Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1048 E. 2023/975 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1048
KARAR NO: 2023/975
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 11.10.2019
NUMARASI: 2015/740 Esas – 2019/976 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin bankaya olan 324.000,00-TL borcunu kapatabilmek için 22/02/2012 tarihinde davalıdan borç istediğini böylelikle bankanın yüksek faizinden kurtulmayı ümit ettiğini, müvekkilinin iyi niyetli ve başkalarına çabuk inanan birisi olduğunu, sırf banka borcunu biran evvel kapatabilmek için davalının yoğun ısrar ve telkinleri doğrultusunda müvekkili açısından son derece ağır şartlar taşıyan sözleşme imzaladığını, bu sözleşmeye göre müvekkilinin 324.000,0 TL olan borcunu kapatmak için 358.000,00 TL borçlandırıldığını ve müvekkilinin bankadan 34.000,00 TL alacaklı konuma geldiğini, borç karşılığında sözleşmenin ödeme planında ödünç verilen meblağın %12 aylık faiz oranı net %48, 24 aylık faiz oranı net %96, faizlerin 6 alık dönemler halinde ödeneceği ve en son 24 aylık dönem bitimindeki faiz ödünç verilen meblağ ile birlikte ödeneceği şeklinde olduğunu, ödenmediği takdirde faiz oranının yazılı akdi faiz oranına %177 puan ilave edilmek sureti ile oluşacak faiz oranı üzerinden %225 oranında temerrüt faizi ve onun gider vergisi ödemeyi kabul ettiğinin yazılı olduğunu, borç teminatı olarak davalının müvekkilinin İzmir, Urla, … mahallesi … ada, … parseldeki … nolu bodrumlu dubleks meskenine ipotek tesis ettirdiğini, davalının kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin bu borcu ödeyememesi üzerine davalı tarafından İstanbul .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığı, ödeme emrinde 358.000,00 TL asıl alacak, 85.920,00 TL ödenmeyen birinci dönem faizi, 55.490,00 TL işlemiş faiz talep ettiği ve ödenmeyince müvekkilini evinden tahliye ettiğini, davalının bu işlemleri ikrazat belgesine dayanarak yaptığını ancak ikrazatçılık belgesini kötüye kullanarak fahiş faizler üzerinden gelir elde ettiğini bildirerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilince dava değeri 126.952,59 TL ye yükseltilmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davalının, 22.02.2012 tarih ve … numaralı ödünç sözleşmesi ile 358.000,00 TL ödünç para aldığını, davacının iddia ettiği gibi bankaya 324.000,00 TL borcu bulunmayıp gerçekte borcunun 332.493,00 TL olduğunu, müşterinin sözleşmeye göre 6 aylık dönemler halinde ödeme yapacağını, 6 aylık bekleme süresinden sonra 24.08.2012 tarihli ödenmesi gereken 85.920,00 TL’lik tutarın müşterisi tarafından ödenmediğini, 27.09.2012 tarihine kadar müşterinin ödemesinin beklendiğini, ödeme yapılmadığını, icra takibine geçtiklerini, davalının icra takibine itiraz etmediğini, takibin kesinleştiğini, 02.05.2013 tarihinde açık arttırmaya müvekkili hariç bir kişi iştirak ettiğini ancak alacağa mahsuben gayrimenkulü 496.000,00 TL bedelle ihalenin müvekkili adına ihale olduğunu, kalan alacak tutarı için 573.850,96 TL tutarında icra takibi başlatıldığını, müşterinin ödemeyi yaptığını, müvekkilinin bütün iş ve işlemlerinin, anlaşmalarının yazılı olduğunu, davacı iddialarının kabul edilemez olduğunu savunarak haksız davanın reddi ile yargılama gideri ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava; davalının yasal olarak ikrazatçılık yaptığı, davacı ile davalı arasında düzenlenen ödünç sözleşmesine göre davacıya ait banka kredi borcunun davalı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, ancak davacının iddiasına göre davalının ikrazatçılık faliyetine dayalı olarak davacıdan fahiş miktarda alacak talep ettiği ve buna dayalı olarak davacının 22.02.2012 tarihli ödünç sözleşmesi nedeniyle davalıya fazladan hata ve hile ile ödendiği iddiasıyla şimdilik 1.000,00 TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline ilişkin alacak davasıdır. Taraflar arasında 22.02.2012 tarihli bir ödünç sözleşmesi düzenlendiği, ödenecek meblağın 358.000 TL kararlaştırıldığı, sözleşmenin ödeme planı maddesinde 12 aylık faiz oranının % 48 ve 24 aylık faiz oranın da % 96 olarak belirlendiği, faizlerin 6 aylık dönemlerde ödeneceği ve en son 358.000 TL tutarın ödeneceği hususlarına yer verildiği anlaşılmıştır. Davacının iddiası, taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırılan faiz oranın fahiş ve ahlaka aykırı olduğu, dolayısıyla bu faiz oranı esas alınarak yapılan tahsilatların iade edilmesi gerektiği yönündedir. Taraflar arasındaki 22.02.2012 tarihli ödünç sözleşmesinde 12 aylık faiz oranının % 48 ve 24 aylık faiz oranının da % 96 olarak belirlenmiş olmasının fahiş olup olmadığının belirlenebilmesi için Merkez Bankası’ndan devlet ve özel bankaların ilgili dönemlere dair olarak uyguladıkları en yüksek temerrüt faiz oranlarının sorulması ve bu oranlara göre bir tespit yapılması gerekmektedir. İkrazatçı alacaklının sağladığı haksız kazanç ölçüsünde sözleşmeye müdahale edilerek yukarıda anılan hükümler uyarınca ödünç sözleşmesinde kararlaştırılan faizin bankalarca verilen kredi faizleri de gözetilerek makul bir seviyeye indirilmesi suretiyle bir hüküm kurulmalıdır (Y. 3. HD.’nin E. 2008/18296, K. 2008/21466 sayı ve 16.12.2008 tarihli kararı). Taraflar arasındaki 22.02.2012 tarihli ödünç sözleşmesinde 12 aylık faiz oranının % 48 ve 24 aylık faiz oranının da % 96 olarak belirlenmiş olmasının, yıllık enflasyon oranları dikkate alındığında, fahiş olabileceği anlaşılmaktadır. Kök raporda bilirkişi heyetince kararlaştırılan oranların fahiş olup olmadığının belirlenebilmesi için Merkez Bankası’ndan devlet ve özel bankaların ilgili dönemlere dair olarak uyguladıkları en yüksek temerrüt faiz oranlarının sorulması ve bu oranlara göre bir tespit yapılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş olup, ilgili banka kayıtları dosya arasına celp edilmiştir. Aynı bilirkişi heyetince dosyaya sunulan ek raporda, TBK’nun 88. ve 120. maddeleri uyarınca banklardan gelen yazı cevaplarında mevduata uygulanan en yüksek faiz oranları uyarınca belirlenen ortalama en yüksek faizin %100 fazlası ile yeni hesaplama yapılmış olup gelen yazı cevapları kapsamında belirlenen faiz oranlarının %100 fazlası oranlar ile yapılan hesaplamada davacının yapmış olduğu ödemeler dikkate alındığında taraflarca belirlenen borç ve ödeme takvimine göre davacının davalıya 126.952,59 TL fazla ödeme yaptığı…” gerekçesiyle davanın kabulü ile 126.952,59 TL’nin 1.000,00 TL’sine dava tarihinden itibaren ve 125.952,59 TL’sine ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Hakimin sözleşmeye müdahalesinin açıkça kanuna aykırı olduğunu, sözleşmelerin akdettikleri tarihte yürürlükte bulunmayan 6098 sayılı TBK’nın genel işlem koşullarına tabi kılınarak bir sonuca varılması kanuna aykırı olduğunu, hakimin müdahalesinin sınırsız olarak uygulanamayacağının açık olduğunu, somut olayda BK’nın 21.maddesine dayalı olarak bir gabin varlığı söz konusu olmadığını, gabinden söz edilebilmesinin, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı nisbetsizlik yanında bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki subjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlı olduğunu, kaldı ki her iki tarafın tacir olduğunu, herhangi bir subjektif ve objektif değerlendirme yapılmadan gabin varlığına dayalı olarak kurulan mahkeme kararının usul ve kanuna aykırı olduğunu, davacının başından beri sözleşmelerin hükümsüzlüğüne ilişkin hiç bir ihtar, ihbar girişiminde bulunmadığını, yapılan icra takibine itiraz dahi etmediğini, takibin kesinleştiğini ve ilgili ödemeyi gerçekleştirdiğini, uyarlama talep eden tarafın, işlem temelinin çöktüğünü bildiği halde edimini ifa etmiş ise artık ifanın kendinden beklenemez olduğunu iddia edemeyeceğini, davacının davadan önce temerrüde düşmüş olduğu, icra takibi neticesinde takip konusu borcu ödedikten sonra işbu davayı açması açıkça kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu, temerrüde düşen borçlunun uyarlama talep hakkı bulunmadığını, buna rağmen davacı lehine kurulan hüküm kanuna aykırı olduğunu, Müvekkili firmanın banka olmadığı gibi akdedilen sözleşmenin de kredi sözleşmesi olmadığını, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri hakkında KHK kapsamında kurulan ve Hazine Müsteşarlığına bağlı olarak faaliyetini sürdüren müvekkili firmanın, akdettiği Ödünç Sözleşmeleri Maliye Bakanlığı onayından geçen bir ikrazatçı firma olduğunu, dava konusuna TTK hükümleri uygulanacağının açık olduğunu, TTK’nın m.4/1-f hükmüne göre taraflar arasındaki ilişki ikraz işidir ve mutlak ticari iş sayılmaktadır. TTK’nın 8.maddesi gereğince faiz oranının serbestçe kararlaştırabileceğini, kararname hükümleri gözetildiği takdirde yapılan faaliyetin ticari nitelik taşıdığı bu nedenle özel düzenlemeler içerdiği, bankaların kredi sözleşmeleri ve faiz oranları ile kıyaslama yapılamayacağı son derece açık olduğunu, buna rağmen bankalar tarafından uygulanan temerrüt faizi oranının dikkate alınarak davacı lehine kurulan hükmün usule ve kanuna aykırı olduğunu, söz konusu kanun hükümleri raporlarda değerlendirilmemiş olup, müvekkili şirketin bir bankaymış gibi hüküm oluşturulduğunu, söz konusu iki kurumun mevzuatları dahi farklı olduğunu, bu nedenle ilgili bilirkişi raporlarının hükme esas alınmasının hukuken mümkün olmadığını, Tarafların bir araya gelerek ödünç sözleşmesinden, bütün icra dosyaları ve rehin açığı dosyasından dolayı başkaca hak ve alacak iddia etmediklerine ilişkin fesihname imzalandığını ve birbirlerini ibra ettiklerini, kök raporda ise, ”Taraflar birbirinden karşılıklı başkaca hak ve talep etmeyecekleri, taraflar bahse konu dosyalardan dolayı birbirini kayıtsız şartsız geri dönülmeyecek şekilde ibra ettikleri konusunda anlaşmışlardır. Davalının tahsil etmiş olduğu ödemelerin taraflar arasındaki ödünç sözleşmesine ve bu sözleşmede kararlaştırılan faiz oranlarına uygun olduğu, sözleşme kapsamı dışında fazla bir tahsilatın yapılmadığı anlaşılmıştır.” denildiğini, bu nedenle davacının iş bu davayı açması haksız, hukuka aykırı ve mesnetsiz olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasında akdedilen ödünç sözleşmesinde kararlaştırılan faiz oranlarının fahiş ve ahlaka aykırı olması nedeniyle, davalıya fazla yapılan ödemenin iadesi istemine ilişkindir.İlk derce mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekilince yasal sürede istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK355 maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak incelenmiştir. Davalının yasal ikrazatçılık yaptığı, taraflar arasında 22.02.2012 tarihli ödünç sözleşmesi imzalandığı ihtilafsızdır. Davacı yapılan sözleşme uyarınca davalıdan yapılan tahsilatların sözleşme hükümlerine uygun olduğunu ileri sürerken, davacı ise sözleşmedeki faiz oranlarının fahiş ve ahlaka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. TTK uyarınca davalı tacir sayıldığından ticari işlerde faiz miktarı serbestçe tayin olabilecektir. Ancak ilk derce mahkemesi gerekçeli kararında da atıf yapılan Yargıtay 3. HD 2008/18296 E 2008/21466 K 16.12.2008 tarihli emsal karar içeriğinde de işaret edildiği üzere, kural olarak ekonomik bakımdan zayıf, güçsüz kişilerin karşı tarafça önceden hazırlanan genel işlem şartına katılma yolu ile girdikleri sözleşme ilişkilerinde edimler arasında dengesizlik bulunduğu taktirde; sözleşmenin aynen ifası borçlunun ekonomik varlığını önemli ölçüde etkilemekte ise, hakim özel hukuk düzeninin çerçeve hükümleri yoluyla sözleşmeye müdahale edebilir. Nitekim, Anayasa; Borçlar Hukuku yönünden de temel üst normdur. Anayasa ile öngörülen ekonomik bakımdan güçsüz olanların korunması lüzumu, özel hukuk ilişkilerinde de gözetilmeli; hakim, TMK.nun 1. maddesinin kendisine tanıdığı kanun koyucu gibi hareket etme yetkisine dayanarak; (özellikle hakların kullanılmasında ve borçların yerine getirilmesinde objektif iyi niyet kurallarına uyulmasını emreden MK.2/1; ekonomik varlığın yitirilmesinin kişilik hakları ile ilgisi itibariyle, kişiliğin korunmasını düzenleyen MK.nun 24 ve BK.nun 19/2 gibi genel kurallara dayanarak) sözleşmeye müdahale etmelidir. Gecikme faizi yönünden de BK.nun 161/son ( TBK 182/son) hükmü uyarınca bu imkan açıkca düzenlenmiş bulunmaktadır. Taraflar arasında ödünç verence önceden düzenlenen sözleşmede 12 aylık faiz oranının %48 ve 24 aylık faiz oranını da %96 olarak belirlendiği, faizlerin 6 aylık dönemlerde ödeneceği, ödünç alanın sözleşmeden doğan borçlarını ödem planında belirtilen taksit ödeme tarihinde ödemediği takdirde sözleşmede yazılı akdi faiz oranına %177 puan ilave edilmek suretiyle oluşacak faiz oranı üzerinden %225 oranında temerrüt faizi ve onun gider vergisini davacının ödemeyi kabul ettiği anlaşılmaktadır. Sözleşmedeki faiz oranları ile kararlaştırılan vade kapsamında , borçlunun temerrüdünün alacaklıyı zarara uğratmadığı aksine kazançlı duruma getirdiği görülmektedir. Somut olayda davacının banka borcunu ödemek için ödünç aldığı anlaşılmaktadır. Sözleşme hükümleri uyarınca giderek artan borç yüksek gecikme faizi sayesinde zaman içerisinde büyümekte, ekonomik bakımdan güçsüz olan davacının ekonomik varlığını büyük ölçüde yitirmesine neden olmaktadır. Bu durumda ilk derce mahkemesince , ikrazatçı davalının sağladığı haksız kazanç ölçüsünde sözleşmeye müdahale ederek yukarıda anılan hükümler uyarınca ödünç sözleşmesinde kararlaştırılan faiz ile gecikme faizinin bankalarca verilen kredi faizleri de gözetilerek makul bir seviyeye indirilmesi suretiyle değerlendirme yapması ya ve usule uygun görülmüştür. İlk derece mahkemesince ödünç sözleşmesi kapsamında kararlaştırılan faiz ile aynı dönemde kamu ve özel bankaların uyguladıkları en yüksek temerrüt faiz oranlarının ortalamasının %100 fazlası ile yapılan bilirkişi hesaplama sonucu, davacının fazla ödediği tutarın tespiti ile sonuca varılmış olması isabetli olup, aksi yöndeki davalı vekili istinaf başvurusu nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin istinaf başvuru nedenleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; 6.504,10 TL bakiye istinaf harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.06.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.