Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/960 E. 2021/499 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/960
KARAR NO: 2021/499
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 20.02.2019
NUMARASI: 2018/906 Esas – 2019/116 Karar
DAVA: Kâr Mahrumiyeti Tazminatı- Haksız Ceza Kesintilerinin İadesi
Taraflar görülen davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle kâr mahrumiyet talebi yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, ceza tutarının iadesi talebi yönünden dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında 01/02/2012 tarihinde kobi satış kanalı sözleşmesi yaptığını, kobi satış kanalı sözleşmesi imzalayan firmalar KSK bayisi olarak tanımlandığını, KSK bayileri Türk Telekom’un kendilerine verdiği bölgede bireysel ve kurumsal müşteri ziyaretleri ve bu müşterilere … bayilere hedef olarak verdiği ürün ve hizmetlerin satışını yapmakla sorumlu olduğunu … sabit telefon hatları, internet hatları, kurumsal ses ve internet çözümleri, metro internet, güvenlik alarm paketleri, mevcut abone paket geçişleri gibi bir çok ürün satışı ve hizmetler söz konusu bayiler tarafından gerçekleştirildiğini, müvekkilinin şirket sözleşmesinin haksız bir şekilde tazminat ödenmeksizin feshedildiğini, taraflar arasındaki Kobi Satış Kanalı sözleşmesi davalı şirketin Beşiktaş … Noterliğinin 08/02/2013 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haksız ve tazminatsız olarak feshedildiğini, müvekkiline haksız olarak kesilen ceza faturalarının, eksik evrak veya fraud adı altında bedellerinin tespiti suretiyle müvekkiline yükletilen ceza bedellerinin iadesini, haksız olarak tahsil edilen ceza faturalarınında hükümsüz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ettiğini belirterek, sonuçta, Davalı şirketin Sözleşmeyi haksız feshi yüzünden Kobi Satış Kanalı Sözleşmesi’nin haksız olarak feshedildiği 08.02.2013 tarihinden 01.02.2022 tarihine kadar olan 8 yıl 11 aylık süreç için 1.000 TL maddi tazminatınn (yoksun kaldığı kârın) haksız fesih tarihinden itibaren işleyecek ticarî temerrüt (avans) faizi ile birlikte davalı şirketten tahsil edilerek, müvekkil şirkete ödenmesine, müvekkil şirkete kesilen ceza faturalarının haksız ve hukuka aykırı olduğunun tespiti ile ödenen ve hakedilerden kesilen bedellerin müvekkil şirkete iadesine, ceza faturalarından dolayı davalı şirkete herhangi bir borcunun olmadığının tespit edilmesine, bu zarar kalemine ilişkin belirsiz alacak olarak HMK m.107/2 uyarınca arttırılmak üzere 500,00 TL’nin davalı şirketten tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacı şirket ile sözleşmeler kapsamında, müvekkili tarafından davacı şirkete elektronik haberleşme hizmeti kapsamında sunulan ürün ve hizmetlerin belirlenen usül ve esaslar çerçevesinde … markası altında abonelik işlemleri satış dağıtım ve pazarlamasının yapılması hakkı verildiğini, ancak sözleşmeye aykırı olarak davacının prim sistemine aykırı şekilde gelir elde ettiğini usülsüz talepler topladığı tespit edildiğini bu nedenle de sözleşmesi haklı nedenlerle müvekkili tarafından Beşiktaş ….noterliği aracılığıyla keşide ettiği 08.02.2013 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmenin 26.2 maddesine göre feshedildiğinin bildirildiği, davacı tarafından feshedildiği iddia edilerek feshi nedeniyle yoksun kalınan kar iddiasıyla 1.000,00TL ve haksız olarak kesildiği iddia edilen cezanın tespiti ile 500,00TL tazminat talep edildiğini, zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, işbu davanın belirsiz alacak davası için gerekli şartlar oluşmadan açıldığından hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, tebliğ edilmeyen dava dilekçelerinin ekleri ile ilgili beyanda bulunma hakkını saklı tuttuklarını, zamanaşımı itirazlarını tekrar ederek davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte esasa ilişkin itirazlarının bulunduğunu, davacının yoksun kalınan kar kaybı talebinin reddi gerekmekte olduğunu, davacının sözleşmeye aykırı eylemleri nedeniyle sözleşmenin haklı nedenlerle feshedildiğini, yoksun kalınan kâr talebinde bulunamayacağını, sonuç olarak davanın haksız ve mesnetsiz olduğundan sebeple reddine karar verilmesini, yargılama giderlerinin davayı tahmiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Açılan davada taraflar arasında imza altına alınan Kobi Satış Kanalı Sözleşmesi adı altındaki sözleşmeye dayalı olarak davacı şirket taleplerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, sözleşmenin hukuki nitelendirmesi doğrultusunda zamanaşımı definin çözüme kavuşturulması gerekmiş olmakla; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/11017, Karar No: 2016/5453 sayılı ilamında ‘Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kuşkuya yer bırakmaksızın belirlenmesi mahkemece uygulanacak hükümlerin saptanması açısından bir zorunluluk olup, mülga TTK’nun 100’ncü maddesinde ticaret işleri tellallıgı, ‘Taraflardan hiçbirine ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem yahut acente gibi bir sıfatla daimi bir surette bağlı olmaksızın, ücret karşılığında, ticari işlere mütaallik mukavelelerin akdi hususunda taraflar arasında aracılık yapmayı meslek edinen kimse’ olarak tanımlanmıştır. Yine aynı TTK’nun 116. maddesinde (6102 sayılı TTK. m.102) acentelik “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi tabi bir sıfat olmaksızın bir mukaveleye dayanarak muayyen bir yer veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı meslek edinen kimse” olarak tarif edilmiştir.6098 sayılı TBK.nun 448 nci maddesinde pazarlamacılık sözleşmesi ‘Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.’ şeklinde tanımlanmıştır. Yine simsarlık sözleşmesi TBK.nun 520 (BK.m.404) nci maddesinde komisyon sözleşmesi ise TBK.nun 532 nci (BK.nun m.416 vd) maddesinde düzenlenmiştir.Gerek simsarlık sözleşmesinde gerekse komisyon sözleşmesinde özel hüküm bulunmadığı takdirde vekalete ilişkin hükümlerin uygulama alanı bulacağı TBK.nun 520 ve 532/2 .nci madde hükümleri gereğidir. Öte yandan, tek satıcılık sözleşmesi ise, üreticinin ürünlerinin tamamını ve bir kısmını belirli bir bölgede inhisari olarak satılması amacıyla bunları tek satıcıya göndermeyi, tek satıcının da sözkonusu malları kendi adına ve hesabına satmayı üstlendiği sürekli bir sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda, mahkemece, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda taraflar arasındaki ilişkinin hukuki mahiyetinin kuşkuya yer bırakmaksızın ve denetime elverişli bir şekilde belirlenmek, bu bağlamada davalı vekilinin ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def’i değerlendirilmek ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken bu yönden eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.” içtihadı bulunmaktadır….Yukarıda yer verilen içtihatlar doğrultusunda değerlendirme yapıldığında; taraflar arasındaki Kobi Satış Kanalı Sözleşmesiyle davacı şirketin davalı şirket adına yapılacak abonelik işlemleri, aracılık hizmeti ve davalı şirket adına hizmet sunumunun konu edildiği, TTK md. 102’de yer alan acentelik tanımı doğrultusunda (Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.) davacı şirketin davalı şirket acentesi olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin acentelik sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacının sözleşmenin haksız olarak feshedildiği tespiti ve kar mahrumiyeti talepleri bakımından 6098 sayılı TBK md. 147/5’de ‘vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacakların’ 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunun kanun tarafından belirlenmiş olması, sözleşmenin fesih ihtarname tarihi 08/02/2013 olup bu tarihin taraflarca da kabul edildiği, dava tarihinin 28/09/2018 olması, 5 yıllık zamanaşımı süresinin olduğu tespitiyle sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin Tespiti ve Kar Mahrumiyeti bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.Davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava olarak mı açılmış olduğunun belirlenmesi bakımından; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2016/22-482, Karar No: 2018/1047 sayılı ilamında ‘ Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde; ‘bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek ‘etkin hukukî koruma’nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmaması ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca edâ davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi edâ ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğu, hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamayacağı, esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her edâ davasının temelinde bir külli tespit unsuru bulunduğu, başka deyimle edâ hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kriterler kabul edilmiştir. Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; 1-Davacının kendisinden beklenememesi, 2-Bunun olanaksız olması, 3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat soucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir. … İlk olarak dava şartları ve dava şartlarından olan hukuki yarar kavramının üzerinde kısaca durulmasında yarar bulunmaktadır. Dava şartları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114-115’inci maddelerinde düzenlenmiş olup davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllerdir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak, mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, kural olarak davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı (kural olarak) dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür (m. 115/2, c. 1; istisna m. 115/2, c. 1 ve c. 2) (Kuru B. Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Legal Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2015, s.120). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-h bendine göre davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması bir dava şartıdır. Maddenin gerekçesinde; “Burada sözü edilen hukuki yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hali hazırda hukuken korunmaya değer bir yararın bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hali hazırda mahkeme kararına muhtaç konumda değilse onun hukuki yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.” şeklinde açıklanmıştır. Davacının dava açmaktaki yararının hukuki, korunmaya değer, güncel ve dava açıldığı anda var olması gerekmektedir. Belirsiz alacak davası yönünden konu değerlendirildiğinde, belirsiz alacak davasının koşulları bulunmadığı hâlde bu tür davanın açılması durumunda, davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmeli ancak hâkim bu hukuki yararı eksikliğinin tamamlanması için davacıya süre vermemelidir. Bazı dava şartı eksikliği sonradan tamamlanabilse de, hukuki yarar şartı eksikliği tamamlanamaz. Çünkü açıklandığı üzere dava şartları dava açıldığı tarih esas alınarak belirlenir (Pekcanıtez, a.g.e, s. 954).Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2018 gün, 2014/22-2350 E., 2018/439 K. sayılı kararında da hukuki yararın tamamlanamayacak bir dava şartı olduğu kabul edilmiştir. ” görüşüne yer verilmiştir. Bu kriterler doğrultusunda davacının ceza faturalarının haksız olduğunun tespiti ve bedellerin iadesine dair talebi bakımından dava açılmadan önce faturalar doğrultusunda davaya konu edilen miktar belirli olup artık bu talep konuları bakımından davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davanın dava dilekçesine göre bu talepler bakımından belirsiz olarak açıldığı ancak belirsiz alacak davası açılmasında bu haliyle hukuki yarar bulunmadığı, dava dilekçesinde kısmi dava olarak açıldığına dair bir ileri sürüş de bulunmaması nedeniyle ceza faturalarının haksız olduğunun tespiti ve bedellerin iadesi talebi bakımından hukuki yarar yokluğu nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vemek gerekmiştir.” gerekçesiyle, kâr mahrumiyet talebi yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, haksız kesilen ceza tutarlarının iadesi talebinin ise dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece acentalık sözleşmesinden doğan alacakların 5 yıllık zamanşamına tabi olduğu gerekçesiyle sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin tespiti ve kâr mahrumiyeti yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verdiğini, bayilik sözleşmeleri ile ilgili doğrudan bir zamamaşımı hükmü bulunmadığından, TBK’nın 146. maddesi uyarınca zamanaşımının 10 yıl olduğunu, Mahkemece ceza faturalarının haksız olduğunun tespiti ve bedellerinin iadesi talebinin belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verdiğini, oysaki müvekkili şirket tarafından tahsil edilen eksik evrak, fraud ve ceza bedeli adı altında kesilen bedellerin rakamını bilmediğini, aylık olarak hakediş bedelleri de davalı şirket tarafından hesaplanıp bu bedeller düşüldükten sonra müvekkili şirkete ödeme yapıldığından, bu ceza bedellerinin bilinmesinin imkansız olduğunu, oava dilekçesinin 4. sayfasında da açıkça ceza bedellerine ilişkin fatura bedellerinin müvekkili şirkete tebliğ edilmeden hakedişlerden kesildiği ve toplamda ne kadar ceza bedelinin tahakkuk ettirildiğinin bilinmediği açıkça beyan edildiğini, bu hususa rağmen fatura bedellerinin belirli olduğu yönündeki kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu, Yerleşik Yargıtay içtihatlarla da belirtildiği üzere, huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak açılması hukuken mümkün ve alacağın niteliği bakımından zorunluluk teşkil ettiğini, bu sebeplerle, mahkemece tarafından bilirkişi marifetiyle tüm tarafların defter ve kayıtlarının incelenmesi neticesinde alacağın tespitinin mümkün olabileceğini,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve her iki alacak kalemi yönünden davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki 01.02.2012 tarihli imzalanan Kobi Satış Kanalı Sözleşmesinin davalı tarafından haksız feshedildiği iddiasına dayalı olarak yoksun kalınan kârın tespiti ve tahsili, cari hesapta davacının alacağından davalı tarafça haksız olarak kesilen cezaların tespiti ile davalıdan tahsili istemlerine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile kâr mahrumiyet talebi yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, haksız ceza kesintilerinin iadesi talebi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda, tarafların kabulündeki 01.02.2012 tarihli Kobi Satış Kanalı Sözleşmesinde tarafların hak ve yükümlülükleri ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı şirketin davalı … ye ait obonelik işlemleri, … tarafından bildirilecek iş ve işlemleri yapması bu iş ve hizmetlerde …’ a aracılık hizmeti vermesi, …’ un uygun göreceği ya da bildireceği …’ a ait olan veya olmayan başka herhangi bir ürün yahut hizmeti de …’ un belirleyeceği koşullarda vermek şeklinde faaliyet sürdürülmesinin kararlaştırıldığı, Yargıtay 22 HD 2017/45263 E 2018/10483 K 03.05.2018 Tarihli karar içeriği de gözetildiğinde, taraflar arasında 6102 sayılı Kanun’un 102 vd. maddelerinde belirtilen acente tanımı kapsamına giren bir ilişki bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Davacının sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin tespiti ve buna bağlı olarak kar mahrumiyeti talepleri bakımından 6098 sayılı TBK md. 147/5’de “vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacakların” 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin 08/02/2013 tarihli ihtarname ile fesih edildiği tarafların kabulünde olup, 28/09/2018 dava tarihi itibariyle davacının kâr mahrumiyetine ilişkin talebinin, davalının süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı defi gözetilerek, zamanaşımı nedeniyle reddinde isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin bu konuya ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacının, davalı tarafından ceza faturası olarak hak edişlerinden haksız kesilen tutarların tespiti ile şimdilik 500 TL’nin tahsili istemli belirsiz alacak davası, ilk derece mahkemece, belirsiz alacak davası açılmasının koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle hukuki yarar yokluğundan usulden reddedildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekili iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceğini, bu nedenle verilen kararın yasaya uygun olmadığını ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. HMK’nın 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı HUMK’ta yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. HMK’nın 107. maddesi;” 1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. 2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilemeyecek olması durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır (Yargıtay 11 HD 2015/15101 E. 2016/6895 K. 22.06.2016 T.). Davacı dava dilekçesinde davalı tarafından ceza faturası olarak hak edişlerinden kesilen tutarların haksız olduğunun tespiti ve şimdilik 500 TL nin tahsilini talep etmiş, bu talep yönünden dava dilekçesinde davanın HMK’nın 107 maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açıldığı açıkça belirtilmiştir. Davacı tarafından davalı yanca ceza faturası olarak hak edişlerinden kesilen tutarların HMK’nın 107. maddesine dayanarak davalıdan tahsilini talep etmiş ise de; davacı vekilince dava dilekçesinde müvekkilinin aylık hakediş bedeli olarak kestiği faturaların ve davalının ödemelerini gösterir kayıtları bilirkişi incelemesi sırasında sunabilecekleri beyanları da dikkate alındığında, hak ediş faturaları ile davalının ödemeleri kapsamında kesilen ceza tutarlarının davacı yanca hesaplanıp belirlenebilir olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki tacir olan davacı, ticari faaliyetindeki gelir ve giderleri, davalının yaptığı hak ediş kesintilerini defterine işlemekle yükümlüdür. Davacı, ticari faaliyeti sırasında ne kadar alacaklı olduğunu, davalının ne kadar ödeme yaptığını, ne kadar kesinti yapıp eksik ödediğini bilmelidir. Bu hususu kendi ticari defterlerinden tespit edebilir. Bu durumda, HMK’nın 107. maddesinde aranan belirsiz alacak davası açma koşullarının somut olayda bu alacak kalemi için mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin, bu alacak kalemine ilişkin gerekçesi ve hükmü isabetli bulunduğundan, davacının bu konudaki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 23,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 15.04.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.