. Alacağın likit ve hesaplanabilir olması, davalı/borçlunun itirazlarında haksız olduğunun anlaşılması karşısında hüküm altına alınan asıl alacak ve işlemiş faiz miktarı toplamının %20’si oranında İİK 67/2 maddesi uyarınca icra inkar tazminatına karar verilerek…” davanın kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yapılan vaki itirazın iptaline, Takibin 23.583,78-TL asıl alacak üzerinden takip tarihinden itibaren işleyecek faizi ile takip talebindeki şartlarla takibin devamına, alacağın %20’si olan 4716,75-TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,Davanın KABULÜ ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yapılan vaki itirazın iptaline, Takibin 23.583,78-TL asıl alacak üzerinden takip tarihinden itibaren işleyecek faizi ile takip talebindeki şartlarla takibin devamına, alacağın %20’si olan 4716,75-TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Alacak iddiasına dayalı takip ve davaların HMK’da belirtildiği üzere “genel yetki kuralı” gereğince davalının ikametgâhı mahkemesinde açıldığını, cevap dilekçesinin üst kısmında da görüleceği üzere, müvekkilinin ve davacı tarafın ikametgâhı İstanbul’da olmadığını, davacı tarafın İzmir ilinde, müvekkillinin ise Manisa ilinin Salihli ilçesinde bulunduğunu, bunların haricinde tacir sıfatını haiz olmayan müvekkili … bakımından (HMK.’nun 17. maddesi gereğince) yetki sözleşmesi yasağı bulunduğu dikkate alındığında (İcra dairesinin olduğu gibi) ilk derece mahkemesinin iş bu davaya bakmakta yetkili olmadığını, yukarıda belirtilen kural gereğince, yer itibariyle iş bu davaya bakmakla yetkili olan mahkemenin Salihli Mahkemeleri olduğunu, ilk derece mahkemesinin yetki itirazını reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin, ikinci kez yapılan bilirkişi incelemesi sonrasında alınan raporla, önceki rapor arasında oluşan mübayenetin giderilmesi amacıyla yeniden bilirkişi incelemesi yapılması yönündeki taleplerinin 18/06/2019 tarihli duruşmasında verdiği 1 ve 2 numaralı ara kararlarla reddettiğini, sözlü yargılama aşamasına geçilmesine karar verdiğini, bu ara kararlardan rücu edilmesi yönündeki talebinin de 06/11/2019 tarihli sözlü yargılama duruşmasında verdiği kısa ara kararla reddettiğini, tefhimle yargılamaya devam ederek yargılamayı bitirdiğini, bu ara kararların 6100 sayılı HMK.’nın 27. ve 31. maddeleri delaletiyle 281. maddesine aykırı olduğunu, dolayısıyla, bu hatalı ara kararlar sonucunda verilen nihai kararın da hatalı olduğunu, Mahkemenin gerekçesinde açıklanan kanaatin aksine, müvekkillerinin icra takibinde belirtilen sebebe dayalı borçları bulunmadığını, zira bu hususun, icra takibinden önce davacı taraf ile müvekkilleri arasında yapılan 30/06/2012 tarihli mutabakatla netleştirildiğini, bahsi geçen bu işlemle müvekkili şirketin 29,88 TL borcu olduğu hususunda mutabık kalındığını, bahsi geçen mutabakat belgesinin bir örneğinin yargılama sırasında dilekçe ekinde dosyaya sunulduğunu, hal böyleyken, davacı tarafın, hem hakkı olmadığı halde alacak iddiasında bulunmasının, hem de icra takibinden farklı bir sebeple alacak iddiasında bulunması HMK.’nın 29.maddesine aykırılık teşkil ettiğini, TBK’nın 581- 584.maddesinin 1. ve 2. hükümleri çerçevesinde müvekkillerinden …’ın bahsi geçen ve davacı tarafın alacağına dayanak yapılan sözleşmeden kaynaklı kefaleti olduğundan bahsedilemeyeceğini, başka bir ifade şekliyle, müvekkillerinden …’ın kefaletinin hiçbir geçerliliği bulunmadığını, zira ne sözleşmenin kurulması sırasında müvekkilinin eşinden rızası alındığını ne de asıl borçludan alacağın tahsil edilemeyeceği hususunun netleştiğini, Dosyaya sundukları ve aynı zamanda davacının defter ve kayıtları arasında bulunan 06.02.2018 tarihli cari hesap mutabakat metninden hiç bahsedilmemesinin, bu delile değinilmemesi açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, Zira bu mutabakat metnine göre; 31.12.2017 tarihi itibarıyla cari hesap borç tutarı 0,00 TL olarak görülmekte olup, bu tarihten geriye doğru alacak iddiasında bulunulması, başka bir anlatım şekliyle geçmişe yönelik borç yaratılmasının mümkün olmadığını, Bunun yanı sıra davacı tarafça dava dilekçesinin ekinde sunulmuş olan ve aynı zamanda davacının defter ve kayıtları arasında bulunan “cari hesap özeti” de bilirkişi tarafından değerlendirmeye alınmadığını, bu husustaki itirazların da mahkeme tarafından kabul edilmediğini, bahsi geçen bu cari hesap özetinin (rapor çıktısı) 3. sayfasındaki 02/02/2012 tarihli yatırım destek kredi hesabı 0.00 TL olarak net bir şekilde belirlendiğini, Davacı tarafın alacak iddiasını kabul manasına gelmemek kaydıyla, icra takibine karşı yapılan itirazlarda da belirtildiği üzere, gerek taleplerin farklılığı, gerekse cari hesap borcu üzerinde tarafların mutabık kalamamaları sebebiyle talebin yargılamaya muhtaç olduğunu, bu nedenle alacaklı tarafın tazminat isteminin de yerinde olmadığından reddi gerektiğini, mahkeme aksi kanaatle, müvekkilleri aleyhine İİK.’nun 67/2 maddesi uyarınca, asıl alacak ve işlemiş faiz üzerinden hesaplanacak % 20 oranında icra inkar tazminatına hükmetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki 24.02.2011 tarihli bayilik sözleşmesinin 7. maddesi uyarınca cari hesap alacağının tahsili için başlatılan ilamsız takibe vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali ve inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355 maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı yanca, davalılar ile … A.Ş arasında imzalanan 24.02.2011 tarihli bayilik sözleşmesinin 7. maddesi uyarınca davalı şirket ile sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzalayan davalı …’ ın, sözleşme tarihi itibariyle … 23.766,00 TL borçlu olduğunun ve beş taksitte ödenmesinin taaahhüt edildiğini , … A.Ş ile imzalanan varlık devri sözleşmesi uyarınca 24.02.2011 tarihli sözleşmeden doğan hak ve ödevlerin 01.01.2012 tarihi itibariyle müvekkiline aktarıldığını, davalıların bayilik sözleşmesinin 7. maddesinde hüküm altına alınan ve kabullerindeki borç tutarının takip konusu yapılan 23.583,78 TL sini ödemediklerini ileri sürerek, alacağın tahsili için başlatılan takibe yöneltilen itirazın iptali için eldeki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmaktadır.HMK’nın 17. maddesinde tacirler veya kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıklar hakkında sözleşme ile mahkemeleri yetkili kılabilecekleri, aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşme ile belirtilen mahkemede açılacağı, aynı Kanun’un 448. maddesi gereğince kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtilmektedir. HUMK döneminde yapılmış olan yetkiye dair sözleşmeler HMK döneminde de geçerliliğini korur.Tarafların imzasını inkar etmedikleri anlaşılan ve HUMK’un yürürlükte olduğu dönemde imzalanan 24.02.211 tarihli sözleşmenin 20. maddesinde İstanbul Mahkeme ve icra dairelerinin yetkili olacağına yönelik yetki şartı düzenlenmiş olmakla, davalı vekilinin icra dairesi ve mahkemenin yetkisine yönelik itirazı yerinde değildir. Diğer yandan HUMK’un 9. ( HMK’un 7.) maddesi gereğince birden fazla davalı bulunması halinde, bunlardan biri yönünden yetkili olan mahkeme ve icra dairesi diğer davalılar yönünden de yetkilidir. Yukarıdaki yetki sözleşmesi uyarınca İstanbul mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkisi kabul edilmiştir. Bu durumda, diğer borçlu kefil yönünden de asıl borçlu yönünden yetkili mahkeme ve icra daireleri yetkili olup, aksi yöndeki davalılar vekili istinaf nedenleri yerinde değildir. Yine davalı …’ ın müteselsil kefaletine ilişkin hüküm içeren sözleşme tarihi 24.02.2011 olup, 6098 sy TBK’nın yürürlüklük tarihi öncesindedir. Buna göre TBK’nın 584. maddesi uyarınca eş rızasının bulunmaması nedeniyle davalı …’ ın kefaletinin geçersiz olacağı yönündeki davalı vekilinin istinaf nedeni de yerinde değildir. HMK’nın 282. maddesi uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre, bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup, mahkemece sunulan deliller, bayilik sözleşmesi hükümleri değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporundaki çelişki giderilmeksizin hüküm kurulduğu yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davacı tarafından takip talebinde borcun nedeni olarak bayilik sözleşmesinden kaynaklanan cari hesap alacağı gösterilmiş, dava dilekçesinde de alacağın dayanağı olarak bayilik sözleşmesinin 7. maddesindeki davalıların borç ödeme taahhüdünü yerine getirmemeleri nedeniyle alacaklı olunduğu açıklanmıştır. Buna göre davalılar vekilinin davacı tarafından icra takip dosyasındaki alacağın dayanağı ile davadaki alacağın dayanağının farklı olup, buna göre davanın reddi gerektiği yönündeki istinaf neden yerinde değildir.İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi rapor içeriğinde de işaret edildiği üzere, davalı ticari defter ve kayıtlarında yatırım destek hesabının tutulmadığı, sadece mal alış veriş hesabının göründüğü, 06.02.2018 tarihli cari hesap mutabakatı ve davalının sunduğu hesap mutabakatının da davalının cari hesaplarının mal alış verişi yaptığı hesaplara ait olduğu, davacı nezdinde davalı adına iki ayrı cari hesap kullanıldığı bu hesaplardan birinde davalının 23.685,78 TL borçlu olduğunun kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Yine davalının taraflar arsında imzalandığını ileri sürdüğü ve davacı kabulünde olmayan 30.06.2012 tarihli mutabakat belgesinin aslının sunulmadığı da gözetildiğinde, davacı kabulünde olmayan bu belgenin taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde dikkate alınamayacağından, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, takip konusu davacı defterlerinde kayıtlı olan alacak tutarı kadar, davacıya varlık devri sözleşmesi ile devreden … AŞ ve davalı arasında akdedilen ve imzaları inkar edilmeyen 24.02.2011 tarihli bayilik sözleşmesinin 7. maddesinde, davalı bayinin davacıya borçlu olduğunun kabul edildiği, bu madde uyarınca davalı bayiye verilmiş olan 23.766 TL borcun geri ödeneceğinin davalı yanca tahaddüt edildiği ve borcun beş eşit taksite ödenmesinin kararlaştırıldığı, davalı gerçek kişinin ise sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzaladığı anlaşılmakla, ilk derce mahkemesince davanın kabulü yönünde verilen hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davalılar vekili istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı alacağı likit nitelikte olmakla, davalılar aleyhine inkar tazminatına karar verilmesi de isabetlidir.İlk derce mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalılar vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harcının Hazineye gelir kaydına; bakiye 1.208,25 TL istinaf karar harcının davalılardan tahsiline Hazineye gelir kaydına, 3-Davalılar tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 16.03.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.