Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1053 E. 2023/1100 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1053
KARAR NO: 2023/1100
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 24.12.2018
NUMARASI: 2015/194 Esas – 2018/380 Karar
DAVA: Menfi Tespit
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf davacı asil tarafından katılma yoluyla istinafa başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında uzun yıllara dayanan ticari ilişkinin olduğunu, davalıdan mal alınmadan önce verilen senetler ödendikçe bankadan alınmak suretiyle borcun son bulduğunu, bu şekilde yanlar arasında cari hesap ilişkisi kurulup müvekkilin imzaladığı senetlerin davalıya verildiğini, davalının takibe koyduğu senetlerin daha önce ödenmiş olduğunu, davalının bedelleri ödenen bonolardan dolayı haciz yapmak suretiyle davacıyı ekonomik anlamda zor durumda bıraktığını, sadece tek bir senetten dolayı ödememe protestosu keşide edildiğini, müvekkilin iş yerinin Pendik’te bulunmasına rağmen senetlerin Kurtköy’deki banka şubesine verildiğini, müvekkili uzak mesafeden dolayı bankaya gidemeyip kredi kartıyla ödemeleri davalı şirkete yaptığını, müvekkilin hukuki bilgi eksikliğinden dolayı takibin kesinleştiğini ve akabinde mallarının haczedildiğini belirterek, takibin yargılama süresi boyunca durdurulmasına ve davalıya borçlu olunmadığının tespitine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının icra takibine konu edilen bonoların doğruluğunu ve varlığını kabul ettiğini, diğer yandan ticari ilişkinin varlığını da kabul ettiğini, müvekkilin cari hesaptan dolayı takibe konu edilen bonolar kadar alacağı bulunduğunu, davacı takibe konu edilen bonoları ödediğini iddia etmiş olsa da her bono bazında ödemeyi gösteren dekontların sunulmadığını, bonoların protesto edilip edilmemesinin ödemenin yapılıp yapılmadığını belirlemede bir unsur olamayacağını, kaldı ki her bono bazında protesto keşide edilmesine gerek de bulunmadığını, müvekkilin cari hesabı irdelendiğinde iki defa 2.500,00 TL ve yine iki defa 5.500,00 TL tutarında ödeme kaydına rastlanmadığı belirtilerek, davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde; Dava, bono bedellerinin ödendiğinden bahisle menfi tespit istemine ilişkindir.Davacı 4 adet toplam 16.000,00 TL bedeli bono bedellerinin ödendiğini ancak bono asıllarının iade edilmediğini iddia etmektedir.Davacı, takip konusu toplam 16.000,00 TL’lik bonoların vade tarihinden sonra 15.300,00 TL’sinin ödendiğini yazılı belge ile ( vade tarihinden sonra banka aracılığıyla yapılan ödemelerle ) ispat etmiş, bakiye 700,00 TL’lik borcun ödendiğine dair yazılı bir belge ibraz edememiş, bu kısım yönünden yemin deliline dayandığı dikkate alınarak davacıdan davalıya yemin teklif edip etmeyeceği sorulmuş; davacı tarafın yemin teklif etmesi ve davalının yemini eda etmesi karşısında 700,00 TL lik kısım yönünden davacının ödeme yaptığını ispat edemediği kanaatine varılarak davanın kısmen kabulüne, davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu alacak nedeniyle davalıya 16.161,69 TL borçlu olmadığının tespitine, davacının 700,00 TL asıl alacak, 45,00 TL işlemiş faiz ve 98,99 TL protesto masrafına yönelik talebin reddine, davalının kötü niyetli takip başlattığı ispat edilemediği…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu takip nedeniyle davalıya 16.161,69 TL borçlu olmadığının tespitine, davacının 700,00 TL asıl alacak, 45,00 TL işlemiş faiz ve 98,99 TL protesto masrafına yönelik talebin reddine, kötü niyet tazminatı talebinin reddine, İİK’nın 72. maddesi gereği 168,79 TL inkar tazminatının davacıdan alınıp davalıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf, davacı asil ise katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde; Davalının elindeki bonolara karşı, davacının da senede karşı senetle ispat kuralı gereğince senetle veya aynı derece de bir delille iddiasını ispat etmesi gerektiğini, ispat yükü kendisinde olan davacının, aslında gerçekten bu bonolara ilişkin ödeme gerçekleştirmeyip kredi kartı ile müvekkili şirkete başka bir borçtan kaynaklanan yaptığı ödemeleri göstererek hukuku yanıltmaya çalıştığını, ayrıca davacının kredi kartı ile ödediğine ilişkin ileri sürmüş olduğu dekontlar ve icra takibine dayanak teşkil eden senetlerin miktar ve tarih bakımından örtüşmediğini, dolayısıyla davacının icra takibine konu olan meblağ tutarınca bir borcu bulunmadığı iddiası tamamen mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Davacının, ödeme emrine zamanında itiraz etmediğini ve bunun üzerine ödeme emrinin kesinleştiğini, buna dayanak olarak hukuki bilgi eksikliğinden dolayı böyle bir durumun vuku bulduğu savunmasında bulunduğunu, ancak herkes tarafından bilindiği üzere Türk Hukukuna göre hukuku bilmemenin mazeret sayılmadığını, ayrıca davacı ticari defter ve kayıtlarını da yasal süresi içerisinde ibraz etmediğini, İcra takibinin haciz aşamasına gelmesinden dolayı endişeye kapılan davacının, icra takibine konu olan meblağı ödediğini iddia ettiğini ve her nasılsa daha önceden bir türlü ibraz edemediği dekontları ve senetleri ibraz ettiğini, ancak burada gözden kaçırılmaması gereken noktanın, müvekkili şirketin, davacının hiçbir şekilde kendilerine ödeme yapmadığını ileri sürmediğini, davacının, müvekkili şirkete cari hesap ilişkisi içinde ödeme yaptığını, ancak bu ödemeler icra takibine konu olan ödemeler olmadığını, davacı da icra takibine konu edilen bonoların doğruluğunu ve varlığını ve aralarındaki ticari ilişkiyi kabul ettiğini, Bilirkişi ek raporunda, davacının işletme defteri içerik itibari ile HMK’nın 222.maddesi uyarınca delil vasfına sahip görüldüğü ve beyanın buna göre yazıldığını, ancak HMK’nın 222.maddesine göre; bilirkişi raporunda işletme defterinin usulüne uygun olarak açılış tasdikinin yaptırılmış olduğu belirtilse de kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulup tutulmadığı incelenmeden, işletme defterinin delil vasfına haiz olduğu kabul edildiğini, bu doğrultuda hazırlandığını, ancak doktrindeki görüşe ve Yargıtay kararlarına göre ticari defterlerin delil olarak kullanılabilmesi için, ticari defterde yazılı hususların dayanağı olan belgelerin ibrazı gerektiğini, dolayısıyla, defter kayıtlarının dayanağı olan belgeler mevcut olmaması halinde hükmün verilmesinde bir delil olarak kullanılamayacağını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2014/12596 Esas sayılı, 2014/18367 Karar numaralı ve 26.11.2104 tarihli kararından da anlaşılacağı üzere mahkemenin hüküm verirken salt ticari defterdeki kayıtlara dayanarak davacının, borcunu ödemiş olduğu sonucuna varılamayacağını, bu hususlar değerlendirilirken davacı ile müvekkili şirket arasında süregelen bir ticari ilişki olduğu hususu gözden kaçırılmaması gerektiğini, bu nedenle bu kayıtların belgelerle de desteklenmesi gerektiğini, dolayısı ile bu hususun ve davacı tarafından sunulan kayıtların işbu bonolara ilişkin olup olmadığı hususunun değerlendirilmeden hüküm verilmesinin hatalı olduğunu, Davacının, borcu ödediğini ancak bonoların kendisine teslim edilmediğini iddia ettiğini, ancak Türk Ticaret Kanunu’na göre kıymetli evrakın bir türü olan bono, borçluya teslim edilmedikçe borçlu borcunu ödemekten kaçınabileceğini, yıllarca ticaret ile uğraşan ve tacir niteliğine haiz olan davacının, karşı tarafın elinde bonoyu bırakarak ödeme yapması veya bonoyu talep etmemiş olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, dolayısı ile hüküm kurulurken davacının ticari defterlerinden yola çıkarak, borcunu ödediğinin yazılı belge ile ispat edilmiş sayılmasının hatalı olduğunu, dolayısı ile kararın dayandığı delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunması söz konusu olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı, katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davanın reddedilen kısmının doğru olmadığını, tümüyle davanın kabulü gerektiğini, bunun dışında kabul edilen tutar yönünden kötü niyet tazminat isteminin reddinin de yasa ve usule aykırı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının bu yönlerden düzeltilmesine ve talepleri gibi davanın tam kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, icra takibine konu bonolar nedeniyle İİK’nın 72. maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasıdır.İlk derce mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, yasal süresinde, davalı vekilince istinaf, davacı asil tarafından katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacının katılma yoluyla istinaf başvurusunun incelenmesinde; Mahkemenin kabul gerekçesine göre 700,00 TL ve ferileri yönünden davacı talebinin reddine karar verilirken, bu tutar yönünden davacının davalıya yaptığı ödemelerin kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davanın reddedilen kısmı yönünden davacının aldığı bir kısım ürünlerin ayıplı olması nedeniyle ödeme yapılmadığı ileri sürülmüş, ancak ayıbın varlığı ve tutarı kanıtlanmamıştır. Buna göre reddedilen kısım yönünden ilk derece mahkemesi kararı isabetli olup, aksi yöndeki davacı istinafı yerinde görülmemiştir. Davanın kabul edilen kısmı yönünden, davalının davacı ödemesine rağmen takip yaptığı tutar yönünden davacı lehine kötü niyet tazminatı şartları oluşmakla, davacı lehine kötü niyet tazminatı verilmesi gerekirken, kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi isabetsiz olup, davacı asilin bu yöndeki katılma yoluyla istinafı yerinde görülmüş, hükmün bu yönden düzeltilmesi gerekmiştir. Davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; Davalı yanca davacı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasında toplam 16.000,00 TL’lik dört adet bonoya dayalı olarak icra takibi başlatıldığı, davacının bonoların ödendiğini ileri sürerek borçlu olmadığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporu içeriğinde dökümü yapılan kredi kartı ödemeleri, banka havalesi yoluyla ödemeler dikkate alınarak takip konusu bonolar nedeniyle ödendiği kanıtlanan 16.161,69 TL yönünden davanın kabulüne, 700,00 TL asıl alacak 45,00 TL işlemiş faiz ve 98,99 TL protesto masrafına yönelik talebin reddine karar verilmiştir. Her ne kadar ilk derce mahkemesince kanıtlanmayan kısım yönünden davacıya yemin delili hatırlatılarak usulen yemin işlemleri yapılmışsa da konusu suç teşkil edecek hususlarda yemin deliline başvurulamayacağı gözetilmeksizin davacı yanca davalıya teklif edilen yeminin eda ettirilmesi isabetsiz olmuş, bu husus eleştirilmekle yetinilmiştir.Davalı vekilince davacının delil olarak dayandığı kredi kartı ve banka havale ödemelerinin başka borca ilişkin olduğu ve takip konusu alacağa ilişkin olmadığı ileri sürülerek karar istinaf edilmiş ise de ödemelerin başka bir alacağa ilişkin olduğunu dair savunmayı ispat yükü davalıdadır. Davalı tarafından taraflar arasında başkaca alacak- borç ilişkisinin varlığı yönünde kanıt sunulmadığı dikkate alındığında, davacının ibraz ettiği ve bilirkişi raporunda yer verilen kredi kartı ve banka havalesi yoluyla yapılan ödemelerinin takip konusu alacağa ilişkin olmadığı yönündeki davalı istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı yanca yapılan banka havalesi ve kredi kartı ödemeleri ile kanıtlanan borç ödeme tutarı dikkate alındığında, bonoların tek başına davalı elinde olması sonuca etkili değildir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; A-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1- HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harcının Hazineye gelir kaydına; bakiye 738,00 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3- Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B- Davacının katılma yoluyla istinaf başvurusu yönünden: Davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabülü ile davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu takip nedeniyle davalıya 16.161,69 TL borçlu olmadığının tespitine, davacının 700,00 TL asıl alacak, 45,00 TL işlemiş faiz ve 98,99 TL protesto masrafına yönelik talebin reddine, 2-Davacı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin kabulü ile alacağın %20’si oranında hesaplanan 3.232,33 TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-İİK’nın 72. maddesi gereğince 168,79 TL icra inkar tazminatının davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesine göre tahsili gereken 1.104,00 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydedilmesine, 5-Davacı tarafından yatırılan ve mahsubuna karar verilen 290,42 TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 6-Davacı tarafından yapılan posta ve tebligat ücreti 237 ,00 TL bilirkişi masrafı 750,00 TL olmak üzere toplam 987,00 TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre 938,01 TL’lik bölümünün davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 8-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 843,99 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 9-Gider avansının kalan kısmların, talep hâlinde, yatıran taraflara iadesine, 10-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,11-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 15.06.2023
KANUN YOLU : HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.