Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/971 E. 2021/548 K. 22.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/971
KARAR NO: 2021/548
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 24/10/2018
NUMARASI: 2018/511 Esas – 2018/1142 Karar
DAVA: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen kararın, davalı … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı şahısların, davalı … A.Ş.’nin ortakları olduğunu, davacının üniversiteden arkadaşları ve arkadaşlarının yakın tanıdıkları ile kendi aralarında sermaye toplayarak 2013 yılında otel kurmak ve toprak sahiplerine de kira ödemek suretiyle gelir elde etmek amacı ile İstanbul Kağıthane … Cad. üzerinde … ada, …, …, …, …, … ve … nolu parsellerde ana mal sahipleri ile anlaşarak ve tapulara %50 ortak olarak metruk binaları yenilediklerini ve butik otele çevirip işletmeye başladıklarını, daha sonra davacının arkadaşlarının taşınmazın toplamda %50’si üzerindeki paylarını farklı binalar için farklı anonim şirketler kurarak şirket hisselerini paylaştıklarını, 17 nolu parselin %50’sinin davalı şirket, 9 nolu parselin de %50 hissesinin ise … A.Ş. üstüne alındığını, 26/12/2014 tarihinde davacının arkadaşı …’ın davalı şirketteki %10 hissesini ve … A.Ş.’den ise parsel 9’un %5 tapusunu devraldığını, bahsedilen hisse ve arsa tapusu payları için 210.000 USD ödeme yaptığını, yine 2017 yılı Mayıs ayında davacının ortak arkadaşları ve yakınlarının davalı şirketteki paylarını davalı şirketteki paylarını davalı …’nun kayınpederi diğer davalı …’ya devrettiğini, bu devir sonrası davacının davalılar ile birlikte ortak duruma geldiğini ve 10 pay ile azınlık duruma düştüğünü, ortaklık yapısının değişmesinden hemen sonra davacıya tebligat yapılmaksızın çağrısız olarak genel kurulun toplandığını ve yönetim kurulu başkanlığına davalı …’nun, yardımcılığa ise …’nin getirildiğini, kiracı şirketin kira ödememesi sonrasında otelin işletmesinin davalı …’nun ortağı ve yöneticisi olduğu şirkete verildiğini, böylelikle bu davalının, davacının ortağı olduğu davalı … Şirketinin sahibi olduğu otelin ve diğer parsellerdeki otelin işletmecisi konumuna geldiğinin öğrenildiğini, ancak söz konusu şirketin yapısının davalı … Şirketi ile ilişkisinin bilinmediğini, davacıya otelin işletilmesi nedeniyle herhangi bir tutar da ödenmediğini, özellikle davalılardan …’nin şirketin içinin boşaltıldığı ve usulsüz muameleler yaptığının öğrenildiğini, davacı tarafından iyi niyetle şirketi olduğu davalı şirket ortağı ve yöneticilerine e-posta atarak ve telefonla genel kurul ve yönetim kurulu kararları, ana sözleşme ve satış sözleşmeleri, varlıklar ve yükümlülükler, varsa kira sözleşmesi ve pay defterinin kopyası gibi bilgilerin istendiğini, ancak bu bilgilerin kendisine verilmediğini, bunun üzerine davacı tarafından davalı şahıslara ihtarname gönderildiğini, ihtarnameden sonra davalı …’nin davacıyı arayarak davalı …’nun şirketin içini boşalttığını, evrakları sakladığını, diğer taşınmazlardaki hisselerini sattığını ve malvarlığını yurt dışına çıkarmaya çalıştığını belirttiğini, ancak davacının kısa bir süre önce davalı şirketin ticaret sicil kayıtlarını incelediğinde davalıların gizlice ve usulsüz olarak genel kurul yaptığını, yönetim kuruluna kendilerin seçtikleri ve münferit yetki verdiklerini, davalıların aslında işbirliği içinde olduklarının öğrenildiğini, davalıların gerek 23/05/2017 gerekse 07/07/2017 tarihinde yaptıkları genel kurulun çağrısız olduğunu, söz konusu genel kurulların kanuna ve esas sözleşmeye aykırı olduğunu, bu nedenle yok hükmünde olduklarını belirterek; yönetim kurulunun temsil ve ilzam yetkisinin kaldırılarak tedbiren şirkete kayyım atanmasına, 23/05/2017 ve 07/07/2017 tarihli genel kurulların yok hükmünde yada butlanla malul olduğunun tespitine ve tüm işlemlerin geçersiz sayılmasına, yine dava dilekçesindeki taleplerinin kabulü ile şimdilik 10.000,00 TL’nin kısa vadeli krediler için işleyen ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yine şirket tarafından ödenmeyen kâr paylarının geçmişe dönük ödenmesine ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL’nin davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili savunmasında özetle; davacının iddia ettiği gibi bir çağrısız veya usulüne uygun olmayan bir genel kurul yapılmadığını, davalının 08/05/2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında henüz pay sahibi olmadığından söz konusu toplantıda bulunmadığını, davalının diğer davalılardan … A.Ş.’nin %79 payına sahip ortağı ve yönetim kurulu başkan vekili olduğunu, yönetim kurulu karar defteri, ortaklar pay defteri ve genel kurul ile müzakere defterinin …’na teslim edilmek üzere 04/07/2017 tarihinde …’a verildiğini, davalı …’nun söz konusu şirketin işleyişi ile ilgili usulsüzlükler yaptığını, bu hususların ortaya çıkmaması için şirketin pay defterini ve yönetim kurulu defterlerini şirket merkezinden götürdüğünü, davalı müvekkili ile davalı … arasında bu nedenle anlaşmazlık yaşandığını, davalı …’nun şirket ile ilgili yaptığı usulsüzlerin ortaya çıkmaması için TTK’nın 392 ve 437. maddelerine aykırı davranarak defterleri gizlediğini ve yönetim kurulu ve genel kurulun toplanmasını engellediğini, bu husus ile ilgili İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/384 Esas sayılı dosyası ile TKK’nın 410/2. maddesi uyarınca genel kurulu toplantıya çağırma izni verilmesi ve şirket defterlerinin iadesi talepli dava açıldığını, iptali talep edilen genel kurul toplantılarının usulüne uygun olarak yapıldığını, iptali durumunda şirketin büyük zararlara uğrayacağını, anılan nedenlerle davanın reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir. Davalı … vekili savunmasında özetle; davacının davasının ve açıklamalarının maddi gerçeklikleri yansıtmadığını, afaki, keyfi ve duyuma dayalı bir kısım iddialarla gerçeklerin ve sorumluların gizlenmeye çalışıldığını, davalı otelin %50 hisseyle …, %40 hisseyle … ve %10 hisseyle … ortaklığında 30/07/2013 tarihinde tescil edildiğini, …’ın 08/09/2014 tarihinde %5’er hissesini … ve …’e. 26/10/2014 tarihinde %10’ar hissesini davalı … ile davacıya devrettiğini, …’ün 01/06/2017 tarihinde hisselerinin tamamını …’e devrettiğini, 02/07/2017 tarihinde …’ın %9 hissesini ve …’de tüm hissesini …’a devrederek ortaklıktan ayrıldıklarını, yine …’ün de hisselerinin tamamını 05/06/2017’de diğer davalı …’ye devrederek ortaklıktan ayrıldığını, ortaya çıkan ortaklık yapısında davalılardan …’nin %79, …’nun %10, davacının %10 ve …’ın %1 pay sahibi olduğunu, 07/07/2017 tarihli genel kurul kararıyla davalı …’nun yönetim kurulu başkanı ve diğer davalı …’nin de yönetim kurulu başkan vekili olarak atandığını, şirket pay sahiplerinin işletme, karşılıklı kullanma ve yararlanma, gelir paylaşımı, yönetimi ve kira ilişkisini içeren bir hotel geliştirme projesine yönelik ticaret yapıldıını, bu çerçevede Kağıthane … Mah. … Sok. No:…, …, …, …, … ve … kapı nolu binaların blok halinde işletme konusu yapılmaya çalışıldığını, hotel ve rezidans olarak tasarlanan binaların dönemsel, finansal ve mülkiyet sorunlarıyla tapu ve şirket ortaklıklarına ve anlaşmalarına göre kullanıldığını, buna göre taraflar arasında hisse devirleri ve ödemeler ile bir cari alacak-borç ilişkisi oluştuğunu, taraflar haricinde davalı otelin tapu ortağı ve taşınmazın asıl kiraya verenin … ve komşu parselde … A.Ş. başta olmak üzere tüm hukuki ilişkilere dahil olan komşu parsel ve bina maliki 3.kişiler de mevcut olduğunu, davacı ile işbirliği içinde olan … ve ailesinin diğer davalı … ile usulsuz işlemleri neticesinde …, ailesi ve diğer davalı … tapu malikleri nezdinde taahhüt ve yükümlülüklerini yerine getirmediğini, sermaye, kira, yatırım ve benzeri sebeplerle tahsil edilen paraların şahsi amaçlarla kullanıldığını ve davalı otel ile diğer şirketlerin içlerinin boşaltılırak zararlarına sebep olunduğunu, yine davalının tapu ve hisselerini devrettiği ve yurt dışına malvarlığını kaçırmaya çalıştığı yönündeki iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu, davalının yalzınca kensine teklif edilen hisse ve hisseli tapuları almak istediğini, kendisine verilen taahhütlere inanarak haraket ettiğini ve buna istinaden sayısız ve milyonlarca lira ödediğini, bu çerçevede … ve ailesi ile diğer davalı …’nın maddi menfaat elde ettiğini, yine davacının 23/05/2017 ve 17/07/2017 tarihli genel kurulların yok hükmünde olduğundan bahisle bunlara istinaden gerçekleştirilen tüm işlemlerin geçersizliğinin tespitini talep etmiş ise de bahsi geçen kurulların sırasıyla %75 ve %90’lık hazır bulunanlar ve oybirliği ile gerçekleştirilerek tescil ve ilan edildiğini, bu nedenle yok hükmünde bulunmadığını, davacının keyfi açıklamalarla talepte bulunduğunu belirterek, anılan nedenlerle davanın reddine ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin, istinafa konu 24/10/2018 tarihli, 2018/511 Esas – 2018/1142 Karar sayılı ilamıyla: “…Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalıların beyanları, ibraz edilen deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafça 23/05/2017 ve 07/07/2017 tarihinde yapıldığı iddia edilen çağrısız genel kurullarda alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesi ve davalı şirkete kayyum yada özel denetçi atanması, davalılarca şirkete zarar verilmesi nedeniyle yönetim ve temsil yetkilerinin kaldırılması ve kar paylarının tahsiline yöneliktir. Öncelikle 23/05/2017 ve 07/07/2017 tarihli çağrısız genel kurulda alındığı iddia edilen kararların yoklukla malul olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. TTK’nun 407 ve devamı maddelerinde Anonim Şirkette genel kurul düzenlenmiş olup, genel kurul da iki şekilde toplantı yapılabileceği belirtilmiştir. Bunlardan birincisi TTK 409-415 maddeleri arasında düzenlenen çağrılı genel kurullar, diğer ise TTK 416 maddesinde yer alan çağrısız genel kuruldur. 23/05/2017 ve 07/07/2017 tarihli yapıldığı iddia olunan çağrısız genel kurulların TTK 416.maddesi ile düzenlenen çağrısız genel kurul düzenlemelerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Önemli belirtmek gerekir ki TTK 416.maddesi uyarınca çağrısız genel kurul yapılabilmesi için ön şartlardan bir tanesi tüm pay sahipleri veya temsilcilerinin tümünün katılımı ile toplanabileceği ve toplantı boyunca da söz konusu toplantı nisabının korunması gerektiği açıktır. Yani başka bir deyişle Anonim Şirketlerde çağrısız genel kurulun toplanabilmesi için tüm pay sahiplerinin yada temsilcilerinin toplantıda hazır bulunması, toplantı yapılmasına hazır olanlardan hiçbirinin itiraz etmemesi, toplantı ve alınan kararlarda söz konusu toplantı nisabının genel kurulun sonuna kadar sürdürülmesi gerekmektedir. Söz konusu hüküm emredici niteliktedir ve yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gözönüne alındığında bu hükme aykırı yapılan genel kurul yoklukla maluldür. 08/05/2017 (23/05/2017 tarihinde tescil edilen) ve 07/07/2017 tarihli genel kurul toplantı tutanaklarının incelenmesinde; 23/05/2017 tarihinde tescil edilen çağrısız genel kurulda hissedarlardan …, … ve …’ün toplantıya katılmadığı, yine 07/07/2017 tarihinde yapılan genel kurulda ise …’un toplantıya katılmadığı, bu itibarla her iki toplantıda yapılan genel kurulun ve bu genel kurullarda alınan kararların yoklukla malul olduğu anlaşıldığından 08/05/2017 tarihinde yapılıp 23/05/2017 tarihinde ilan edilen ve 07/07/2017 tarihinde yapılan çağrısız genel kurullarında alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespitine karar vermek gerekmiş, yine söz konusu şirketin genel kurullarında alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmiş olması, bu kapsamda bu genel kurullarda seçilen yönetim kurulu üyelerinin şirketi temsil etme yetkisinin bulunmaması dikkate alınarak, yeniden şirketin genel kurullarının usulüne uygun toplanması gerektiğinden şirkete 45 gün içinde usulüne uygun şekilde çağrılı genel kurula götürmek üzere şirket ortaklarından olan ve en büyük hisseye sahip davalı …’nin kayyum olarak atanmasına karar vermek gerekmiş, davacı tarafça her ne kadar diğer davalılar … ve … aleyhine genel kurul iptal ve yoklukla malul olduğuna ilişkin dava açılmış ise de genel kurul iptali davalarının yasal hasmının ilgili şirket olması, ortakların genel kurul iptal davasında taraf sıfatının bulunmaması sebebi ile bunlar aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş, yine davacı tarafça şirkete denetçi atanmasına ilişkin dava da açılmış ise de TTK 438 ve devamı maddeleri uyarınca bir şirkete denetçi atanabilmesi için ön şartın denetçi atanmasını talep eden tarafın öncelikle bilgi edinme ve inceleme hakkını kullanmış olması, denetçi atanmasına ilişkin talebin genel kurulda yapılması, genel kurulda kabul görmemesi yada denetçi atanmasına karar verilip de 30 gün içerisinde şirket tarafından denetçi atanmasının kabul edilmesi halinde mahkemece denetçi atanabileceği, dolayısıyla davacı tarafından bilgi edinme ve inceleme hakkının genel kurulda kullanılmamış olması dikkate alınarak denetçi atanması ön şartının bulunmadığı anlaşıldığından denetçi atanmasına ilişkin davanın reddine karar vermek gerekmiş, daval şirketin uğradığı zararın tazmini yada ödenmeyen kar paylarının tahsili için davanın ise dosyadan tefriki ile mahkememizin ayrı bir esasına kaydına karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur …” gerekçesiyle, yönetici sorumluluğuna dayalı tazmin davası ile kar payı alacağı davasının tefrikine, davalı şirket yönünüdün dava konusu genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine, gerçek kişiler yönünden bu yöndeki davanın pasif husumet yokluğundan reddine, denetçi atanması talebinin reddine, şirketin 45 gün sürede çağrılı genel kurul yapılması için yetkilendirilecek şekilde kayyım atanmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalılardan … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yargılama boyunca cereyan eden usule aykırılıklar ile bu usuli aykırılık ve eksikliklerin giderilmesi ve sair taleplerin karşılanmamış olması yanında nihai karar ile dosyadan el çekmesi gereken mahkemenin nihai karar sonrasında 27.11.2018 tarihinde Ek Karar ve 10.12.2018 tarihinde Ara Karar vermiş olmasının da usule aykırı olduğunu, bu nedenlerle karara karşı istinaf yoluna başvurarak yasa, usul ve hakkaniyete aykırı yerel mahkeme kararının ve sonrasında verilen ek ve ara kararların bozularak ortadan kaldırılmasını talep etmek gerektiğini, Yargılama aşamasında HMK m.119 hükmü uyarınca davacının adresinin bildirilmesi zorunluluğu karşısında bu eksikliğin tamamlanması, tamamlanmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin ilk derece mahkemesinden talep edildiğini, mahkeme tarafından bu yönde işlem yapılmadığını ve yargılamanın davacının adresi bilinmeksizin yürütüldüğünü, üstelik davacının yurt dışında ikamet ettiği ve yaşadığı yargılama sürecinde yazılı olarak bizzat davacı tarafından açıkça beyan ve kabul de edilmişse de buna rağmen davacının adresi hiçbir şekilde yargı makamına bildirilmediğini, diğer yandan davacının yurt içinde bir adres gösterememiş olması nedeniyle müvekkilinin ve davaya taraf tüm gerçek kişilerin pay sahibi olduğu …’in yargılama sürecinde uğrayabileceği zararların güvence altına alınması bakımından mahkemeden HMK m. 84/1-a uyarınca Türkiye’de mutad meskeni olmayan davacının talepleri ve uyuşmazlık konusu ettiği taraf ve şirket işlemleri ile malvarlıkları da nazara alınarak hakkaniyetli bir teminat depo etmesine karar verilmesi talep edilmişse de bu talep hakkında hiçbir karar verilmeden yargılamanın sona erdirildiğini, İlave olarak davada ileri sürülen taleplerin muhataplarının birbirinden farklı olduğu da açık olmasına rağmen davacının yine tüm usuli gereklilikleri hiçe sayarak talepler bakımından farklı kişilere yöneltilmesi gereken husumeti tek bir dilekçeyle iki pay sahibi ve bir tüzel kişi aleyine adeta ¨önüne gelene dava açar¨ şekilde ileri sürmüş olup, davacının bu şekilde hukuka ve usule aykırı olarak art ve kötü niyet ikame ettiği dava nedeniyle müvekkilinin pay sahibi ve yöneticisi olduğu davalı … de zarara uğrayabileceğinden muhtemel zararlara karşılık olarak TKK m. 448/3 uyarınca davacıdan uygun miktar ve nitelikte teminat istenmesi gerektiği de mahkemeye hatırlatılmış olmasına rağmen bu talebin de mahkeme tarafından cevapsız bırakıldığını, Diğer yandan zaten tecil ve ilan edilmiş olan genel kurul ve yönetim kurulu kararları açısından dava şartı olarak hak düşürücü sürelerin davacı ve mahkeme tarafından dikkate alınmamış olmasının da huzurdaki dava açısından usuli eksiklik oluşturup bu durumlar da davanın usulden reddini gerektirmekteyken mahkeme tarafından bu yönde bir inceleme de yapılmadığını, hak düşürücü süre itirazları bakımından herhangi bir gerekçeye de yer verilmeden davacının taleplerinin kabul edildiğini, iptali istenen genel kurul kararlarının karar, tescil ve ilan tarihleri üzerinden bir yıldan fazla süre geçmiş olmasına rağmen dava açan davacının işbu davasında iyi niyetli olmadığını, davanın dava şartı yokluğundan evleviyetle reddi gerektiği bu bakımdan da ortaya çıktığını, Dava ve şikayetler dikkate alınmadan sadece şirketteki hisse oranı göz önünde bulundurularak davalı …’nin şirkete kayyım atanmasının da hukuka ve hakkaniyete aykırı bir karar olduğunu, …’nin uzun zamandır basiretli bir tacir olarak hareket etmemesinin, müvekkili ile kurduğu ortaklıklar öncesinde aciz ve hatta kuvvetle muhtemel teknik iflas halinde bulunduğunu, müvekkilinin, … ve şirketlerine yaptığı yatırımlar ile doğrudan verdiği borçlar ve teminatlar sayesinde sahibi olduğu şirketleri finansal düzlüğe çıkarabildiğini, ancak son dönemde alacaklılarına borçlarını yine ödeyemediğini ve bu bakımdan yine aciz veya teknik iflas halinde olabileceğini, müvekkiline de borçlarını ödemediği ve sözlerini tutmadığını, alacaklılarından mal kaçırma girişimlerinde bulunduğunu, eski eşine bile milyonlarca TL borçlu olduğunu, bu borcu nedeniyle …’deki hisseleri dahil malvarlığı değerlerinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası üzerinden haczedildiğini ve haczin ticaret siciline işlendiğinin de duyulduğunu ve bilindiğini, borç ve yükümlülüklerini yerine getirmeyerek müvekkiline karşı da ahde vefa ilkesini defalarca ihlal eden, borçlarını ödemeyen, alacaklılarından mal kaçıran ya da kaçırma girişiminde bulunan, kısacası basiretli, dürüst ve güvenilir bir tacir ve iş adamı olmayan davalı …’nin …’deki hisselerinin dahi haczedilmiş olması da dikkate alındığında …’in ve diğer pay sahiplerinin korunması gereken yasal menfaatleri göz önünde bulundurulmadan tüm bu uyuşmazlıklar, takipler, davalar, şikayetler, borçlar ve hacizlerin muhatabı ve tarafı olan …’nin …’e kayyım olarak atanması hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Uyuşmazlık hakkında nihai karar verildikten sonra dosyanın kararı veren mahkeme tarafından yeniden ele alınamayacağını ve herhangi bir karar verilemeyeceğini, bu şekilde verilmiş olsa dahi bu kararların etkisiz ve hükümsüz kararlar olmakla hukuken sonuç doğurmayacağının Yargıtay içtihatlarıyla da sabit olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve savunmaları doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirketin 23.05.2017 ve 07.07.2017 tarihli çağrısız ve davacı katılımı olmaksızın yapılan genel kurullarda alınan kararlarının yoklukla malul olduğunun tespiti, yöneticinin azli, davalı şirkete yönetim kayyımı ve denetçi atanması, davalı gerçek kişi yöneticilerin şirkete verdiği zararın tazmini, ayrıca geçmiş yıllara ilişkin kâr payı alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile yönetici sorumluluğuna dayalı tazmin davası ile kar payı alacağı davasının tefrikine, davalı şirket yönünüdün dava konusu genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine, gerçek kişiler yönünden bu yöndeki davanın pasif husumet yokluğundan reddine, denetçi atanması talebinin reddine, şirketin 45 gün sürede çağrılı genel kurul yapılması için yetkilendirilecek şekilde kayyım atanmasına karar verilmiş; bu karara karşı, davalılardan … vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.TTK’nın 1521. maddesi uyarınca basit yargılama usulüne tabidir. HMK’nın 320. maddesi uyarınca mahkeme, ön incelemede dava şartlarını, ilk itirazları ve sürelere dair itirazları karara bağlamalıdır. Davalı taraf davacının Türkiye’de yerleşim yeri bulunmadığından teminat yatırması gerektiği itirazını ileri sürmüştür. Teminat konusu dava şartlarından olup ön incelemede karara bağlanması gerekirken, ilk derece mahkemesince bu konuda hiç bir karar vermeden ve açıkça tahkikata geçildiği de bildirilmeden, davanın sonuçlandırılması usule aykırı olmuştur. HMK’nın basit yargılama usulünü düzenleyen 321/1. maddesinde, “Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder, taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez” hükmü düzenlenmiş olup, bu hüküm uyarınca basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi, sözlü yargılama için ayrı bir duruşma günü tayinine gerek yok ise de hakim, tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tahkikatın tamamlandığını bildirip tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek hükmünü tefhim eder. Somut olayda, ilk derece mahkemesince ön inceleme yapıldıktan sonra tahkikata geçildiği dahi bildirilmeden ve tarafların delil toplama talepleri ve usuli itirazlar karara bağlanmadan ve tahkikatın bittiği de taraflara bildirilmeden, duruşmada hazır olan taraf vekillerine, davanın esasına dair son diyecekleri sorulmadan davanın bitirilmiş olması, adil yargılanma hakkını düzenleyen Anayasanın 36. maddesine, hukuki dinlenilme hakkını düzenleyen 27. maddesine ve HMK’nın 321. maddesindeki açık düzenlemeye aykırı olmuştur. Diğer taraftan, davacının ihtiyati tedbir talebinin kapsamı aşılarak ve talep edilmeyen yetkiler de verilmek suretiyle, azli talep edilen davalı şirket yöneticisi, şirkete kayyım atanmıştır. Davada, genel kurula çağrı izni verilmesi talebi bulunmadığı halde, atanan kayyıma genel kurul çağrısı yetkisi verilmiş ve taleple bağlılık ilkesi ihlal edilmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/384 E sayılı davasını açarak genel kurula çağrı izni talep ettiklerini ve şirket defterlerinin iadesini talep ettiklerini beyan etmiştir. Görüldüğü üzere, genel kurul çağrı izni verilmesi ve defter teslimi eldeki davanın değil, başka bir davanın konusudur. Talep aşılmak suretiyle tedbir kararı ve akabinden ek karar verildiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki, genel kurul kararlarının yokluğuna dair kararlar kesinleşmeden hukuki sonuç doğurmaz. Mahkemenin verdiği karar kesinleşmedikçe şirketin organsız olduğundan da söz edilemez. Elbette mahkeme geçici hukuki koruma kapsamında genel kurul kararlarının icrasını dava sonuna kadar durdurup kayyım atayabilir. Ancak ilk derece mahkemesi böyle bir uygulama yapmadığı gibi davadaki taleplerden biri olan yöneticinin azli talebi hakkında da bir karar verilmemiş ve bu durumda şirket yönetimi devam ettiği halde kayyım atayarak genel kurul çağrı yetkisi vermiştir. Ayrıca, hakkında azil talep edilen şirket yöneticisinin kayyım atanmasının gerekçeleri de açıklanmamıştır. Davacının iddialarının haklılığı halinde ihtiyati tedbir kararı verilebilir; bu durumda da davalının kayyım atanması kendi içinde çelişki içermektedir. Mahkeme, nihai karar vermek suretiyle davadan el çektikten sonra ticari defterle ilgili olarak kayyıma yetki verilmesine dair ek karar vermiştir. Oysa, yukarıda açıklandığı üzere, ticari defterlerin iadesiyle ilgili olarak açılmış ayrı bir dava mevcut olup, eldeki davada ticari defterlerin iadesiyle ilgili bir talep bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı istinaf denetimine elverişli olmadığnıdan, esasa dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davalı tarafça yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 22.04.2021
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.