Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1016 E. 2023/558 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1016
KARAR NO: 2023/558
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 14.01.2020
NUMARASI: 2017/531 Esas- 2020/115 Karar
DAVA: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ ün diğer müvekkili …’ i 25/11/2015 tarihinde dünyaya getirdiğini, hamilelik sürecinin … Hastanesi’ ne bağlı çalışan Dr. …’ ın takip ettiğini, kontrollerden sonra aileye sağlıklı bir bebek dünyaya getireceklerini söylediği ancak bebeğin sağ elinde kemik yapı yokluğu ile doğduğunu, ailenin bu durumu ancak doğumdan sonra öğrendiğini, hekimin özen yükümlülüğüne aykırı davrandığını, rahim tahliyesi tüzüğüne göre anne ve bebeğin hayatını tehlikeye düşürecek anomali olduğunda 10. haftadan sonrada kürtaj yapılabildiğini, bu sebeplere bağlı olarak müvekkili … için 75.000,00 TL, … için 75.000,00 TL, … için 75.000,00 TL olmak üzere toplamda 225.000,00 TL manevi tazminat ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın fiilin gerçekleşmesinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte davalı yandan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davanın sigortalı hekime ihbarını, davacı küçükte yer alan ve tespit edilemediği idddia olunan anomalinin rahim tahliyesi tüzüğünde yer alan 10. hafta sonrası isteğe bağlı kürtaj koşullarını sağlamadığını, hekimin müdahaelsinin tıp standartları çerçevesinde olduğunu, davacı yanın tazminat taleplerinin dayanaksız ve fahiş olduğunu, dava konusu olayda hekimin kusurunun olmadığı ve zarar ile tedavi arasında illiyet bağının bulunmadığını, dava dilekçesinin açık olmadığını, detaylandırılması gerektiğini, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yargı yetkisini, Anayasanın 9. Maddesine göre, Türk Milleti adına kullanan Mahkememizce, uyuşmazlık konusu hakkında, sigortalı hekimin herhangi bir işlem ve eyleminin çocuğun sağ el symbrakidaktili olmasına sebep olmamasına karşın gebelikte teşhis konulamaması ve hekimin aydınlatma yükümlülüğün ihlali şeklindeki tıbbi kötü uygulama iddiası ile ilgili olarak yapılan açık duruşmalar ve yargılama sonunda(Ay. m.141); toplanan/sunulan deliller, Nüfus Kaydı, Hastane Kayıtları, Sigorta Poliçesi, İstanbul ATK 7. Adli Tıp İhtisas Kurulu Raporu, Bilirkişi Heyet Raporu, iddia ve savunmalar ile tüm dosya mündericatı incelenip hep birlikte değerlendirildiğinde; davacı annenin 06/05/2015 tarihinde gebeliğin 11. haftasında sigortalı hekim …’ a başvurduğu, gebelik takibi sırasında 13/05/2015 tarihinde Radyoloji Uzmanı … tarafından obstetrik ultrasongrafisi yapıldığı, 14/05/2015 ve 16/05/2015 tarihlerinde Down Sendromu’ na yönelik tetkiklerin yapıldığı, 02/06/2015 tarihinde sigortalı hekim … tarafından gözlem muayenesi yapıldığı, 29/07/2015 tarihli Radyoloji Uzmanı … tarafından obstetrik doppler yapıldığı, yapılan muayene ve tetkiklerde bulguların normal olduğu, 25/11/2015 tarihinde ise doğumun gerçekleştiği, doğumdan sonra küçüğe sağ elde deformite kemik yokluğu teşhisi konulduğu, gerek İstanbul ATK 7. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda gerekse 26/08/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda sigortalı hekim … tarafından gebeliğin 11-14 ve 15. Haftalarında muayene edilen davacı …’ ün muayenelerinde herhangi bir anomali görülmediği, gebeliğin 12. ve 23. Haftalarında farklı radyoloji uzmanları tarafından yapılan obstetrik ultrason ve dopplerde de herhangi bir anomali görülmediği, davacı küçük …’ de görülen sağ el symbrakidaktili’ nin nadir görülen bir anomali olup gebelikte tespitinin zor olduğu, ayrıca bebeğin pozisyonunun bu anomalinin tespitini engelleyebileceği, farklı iki radyoloji uzmanının normal olarak nitelendirdiği bir gebelikte symbrakidaktili anomalisinin belirlenememesinin güncel tıbbi uygulamalar ve hekim tecrübesi ile sigortalı hekim tarafından yapılan gebelik takibi aşaması karşısında tıbbi kötü uygulama oluşturmayacağı sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Adli tıp kurumunun mahkemece kusur konusunda talepte bulunulmadığı halde görevini kötüye kullanarak kusura ilişkin rapor düzenlediğini, bu raporun varlığı nedeniyle mahkemece tayin edilen bilirkişi heyetinin kusur raporunun aleyhlerine çıkmasına neden olduğunu, gerek mahkemenin ara kararında gerekse gönderilen müzekkerede talep edilen hususlar sadece küçük müvekkilinin kalıcı ve geçici iş göremezlik ile bakıcı yardımına ihtiyaç duyup duymayacağı noktasında olduğunu, bu kadar açık talebe rağmen Adli Tıp Kurumu 7. Adli Tıp İhtisas Kurulu talep edilen hususlarla ilgisi bulunmayan bir konuda, yani kusur tespiti konusunda rapor tanzim ettiğini, hastanelerde çalışan doktorların kusurlarından dolayı açılan davalarda mahkemelerce tayin edilen sağlık kurumlarının kolay kolay meslektaşlarına kusur vermedikleri gerçeği karşısında Adli Tıp Kurumunun bu şekilde rapor vermesi kabul edilemez olduğunu, Adli Tıp Kurumu açıkça görevini kötüye kullanıldığını, mesleki dayanışma gözetilerek mağdur vatandaşlar bu şekilde cezalandırılamayacağını, Adli Tıp Kurumunun bu şekilde rapor düzenlemesinin, bundan sonra kusur konusunda tayin edilecek bilirkişileri baskı altında tutacağı izahtan vareste olduğunu, mahkemenin de görevini layıkıyla yerine getirmediğini, bu raporun sonradan tayin edilecek bilirkişileri olumsuz etkileyeceğini, bundan dolayı da dosyadan çıkartılması şeklindeki talebi reddedilerek haksız bir raporun önü açıldığını, en azından mahkemenin Adli Tıp Kurumunun raporunu tayin ettiği yeni bilirkişi kurlunun rapor vermesine kadar dosyadan çıkartabileceğini, Adli Tıp Kurulu raporu doktorun kusurlu olduğunu raporun son sayfasında bulunan sonuç ve kanaatler bölümünün 7. maddesinde zikrettikleri halde son maddesinde kusurlu olmadığını belirtmelerinin tam bir çelişkili olduğunu, Dosyaya sunulu Yargıtay İçtihatlarında sıklıkla vurgulandığı gibi doktor ve hasta arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayalı bir ilişki olup, doktorun görevini ifa ederken bu görevi dikkati özen ve sadakatle yerine getirmek zorunda olduğunu, bu nedenle doktor en ufak kusurundan dahi sorumlu olduğunu, Müvekkili … hamileliği esnasında düzenli olarak gittiği hastane tarafından ikili testlerin yapılması amacıyla Dr. …’a yönlendirildiğini, doktor …’ın yapacağı ikili testlerde çocuğun damarlarına kadar çocuğun tüm organlarının ayrıntılı şekilde tespit edildiğini kendisine ifade ettiğini, bu amaç doğrultusunda müvekkilinin ileride yapacağı doğumda herhangi bir olumsuz durumla karşılaşmamak amacıyla ekstra ücret ödeyerek özel hastanede çalışan anılan doktora defalarca gittiğini, bu doktor tarafından yapılan tüm muayene ve tetkiklerde hiçbir olumsuzluğun olmadığının kendisine ifade edildiğini, Müvekkili …’e onam belgesi imzalatılmadığını, bilirkişi raporlarının denetime açık olması gerektiğini, uygulamada mahkemelerin bu konuda Yüksek Sağlık Kurulu’ndan rapor aldıklarını, Yukarıda açıklandığı gibi raporun sonuç bölümü ile olayın tespit ve değerlendirilme bölümü birbiriyle çeliştiğini, bu çelişkilerin Yüksek Sağlık Kurulundan veya en azından tam teşekküllü bir hastaneden alınacak bir raporla kesin olarak tespit edilmesi gerektiğini, rapordaki çelişkiler giderilmeden karar verilemeyeceğini, bu konudaki ısrarlı taleplerin mahkemece gerekçesiz olarak reddedildiğini, Dava dilekçesinde doktorun sorumluluğuna ilişkin olarak ayrıntılı bilgi verildiğini, konuya dair birçok Yargıtay İçtihadı sunulduğunu, bu bilgiler ışığında küçük mağdure … ile anne ve babasının bu mağduriyetlerinin giderilmesini talep ettiklerini, ancak taleplerinin karşılanmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalının dava dışı doktora Tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile verdiği teminat kapsamında, tıbbı kötü uygulama ve aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi iddiası kapsamında maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derce mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanını reddine karar verilmiş; karara karşı, yasal süresinde, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacılar vekilince, davacı annenin gebeliği döneminde başvurduğu dava dışı sigortalı hekimin, engelli doğan davacı küçükteki anomalinin hekimce tespit edilmemesi ve buna bağlı olarak aileyi aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle davacılara karşı sorumlu olduğu ileri sürülmüştür. İlk derce mahkemesince sunulu deliler ve alınan bilirkişi raporları ışığında davanın reddine karar verilmiştir. HMK’nın 282. maddesi uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre, bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup, mahkemece sunulan deliller, Hastane Kayıtları, Sigorta Poliçesi, Adli Tıp İhtisas Kurulu Raporu, uzman bilirkişilerden oluşan heyetten alınan kusur raporu ile tüm deliller değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin kusura ilişkin bilirkişi kurulu raporunun denetime açık olmamasına rağmen ve kusura ilişkin talep olmaksızın kusur değerlendirmesi yapılarak oluşturulan adli tıp raporuna itibar edilerek hüküm kurulmasının doğru olmadığı yönündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dosya kapsamındaki delilerden davacı annenin 06/05/2015 tarihinde gebeliğin 11. haftasında sigortalı hekim …’ a başvurduğu, gebelik takibi sırasında 13/05/2015 tarihinde Radyoloji Uzmanı … tarafından obstetrik ultrasongrafisi yapıldığı, 14/05/2015 ve 16/05/2015 tarihlerinde Down Sendromu’ na yönelik tetkiklerin yapıldığı, 02/06/2015 tarihinde sigortalı hekim … tarafından gözlem muayenesi yapıldığı, 29/07/2015 tarihli Radyoloji Uzmanı … tarafından obstetrik doppler yapıldığı, yapılan muayene ve tetkiklerde bulguların normal olduğu, 25/11/2015 tarihinde ise doğumun gerçekleştiği, doğumdan sonra küçüğe sağ elde deformite kemik yokluğu teşhisi konulduğu, gerek İstanbul ATK 7. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda gerekse 26/08/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda sigortalı hekim … tarafından gebeliğin 11-14 ve 15. haftalarında muayene edilen davacı …’ ün muayenelerinde herhangi bir anomali görülmediği, gebeliğin 12. ve 23. haftalarında farklı radyoloji uzmanları tarafından yapılan obstetrik ultrason ve dopplerde de herhangi bir anomali görülmediği, davacı küçük …’ de görülen sağ el symbrakidaktili’ nin nadir görülen bir anomali olup gebelikte tespitinin zor olduğu, ayrıca bebeğin pozisyonunun bu anomalinin tespitini engelleyebileceği, farklı iki radyoloji uzmanının normal olarak nitelendirdiği bir gebelikte symbrakidaktili anomalisinin belirlenememesinin güncel tıbbi uygulamalar ve hekim tecrübesi ile sigortalı hekim tarafından yapılan gebelik takibi aşaması karşısında tıbbi kötü uygulama oluşturmayacağı anlaşılmakla, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. İlk derce mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi, kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 30.03.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.