Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/872 E. 2021/939 K. 08.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/872
KARAR NO: 2021/939
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/11/2018
NUMARASI: 2014/361 E. – 2018/1142 K.
DAVANIN KONUSU: Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali
Taraflar arasında görülen genel kurul kararının iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin babası …’nın davalı şirkette pay sahibi olduğunu ve babasının 03.11.1999 tarihinden ölümünden sonra 2000 yılından itibaren müvekkilinin şirkette paydaş olarak yer aldığını, babasının ölümünden sonra ilkokul mezunu olan müvekkilinin cahilliğinden faydalanarak, notere götürmek suretiyle veya doğrudan okumasına müsaade edilmeden bir takım belgeler imzalatıldığını, müvekkilinin hangi belgeleri imzaladığını ve belgelerin içeriğini dahi bilmediğini, şirketin 2010/2011 yılı olağan genel kurul toplantısının 26.11.2012 tarihinde yaptığını ve toplantı tarihinin müvekkiline bildirmemesi nedeniyle müvekkilinin toplantıya katılamadığını, buna rağmen müvekkilinin yokluğunda imzasının sahte olarak atılarak toplantıya katılmış gibi işlem yapıldığını, genel kurulda kar dağıtımına ilişkin bir karar alınmadığını, 16.09.2010 tarihinde yapılan 2009 yılı genel kurul toplantısından, 16.01.2009 tarihinde yapılan 2007/2008 yılları genel kurul toplantısından, 21.01.2008 tarihinde yapılan 2006 yılı olağan genel kurul toplantısından, 15.12.2006 tarihinde yapılan 2005 yılı olağan genel kurul toplantısından, 12.04.2005 tarihinde yapılan 2004 yılı olağan genel kurul toplantısından, 22.03.2004 tarihinde yapılan 2003 yılı olağan genel kurul toplantısından usulüne uygun şekilde haberdar edilmemesi nedeniyle müvekkilinin genel kurul toplantılarına katılamadığını, ancak müvekkilinin yokluğunda sahte olarak imzası atılarak genel kurul toplantısına katılmış gibi gösterildiğini, genel kurul kararlarında kar payı dağıtılmadığını ve müvekkilinin kar payı almadığını, 2003 yılı olağan genel kurulda 50.000 TL olan şirket sermayesinin 250.000,00 TL’ye çıkartıldığını, 15.12.2003 tarihinde yapılan 2002 yılı olağan genel kurul toplantısı için de aynı şekilde işlem yapılarak şirket karının yedek akçeye eklenmesine ve 5.000 TL olan şirket sermayesinin 50.000TL’ye çıkartılmasına karar verildiğini, 19.09.2002 tarihinde yapılan 2002 yılı genel kurulu ve 25.12.2001 tarihinde yapılan 20000 yılı genel kurulan müvekkilinin çağrılmamasına rağmen toplantıya katılmış gibi imzasının atıldığını ve genel kurulda şirket karının yedek akçeye eklendiğini, anonim şirketin ortaklarının TTK’nın hükümlerine göre usulüne uygun şekilde toplantıya çağrılması gerektiğini, o tarihte yürürlükte olan TTK’nın 368. maddesi (yeni TTK 414) gereğince müvekkilinin çağrılmadığı halde katılmış gibi gösterildiği genel kurul kararlarının mutlak butlanla hükümsüz olduğunu, müvekkilinin genel kurul toplantılarına çağrılmadığı halde yokluğunda sahte şekilde imzasının atılarak genel kurul toplantısı yapıldığını, müvekkilinin babasının ölümünden sonra 2000-2012 yılları arasında müvekkilinin, davalı şirketten kar payı almadığını ileri sürerek, anılan genel kurul kararlarının batıl olması nedeniyle iptaline, 20000 ila 2012 yılları için şimdilik 1.000,00 TL kar payının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; genel kurul toplantılarında alınan kararların iptali davası açılabilmesi için, pay sahibinin genel kurula katılarak, karara karşı oy vermesi, bu durumu ve muhalefet şerhini toplantı tutanağına yazdırmış olması gerektiğini, ancak alınan kararlara katılmayan davacının karşı oy ve muhalefet şerhinin bulunmaması ve iptal davasının yasal süresinde açmaması nedeniyle esasa girilmeden davanın reddi gerektiğini, şirketin 1998 yılında aile şirketi olarak kurulduğunu ve davacının amcası …’nın tüm ortakların ittifakı ile yönetim kurulu başkanı seçildiğini, davacının murisinin yönetimde yer almadığını, müvekkili şirketin ve yönetim kurulunun yakın akrabalardan oluşması nedeniyle hiçbir hissedarın hakkına halel getirmeyecek şekilde idare edildiğini, şirketin kuruluşundan itibaren davacının da paydaş olduğu dönem dahil olmak üzere hissedarlarına ve şirkete zarar verecek hiçbir işlem gerçekleştirilmediğini, tüm hissedarların ve aile bireylerinin yapılan işlerden haberi olduğunu, şirketin şu ana kadar kar payı dağıtımına ilişkin karar almadığını, kar payı dağılmamasında ana sözleşmeye aykırı bir durum bulunmadığını, ana sözleşmede kar payı dağıtılacağına ilişkin hüküm bulunsa bile genel kurulun kar payı dağıtılmamasına veya karın şirket menfaatleri için yedek akçe olarak ayrılmasına karar verebileceğini, genel kurulun aldığı bu haklı kararlarda hukuka aykırılık bulunmadığından davacının aksi yöndeki iddialarının dinlenmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin sadece 2001 ve 2002 yıllarında faaliyeti ile ilgili kar ettiğini ve bu karın yedek akçeye ayrıldığını, şirketin kuruluşundan itibaren yaptığı genel kurul toplantılarında alınan kararların iptalinin talep edilmesinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, noter belgelerinden de görüleceği üzere davacının çok kısa zaman aralıkları ile çok farklı imzaları kullandığını, sabit bir imzasının bulunmadığını ve zaman zaman kendisini vekille temsil ettirdiğini, davacının iddiasının dürüstlük ilkesine aykırı olduğunu, bir yandan genel kurulların iptalinin istenilmesine rağmen diğer yandan kar payı talep edilmesinin çelişkili olduğunu, genel kurul kararlarının iptalinin istenilmesi nedeniyle kar payına ilişkin talebin dinlenemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı tarafın, kendisinin katılmadığı ancak katılmış gibi gösterilerek alınan genel kurul kararları ile ilgili iddiası yönünden davacının örnek imzaları toplanmış, huzurda imzaları alınmış ve adli tıp kurumundan rapor alınmak suretiyle imza sahteciliği iddiası incelenmiştir. Adli tıp kurumunun 05/09/2014 tarihli raporu ve 22/02/2014 tarihli ek rapor ile 17/07/2016 tarihli ikinci ek raporu değerlendirilmek suretiyle mahkememizce asılları temin edilebilen genel kurul tutanaklarındaki imzalar ile davacının imzaları karşılaştırıldığında; davacımızın imzasının taklit edildiği, o yokken varmış gibi karar alındığı genel kurul toplantıları tespit edilmiştir. Bu toplantılar 25/12/2001-19/09/2002-15/12/2003 – 22/03/2004 – 12/04/2005 – 15/12/2006 – 21/01/2008 – 16/01/2009 tarihli genel kurul toplantılarıdır. Bu husus mahkememizce kesin olarak belirlenmiş olup; Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 16/11/2016 tarihli 2005/8391 Esas 2006/11756 Karar sayılı hükmünde de belirtildiği üzere ‘davacının bizzat katılarak oylamalarda oy kullanmış gibi ve oy kullanma görevini ifa etmiş gibi gösterilmesi halinde genel kurulun yok hükmündedir.’ bu nedenle davacının imzasının sahte olarak atıldığı bu genel kurul kararlarının yoklukla malul olduklarının tespitine mahkememizce karar verilmiştir. Davalı taraf her ne kadar hak düşürücü süre itirazında bulunmuş ise de; yoklukla butlan halinde hak düşürücü sürenin söz konusu olmayacağı nazara alınmıştır. Dava konusu olan diğer genel kurul kararlarında ise, bilirkişi rapor ve ek raporlarında yokluk ve / veya butlan yaptırımına tabii tutulacak bir durumun bulunmadığı; bu nedenle iptal davasına bu kararların tabii olabileceği; ancak genel kurul kararlarının iptali içinde hak düşürücü sürenin dava konusu diğer genel kurul kararları yönünden geçmiş bulunduğu; bu nedenle onlar yönünden davanın reddi gerektiği; kaldı ki, bir an için hak düşürücü süre dolmasaydı dahi yoklukla malul olduklarına karar verilen ve davacının imzasının sahte olarak kullanıldığı kararlar dışındaki genel kurullarda alınan kararların esasen iptal sebebini de taşımadığı nazara alınarak onlar yönünden ise davanın reddine karar vermek gerekmiş; Davacı taraf, kar payı dağıtılması ve tahsiline de karar verilmesini talep etmiş olup; bu talep daha önceki rapor ve ek raporda yeteri kadar incelenmediği için mahkememizce ikinci ek rapor alınmış; daha önceki raporlarda davacının bunu talep edemeyeceği kanaati bilirkişilerce bildirilmiş ise de; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2002/11904 Esas – 2003/5051 kararında; kar payı dağıtımının TTK’nun 533. Maddesi gereğince genel kurulun yetkisinde olduğu, genel kurulca verilecek karar ile muaccel olduğu ancak genel kurul direngen olup, kar payı dağıtmamakta direnirse o vakit şirket ortağının mahkemeden kar payı dağıtılması ve miktarı hususunda dava açabileceği hususundaki hükmü nazara alınarak; bilirkişi heyetinden şirketin finansal alanı, o finansal alandaki genel kurul tarihlerinde görülen Türkiye’deki ekonomik durum ve şirketin faaliyet alanı ve kapasitesi nazara alınarak; şirketin kar payı dağıtması gerekirken dağıtmamakta direngen hale düşüp düşmediği hususunda ek rapor istenmiş; bilirkişi heyetinin ikinci ek raporunda şirketin faaliyet ve mali durumuna nazaran kar payı dağıtmamakta direngen hale düştüğünün kabul edilemeyeceği tespit edilmiş olup.. ” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalı …’nin 25.12.2001, 19.09.2002, 15.12.2003, 22.03.2004, 12.04.2005, 15.12.2006, 21.01.2008 ve 16.01.2009 tarihli genel kurul kararlarının yoklukla malul olduklarının tespitine, diğer genel kurul kararlarının iptali talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine, kâr payına ilişkin davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin, bir kısım genel kurul kararları hakkında verdiği yoklukla malul oldukları yönündeki kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının taleplerinin TMK’nın 2. maddesine aykırı olmasına rağmen mahkemece bu hususu nazara alınmadan karar verildiğini, davacının, 2010 ve 2012 yıllarında yapılan genel kurullara yapılan usulüne uygun çağrıya rağmen katılmadığını, sonraki yıllarda ise vekil göndererek katıldığının sabit olduğuna göre, artık bu aşamadan sonra toplantılara katılmayarak alınan kararlara hiçbir itirazda da bulunmayan davacının, imzanın kendisine ait olmadığı iddiasıyla 2009 yılı ve öncesine ait genel kurullara ilişkin iptal talebinde bulunmasının kötü niyetli olduğunu, bilirkişi raporuna yönelik itirazda belirtildiği üzere, imza inkarına yönelik iddianın kabul edilmediğini, davacının ortağı olduğu … A.Ş. unvanlı başka bir şirkete karşı benzer taleplerle mahkemenin 2014/360 Esas sayılı dosyası ile açtığı davanın mahkemece reddedildiğini, davacının eldeki davada bir taraftan genel kurul kararlarının iptalini talep etmesine rağmen, diğer taraftan kar payı dağıtılmasına karar verilmesini talep etmesin de çelişkiyi ve kötü niyeti gösterdiğini, mahkemece bir kısım kararların yoklukla malul kabul edilerek iptal edilmesiyle davacının kötü niyetinin korunduğunu, davacının şirketteki %1,55 oranında paydaş olduğunu, davacının sahip olduğu pay oranı ve toplantılarda kararların diğer ortakların oybirliği ile alınmış olması nedeniyle, genel kurullarda alınan veya alınacak kararlara bir etkisinin olmayacağını, toplantı ve karar nisaplarını etkilemeyeceğinin açık olduğunu, buna rağmen TTK’nın 446/1-b maddesindeki yasal dava şartı oluşmadığından davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, dava dilekçesinde alınan kararların kanuna, ana sözleşmeye ve/veya iyiniyet kurallarına aykırı olduğunun da ileri sürülmediğini, karara esas alınan Adli Tıp Kurumu imza incelemesi raporlarında itirazlarının değerlendirilmediğini, raporlardaki 2001, 2002, 2003, 2004, 2005,2006,2008,2009 yıllarına ait hazirun cetvelindeki imzaların davacı eli ürünü olmadığı yönündeki kanaat bildiren kısımlarda itirazlarının değerlendirilmediğini, davacının davadan kısa süre önce noterde attığı imzanın dahi kendisine ait olmadığını ifade ettiğini, bu nedenle imzaları arasındaki benzerlik ve farklılıkların bilirkişilerce teknik olarak incelenmediğini, toplanan imza örneklerinden davacının kısa aralıklarla farklı imzalar attığının belirlendiğini, toplantıya hükumet komiserinin katılmasına rağmen uzun yıllar sonra imzaların kendisine ait olmadığının iddia edilmesinin açıkça kötü niyetli olduğunu, rapora göre davacının üç farklı imzasının bulunması nedeniyle bu hususun açıklanması gerektiğini, benzer iddialarla açılan davalarda bir birine benzeyen bazı imzaların davacının eli ürünü olduğunun anlaşıldığını, mahkemece raporlara yönelik itirazlarının karşılanmaması nedeniyle kararın eksik incelme sonucu verildiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın tümden reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı anonim şirketin dava konusu genel kurullarının sahte imzayla yapılması nedeniyle yoklukla malul olduğunun tespiti, ödenmeyen kâr paylarının belirlenerek tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacının babasının ölümünden sonra miras yoluyla davacı şirketin ortağı olduğu sabittir. Davacının ortak olduğu tarihten sonra 15.02.2000 tarihinden itibaren yapılan genel kurul toplantılarına katılmadığını, toplantılara çağrılmadığını buna rağmen yokluğunda yapılan genel kurullara sahte imzası atılarak katılmış gibi gösterildiğini beyan ederek alınan kararların iptalini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince getirtilip incelenen ve yokluğunun tespitine karar verilen genel kurul toplantılarında davacının asaleten katılmış gibi gösterilerek genel kurul kararlarının alındığı ve birçok kararın da bu şekilde oy birliğiyle alındığı görülmüştür. Usulünce genel kurul çağrısı yapılmadan, davacının bizzat katılarak oylamalarda oy kullanmış gibi ve oy kullanma görevini ifa etmiş gibi gösterilmesi halinde genel kurul kararları yok hükmündedir. İlk derece mahkemesince genel kurul hazirun cetvelleri asılları ile imza asılları getirtilerek imza üzerinde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınmıştır. 05.09.2014 tarihli kök raporda 27.04.2001, 29.04.2002, 30.03.2007 tarihli genel kurullardaki imzanın davacının eli ürünü olduğu, 30.04.2003, 22.03.2004, 17.06.2003, 08.04.2005, 28.03.2006, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihlerindeki yapılan genel kurul toplantılarındaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı belirlenmiştir. İtiraz üzerine alınan 22.12.2004 tarihli bilirkişi raporunda önceki görüşler tekrar edilmiştir. İtiraz üzerine mahkemece oluşturulan üç kişilik grafoloji uzmanından oluşan bilirkişi kurulunca düzenlenen 08.06.2015 tarihli raporun incelenmesinde 16.01.2009, 21.01.2008, 15.12.2006, 12.04.2005, 22.03.2004, 15.12.2003, 19.09.2002, 25.12.2001 tarihinde yapılan genel kurul toplantılarındaki imzaların davacının eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir. İtiraz üzerine aynı bilirkişi kurulundan alınan 17.07.2016 tarihli raporla tarafların itirazları değerlendirilmiştir. İlk derece mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesini optik ve teknik aletler yardımıyla grafoloji inceleme tekniklerine uygun şekilde yapılmış olması nedeniyle ilk derece mahkemesince yeniden rapor alınmamasına ilişkin ara kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.10.2020 ve 2019/1366 Esas, 2020/4391 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; yokluk, bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen kurucu/şekli nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir (Mehmet Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, 14. Bası, Beta, İstanbul,2020,s.198). Bu aykırılık, işlemin esaslı noktadaki kurucu unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Yokluk ve butlan hallerinin varlığı halinde bu hususun mahkemelerce re’sen gözönünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, mülga 6762 sayılı TTK’nın 381. maddesinde (6102 S. TTK 445-446) düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamı ile de benimsenmiştir. Anonim şirketlerin temel karar organlarından olan genel kurulun görevleri ve toplantıya çağrılma usulleri TTK’nın 407 vd maddelerinde (ETK 360 vd ) düzenlenmiş olup, usulüne uygun şekilde toplantıya çağrılan ortağın, genel kurulda alınan kararların iptalini talep edebilmesi için toplantıya katılarak olumsuz oy kullanması ve muhalefet şerhinin tutanağa geçirilmesi gerekir. Ancak yokluk gibi durumlar ile TTK’nın 446. maddesinde belirlenen nedenler aranmaksızın ve üç aylık hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespiti istenilebilir. Somut olayda davacı ortağın usulüne uygun şekilde çağrılmadığı, buna rağmen mahkemece yokluğu tespit edilen kararlara katılmış gibi imzasının atıldığı, genel kurulun tüm ortaklar bulunmaksızın çağrısız şekilde toplanamayacağı, tüm ortakların eksiksiz şekilde katılmaması nedeniyle toplantının TTK’nın 416. (ETK 370.) maddesi gereğince çağrısız genel kurul olarak da değerlendirilemeyeceği anlaşılmıştır (Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 09.05.2016 tarih 2015/15391 E. 2016/5230 K. Sayılı ilamı) Davacının yokluğu tespit edilen genel kurul kararlarından sonraki bir kısım genel kurullara bizzat veya vekil aracılığıyla katılmış olması, sahte imzayla düzenlenen genel kurul toplantılarına geçerlilik kazandırmaz. Davacının sonraki toplantılara katılmasına rağmen önceki genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitini istemekle hukuki yararı bulunduğu gibi, bu tür hukuk aleminde doğmamış kararların iptalini istenilmesi dürüstlük kurallarına aykırı da değildir. Davacının, kararların iptalinin yanı sıra kâr payını talep etmesi çelişkili davranış olarak değerlendirilemeyeceği gibi bu talep dahi iptal isteminin kötü niyetle yapıldığını göstermez. Somut olayda, geçerli bir şekilde alınmaması nedeniyle hukuk aleminde doğmamış ve yok hükmünde olan kararların iptali talep edilmiş olup, ilk derece mahkemesince yapılan inceleme hüküm vermeye yeterlidir. Mahkemece taraf iddia ve savunmaları ile dosyadaki delillerin değerlendirilerek yasa ve yeterli gerekçe oluşturması nedeniyle, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı vekilinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce, taraf vekillerine tebliğine, 6-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 08.07.2021 tarihinde, oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın davalı vekiline vekiline tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.