Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/88 E. 2020/1068 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/88
KARAR NO: 2020/1068
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/06/2018
NUMARASI: 2016/761 E. – 2018/703 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki ortaklığın tespiti ve alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, 1974 yılında …’in kurucu ortağı olduğu davalı şirkete ait pay senetlerini bedeli mukabilinde …’den satın aldığını, ancak davacının yurt dışında ikamet etmesi sebebiyle pay senetlerinden doğan ortaklık haklarını kendisine karşı herhangi bir hukuksuzluk yapılmayacağı düşüncesiyle talep etmediğini, davalı şirketin 14.03.1997 ve 08.04.2997 tarihli yönetim kurulu kararıyla daha önce çıkarılan hisse senetleri ve nama yazılı muvakkat ilmühaberlerin iptali ile müvekkilinin elinde bulunan …-… ve … nolu B serisi pay senetlerinin 03.03.2006 tarihinde teslim edildiğini, ancak şirket kayıtlarına göre resmi ortak olmayan müvekkilinin ortaklıktan kaynaklanan haklarını kullanamadığını, pay senetlerini alındığı tarihten bu yana kar payı ödenmediği gibi ortaklıktan kaynaklanan yönetime katılma hakkı,temsil hakkı, oy verme hakkı bilgi alma ve inceleme hakkı ile rüçhan hakkı gibi haklarından da mahrum bırakıldığını ileri sürerek, davalı şirketten alınan hisselerinin müvekkiline aidiyetlerinin tespiti ve tesciline, fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere 1.000 TL kâr payı alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının, şirketin kurulduğu tarihten itibaren toplantılara iştirak etmediğini, pay senetlerini şirkete ibraz etmediğini, bu nedenle alacak hakkının zaman aşımına uğradığını, şirketin kuruluşundan itibaren küçük miktarlı birçok hisse senedinin … tarafından satın alındığını, hisse senetlerinin el değiştirmiş olduğundan şirket kayıtlarının incelenmesinde davacının ileri sürdüğü senetlere ilişkin ve davacının ortaklığına dair kayıtların bulunmadığını, müvekkili şirketin bugüne kadar yapılan sermaye arttırımlarının dikkate alınarak davacının ileri sürdüğü hisse senetlerinin değerinin, sermaye arttırımları nazara alınarak tespiti gerektiğini, müvekkili şirketin bir çok genel kurulunda kâr payı dağıtımı yapılmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “Davacı tarafından 2013 ve 2017 yıllarına ilişkin ticari defterleri üzerinde yapılan incelemede davacının talebinin hisse senetlerinin davalı nezdinde araştırılması talep edildiğinden davalının 2015 ve 2016 yılları genel kurul toplantılarına çağrı yapıldığı, önceki yıllara ilişkin ibraz edilen davet mektubunun bulunmadığı anlaşılmakta olup bu durumda davalı şirketin davacının şirkete ortak olarak kabul ettiği tespit edilmiştir. Zayi olan senetlerin yerine yenilerinin verildiğine dair düzenlenen tutanakta yer alan ve teslim eden olarak görünen …’in şirketin personeli olmadığı, davalının ilişkili kurumu olan … Ltd Şti’de bordrolu olarak çalıştığı, dava konusu hisse senetlerinin ticari defterlerde kayıtlı olduğuna dair belge ve bilgi bulunmamış ise de şirket pay defteri ve yönetim kurulu kararları incelendiğinde 28.05.1974 tarih, … tasdik numarası ile İstanbul … Noterliği tarafından tasdik edilen davalı şirketin pay defteri incelendiğinde 167 numaralı sayfada davacının … – … arası hisse senetleri ile 2004 numaralı hisse senedine sahip olduğu, … ve … numaralı hisse senetlerinin …’e satıldığı, davacı tarafından 14.03.1997 tarih, 08.04.1997 tarihlerinden daha önce çıkartılan hisse senetlerinin yerine yeni hisse senetlerinin matbu edildiği, üç adet hisse senedinin zayi olduğu, bunların yerine geçen 061,063,065 numaralı hisse senetlerinin bulunduğu, bu nedenle davacının davalı şirkete sermayedar olup toplam 3 adet hisse senedi ile pay sahibi olduğu anlaşılmıştır. Taraflar hisse senetlerinin 1970’li yıllara ait olduğu karşılıklı olarak kabul edilmiş, davacı taraf 1974 yılında kendisine verildiğini iddia etmiştir, pay defterinin tasdik tarihi 1974 tarihi olduğu, bir hisse bedelinin 5.000 TL olmak üzere beş hisse 25.000 TL bedel ile davacıya verildiği, bu yıldan toplam sermaye tutarının 29.500 TL olduğu hisse senetlerine düşülen ve sermaye artışlarına ilişkin olan şerhlerden anlaşılmış olup 1974 yılına ilişkin herhangi bir demirbaş, öz kaynak tespiti yapılmadığından davacının hisse payı sermaye ile oranlanmış ve davacının kuruluş esnasındaki hisse payı % 0,085 olarak tespit edilmiştir. Davacının kâr payı dağıtımı ile ilgili olarak talebi değerlendirildiğinde kâr dağıtımının zorunlu olmadığı, ana sözleşme ve genel kurul toplantılarında kârın dağıtılmamasına ya da kısmen dağıtılmasına da karar verilebileceği, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’nda belirtilmiştir. BK 147. maddesinde bir ortaklıktan ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasında bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, deneticileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacak beş yıllık zaman aşımına tabidir. Somut olayda dava konusu hisse senetlerinin iktisap yılı olan 1974 yılından dava tarihine kadar kâr payı talep etmeyen davacı tarafından son beş yılın kârını talep edebileceği göz önüne alındığında ibraz edilen ticaret sicil gazetelerinde kâr dağıtımına ilişkin ilan bulunmadığı davalı şirketçe kâr dağıtımı yapılmadığı anlaşıldığından talep edebileceği kâr payı olmadığı göz önüne alınarak bu konudaki talebin reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle davacının, davalı şirkette %0.0085 oranında pay sahibi olduğunun tespitine, kar payına ilişkin talebin reddine karar vermiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştu
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle, Davada ileri sürülen beyanlarını tekrarla, yurt dışında yaşayan müvekkilinin 2016 yılındaki Türkiye ziyareti sırasında davalı şirket kayıtlarında ortak olarak yer almadığını öğrendiğini, şirket yetkililerinin müvekkilini ortaklıkla ilgili bilgilendirmekten kaçındığını, müvekkilimin daha önce elinde bulunan …-…-… nolu B serisi pay senetleri zayi olması üzerine 03.03.2006 tarihinde …-…-… nolu senetlerin teslim edildiğini, müvekkilinin 12.05.2016 tarihinde yapılacak 2015 yılı genel kurul toplantısına çağrıldığı halde toplantıya katılmasının engellenmesi nedeniyle şirket kayıtlarında müvekkilinin hak sahipliğine ilişkin bilgi ve belge bulunmadığı iddiasının gerçek olmadığını, mahkemece müvekkilinin hisse payının hesaplanması için düzenlenen rapordaki “Şirketin sermaye artışlarında davacı tarafın ilave bir katkısı olduğuna dair ibraz edilen belge ya da bilgi bulunmamaktadır. Dolayısı ile sermaye artışı hakkında hangi oranda olursa olsun davacının şirket sermayesine katkısı elinde bulunan üç adet hisse senedi nominal bedelinin güncellenmiş hali kadar olacaktır. Davacı tarafın şirket kuruluşundan bu yana yapılan artışlarda katkısı olduğuna dair dava konusu hisse senetleri haricinde bir iddiası tespit edilememiştir.” şeklindeki tespitin yerinde olmadığını, zira müvekkilinin ortaklıktan doğan haklarının kullanılmasının davalı şirket tarafından engellendiğini, olağan genel kurula katılmasının dahi önüne geçildiğini, müvekkilinin elinde bulunan 3 hisse senedinden başka sermaye artışına katkıda bulunma imkanı davalı tarafından ortadan kaldırıldığını, ortak olan müvekkiline ortaklık hukukunun en temel haklarından biri olan kar payı ödemesinin yapılmadığını, kar payının kazanılmış hak olması nedeniyle genel kurul kararı kar dağıtımına karar verildiğinde payları oranında temettü hakkına sahip olacağını, buna rağmen bugüne kadar kar payı adı altında herhangi bir ödeme yapılmadığını, bu durumda davalının şirket ortaklığının bulunmadığı iddiası ile zamanaşımı iddiasının çelişkili olması karşısında şirket ana sözleşmesi, şirkete ait her türlü resmi evrak, muhasebe kayıtları ve diğer ilgili evraklar celbedilerek inceleme yapılması gerekirken, hükme esas alınan raporda incelemenin şirket merkezinde 2013-2014-2015-2016-2017 yıllarına ilişkin defterler üzerinde yapılmasının hatalı olduğunu, kar payı incelemesinin yalnızca ibraz edilen belgeler üzerinde yapılarak, şirketin kar elde etmediği gerekçesiyle talebin reddine karar verildiğini, mahkemece itiraz doğrultusunda tüm genel kurul kararlarının getirtilerek kar payı alacağının belirlenmesi gerektiğini, diğer yandan raporda hisse senetlerinin pay bedellerinin hesaplamasında öz kaynak verilerine ulaşılmaksızın basit orantı kurularak hesaplama yapılarak bu hesaplama ile raporda belirtilen hisse senetlerinin değerine ilişkin hatalı olarak yapılan hesaplama sonucunda öngörülen hisse değerinin hatalı olduğunu, bilirkişi kurulunun verilerin eksik olduğunu belirtmesine rağmen mahkemece bu eksikliklerin giderilmediğini, resmi kayıtlarda mevcut evrak ve belgelerin getirtilmeden hisse oranının eksik hesaplandığını, raporda görevlendirme sınırları aşılarak hukuki değerlendirme yapıldığını, kar payı alacağının zamanaşımına uğradığına ilişkin bilirkişi tespitinin hatalı olduğunu, esasen henüz kar payı alacağı doğmadığından zamanaşımı süresinin de işlemeyeceğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda şirketin kar elde etmediğinin tespiti üzerine talebin reddedildiğini, oysa raporda, kar payına ilişkin açıklamaların vergi beyannameleri ya da mali tablolara göre değil, ibraz edilen Türkiye Ticaret Sicil Gazetelerinde yayımlanan şirket bilgilerine göre hesaplandığının açıklanması karşısında hesaplamanın eksik bilgi ve belgelerle yapıldığının belirtilmesi karşısında, mahkemece hesaplamaya esas teşkil edecek eksik herhangi bir belgenin celbi istenmeksizin, bilirkişinin eksik incelemesi ile oluşturulan rapora dayalı olarak karar, kar payı talebinin reddinin hukuki dayanağının bulunmadığını, yeni bir rapor alınması talebinin geçerli gerekçe gösterilmeksizin reddedilerek hesaplamaya esas teşkil edecek eksik belgeler getirtilmeksizin mevcut belge ve bilgiler üzerinden yapılan inceleme sonucu düzenlenen eksik ve hatalı bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının, davalı şirketin ortağı olduğunun tespiti ile, ödenmeyen kar paylarının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulü ile davacının, davalı şirketin ortağı olduğunun tespitine, kar payına ilişkin talebinin reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılarak şirketin yasal olarak saklamak zorunda olduğu defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Bilirkişi kurulu, kar payı yönünden 2003 yılından 2017 yılına kadarki genel kurullarda kar payı dağıtılmadığını belirlemişlerdir. Bunun yanı sıra, bilirkişi kurulunca davacıya ait olan üç pay yönünden hem payların ilk oluşturduğu 1974 yılındaki sermayeye göre hem de iptal edilen hisse senetleri için davacıya yeniden teslim edilen hisse senetleri yönünden hisse senetlerinin davacıya teslim edildiği 2006 yılı için şirketin ödenmiş sermayesi içindeki oranı belirlenmiştir. Kar payının dağıtımına ilişkin belirlenen süre içinde bir genel kurul kararı alınmaması nedeniyle mahkemece kar payına ilişkin talebin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Diğer yandan, davacıya ait payların şirket sermayesi içindeki oranı güncelleme yapılarak belirlenmiş olup, davacının şirket ortaklığından kaynaklı haklarının, bu kapsamda sermaye artırımına katılma hakkının davalı şirket tarafından engellendiğine ilişkin bir kanıt sunulmamıştır. Dava dilekçesinde de ilk olarak 2016 yılında yapılan genel kurul için davacının çağrıldığı, bu dönem öncesi, davacının genel kurullara katılmadığı gibi, katılmak isteyen davacının engellendiğine ilişkin bir kanıt bulunmamaktadır. Bu durumda, davacının elindeki payların güncel değerinin şirketin sermayesine oranlanarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçeyle, ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönünde kurduğu hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan harcın Hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olarak karar verildi.15/10/2020
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, işbu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.