Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/931 E. 2021/555 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/931
KARAR NO : 2021/555
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/11/2018
NUMARASI: 2017/572 E. – 2018/1119 K.
DAVANIN KONUSU:İtirazın İptali (Şirket Pay Devrinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında düzenlenen 10.02.2016 tarihli pay devir sözleşmesiyle davalının ortağı ve yetkilisi olduğu dava dışı … Anonim Şirketi’ne ait bir kısım hisselerinin davacıya devrinin kararlaştırıldığını, sözleşme uyarınca davacının sahip olduğu 120.000 adet nama yazılı hissenin 37.500 adetinin 100.000,00 TL bedel karşılığında davacıya devrini taahhüt ettiğini, sözleşme uyarınca devir bedelinin %50’sinin davacı, kalanının ise … tarafından ödeneceğin ve devir alanların sözleşme bedelini eksiksiz ödediklerini, ancak davalının hisse senetlerini müvekkiline devir ve teslim etmediğini, devir sözleşmesinde davalıya ait 120.000 adet nama yazılı pay bulunduğunun belirtilmesine karşın gerçekte 103.125 adet pay bulunduğunu, davalının sözleşme esnasında gerçekte sahip olmadığı miktarda hisseyi devretme taahhüdü ile müvekkilini aldatması nedeniyle hisse devir sözleşmesinin geçersiz olduğunu, davalının hisse devir sözleşmesi dolayısıyla sebepsiz zenginleştiğini, müvekkilince sözleşmenin feshedilerek bedelin iadesinin istenilmesine rağmen sözleşme bedelinin iade edilmediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ve takibini devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin şirkette sahip olduğu hisse adedinin davacıyla yapılan sözleşmeyi etkilemediğini, müvekkilinin …AŞ’ye ait hisselerinden 37.500 adetini devretmeyi taahhüt ettiğini, bu nedenle hisse pay sayısının 120.000 değil 103.125 olmasının hiçbir koşulda devir yükümlülüğünün ihlalini oluşturmadığını, müvekkilinin 103.125 payının 37.500 adedini davacıya devirle edimini yerine getirdiğini, taraflar arasındaki sözleşmede müvekkiline ait payların devir ve teslim edileceğine dair bir hüküm bulunmadığını, sözleşmede açıkça devir edilen payların müvekkilinde kalacağının kararlaştırıldığını, davacının iddiasının kötü niyetli olduğunu, sözleşme karşılığı verilen bir adet çekin şirket adına yazıldığını ve bu bedelin şirket menfaatine kullanıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “…Dava, 6102 sayılı TTK’nın 415. Maddesine göre hisse devir sözleşmesine aykırılık iddiasıyla TBK 125. Maddesine göre sözleşmeden dönülmesi nedeniyle ödendiği iddia edilen bedelin iadesi amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK 67. Maddesine göre iptali talebidir.Taraflar arasında 10.02.2016 tarihli hisse devir sözleşmesi yapıldığı noktasında bir ihtilaf bulunmamktadır. Yine hisse devir sözleşmesinde devir bedelinin tahsil edildiği de yazılıdır. Pay senetlerinin kanun gereği nama yazılı pay senedi mahiyetinde olduğu anlaşılmıştır. Fakat taraflar arasında akdedilen hisse devir sözleşmesinin incelemesinde hisse devrinin pay defterine kaydedilmeyeceğinin de kararlaştırıldığı görülmektedir. Bilindiği üzere hisse devrinde pay defterine kayıt, kurucu bir şart olmayıp ortaklığa ve üçüncü kişilere karşı açıklayıcı niteliktedir. O halde davacının sözleşme yapmakla yükümlülüklerini yerine getirdiği, bunun ötesinde pay defterine yazılmama hususunun zaten taraflarca kararlaştırıldığı anlaşıldığından davalı tarafından davacıya karşı hisse devri sözleşmesinin yükümlülüğü olarak yerine getirilmesi gereken başka eksik bir edim kalmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle davacının TBK 125. Maddesine göre sözleşmeden dönme hakkının bulunmadığı sabit görülmüştür. Davalının kar payına ilişkin davacıya karşı mütemerrit davranması gibi bir iddia da dosyada bulunmadığından ve böyle bir iddia zaten ayrı bir yargılamanın konusu olabileceğinden davanın reddine…” gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine, karar vermiştir.Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;Hisse devir sözleşmesinin feshi nedeniyle bedelin iadesinin gerektiğini, taraflar arasında düzenlenen 10.02.2016 tarihli hisse devir sözleşmesine taraflarca uyulması gerektiğini, müvekkilinin üzerine düşen yükümlülüğünü yerine getirerek hisse devir bedeli olan 50.000 TL’yi davalıya ödediğini, ancak davalının sözleşmede yazılı yükümlülüklerini yerine getirmediğini, pay devir sözleşmesinde davalının 120.000 adet payının olduğu ve bu paydan 37.500 adetini devir ettiğinin yazıldığını, ancak davalının yalnızca 103.125 adet payının bulunduğunu, yanılma hükümleri gereğince sözleşmenin miktarında yanılmaya düşen taraf sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu, devir anında davalı pay adetini bilmesine rağmen müvekkilini pay miktarında yanılttığını, sözleşmede belirtilen hisse adedi ile gerçekteki hisse adedinin farklı olması, üstelik sözleşmede belirtilen hisse adedinin gerçekte olan hisse adedinden fazla olmasının, davalının sözleşmenin kuruluşu esnasında davacıyı etkilemeye çalıştığı ve kötü niyetli olduğunun kanıtı olduğunu, davaya konu şirketin kuruluş aşamasında reklam alanında tanınan … katılımıyla kurulduğunu, basında sık yer alması nedeniyle oldukça karlı bir yatırım olduğu hususunda izlenim oluşturulduğunu, davalının lüks bir yaşam içerisinde hayatını sürdürmekte ve böyle şirketin kazancının da oldukça yüksek olduğu hususunda müvekkilin iradesini etkilediğini, müvekkili ile ilk buluşmasında da söz konusu yaşamıyla müvekkilinin gözünü boyayarak bu kazancın bahse konu şirketten sağladığına ilişkin algı oluşturduğunu, ancak şirketin 16.11.2017 tarihinden itibaren tasfiye sürecine girdiğini, davalının edimini yerine getirerek müvekkilini ortaklar defterine kaydetmediğini, davalının pay devir sözleşmesiyle yüklendiği yükümlülükleri yerine getirmediğini ve müvekkilinin genel kurullara çağrılmadığını, davalının sözleşmede belirtilen pay sayısı ile gerçek pay sayısının farklı olması ve ortaklık devrinin pay defterine kayıt edilmemesi nedeniyle müvekkilinin 13.02.2017 tarihli ihtarla sözleşmeyi feshederek TBK’nın 125/3.maddesi gereğince talepte bulunduğunu, davalının parayı iade etmeyerek sebepsiz zenginleştiğini, müvekkilinin haklılığının bilirkişi raporuyla da belirlendiğini, müvekkilin pay defterine kaydının 1 yıl sonra yapılmasındaki amacın müvekkilini borçlandırmak olduğunu, mahkemece yeterli gerekçe oluşturulmadan taleplerin reddine karar verildiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasında düzenlenen anonim şirket hisse devir sözleşmesinin feshi nedeniyle ödenen bedelin tahsili istemi amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş olup, bu karara karşı yasal süresi içinde davacı vekilince, istinaf kanun yoluna başvuruda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasında düzenlenen 10.02.0216 tarihli ‘Anonim Şirket Hisse Devir Sözleşmesi’ başlıklı sözleşmenin incelenmesinde, davalının payını devir eden davacı ile … ise payı devir alan olarak sözleşmede yer aldıkları, sözleşmeyle davalının … AŞ’ de sahip olduğu 120.000 adet nama yazılı hissesinin 37.000 adetine denk gelen sermaye hak ve hissesinin tamamını 100.000,00 TL bedelle … ve … aktif ve pasifiyle birlikte devir ettiği, devir bedelinin devir alanlardan alınan iki adet çekle ödendiği belirlenmiştir. Sözleşmenin devam eden kısmında ise aynen, ” .. Bu hisseler üzerindeki hak ve yetkilerinin şirket defterlerine kaydedilmeyeceğini, şahsım üzerinde olacağını ve ortaklığın bu şekilde sağlandığını, şirket aktif ve pasif bilgilerinin devir alanlarla her yılın 6.ayı ile 12.ayınının 15-20 günlerinde değerlendirileceğini ve bilgisinin devir alanlarla paylaşılacağını,… kabul ve beyan ederim” ibareleri bulunmaktadır. Davalı yanca keşide edilen Eyüp …. Noterliğinin 13.02.2017 tarihli ihtarıyla, 37.500 payın 10.02.2016 tarihli sözleşmeyle devir alanlara satılması nedeniyle hisse devrini şirkete bildirerek devir için gerekli olan işlemlerin yapılması ve şirketçe istenecek tüm belgelerin ibrazı istenmiştir. Davalı yanca, aynı günlü ihtarla pay devri şirkete de bildirilmiştir. Dosyada bulunan pay defteri suretlerine göre, davalının bildiriminden sonra dava dışı şirketçe pay devri benimsenerek, 09.02.2017 tarihinde davacı ve diğer devir alan şirkete ortak olarak kabul edilmiştir. Sözleşme ile davacının dava dışı şirketteki bir kısım payları davacı ve dava dışı ortağa devir edilmiştir. Öncelikle, mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinde davalının devir sözleşmesinde belirtildiği gibi 120.000 adet payının yerine 103.125 adet payının bulunması sözleşmenin ifası açısından önemli değildir. Esasen, devir yükümlülüğü altına giren davalının, devir borcu altına girdiği paydan fazla payının bulunduğu, pay devrinin gerçekleştirildiği, sözleşmedeki aksine hükme rağmen pay devrinin şirket defterlerine kayıt edilerek davacının ortaklığının şirketçe benimsendiği, gerçek pay adedi ile sözleşmede yazılı olan pay adedi arasındaki farkın, davacının iradesinin sakatlanması amacıyla kullanıldığına ilişkin bir kanıt sunulmadığı gibi sözleşmenin kuruluşu aşamasında davalının kendisini hakim ortak olarak tanıtarak davacıyı hataya düşürdüğüne ilişkin kanıt bulunmadığı anlaşıldığından davacının bu yöne ilişkin istinaf başvuru nedeni yerinde görülmemiştir.Tarafların beyanları ve bilirkişinin şirket kayıtlarında yaptığı inceleme sonucu düzenlediği rapordan, dava dışı şirkete ait devir edilen payların nama yazılı pay senedi olduğu anlaşılmıştır. Nama yazılı pay senetlerinin devrini düzenleyen TTK’nın 490. maddesinde “Kanunda veya esas sözleşmede aksi öngörülmedikçe, nama yazılı paylar, herhangi bir sınırlandırmaya bağlı olmaksızın devredilebilirler. Hukuki işlemle devir, ciro edilmiş nama yazılı pay senedinin zilyetliğinin devralana geçirilmesiyle yapılabilir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Belirtilen yasal düzenlemeye uygun şekilde, anonim şirketin nama yazılı payları yazılı sözleşmeyle davacıya satılmıştır. Ancak taraflarca nama yazılı olan payların, senede bağlanarak pay senedi düzenlendiği veya pay senetlerinin basıldığı iddia ve ispat edilmemiştir. Taraflar arasında düzenlenen sözleşmede, pay devrinin şirket ortaklar defterine işlenmemesi konusunda karar alınmış ise de, şirket yönetim kurulunca pay devri benimsenerek davacının ortaklığı kabul edilmiştir. Bu durumda, sözleşmenin tarafların iradesine uygun olarak ifasından sonra tek taraflı olarak davacı yanca sözleşmenin feshedilmesinin hukuki bir sonucu bulunmamaktadır.Sözleşmenin kuruluşu aşamasında, davacının iradesinin sakatladığına ilişkin davacının soyut beyan ve iddiaları dışında hiç bir kanıt bulunmamaktadır. Davalı yanca devir aşamasında şirketin cirosu, karı, prestiji gibi konularda davalıyı yanılttığına ilişkin hiç bir kanıt sunulmamıştır. Davacının, pay devrini şirketin ciddi kar edeceği inancıyla devir aldığı açıktır. TBK’nın 32. maddesi gereğince, saikte yanılma esaslı yanılma sayılmaz. Maddenin devamındaki, esaslı yanılma halinin bulunduğu kanıtlanmamıştır. Davacının pay devri ile ortak olma iradesini ortaya koyması, devir bedelini ödemesinden sonra, şirketçe ortaklığı kabul edilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Esasen, taraflar arasındaki sözleşmede, davacının adının ortaklar defterine yazılmamasına ilişkin açık hüküm bulunması karşısında, bu hususun defterlere geç kaydedilmesinde ve davacının bu sırada yapılan genel kurullara çağrılmamasında sözleşmeye aykırı bir yön bulunmadığı, genel kurula çağrılmama iddiasının genel kurul kararı iptali davasına konu edilebileceği anlaşılmakla yerinde görülmeyen istinaf tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline.3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.29.04.2021