Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/912 E. 2021/628 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/912
KARAR NO: 2021/628
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/04/2018
NUMARASI: 2016/265 E. – 2018/437 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine yönelik verilen hükme karşı, davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirket ile müvekkilinin yetkili ve temsilcisi olduğu dava dışı … Tic. Ltd. Şti. arasındaki bayilik sözleşmesinin teminatı olmak üzere, müvekkiline ait Ankara ili … ilçesi, … Köyü … parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde davalı lehine 200.000,00 TL bedelli üst sınır ipoteği tesis edildiğini, 15.11.1999 tarihinde tesis edilen ipoteğin 11.06.2002 tarihinde 450.000,00 TL’ye yükseltildiğini, bayilik sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılan sözlü uyarılara rağmen ipoteğin terkin edilmemesi üzerine 02.10.2013 tarihli ihtarla ipoteğin kaldırılması, aksi halde uğranılan zararın tahsilinin istenileceğinin ihtar edildiğini, davalının ihtara cevap vermemesi nedeniyle ipoteğin kaldırılması için Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/160 Esas sayılı dosyasıyla dava açıldığını ve mahkemece menfi tespit ve ipoteğin terkinine karar verildiğini, ancak borcun bulunmamasına rağmen ipoteğin terkin edilmemesi nedeniyle müvekkilinin taşınmaz üzerindeki tasarrufunun kısıtlandığını, müvekkilinin taşınmazından yeterince yararlanmaması nedeniyle kâr kaybı oluştuğunu, 1999 yılında kurulan ipoteğin ticari ilişkinin 2005 yılında sona ermesi nedeniyle terkini gerektiğini, civarda bulunan taşınmaz maliklerinin taşınmazlarını arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri yaparak değerlendirmelerine rağmen müvekkilinin ipotek nedeniyle taşınmazını değerlendiremediğini, ipoteğin zamanında kaldırılması halinde gelen tekliflerin değerlendirilerek kâr elde edileceğini, ipotekli arsanın teslime elverişsiz arsa olduğunun yargı kararlarıyla belirlendiğini, arsa üzerinde tasarruf yetkisinin kısıtlanması nedeniyle müvekkilin kâr kaybının bulunduğu gibi iş hayatındaki itibarının zedelenerek elem ve üzüntü duymasına sebebiyet verildiğini ileri sürerek, şimdilik 15.000,00 TL yoksun kalınan kâr ve 100.000,00 TL manevi tazminatın, ticari ilişkinin sona erme tarihiden itibaren ticari faiziyle birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının maliki olduğu taşınmazda müvekkili şirket lehine 450.000,00 TL üst sınır ipoteği tesis edildiğini, davacı tarafından Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/160 Esas sayılı dosyasında açılan davada süresinde sunulan cevap dilekçesiyle menfi tespit ve ipoteğin terkini taleplerinin kabul edildiğini, mahkemece davanın kabulüne ve kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verildiğinden müvekkilinin kötü niyetinin bulunmadığının açıklığa kavuştuğunu, davacının kâr kaybı talebinin soyut olup açıklanması gerektiğini, ipotek nedeniyle kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılamadığına ilişkin hiç bir kanıt sunulmadığını, taşınmazın bulunduğu yerin yakınındaki taşınmazlar için sözleşmeler yapılmasının da bu taşınmaz için sözleşme imkanının kaçırıldığı anlamına gelmeyeceğini, davacının davadan önce ipoteğin terkinini talep etmediğini, ilk olarak dava açarak ipoteğin terkininin istendiğini, sözleşme ilişkisinin 2005 yılında sona ermesinden sonra ipoteğin kaldırılması için gereken yasal yollara başvurulmadan kâr kaybı bulunduğunun iddia edilmesinin yerinde olmadığını, müvekkiline yapılacak başvuruya rağmen ipoteğin terkin edilmemesi halinde yasal yollara başvuru imkanı bulunduğunu, taşınmazın akaryakıt istasyonu olarak kullanılması nedeniyle davacının kâr kaybına uğradığı iddiasının yersiz olduğunu, manevi tazminatın unsurlarının oluşmadığı gibi davacının ipoteğin terkin edilmemesinden dolayı manevi zarara uğradığını ispatlayamadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; daha önce yapılan yazılı ve sözlü uyarıların sonuçsuz kalması nedeniyle ipoteğin fekki davasının kabul edilmesinin bir önemi bulunmadığını ve davanın açılmasına davalının sebep olduğunu, müvekkilinin uğradığı maddi zararın yapılacak keşif ve tanık beyanlarıyla ortaya çıkacağını, arsanın bulunduğu bölgenin yapılaşmasına rağmen müvekkilinin arsasından faydalanamadığını, ipotek nedeniyle imzalanmayan bir inşaat sözlemesinin bulunduğunun kanıtlanmasının beklenemeyeceğini, zira kimsenin imzalamadığı bir sözleşme için belge vermeyeceğini, bayilik sözleşmesinin 2005 yılında sona ermesine rağmen sulh yoluyla ipoteği kaldırmayan davalının kötü niyetli olduğunu, ipoteğin terkin edilmemesinin müvekkilinin manevi zararına neden olduğunu belirterek, davanın kabulünü istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi ve uyuşmazlık konusu hakkında dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılması için davaya konu taşınmazın bulunduğu Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmış talimat mahkemesi tarafından res-en seçilen bir mali müşavir ve gayrimenkul değerlendirme uzmanından oluşan bilirkişi heyeti 23.11.2017 tarihli raporunu dosyaya sunmuştur. Sunulan rapor uyarınca, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığının yazısı uyarınca; davaya konu … Parsel sayılı taşınmazın … Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje alını kapsamında kaldığı 1/5000 lik ve 1/1000 lik ölçekli imar planı ve revizyonunun Belediye Meclisinin 28.11.2015 tarihli kararı ile onandığı 28.125 m2 büyüklüğündeki taşınmazın imar uygulaması sonucunda parsellere ayrıldığı , … Ada, … ve … nolu parsellerin tamamının davacı adına tescil edildiği, … Ada … nolu parsel, … Ada, … nolu parsel, … Ada … nolu parsel, … Ada … nolu parsellerden davalı adına hisse verildiğini, davaya konu taşınmazın Belediye Meclisinin 16.09.2015 tarihli kararı ile … Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje alanı kapsamında kaldığı, kentsel dönüşüm alalına ilişkin son 1/5000 ve 1/1000 lik ölçekli imar plan revizyonlarının belediye meclisinin 28.11.2015 tarihli kararı ile onandığını, 17.04.2014 onay tarihli parselasyon planı ile taşınmazdan DOP ve KOP kesildiğini, mahallinde yapılan incelemede davaya konu taşınmazın imar uygulaması sonucunda gitmiş olduğu yeni … Ada, …, … ve … nolu parsellerin yan yana ana yola cepheli yerleşim alanı içinden gelen … Caddesi devamında … yolu üzerinde olduğunu, taşınmazın yakınına kadar çok katlı binaların yapıldığı bahse konu Adada yer alan bitişik parseller üzerinde herhangi bir yapının yer olmadığı taşınmazların yakınına kadar altyapı hizmetinin ve belediye ulaşım hizmetinin geldiğini, davaya konu taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar plan revizyonunun 28.11.2015 tarihinde kesinleştiğini, bu tarihten önce taşınmaz üzerinde herhangi bir işlem yapılmasının mümkün olmadığını yine taşınmazın yakınında ve etrafında yapılaşmanın 28.11.2015 tarihinden sonra başladığını, taşınmazın bulunduğu bölgede yapılaşmanın yeni başlaması ve yoğunlaşması sebebiyle taşınmaz üzerinde yapılacak yapıda arsa payı oranının artacağı davacı tarafın ipoteğin kaldırılması talebinin içerin 02.10.2013 tarihi itibariyle bölgedeki imar revizyon çalışmalarına devam ettiğini, imar ve revizyon çalışmalarının onaylanmasından önce davacının taşınmaz üzerinde yapılaşmaya yönelik herhangi bir tasarrufta bulunamayacağı, 15.09.2015tarihinde taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına karar verildiği ve davaya konu taşınmazdaki imar revizyon çalışmalarının 28.11.2015 tarihinde kesinleştiğini ve davacının maddi anlamda bir kaybının olmayacağını ve manevi tazminat talebinin taktirinin mahkemeye ait olduğunu bildirmiştir. Mahkememize bilirkişi raporu denetlenerek dosya içeriğine denetime ve hüküm kurmaya kabul edilmiştir. TBK 112. Maddesi uyarınca borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu kendisine hiçbir kusuru yüklenemeyeceği ispat etmedikçe alacaklının bundan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür. TBK’nın 112. Ve devamı Maddesine göre; alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet (olumlu) zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Borç, bir sözleşme ilişkisinden yüklenilen edimlerle sınırlı değildir; bu edimlerin yerine getirilmemesinden veya sözleşme dışı haksız eylemden doğan tazminat alacağı da borç kavramı içindedir. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır.Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur (Tandoğan, Haluk, Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426 vd.). TBK 58. Maddesi ‘kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.’ TBK 114/2. Maddesi ‘haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanır’. hükmünü içerir. Manevi zarar mal varlığında bir azalmayı değil ve fakat kişilik haklarına yapılan tecavüz nedeniyle duyduğu cismani ve manevi acı, ızdırap elem ve böylece yaşama zevkinde meydana gelecek azalmayı ifade eder. Manevi zararın taktirinde hakim Medeni Kanunda hakkaniyet kuralları tarafların ekonomik ve sosyal durumları, davacının bozulan ruh huzurunun kısmen veya imkan nispetinde iadesini temin etmek, tazminat yükümlüsünün aşırı yük altına sokulmaması , tazminatın zenginleşme vasıtası kılınmaması, ceza niteliğine bürünmemesi, duyulan manevi acıyı bir derece yumuşatacak bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltecek teselli ve ruh tatmini sağılayacak yalnız olay sırasında değil bütün hayat boyu duyulacak ve çekilecek elem ve acıya karşılık gelmesi hususları nazara alınır. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için borca aykırı davranışın( alacaklının ) kişilik haklarını ihlal edecek bir zarara yol açmış olması gerekir. Maddi Tazminat Talebi Yönünden: Dava dışı … LTD. ŞTİ ile davalı arasında yapılan akaryakıt alım satımı nedeniyle davacının maliki olduğu davaya konu … parsel sayılı taşınmaz üzerinden davalı lehine 15.11.1999 tarihinde üst sınır ipoteği kurulduğu, bu ipotek bedelinin 11.06.2002 tarihinde bedelinin yükseltildiği davacının 02.10.2013 tarihinde ipoteğin kaldırılmasını davalıya ihtar ettiği ve davalının ipoteği kaldırılmaması üzerine davacının … parsel sayılı taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılması ve borçlu olmadığının tespitine yönelik davalı aleyhine açmış olduğu Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2015/160 Esas ve 2015/544 Karar sayılı dosyasında davacının 02.10.2013 tarihinde ihtar göndermesi sebebiyle haklı olduğu belirtilerek davalının kabulü nedeniyle davanın kabulüne, karar verildiği ve taraflarca temyiz edilmemesi üzerine kararın 25.12.2015 tarihinde kesinleştiği, davaya konu taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar plan revizyonunun 28.11.2015 tarihinde kesinleştiği imar revizyon çalışmalarının onaylanmasından önce davacının taşınmaz üzerinde yapılaşmaya yönelik herhangi bir tasarrufta bulunamayacağı, gerek davacının davalıya ihtar gönderdiği, 02.10.2013 tarihi itibariyle, gerekse Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına karar verdiği 25.09.2015 tarihi itibariyle taşınmaz üzerinde yapılaşmaya yönelik herhangi bir işlem yapılamayacağı hususu ile davaya konu taşınmazın bulunduğu bölgede yapılaşmanın yeni başlaması ve yoğunlaşması sebebiyle taşınmaz üzerinde yapılacak yapıda arsa malikinin arsa payı oranının artacağı hususu da nazara alındığında 28.11.2015 tarihi ile ipoteğin kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 25.12.2015 tarihi itibariyle davacının taşınmaz üzerindeki ipoteğin geç kaldırılmasından dolayı maddi anlamda bir kaybı ve zararı olmadığı kanaatine varılarak davacının maddi tazminat talebinin reddine, Manevi Tazminat Talebi Yönünden: Davacı davaya konu taşınmazda ipoteğin davalı tarafından terkin edilmemesi hususunun davacının iş ve sosyal çevresinde duyulduğunu bu nedenle ticari itibarinin zedelendiğini ve firmalarla yapmış olduğu görüşmelerin olumsuz sonuçlandığını belirterek manevi zarar talep etmiş ise de ; davacı dosya kapsamındaki deliller ile davalının davaya konu taşınmaz üzerindeki ipoteğin geç kaldırılması sebebiyle kişilik haklarının ihlal edildiği hususunu ispatlayamadığından yasal koşulları oluşmayan manevi tazminat talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Müvekkilinin Anayasal hakkı olan mülkiyet hakkının davalı tarafından yıllarca kısıtlandığını, tüm taleplere rağmen ipoteğin kaldırılmaması nedeniyle taşınmazın kullanılamadığını, ipoteğin ancak dava yoluyla kaldırıldığını, bu durumda davacının maddi ve manevi zararının oluşmadığının kabul edilemeyeceğini, mahkemenin bilirkişi raporunu esas alarak maddi tazminatın reddine karar verildiğini, ancak rapordaki tespitlerin hatalı olduğunu, bilirkişi raporunda “…davacı tarafın 02.10.2013 tarihli ihtarı ile talepte bulunduğu, bu tarih itibari ile bölgedeki imar revizyonu çalışmalarının devam ettiği, imar revizyonu çalışmalarının 28.11.2015 tarihli meclis kararı ile sonlandırıldığı, imar revizyonu çalışmalarının onaylanmasından önce davacının taşınmaz üzerinde yapılaşmaya yönelik herhangi bir tasarrufunun olmayacağı, taşınmazın bulunduğu bölgedeki yapılaşma yoğunluğunun artması ile, taşınmaz üzerinde yapılacak yapıda, arsa sahibine verilecek pay oranının artacağı düşünüldüğünde, taşınmaz üzerindeki yapının geç yapılmasından dolayı arsa sahibinin herhangi bir kaybının olmayacağı,…” yönünde görüş bildirildiğini, bilirkişilerin bu görüşlerine itiraz edilmesine rağmen mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, raporda imar revizyon çalışmasının 28.11.2015 tarihli meclis kararı ile sonlandırıldığı gerekçesi ile müvekkilin zararının olmadığının iddia edildiğini, oysa imar planı revizyonunun, yapılan nazım ve uygulama imar planlarının uygulamalarında problem olması halinde veya söz konusu planların ihtiyaca cevap vermemesi durumunda planın tümünün veya bir kısmının plan yapım tekniklerine uyularak yenilenmesi halinde yapılacağını, revizyon ile imar planı yapılan yer hakkında yeni işlem yapıldığını, bu durumda bilirkişi raporunun aksine gibi imar planı revizyonu çalışmalarının onaylanmasından önce taşınmaz üzerinde yapılaşmaya yönelik herhangi bir tasarrufun olmayacağına ilişkin yorumun hatalı olduğunu, taşınmazın bulunduğu bölgenin çok büyük olması nedeniyle revizyonun nerede ve nasıl yapıldığı, revizyon çalışmasında müvekkilinin taşınmazının bulunup bulunmadığının rapordan anlaşılmadığını, keşif sırasında çevrede çok sayıda yüksek bina bulunduğunun belirlenmesi nedeniyle uzun süredir bölgede yapılaşma bulunduğunun kabulü gerektiğini, müvekkilinin imar planı olsun veya olmasın taşınmazını istediği şekilde değerlendirme imkanı bulunduğunu, kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılabileceği gibi taşınmaz üzerinde kendisi tarafından bina yapılabileceğini veya taşınmazın kiraya verilebileceğini, bölgedeki yapılaşmanın artmasıyla arsa sahibine verilecek yapı miktarının artacağına ilişkin bilirkişi tespitinin soyut olduğunu, on yıl süreyle ipoteğin terkin edilmemesinin bir zarara neden olmadığını, sınırlı ayni hak olan ipotek hakkının herkese karşı ileri sürülebilmesi nedeniyle davalının yıllarca böyle bir hakka sahipmiş gibi hareket etmesi nedeniyle zararın oluşmadığının kabul edilemeyeceğini, yapılan işlemler nedeniyle müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini, ipoteğin fek edilmediğinin çevresinde duyulmasının itibarını zedelediğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı ile dava dışı şirket arasındaki bayilik sözleşmesinin teminatı olarak davacıya ait taşınmaz üzerine tesis edilen ipoteğin şartların oluşmasına rağmen kaldırılmaması nedeniyle, ipotekli taşınmazın kullanılmamasından kaynaklanan maddi ve manevi zararların tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, ipoteğin mahkeme kararıyla kaldırıldığı, ipoteğin kaldırılmasından sonra taşınmazda imar uygulaması ve revizyonunun yapıldığı bu nedenle taşınmaz üzerinde dava ipoteğin kaldırılması tarihinden önce yapı yapılmasının mümkün olmaması nedeniyle davacının maddi ve manevi zararının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, yasal süresi içinde, davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacıya ait Ankara ili, … ilçesi, … Köyü … parsel sayılı taşınmaza davalı lehine 15.11.1999 tarihinde üst sınır ipoteği kurulduğu,11.06.2002 tarihinde ipotek miktarının 450.000,00 TL’ye yükseltildiği anlaşılmıştır. Davalı ile dava dışı şirket arasındaki bayilik sözleşmesinin 2005 yılında sona erdiği tarafların kabulündedir. Davacı tarafından keşide edilen Ankara … Noterliğinin 02.10.2013 tarih ve … yevmiye nolu ihtarıyla, sözleşmenin sona ermesi nedeniyle ipoteğin 30 gün içinde kaldırılması, ipotekli taşınmazın ayıplı mal gibi görülmesi nedeniyle malikin taşınmazdan tam olarak yararlanamadığı bildirilmiştir. Taşımaz üzerindeki ipotek, davacı tarafından 13.02.1015 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan menfi tespit ve ipoteğin fekki davasında verilen 15.09.2015 tarihli kararla kaldırılmıştır. Anılan davada davalı vekili davayı kabul etmiş, mahkeme kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmazın … Büyükşehir Belediye Meclisinin 16.09.2005 tarihli kararıyla kentsel dönüşüm proje alanı kapsamına alındığı, Belediye Meclisinin 28.11.2015 tarihinde revizyon imar planlarının onaylandığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporun incelenmesinde, ipoteğin terkinin istenildiği tarih itibariyle imar revizyonunun devam ettiği ve revizyonun 28.11.2015 tarihinde tamamlandığı belirlenmiştir. Davacı yan, taşınmaz üzerindeki ipoteğin yazılı ve sözlü uyarılara rağmen kaldırılmaması nedeniyle taşınmaz üzerinde inşaat yapılamadığını ileri sürerek oluşan maddi ve manevi zararının tahsilini istemiştir. Dava ve cevaba cevap dilekçesinde maddi vakıa olarak taşınmazın ipotekli olması nedeniyle taşınmaz üzerinde süresinde inşaat yapılmaması nedeniyle maddi zarara uğranıldığı ileri sürülmüştür. Davacı yan, maddi zararın kapsamının belirlenmesi bu kapsamda gelen inşaat veya kiralama tekliflerinin ipotek nedeniyle karşılanamadığı konusunda hiç bir kanıt sunmamıştır. İstinaf başvurusunda belirtildiği üzere, bu tür bir sözleşmenin yapılmamış olmasının kanıtı olarak bir sözleşmenin ibrazı beklenemez. Ancak, davacıya sözleşme teklifi geldiği ve ipotek nedeniyle sözlemenin ifa edilmediğine ilişkin sözleşme öncesi yazışma, e-posta gibi hazırlık belgeleri de ibraz edilmemiştir. Esasen davacı, davadaki vakıalarda somut olarak bu tür bir sözleşmenin kaçırıldığını da iddia ve ispat etmemiştir. Diğer yandan, taşınmazın bulunduğu bölge 2005 yılında kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilmiş olup, daha sonra imar planlarında düzenlemeler yapılarak en son 28.11.2015 tarihli kararla imarın revize edilerek taşınmazın inşaat yapılabilecek hale geldiği anlaşılmıştır. Bilirkişi kurulunu yerinde yaptığı tesitte de taşınmazın çevresindeki inşaat faaliyetinin 28.11.2015 tarihinden sonra başladığı belirlenmiştir. Davacı yan, soyut olarak taşınmaz üzerinde inşaat yapılamaması nedeniyle zararının oluştuğunu belirtmiş ise de önceki imar planı ile yeni imar planı arasındaki fark, çevredeki yapılaşmanın gelişmesi ile arsa payının değerlenmesi nedeniyle zararının bulunmadığı bilirkişi raporuyla belirlenmiştir. Sonuç olarak, davacı ipoteğin geç kaldırılması nedeniyle dava ve cevaba cevap dilekçesinde ileri sürülen maddi vakıalar kapsamında maddi zararının bulunduğunu kanıtlayamadığından ilk derece mahkemesinin maddi tazminat isteminin reddi kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Manevi tazminata yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde, TBK’nın 114/2. maddesi yollamasıyla, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırı hallerinde de uygulanır. TBK’nın 58. maddesi gereğince kişilik haklarının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar paranın ödenmesini de isteyebilir. Somut olayda, davacının manevi tazminat talep edebilmesi için kişilik haklarının zarar görmüş olması gerekir. İpoteğin geç kaldırılmasının kişisel haklara saldırı niteliğinde olmadığı açıktır. Esasen, dava ve cevap dilekçesinde davacının kişilik haklarına yapılmış somut bir saldırıdan söz edilmemiş, genel olarak davacının ticari itibarının zarar gördüğü belirtilmiştir. Ancak ipoteğin geç kaldırılması ile kişilik haklarının zarar gördüğü kanıtlanmadığından, ilk derece mahkemesince manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş olması isabetli olup, davacı vekilinin bu konudaki istinaf gerekçeleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 23,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27.05.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.