Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/924 E. 2021/682 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/924
KARAR NO: 2021/682
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/12/2018
NUMARASI: 2016/733 E. – 2018/1165 K.
DAVANIN KONUSU:İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki satım sözleşmesi kapsamında müvekkilince davalıya muhtelif emtia satılarak teslim edildiğini, davalıya satılan ticari malların teslim edilerek düzenlenen faturalar ve irsaliyelerin davalıya teslim edildiğini, ancak davalının bir süredir aldığı emtiaların bedelini ödememesi üzerine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 264.917,00 TL tutarında alacağın tahsili amacıyla ilamsız takip başlatıldığını, davalının takibe yönelik itirazının haksız olduğunu, davalının vadeye ilişkin itiraz dışında başka bir itiraz nedeni ileri sürmediğini, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığı gibi, davalının hangi vadelerde ödeme yapacağına ilişkin bir mutabakatın da bulunmadığını, takip tarihi ile fatura tarihlerinin dikkate alınması halinde davalının muacceliyete ilişkin itirazının yerinde olmadığını, davalının satın aldığı ürünlere karşı ödeme yapması gerekirken ödeme yapmayarak itiraz etmesinin haksız olduğunu ileri sürerek, davalı itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili hakkında başlatılan takibe alacağın muaccel olmaması nedeniyle itiraz edildiğini, takibe konu edilen faturaların takip tarihi itibariyle vadesinin gelmediğini, taraflar arasındaki ilişkide davacının mal tesliminden sonra müvekkilinin vadeli çeklerle ödeme yaptığını, taraflar arasındaki sipariş formları ve cari hesap ilişkisinde de vadenin bulunduğunu, faturaların tamamının vadesinin takip tarihinden sonra olduğunu, Yargıtayın sürekli uygulamalarına göre alacağın istenebilmesi için muaccel olması gerektiğini, yazılı cari hesap sözleşmesi bulunmasa dahi tanınan vadenin teamül haline geldiğini, buna göre bildirimsiz takibin kötü niyeti olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı alacaklı şirketin davalı borçlu şirketle yapmış olduğu ticari ilişki kapsamında fatura alacağından bahisle giriştiği icra takibine itirazın iptali davasında; davacı şirket icra takibinde sunduğu faturalardan ve geçmiş dönem cari hesap alacağından kaynaklı icra takibine davalı şirket süresinde yaptığı itirazda borcun kabul edilmediği, davacı alacaklıya muaccel hale gelmiş bir borçlarının bulunmadığını belirterek itiraz etmişlerdir. Her iki yanın ticari defter ve kayıtlarına dayanmış oldukları gözönüne alınarak taraf delilleri toplandıktan sonra ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, denetlenebilir bilirkişi raporuna göre her iki şirketin ticari defterlerinin birbirini teyit ettiği, bu hali ile takip tarihi itibariyle davacı alacaklının davalı borçludan 264.917,36 TL tutarında alacaklı olduğu belirlenmiştir. Davalı yanın gerek cevap dilekçesinde gerekse ticari defterlerin de cari hesaba konu faturalarında takip tarihi itibariyle ödeme vadelerinin henüz gelmediği, vade tarihi gelmeyen 18 adet fatura toplamının 177.468,96 TL olduğu görülmüştür. Vadesi gelmemiş olan bu fatura toplamının her iki tarafın ticari defterlerinde belirlenen alacaktan çıkartılması ile davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 87.448,04 TL alacağının bulunduğu belirlenmiştir. Taraflar arasında vade belirleme ve muacceliyet şartı belirlenmediği ve bu konuda yazılı ya da daha önce uyulan bir uygulamaya rastlanılmadığı ve bu konuda delil sunulmadığı da gözönüne alındığında; davanın kısmen kabulü ile, İAA … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasında davalının 87.448,04-TL asıl alacak yönelik itirazının iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, asıl alacak 87.448,04-TL ye takip tarihinden itibaren yıllık %9,75 ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, alacağın likit olduğu gözönüne alındığında kabul edilen asıl alacak üzerinden hesaplanan %20 İcra inkar tazminatı tutarı 17.489,60-TL nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, davalı yanın kötü niyet tazminatı talebinin reddine, fazlaya ilişkin talebin reddine…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yaptığı itirazın 87.448,04 TL asıl alacak üzerinden iptaline, takibin bu miktar üzerinden yıllık %9,75 ve değişen oranlarda avans faizi uygulanarak devamına, %20 oranında belirlenen17.489,60 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline, davalı yanın kötü niyet tazminatı talebinin ve davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hukuka aykırı olduğunu ve hüküm kurmaya elverişli olmadığından buna dayalı kararın hatalı olduğunu, rapora yönelik itirazın giderilmediğini, eksik incelemeyle hatalı hüküm kurulduğunu; alacağın miktarının taraf defterlerinden belirlendiğini, buna rağmen davanın kısmen kabulünün yerinde olmadığını, bilirkişi ek raporunda da TTK’nın 1530. maddesi uygulandığında müvekkilinin 264.917,00 TL alacaklı olduğunun belirlendiğinden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin defterlerinin kesin delil niteliğinde olduğunu, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi olmamasına rağmen, böyle bir sözleşme varmışçasına davalı taraf lehine değerlendirmede bulunulmasının hukuka aykırı olduğunu, TTK’nın 89. maddesi uyarınca yazılı yapılmayan cari hesap sözleşmesinin geçerli olmadığından davalının muacceliyete yönelik itirazlarının yersiz olduğunu, tarafların ticari defterlerindeki borç tutarlarının birbiriyle örtüştüğünden davanın tam kabulü gerektiğini, müvekkilince düzenlenen faturalarda vade bulunduğu belirtilerek 177.468,96 TL alacağın vadesinin gelmediğinin değerlendirildiğini, ancak değerlendirmenin TTK’nın emredici 1530. maddesine aykırı olduğunu, ortada bir vade belirlenmesi veya davalı tarafın iddia ettiği gibi vadeleri belirli cari hesaplı ticari ilişki bulunmadığını, bir an için davalının iddiaları ile bilirkişinin faturalar üzerindeki yazılı ödeme tarihlerinin doğruluğu varsayılsa bile bu şekildeki bir iddianın TTK’nın 1530. maddesine aykırı olduğundan geçersiz olduğunu, her iki şirketin orta ölçekli olması nedeniyle anılan maddenin 4. ve 5. fıkraları uyarınca 60 günden fazla vade öngörülemeyeceğini, yasal düzenlemenin belirlediği vadenin ticari teamül veya başkaca bir yolla belirlenme imkanı vermediğinden yasanın emredici düzenlemesinin değerlendirilerek hüküm kurulması gerektiğini, davalı tarafça fatura içeriklerine itiraz edilmeyerek ticari defterlerine işlenmesi nedeniyle borcun kabul edildiğini, borcun miktarı konusunda bilgi sahibi olduğunu, itirazın ödemeyi geciktirmek amacıyla kötü niyetli yapıldığını, muaccel olan borçların dahi ödenmemesinin bu hususu doğruladığını, yazılı cari hesap sözleşmesi bulunmaması nedeniyle takip öncesi mutabakat veya bildirime gerek bulunmadığını, dava tarihi itibariyle alacağın kabule göre daha fazla kısmının muaccel olmasına rağmen ödeme yapılmamasının kötü niyetin kanıtı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, satım sözleşmesinden kaynaklanan faturalı açık hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine takibe yönelik itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında satım sözleşmesi ilişkisi bulunduğu ve sözleşme kapsamında davacı tarafından toplam 264.917,36 TL bedelindeki emtianın davalıya teslim edildiği, incelenen taraf defterleri ile ve davalının da kabulüyle sabittir. Her iki taraf defterlerinde de davacının takip ve dava miktarınca alacaklı olduğu anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık, takip tarihi itibariyle davacının tüm fatura alacaklarının muaccel olup olmadığı konusunda toplanmaktadır. İlk derece mahkemesince yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen kök ve ek raporda belirlendiği üzere; davacı tarafından düzenlenen faturalarda vade bulunduğu, 07.12.2015 ve devamı tarihli 18 adet toplam 177.468,96 TL bedelli satım faturalarında belirlenen vadenin 04.05.2016 tarihli takipten geldiği belirlenmiştir. Fatura üzerinde vade bulunduğu sabit olup, vade bulunmadığına ilişkin bir itiraz davacı tarafından ileri sürülmemiştir. Diğer yandan taraflar arasında açık hesap şeklinde işleyen bir ticari ilişki bulunmasına rağmen yazılı şekilde düzenlenmiş bir cari hesap sözleşmesi de bulunmamaktadır. TBK’nın 207/2. maddesi gereğince, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler. Yasal düzenlemeden anlaşılacağı üzere satım sözleşmesi ani edimli sözleşme olup, alıcı ve satıcının borçlarını aynı anda ifa etmesi esastır. Diğer bir anlatımla malın teslimi anında sözleşme bedelinin alıcı tarafından kural olarak aynı anda ödenmesi gerekir; ödenmemesi halinde alacağın bu tarih itibariyle muaccel olduğu kabul edilmelidir. Ancak, bu düzenlemenin aksi kararlaştırılabilir. Taraflar arasındaki ilişkide davacı tacir tarafından düzenlenen faturalara vade konulduğu anlaşılmaktadır. Vade konulmak suretiyle alıcının belirlenen vadede ödeme yapması satıcı tarafından kabul edildiğinden, artık satıcı, kararlaştırılan bu vadeden önce satım bedelini talep edemez. Davacı tacir, TTK’nın 18/2.maddesi maddesi uyarınca basiretli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlüdür. Bu durumda, davacının kendisi tarafından düzenlenen fatura içeriklerine göre taraflar arasında vadeli satım bulunduğundan, 177.468,96 TL alacağın takip tarihi itibariyle muaccel olmaması nedeniyle ilk derece mahkemesince bu kısım yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince alacağın miktarı ve faturalarda vade bulunduğu belirlenmiştir. Faturalardaki vadenin TTK’nın 1530. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de anılan yasal düzenleme, tedarik sözleşmelerine ilişkin olup somut olayda uygulama yeri yoktur. Anılan maddenin mal ve hizmet tedarikinde geç ödemenin sonuçlarını düzenlediği, somut olayda uygulama yeri bulunmadığı, yasa maddesini satıcıya daha uzun bir vade tanımayı engelleyen hüküm niteliğinde olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. İtirazın iptali davası takibe sıkı sıkıya bağlı olup, haksız itirazın sonucu İİK’da icra inkar tazminatı olarak düzenlenmiştir. İlamsız takibe itiraz, borçluya sağlanan bir hak olup yasal sonuçlarına katlanacak borçlunun takibe itiraz etmesi başlı başına kötü niyet olarak değerlendirilemeyeceği gibi, kötü niyetli itiraz halinde dahi takip tarihinde muaccel olmayan alacakların kötü niyetli itirazla muaccel hale geldiği kabul edilemez. İtirazın iptali davasında takip tarihindeki duruma göre dava sonuçlandırılacağından, dava ve hüküm tarihi tarihi itibariyle, takip tarihinde muaccel olmayan faturaların vadesinin gelmiş olmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. Takipten sonra vadesi dolan bakiye alacak yönünden alacaklının hukuki haklarının saklı olduğu açıktır. Bu durumda davacı vekilinin tüm istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden reddi gerekmektedir. İlk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.06.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.