Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/987 E. 2021/569 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/987
KARAR NO: 2021/569
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 05/12/2018
NUMARASI: 2016/1284 Esas – 2018/1100 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, distribütörlüğünü üstlendiği ve temsilciliğini yaptığı markaların satış ve pazarlaması, satış sonrası servislerini yapmakla iştigal etmekte olup davalı … Ltd. Şti. ile müvekkil şirketin uzun zaman önce ticari ilişkileri başladığını, davalı şirketin bayilik sözleşmesi kapsamında satın almış olduğu malların bedelini ödemede temerrütte düştüğünü, bunun üzerine müvekkili şirket tarafından davalı şirketin tüm borçlarının muaccel olacağı ve sözleşmeye istinaden lehine veriler teminatların paraya çevrileceğinin Bakırköy … Noterliğinin 12.02.2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile borçlu şirkete ve ipotek veren diğer davalıya ihtar ettiğini, davalılarca ihtarnamede belirtilen süre zarfında ödemenin yapılmaması ve cevabi ihtarname ile söz konusu borç miktarının reddedilmesi üzerine taraflarınca, borçlu şirketle imzalanan bayilik sözleşmesi kapsamında doğacak borçlarının teminatı olarak davalı … tarafından verilen ipoteğin paraya çevrilmesi amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takipte ödeme emrinin davalı … Ltd. Şti.’ne 05.03.2016 tarihinde, ipotek veren davalı …’a ise 07.03.2016 tarihinde tebliğ edildiğini, ancak takip borçluları tarafından vekilleri aracılığıyla icra dairesine sunulan 14.03.2016 tarihli itiraz dilekçelerinde, ipotek ile teminat altına alınan borç miktarının 52.840,71 TL olduğundan bu miktar dışında kalan alacağa itiraz ettiklerini bildirdiklerini ve icra takibinin itiraz edilen kısım için durduğunu, mahkemece şirket ticari defter ve kayıtları üzerinden yapılacak bilirkişi incelemesinde de görüleceği üzere davalı şirketin davacıya olan toplam borcunun 527.840,71 TL olup söz konusu ipotek bedelinin dahi borcu karşılamaktan uzak olduğunu, hal böyleyken davalılarca icra takibine haksız, mesnetsiz ve kötü niyetle, sırf zaman kazanılması maksadıyla itiraz ettiklerini belirterek, itirazın iptaline ve takibin devamına, %20 oranındaki icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; öncelikle davanın süre ve usulden reddi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, ayrıca İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takip dosyasında borçlular vekili olarak bulundukları iş bu davada taraf vekili olarak gösterilmeleri gerektiğinden bu hususun usuli açıdan önemli olduğunu, süreler yönünden müvekkillerinin bir hak kaybı yaşamaması için bu hususun mahkemece dikkate alınması gerektiğini, bu nedenlerden ötürü davanın reddini talep ettiklerini, davalı müvekkili …’ın 24.11.2014 gün ve … Yevmiye numarası ile Diyarbakır ili Kayapınar İlçesi … Mah. (… Mah.) … Ada, … Parsel, … Cilt, … Sayfa, … Kat … Blok … Nolu Bağımsız Bölüm dublex meskeni üzerinde 220.000-TL bedel ile … Ltd. Şti lehine davalı şirket … A.Ş. adına ipotek tesis ettiğini, davalı şirket ile … Ltd. Şti. arasında düzenlenen 30.11.2015 günlü borç mutabakatında taraflar arasındaki alacak-borç miktarının 52.840,71 TL olarak belirlendiğini, tarafların ticari defter ve faturalarının incelenmesinden de borç mutabakatının kayıtlara uygunluğunun görüleceğini, buna karşın davalı şirketin İstanbul … İcra Müdürlüğünde … E. ile davacının müvekkili ve … Ltd. Şti. aleyhine 220.000 TL bedel ile takip başlattığını, söz konusu takibe borçlular tarafından kısmi itirazda bulunulduğunu ve 52.840,71 TL borcun kabul edildiğini ve davalı şirketçe herhangi bir itirazda bulunulmadan 23.09.2016 günü ödeme yapılıp inafzen kapatıldığını, davacı şirkete müvekkillerinin herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı şirketin aynı borç nedeniyle İstanbul … İcra Müdürlüğünde … E. ile müvekkilleri hakkında ve İstanbul … İcra Müdürlüğünde … E. ile müvekkillerden … Ltd. Şti ile … hakkında icra takibi başlattığını, … Ltd. Şti ile davacı şirket arasında düzenlenen 30.11.2015 günlü borç mutabakatında taraflar arasındaki alacak-borç miktarının 52.840,71 TL olarak belirlendiğini, borç ilişkisinden ari olarak … ile …’nın ipotek borçlusu olarak bulunduklarını, şirket yetkilileri ile yaptıkları şifai görüşmelerde şirket borçlularından ve müvekkilerden bağımsız bir şahıs olan …’nın borcunun müvekkillerinden tahsil edilmeye çalışıldığını, anılan nedenlerle davalıların davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin, istinafa konu 05.12.2018 tarihli, 2016/1284 Esas – 2018/1100 Karar sayılı ilamıyla: “…Huzurdaki davada davacı şirket ile davalı şirket arasında bayilik sözleşmesine dayalı ticari ilişkinin mevcut olduğu noktasında tartışma bulunmamaktadır. Somut olaydaki ihtilafın bayilik ilişkisinin teminatı olmak üzere davalı gerçek kişiye ait taşınmaz üzerine konulan ipoteğin davalı şirketin borçlarını karşılamaya yeterli olup olmadığı, davalıların 52.840,71-TL yönünden şirket borcunu kabul etmeleri karşısında itiraza konu bakiye 167.159,29-TL yönünden davalı şirketin davacı şirkete borcunun bulunup bulunmadığı hususlarında toplandığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda yapılan inceleme ve yürütülen yargılama sonucunda ayrıntılı, gerekçeli hazırlanmakla itibar edilir bulunan bilirkişi raporunda mali noktalarda tespit edildiği üzere davacı şirkete ait ticari defterlerin usulüne uygun olarak tutulduğu, davacıya ait ticari defterlerde 03/08/2015 tarihi itibariyle davalı … Ltd. Şti.’den 52.840,71-TL alacaklı göründüğü, bu miktar borcu davalıların da kabul ettikleri, 09/02/2016 tarihinde ise davalı şirketin hesabının 475.000-TL daha borçlandırılarak toplam borç bakiyesinin 527.840,71-TL’ye yükseltildiği, davalı şirket hesabının 475.000-TL daha borçlandırılmasının dayanağının mal veya hizmet satışına dayalı olmadığı, bu işlemin dava dışı …’nın davacı şirkete olan borçlarının bu hesaba aktarılmasından kaynaklandığı, davacı şirketin dava dışı …’nın borcunun davalı şirket hesabına kaydedilmesine yönelik olarak davalı tarafların virman onayı verdiği ileri sürülmüşse de dava dosyasında ve defterlerin incelenmesinde böyle bir açık/ yazılı virman onayına rastlanılmadığı, 08/04/2015 tarihinde 475.000-TL’lik iki farklı taahhüt alınıp birisinin aynı tarihe kaydedildiği ve bir diğerinin ise 09/02/2016 tarihli kaydın dayanağı yapıldığı, davalının beyan ve taahhüt yazısının ise dava dışı …’nın borcunu üstlenecek mahiyette olmadığı ve eski tarihli olduğu, yalnızca 2014 ve 2015 yıllarına ait taahhüt belgeleri ile dava dışı …’nın borçlarının davalı şirketin hesabına aktarılması ve ödenmesi olgularının somut olmadığı gibi davalı şirketi borç altına sokmaya yeterli dayanaktan yoksun olduğu, bu hali ile dava dışı şahsın borcu ile davalı şirketin borçlarının bağımsız olup davalı şirketçe açıkça üstlenilmeyen ve davacı tarafça dayanakları somut ve delilleri ile ortaya konulamayan bakiye takip miktarı yönünden davacı iddialarının sübut bulmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Her şeyden önce mahkemece davalı şirket tarafından müvekkili şirkete açık ve yazılı bir virman onayı verilmediğinden bahisle, davadışı …’nın borçlarından davalı şirketin sorumlu tutulamayacağı davanın reddine gerekçe olarak gösterilmişse de maddi deliller ile mahkemenin gerekçesinin çelişmekte olduğunu, ilgili virman talimat belgesinin herhangi bir süreye bağlanmadığını, müvekkili şirkete verilen bu yetkiye istinaden müvekkili şirket tarafından bu hakkın istenildiği takdirde kullanılabileceğinin açık olduğunu, Bu hususta tasarruf yetkisinin müvekkili şirkette olduğundan ilgili talimata ilişkin olarak işlemin müvekkili tarafından istenildiği zaman yerine getirilebileceğini, esasen müvekkilinin bu yetkisini neden sonradan kullanıldığının tartışılmasının dahi abesle iştigal olduğunu, Kaldı ki davalı şirket tarafından …’nın borçlarının kendisi tarafından ödeneceğine ilişkin daha önce verilmiş dört ayrı virman talimatının daha bulunmakta olup müvekkili şirket tarafından tarafından bu virman talimatlarına uygun olarak yapılan işlemlere ilişkin davalının bugüne kadar herhangi bir itirazda bulunmadığını, bu itibarla taraflar arasında virman ile ticari uygulamanın varlığının kabul edilmiş olmakla virman ile davalı 527.840,71 TL borçlu olduğunu, dava dosyasında mevcut aynı tarihli iki virman talimatı kullanılması müvekkilinin tasarrufu altında olup bilirkişinin 09.02.2017 tarihindeki virmanı kabul etmemesinin taraflar arasında mevcut ticari uygulamaya ve müvekkilinin tasarruf yetkisine aykırı olduğunu, bu itibarla bilirkişinin terditli görüşünde her iki virmanın kabulüne dair görüşünün esas alınması gerektiğini, Davalı ile … arasında var olan gerek akrabalık ilişkisi gerekse ticari ilişki kapsamında yapılan bu iş ve işlemlere bugüne kadar herhangi bir itirazı olmayan davalının müvekkilini zarara uğratmak kastıyla kendisi tarafından verilen virman onayına ilişkin talimatları yok saymasının açıkça kötü niyetli olarak itiraz ettiğini ortaya koyduğunu, ancak açık virman talimatının bulunduğu tartışmasız olmasına karşın verilen virman talimatının tarihi itibarı ile işlem yapılmasının mümkün olmadığı gibi zorlama bir yorum ile davanın reddine karar verildiğini, Mahkemece alacağın varlığının ispat edilemediği ifade edilmişse de alacağın varlığının müvekkili şirket ticari defterleri ile ispatlandığını, mahkemece 11.07.2018 tarihli celsede alınan ara karar uyarınca, ilgili duruşma zaptının davalıya tebliğe çıkarıldığını ve davalı yanca iş bu tebligatın 03.08.2018 tarihinde tebliğ alınmışsa da ticari defterlerin sunulmadığını, HMK’nın 222. maddesi uyarınca karşı yanca ticari defterlerin ibraz edilmemesi nedeniyle davanın ispat edilmiş olduğunu, HMK’nın 222. maddesinin son fıkrası hükmünden hareketle karşı yanca ticari defterlerin ibrazından kaçınılmış olması nedeniyle davanın ispat edilmiş olduğu açık olduğundan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi yönünde verilen kararın kabulüne imkan bulunmadığını, nitekim Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2016/4087 Esas sayılı dosyası üzerinden vermiş olduğu 23.01.2017 tarih ve 2017/261 Karar sayılı kararında; davalının ticari defterlerini sunmaması halinde alacağın davacı ticari defterleri ile ispatının yeterli olacağının açıkça vurgulandığını, bu kapsamda davalı şirket tarafından ticari defterlerin meşruhatlı davetiyeye rağmen sunulmadığı göz önüne alınarak haklı davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi yönünde karar verildiğini, Kaldı ki mahkemece alınan bilirkişi raporunda da ifade edilmiş olduğu üzere, müvekkili şirket ticari defterleri uyarınca müvekkilinin davalı şirketten 527.840,71 TL alacaklı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takibe vaki kısmi itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekilince davalının meşruhatlı tebligata rağmen ticari defter ve kayıtlarını mahkeme incelemesine sunmadığını, kendi ticari defter ve kayıtlarında ise davalıdan 527.480,71 TL alacaklı görüldüğünün bilirkişi raporuyla sabit olduğunu, HMK’nın 222. maddesi uyarınca davalının ticari defterlerini ibrazdan kaçındığı da gözetildiğinde, davanın ispat edildiğinin kabulü gerektiği ileri sürülmüştür. Davacı vekilince dava dilekçesinde ticari defter ve kayıtlara delil olarak dayanılmıştır. Davalı ticari defterlerini sunmamakla birlikte, davacı yanca HMK’nın 222/5. maddesi uyarınca münhasıran davalı yan defterlerine delil olarak dayanılmadığı dikkate alındığında, bu nedenle davalının ticari defter ve kayıtlarını sunmaması nedeniyle davanın ispat edilmiş sayılması gerektiği yönündeki davacı istinaf nedeni yerinde değildir. Yargılama sürecinde davacının incelenen ticari defter ve kayıtlarında 03/08/2015 tarihi itibariyle davalı … Ltd. Şti.’nden 52.840,71 TL alacaklı göründüğü, bu miktar borcu davalıların da kabul ettikleri ve ihtilafsız olduğu açıktır. Davacı kendi ticari defterlerinde 09/02/2016 tarihinde davalıyı 475.000 TL daha borçlandırılarak toplam borç bakiyesini 527.840,71 TL’ye yükselttiği bilirkişi rapor içeriğinden anlaşılmaktadır. Davacının davalı şirketi 475.000 TL daha borçlandırılmasının dayanağı mal veya hizmet satışına dayanmayıp, dava dışı üçüncü kişi …’nın davacı şirkete olan borçlarının bu hesaba aktarılmasından kaynaklandığı, davacı şirketin dava dışı …’nın borcunun davalı şirket hesabına kaydedilmesine yönelik olarak davalı tarafların 08.04.2015 tarihli virman onayı verdiğini ileri sürdüğü belgeye dayanmıştır. Ancak 08.04.2015 tarihli davalı şirket kaşe ve imzası bulunan belge içeriğinden, davalı şirketin davacı nezdinde bulunan 475.000 TL tutarındaki alacak ve borcunun dava dışı … hesabına aktarılmasına ilişkin olup, belgenin ifadesine göre dava dışı …’nın 475.000 TL borcunun veya başkaca bir borcunun üstenilmesi niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı vekilince daha öncede aynı şekilde dört kez ayrı virman talimatı ile davacının dava dışı …’nın borçlarını benimseyip ödediği ileri sürülmüşse de bu husus davacı tarafça usulüne uygun delil ve belgelerle kanıtlanmamıştır. Bu nedenle mahkeme karar ve gerekçesi isabetli olup, aksi yöndeki davacı istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 29.04.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.