Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/891 E. 2021/626 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/891
KARAR NO : 2021/626
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/12/2018
NUMARASI: 2014/654 E. – 2018/1185 k.
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin İptali (Limited Şirket Pay Devir Sözleşmesi)
Taraflar arasında görülen sözleşmenin iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalının dava dışı …’nin ortakları olduğunu, ancak taraflar arasında yaşanan sorunlar nedeniyle ortaklığın sona erdirilmesine karar verildiğini, müvekkilinin şirket ortağı olmasına rağmen bir ticari işletmenin ne şekilde tasfiye edileceği ve şirket ortaklığının sonlandırılması hususunda yeterli bilgiye sahip olmaması nedeniyle davalının sözleşme ile ortaklığın sona erdirilmesi istemini kabul ettiğini, bunun üzerine davalı tarafça şirket borçlarının dökümünün yapıldığı bir sözleşme düzenlenerek bu borçlardan davacının payına düşen miktarın, davalı tarafından belirlenerek müvekkilinin 110.000,00 TL ödemesi halinde ortaklıktan ayrılabileceğinin ve ortaklık payının davalının belirlediği kişiye devir edilmesi gerektiğinin söylendiğini, davacının gerçek iradesinin ortaklığın hukuka ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılması olduğu halde, sözleşme hükümlerinin davalı tarafından tek taraflı olarak müvekkilinin onay veya rızasının alınmadığını ve davacının davalıya olan güveninden faydalanarak fesih talepli 07.12.2011 tarihli sözleşmenin davacıya imzalattırıldığını, müvekkilinin sözleşme hükümlerine göre davalıya 110.000,00 TL ödeyerek şirketteki payını davalının belirlediği üçüncü kişiye bedelsiz olarak devrettiğini, müvekkilinin şirket ortağı olmasına rağmen hukuki yorum yapabilme düşüncesinden yoksun ve deneyimsiz olduğundan sözleşmenin kendi aleyhine doğurabileceği sonuçları öngörmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin sözleşme aşamasında şirket payının devri ve ortaklığın tasfiyesi konusunda bilgisiz olması nedeniyle sözleşmeyi hukuki olarak yorumlayacak durumda olmadığını, bu aşamadan sonra Üsküdar …. Noterliğinin 06.11.2012 günlü ihtarıyla taraflar arasındaki sözleşmenin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunun bildirilerek ödenen 110.000,00 TL’nin iadesinin talep edildiğini, ancak davalı tarafından keşide edilen Bursa …. Noterliğinin 16.11.2012 günlü ihtarıyla sözleşmenin feshinin kabul edilmediğinden istenen edimin ifa edilmeyeceğinin bildirilmesi nedeniyle bu davanın açıldığını, sözleşmenin TBK’nın 30 ve 31. maddelerinde düzenlenen esaslı yanılma nedeniyle geçersiz olduğunu, sözleşmede müvekkilinin bilgisizliğinden ve tecrübesizliğinden yararlanarak şirket borçlarından şahsen sorumlu olmamasına rağmen tüzel kişiliğe ait borçların müvekkilinden tahsili yoluna gidildiği gibi, henüz muaccel olmayan şirket borçlarının da müvekkilinden tahsil edildiğini, bir tarafın gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için iradesini açıklamasının da irade bozukluğu olarak kabul edilebileceğini, tarafların edimleri arasında aşrı oransızlık bulunması ve sözleşmenin aldatılma suretiyle imzalanması nedeniyle sözleşmenin hukuka aykırı olduğunu, TBK’nın 28. maddesi uyarınca edimler arasında aşrı oransızlık bulunması halinde bu oransızlığın diğer tarafın zor durumundan veya düşüncesizliğinden kaynaklanması halinde giderilmesi gerektiğini, sözleşmenin 2. maddesindeki davacının payının davalı veya belirleyeceği kişiye bedelsiz devrine ilişkin hükmün geçersiz olduğunu, bunca yıllık emekle oluşturulan değerin bedelsiz olarak devir edilmesinin olağan olmadığını, bu şartın iradi olarak kabul edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, sözleşmenin 3. maddesindeki müvekkilinin tüm hak ve alacaklarını aldığının belirtilmesine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığını, müvekkilinin de çabasıyla oluşturulan şirket markasının bu şekilde sadece davalının kullanımına geçtiğini ve davalının marka hakkından tek başına yararlanma imkanı getiren sözleşmeyle müvekkilinin aleyhine edimler getirildiğini, sözlemenin 4. maddesinde şirkete ait borçların belirlenerek 110.000.000 TL’nin müvekkilinden talep edildiğini, ticari işletme için kullanılan kredilerin talebinin haksız olduğunu, sözleşme ile hem payların devir edilerek hem de işletmenin devamı için kullanılan kredi borçları vergi ve primlerin müvekkilinden istenilmesinin aşırı yararlanma sonucunu doğuracağını, davalının markayı kullanmaya devam ederken müvekkilinin borçları ödemesinin hukuk ve hakkaniyete aykırı olduğunu, şirket vergi borcunun ödenmemesi halinde payları oranda ortaklardan tahsil edilmesine ilişkin kanun hükmü bulunmasına rağmen bu miktarların peşinen tahsil edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını, hali hazırda çalışan personelin kıdem ve ihbar tazminatlarından tüzel kişinin sorumlu olmasına rağmen giderler ile tüzel kişiliğe ait işletme giderlerinden müvekkilinin sorumlu tutulmasına ilişkin 4. maddenin fıkralarının geçersiz olduğunu, sözleşmenin 5. maddesindeki tazminat sorumluluğunun tüzel kişiliğe ait olduğunu, buna rağmen müvekkilinin sorumlu tutulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, sözleşmenin 7. maddesiyle 2003-2011 yılları arasındaki sözleşmede somut olarak belirlenmeyen doğması muhtemel borçlardan müvekkilinin sorumlu tutulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, amacın tasfiye olması halinde borç ve alacakların hakkaniyete uygun şekilde paylaşılması gerektiğini, sözleşmenin 9. maddesinde Capitol AVM’deki yerin boşaltılması halinde demirbaşların satılarak yarısının müvekkiline verileceğinin öngörüldüğünü, ancak bu maddenin de hakkaniyete uygun olmadığını, zira davalının uzun yıllar bu yeri tahliye etmemesi halinde müvekkiline her hangi bir ödeme yapmayacağını, uzun yıllar kullanılacak demirbaşın satım bedelinin olup olmayacağının dahi tartışmalı olduğunu, bu nedenle demirbaş bedelinin belirlenerek müvekkilinin payına düşen miktarın ödenmeden belirsiz şekilde sözleşme yapıldığını, belirtilen sebeplerle sözleşmenin TBK’nın 28. maddesinde belirlenen aşırı yararlanma, 30-31. maddelerinde belirlenen yanılma, 36. maddesinde belirtilen aldatma hükümleri dikkate alındığında müvekkilinin gerçek iradesinin yansıtmaması nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, taraflar arasında imzalanan 07.12.2011 tarihli sözleşmenin feshine, davacı tarafından davalıya ödenen 110.000,00 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının aşırı yararlanma, yanılma ve aldatma sebeplerine dayanarak talepte bulunduğunu, birden fazla hukuki sebebe dayanılması halinde bu sebeplerin birbirleriyle çelişmemesi gerektiğini, üç durumun bir arada bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, 04.06.2003 tarihinde tarafların % 40’ar, dava dışı … %20 ortak olarak …. Ltd. Şti. kurarak ve Capitol AVM’de 235 metrekarelik işyeri kiralayarak … Franchise markası ile kuaför salonu işlettiklerini, ortaklığın devamı süresinde davacının şirketi temsil ve ilzam yetkisinin bulunduğunu, bu kapsamda davacının kira sözleşmeleri ile franchise sözleşmesini imzaladığını, müvekkilinin eşinin tarafların isteği ile önceki işinden ayrılarak bu iş yerinde sekiz yıl süreyle çalıştığını, davacının bizzat, şirket borçları ve markanın tükenmesi nedenlerinden dolayı ileri dönemde daha büyük bir sıkıntı ve yük altına girmek istemediğinden özgür iradesi ile ortaklığı sonlandırmak istediğini ve taraflar arasındaki ortaklık ilişkisini 01.12.2011 tarihi itibariyle sonlandırdığını, davacının bizzat ortaklık ilişkisinin son bulmasından bir hafta sonra, 07.12.2011 tarihinde, … Limited Şirketi’nin diğer ortağı olan davalı ile özgür irade ve isteği doğrultusunda, ortaklık ilişkisinin sona ermesi sebebiyle tarafların sorumlu olduğu tüm hak ve borçların ne şekilde paylaşılacağı ve ödeneceğine ilişkin dava konusu sözleşmeyi akdetmek istediğini, anılan sözleşmenin tarafların özgür iradesiyle düzenlenerek imzalandığını, davacının işyerinin kâr etmemesi ve tahliye tehlikesi, yeni markanın tutmama endişesini fark edince farklı arayışlara geçerek kendi dükkanını açma iradesini belirttiğini, 30.12.2011 tarihinde sözleşme imzalayarak …l ile ortak olduğunu, kendi müşterilerini de alarak davalıya yakın bir lokasyonda işyeri açtığını, eski çalışanların birlikte götürüldüğünü, davacının gerek 19.03.2012 tarih ve 09934 yevmiye numaralı ihtarnamesinde gerekse de bu davadaki beyanları ile bila bedel olarak hissesinin devredilmiş olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını ve taraflar arasında hiçbir sorun yaşanmadığını, ortaklığının davacının isteğiyle sona erdirildiğini, davacının yaklaşık 20 yıldır gerek tek başına gerekse de ortaklı olarak kuaför salonları işlettiğini, dava konusu sözleşmenin hukuken geçersizliğinin istenemeyeceğini, davacının aşırı yararlanma (TBK md.28), yanılma (TBK md.30-31) ve aldatma (TBK. md, 36) olduğu iddiasının yerinde olmadığını, sözleşmeyle borç ve hakların ödenmesinden on gün sonra pay devrinin öngörüldüğünü, tarafların borçların 4. maddede ayrıntılı şekilde gösterildiğini, işletme giderlerinin ne şekilde ödeneceğinin sözleşmede ayrıntılı olarak belirlendiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı, taraf iddia ve savunmaları, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları doğrultusunda taraflar arasında … Ltd. Şti.’ndeki ortaklığın sona ermesi, davacı tarafından sahip olunan hisselerin davalıya devredilmesi ve bu sona erme sebebiyle şirketin borçların tasfiyesi karşılığında 110.000,00-TL bedelin davacı tarafından davalıya ödenmesi hususu konusunda 07/11/2012 tarihli sözleşmenin kurulduğu, T.T.K. 595 maddesi hükmünce limited şirket hisse devrine ilişkin sözleşmelerin yazılı olarak yapılması ve noterde onaylanması gerektiği, ancak dosya kapsamı itibariyle taraflarca bu hususta bir delilin dosyaya sunulmadığı, dolayısıyla hisse devrine ilişkin hükümler açısından sözleşmenin geçersiz olduğu, ancak diğer hususlar kapsamında tarafların dayandıkları hukuki sebeplerde dikkate alınarak dava konusu edilen talepler konusunda sözleşmenin ayakta olduğu, sözleşmede borçlara karşılık yapılacağı kararlaştırılan ödeme edimin davacının yerine getirdiği, bu hususun uyuşmazlık konusu olmadığı ancak davalı tarafından sözleşme ile istenen edimlerin yerine getirilmediği iddiasıyla birlikte ortaklığın sona ermesine yönelik sözleşmenin feshi ile ödenen bedelin iadesinin talep edildiği, davacının dilekçesinde hem hataya hemde aşırı yararlanama hukuki müesseselerine dayanılmışsa da iddiaların aşırı yararlanma temeline dayandığı, bu yönde sunduğu beyan dilekçesinde de sözleşmenin kurulması aşamasında objektif ve sübjektif aşırı orantısızlık bulunduğunu ve bunun müvekkilinin tecrübesizliğine ve deneyimsizliğinden faydalanılarak gerçekleştiğini belirttiği, hükme esas alınan bilirkişi raporlarında işletmenin aktifleri ve pasifleri yönünden yapılan değerlendirmede imza edilen sözleşme ile borç tutarının 336.324,39-TL olarak belirlendiği, davacının % 40 hissesini sözleşmeye göre bila bedel kaydıyla davalıya devretmesi ve vergi borçlarına ödenmesine karşılık olarak 110.000,00-TL ödemesinin kararlaştırılmış olması karşısında dava dışı şirketin mali tabloları üzerinde yapılan incelemede 31/12/2010 tarihinde 235.794,47-TL, sözleşme tarihinden sonraki ilk yıl sonu olan 31/12/2011 tarihinde ise 225.504,58-TL borçluluk durumunun tespit edildiği, sözleşmede belirlenen borç tutarıyla kayıtlar kapsamında tespit edilen borç tutarı kapsamında yaklaşık 110.000,00-TL farklılık bulunduğu, diğer yandan dava dışı şirketin öz kaynaklarının artıda olduğu ve şirket borçlarını karşıladığı, sözleşmede en yüksek borç kalemi olarak gösterilen vergi borçları yönünden Üsküdar Vergi Dairesi Müdürlüğünün 15/11/2013 tarihli cevabi yazısında dava dışı … Ltd. Şti.’nin 2011 ve 2012 yılları arsında borcunun bulunmadığı, 2013 yılına ait vadesi geçmiş 33.705,64-TL borcunun bulunduğu, bu kapsamda dosya kapsamı itibariyle sunulan deliller ve alınan bilirkişi raporları doğrultusunda sözleşmede belirlenen şartların hata veya gabin hukuki müesseseleri temelinde davacıya sözleşmenin feshi ve dolayısıyla ödenen bedelin iadesini talep etme hakkı doğurmayacağı kanaatine varılmakla davanın reddine, bunun yanında cevap dilekçesi ile davalı tarafından HMK 329. Maddesi hükümleri uygulanması istenilmiş ise de talebin yasal koşulları oluşmadığı değerlendirilerek bu talebin de reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLER İDavacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını aynen tekrarlamış ve bilirkişi raporunun eksik ve çelişkili olduğunu mahkemece ortaklığa ait menkul mal ve peştemaliye bedellerinin tespiti için üç kişilik bilirkişi kurulunda alınan raporun eksik olduğunu, somut olayda aşırı yararlanmanın objektif ve subjektif şartlarının oluştuğunu, sözleşmenin 2. maddesi kapsamında müvekkilinin 182.000 TL değerindeki hissesinin bedelsiz olarak devrettiğini, ayrıca davalıya 110.000 TL nakit ödeme yaptığını, işletmenin menkul mallarının paylaşımına ilişkin değerleme yapılarak somut bir paylaşım yapılmadığını, davalının işletmedeki malları kullanarak gelir elde etmeye devam ettiğini, 29.01.2016 tarihli raporda 29.035,00 TL menkul malın bulunduğunun belirlendiğini, bilirkişi raporuyla peştemaliye değerinin 90.000,00 TL olduğunun belirlenmesine rağmen bu bedelin ödenmediğini, önemli bir AVM’de bulunan iş yerinin peştemaliye değerinin önem arz etmesine rağmen bu bedelin ödenmemesi nedeniyle objektif şartlarının oluştuğunu, müvekkilinin tecrübesizliği nedeniyle subjektif şartların oluştuğunu, müvekkilinin şirket müdürü olmasına rağmen tacir olmadığını, müdürlük görevini fiili olarak yerine getirmediğini, müdürlük görevinin kağıt üzerinde kaldığını, alınan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu, müvekkilinin hak etmiş olduğu menkul mal değeri ve peştemaliye değeri hakkında karar verilmediğini, menkul malların yarısının değerinin işletmenin devir edilmiş olmasına rağmen belirlenerek tahsiline karar verilmediğini, bu talebin hiç dikkate alınmadığını, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasında düzenlenen 07.12.2011 tarihli sözleşmenin irade sakatlığı (hata, hile ve gabin) nedeniyle feshi , sözleşmenin 7. maddesi kapsamında ödenen 110.000 TL’nin tahsili istemine ilişkindir. Davacı, taraflar arasında düzenlenen 07.12.2011 tarihli limited şirket pay devir yükümlülüğü ve işletme devrinin mali sonuçlarını düzenleyen sözleşmenin aşırı yararlanma, yanılma ve aldatma hukuki nedenlerine dayalı olarak geçersiz olduğunu ileri sürerek sözleşmenin feshi ile sözleşme kapsamında yapılan 110.000 TL ödemenin istirdadını istemiştir. Davalı yan, sözleşmenin davacının talebi ve tarafların özgür iradesiyle düzenlendiğini, irade bozukluğu hallerinin bulunmadığını savunmuştur. İlk derece mahkemesince, taraflar arasındaki sözleşmede irade bozukluğu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, yasal süresi içerisinde, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı ve davalının ortağı olduğu dava dışı … Kuaförlük… Şirketi’nin 2003 yılında kurulduğu ve davacının % 40 oranında şirket ortağı olduğu, şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğu sabittir. Davacının şirket müdürü olarak şirket adına… markasının kullanılmasına ilişkin franchise sözleşmesi ve 01.05.2008 tarihli kiralama sözleşmesini akdettiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen “Sözleşme” başlıklı 07.12.2011 tarihli belge ile ortaklık ilişkisinin 01.12.2011 tarihinde sona ermesi nedeniyle borç ve alacakları ne şekilde tasfiye edileceği esasları düzenlenmiştir. Sözleşmenin 2. maddesinde davacının ortaklık payını 10 gün içerisinde bedelsiz olarak davalının göstereceği kişiye devir edeceği düzenlenmiş, 3. maddede ise davacının şirkette 01.12.2011 tarihinden itibaren hak ve alacak talep etmeyeceği, tüm hak ve alacaklarını aldığı, kullanılan markanın tüm haklarını davalı ve diğer ortaklara ait olduğu kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 4. maddesinde, şirketin kullandığı krediler, vergi ve prim borçları, 01.12.2011 tarih itibariyle kıdem ve ihbar tazminatları ödenmeyen elektrik faturası, kereste bedeli vb. borçlar ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 5. maddede …’ün iş hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerinin davacıya, Dilek Şenay’ın iş hukukundan kaynaklanan alacakların davalıya ait olacağı düzenlenmiştir. 7. maddede, sözleşmenin 4. maddesinde belirlenen şirket borçları nedeniyle 110.000 TL’nin davacı tarafından davalıya ödenmesiyle birlikte tarafların birbirlerini kayıtsız şartsız ibra ettikleri, bu miktarın vergi borçları için verildiği, belirlenen borçlar dışında 03.06.2003 ile 07.12.2011 tarihleri arasında yeni hak ve borcun çıkması halinde taraflar arasında 1/2 oranında paylaşılacağı kabul edilmiştir. Sözleşmenin 9. maddesinde, var olan kira sözleşmesinin feshi veya dükkanın boşaltılması halinde şirketin sahip olduğu demirbaşların satışından elde edilecek gelirin 1/2 oranında paylaşılacağı düzenlenmiştir. 11.01.2012 tarihli sicil gazetesine göre davacının şirketteki 182.000 TL’lik payının 91.000 TL’sini …, 91.00 TL’lik kısmını ise … kayıtsız şartsız pay devri ile devir ettiği, devirin şirketçe kabul edilerek tescil ve ilan edildiği anlaşılmıştır. Dosyada bulunan 26.10.2011 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’ne göre, davacının … A.Ş. adı altında şirket kurduğu görülmüştür. Davacı tarafından keşide edilen 19.03.2012 tarihli ihtarla, sözleşmede demirbaşa ilişkin bedel belirlenmediği, bedelin belirlenmesi talep edilmiş, 06.11.2012 tarihli ihtarla sözleşmenin fesih edildiği belirtilerek yapılan ödemenin iadesi istenmiştir. Davacı yan dava dilekçesinde aşırı yararlanma, aldatma ve yanılma hukuki nedenlerine dayanmış olup yargılama sırasında sunduğu dilekçesi ile istinaf başvurusunda diğer nedenlere dayanmamış, sadece edimler arasında aşırı oransızlık bulunması nedeniyle aşırı yararlanmanın objektif ve subjektif unsurların oluştuğunu belirterek dava aşırı yararlanma hukuki nedenlerine dayandırılmıştır (08.05.2015 tarihli dilekçe).Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılarak tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilmiştir. 19.09.2014 tarihli raporda şirketin borçları ve aşırı yararlanmanın şartları yönünden inceleme yapılmış olup, itiraz üzerine yeni oluşturulan bilirkişi kurulundan 29.01.2016 tarihli rapor alınmış, rayiç değere göre davacı ve davalının paylarının rayiç değerinin 64.060,80 TL olduğu anlaşılmıştır. TBK’nın 1. maddesi gereğince sözleşme, tarafların iradelerinin karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Taraflar kural olarak sözleşmenin içeriğini belirleme konusunda serbesttirler. TBK’nın 26. maddesi gereğince taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içerisinde özgürce belirleyebilirler. Sözleşmenin kesin hükümsüzlük nedenleri 27. maddede düzenlenmiştir. Somut olayda buna ilişkin bir istem bulunmamaktadır. Davanın dayanağı olan aşırı yararlanma, TBK’nın 28. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde uyarınca, bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.Sözleşme 07.12.2011 tarihinde düzenlenmiş olup TBK’nın 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği anlaşılmıştır. Davanın dayanağı olan aşrı yararlanma “gabin” sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunumuz gabini bir irade bozukluğu hali olarak öngörmemiştir. Bu nedenle gabini irade bozukluğu sebepleri arasında değil, sözleşmenin kurulması ile ilgili hükümler arasında düzenlemiştir. Buna göre gabin de sözleşmenin kurucu unsurlarıyla ilgili bir kurumdur. Hukukumuzun en önemli ilkelerinden birisi sözleşme özgürlüğüdür. Sözleşme özgürlüğü tarafların diledikleri koşullarda sözleşme yapabilme özgürlüğünü kapsar. Bunun sonucu olarak, taraflar sözleşmenin koşullarını ve karşılıklı olarak edimlerini diledikleri gibi belirleyebilirler. Ancak tarafların bu koşulları ve karşılıklı edimlerini tayin ederlerken, diğer tarafın içinde bulunduğu olumsuz koşullardan yararlanılmış, bu olumsuz koşullar nedeniyle bir taraf haksız yararlar temin etmişse buna rağmen sözleşmenin gerçerli olduğunu iddia etmek adalet duygusunu sarsabilir. Gabin, tarafların karşılıklı edimleri tayin edebilme konusundaki sözleşme özgürlüklerine getirilmiş olan bir sınırlamadır. Burada taraflardan birinin içinde bulunduğu olumsuz koşullardan yararlanmak suretiyle sözleşme özgürlüğünün kötüye kullanılmasının yani olumsuz koşullar içinde bulunan kişinin sömürülmesinin yaptırımı söz konusudur. Burada aslolan sözleşme özgürlüğü olduğu, ancak gabinin yasada öngörülen sıkı koşulların bulunduğu hallerde bu özgürlüğün istisnasının bulunduğundan söz etmek gerekir. YHGK’nın 30.09.1972 tarih ve 1972/229-765 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, “gabin” ancak, zaruret halinin ve mazeret sebeplerinin bulunduğu bazı durumlarda uygulanması gereken istisnai bir hüküm niteliği taşıması itibariyle 21. maddeye dayanan davaların çok ciddi bir incelemeye tabi tutulması gereklidir. Herhangi bir düşünce ile sözleşme hükümlerini yerine getirmek ve yaptığı sözleşmelerden pişmanlık duyarak caymak isteyen kişilerin bu hükümden yararlanması düşünülemez. Sıkı bir incelemeye tabi tutulmadığı takdirde birçok sözleşmelerin gabin sebebine dayanılarak geçersiz sayılması ve sözleşmelerin serbestliğinden beklenilen amacın ortadan kaldırılması gibi istenilmeyen bir sonucn doğumuna yol açılmış olur.Gabinden söz edilebilmesi için şu üç koşulun bulunması gerekir:-Nesnel (objektif) koşul; edimler arasında açık bir oransızlık bulunması gerekir.
-Öznel (subjektif) koşul; taraflardan biri zor durumda (müzayaka) veya düşüncesizlik yahut deneyimsizlik içinde bulunmalıdır.-Karşı taraf, yukarıdaki nesnel ve öznel koşullardan bilerek ve isteyerek yararlanmalıdır. (Yargıtay 15.H.D. 2015/5863 Esas, 2016/5140 Karar sayılı emsal ilamı)Davacı taraf, sözleşmedeki edimler arasında aşırı oransızlık bulunduğunu ve şirket müdürlüğü yapmasına rağmen tacir olmamasına rağmen davacıdan basiretli bir tacir davranışının beklenemeyeceğini, esasen şirkete ait olan vergi ve işletme giderlerinin davacının tecrübesizliğinden yararlanılarak davacıya yükletildiğini, işletmenin tahliyesi halinde demirbaşın satılarak yarısının bedelinin davacıya ödeneceğinin belirlenmesine rağmen her hangi bir süre öngörülmediğini belirterek sözleşmenin iptalini istemiştir. Öncelikle davacının menkul mal ve peştemaliye değeri istinaf nedeni incelenmiştir. Davacı taraf sözleşmenin gabin nedeniyle iptalini ve şirket borçları için ödediği miktarın istirdadını istemiştir. Davadaki talepler arasında peştemaliye bedeli veya demirbaş bedelinin tahsili istemi bulunmamaktadır. Taraflar ortağı oldukları şirketin borç ve alacaklarını bir bütün olarak değerlendirerek ortaklığı sözleşme ile tasfiye etmiş, sözleşme kapsamında davacının payını devir ederek sözleşmeyi ifa ettiği anlaşılmıştır. Nitekim sözleşmenin 3. maddesinde davacının tüm hak ve alacaklarını almış olması nedeniyle başka bir hak ve alacak talep etmeyeceği belirlenmiştir. Bu durumda şirket pay devrinin içinde sermaye değeri yanında şirketin peştemaliye değerinin de bulunduğu açık olduğundan bu yöne ilişkin istemi yerinde değildir. Diğer yandan sözleşmenin 9. maddesinde kira sözleşmesinin feshi veya … hizmet verilen dükkanın boşaltılması halinde sökülecek emtianın yarı değerinin davacıya ait olduğu kabul edilmiştir. Oysa, maddede belirtilen şartların oluşmadığı, işletmenin bir başka kişiye devir edilmesinin maddede yer almadığı anlaşılmakla bu yöne ilişkin istinaf istemi yerinde görülmemiştir.Davacının gabin hukuki nedenine ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesinde, davacının devir edilen şirket dışında başka şirket ortaklıklarının bulunduğu ve uzun süre kuaför sektöründe çalıştığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Sözleşmede tarafların hak ve borçları ayrıntılı olarak belirlenmiş olup, yukarıda belirtildiği üzere davacının sözleşmenin 3. maddesinde şirkette bulunan alacaklarını aldığı kabul edilmiştir. Bu durumda, kalan borçlar yönünden tarafların serbest iradeleriyle tasfiye anlaşması yapması ve alınan değerler dikkate alındığında sektörün içinde bulunan davacının kendi iradesiyle bir kısım borçları üstlenmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Sözleşmedeki edimler ve davacının iş tecrübesi dikkate alındığında gabinin objektif ve subjektif unsurunun gerçekleştiği kabul edilemez. Her sözleşmede bir edim dengesinin bulunması doğal olup, sözleşmenin 3. maddesi dikkate alınarak edimler arasında aşrı dengesizlik bulunduğu kabul edilemeyeceği gibi, davacının müzayaka halinde olduğu veya düşüncesizlik veya deneyimsiz olduğuna ilişkin hiç bir kanıt bulunmadığından, ilk derece mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davacının istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.
Davacı, iradeyi sakatlayan diğer sebeplerin (hata, hile) varlığını da kanıtlayamadığından, ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesi isabetli olup ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline.3-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27.05.2021 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.