Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/859 E. 2021/1195 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/859
KARAR NO: 2021/1195
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/12/2018
NUMARASI: 2014/474 E. – 2018/1203 K.
DAVANIN KONUSU:Haksız Rekabet- Tazminat
Taraflar arasında görülen haksız rekabet davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 01.01.2001 ve 04.05.2004 tarihlerinde Amerikan otomasyon ve bilişim ürünleri üreticisi …’nun iştiraki olan … ile konusu …’e ait lisanslı ürünlerin Türkiye sınırları içinde pazarlanması, nihai kullanıcılara satılması, kurulumu ve bu ürünlere ilişkin teknik destek sağlanması olan “… Dağıtım Sözleşmesi” imzaladığını, müvekkilinin 24.03.2001 tarihinde davalı ile davalının üçüncü kişilerle akdettiği sözleşmeler uyarınca öngörülen mal ve hizmetlerin davacı tarafından tedarik edilmesine ilişkin “Müşteri Çözümleri Sözleşmesini” akdettiğini, müvekkilinin davalı ve …’nun arasındaki ilişkide 2006 yılına kadar önemli yere sahip olduğunu, 2006 yılına kadar devam eden “…” kapsamında çalıştığını her iki şirket arasındaki sunulacak destek hizmetinin doğrudan davacı tarafından davalıya fatura edileceği hususunda 01.12.2003 tarihinde anlaşma sağlandığı, 25.01.2005 tarihinde … tarafından davacıya gönderilen yazıyla, … ve … ile kurulacak bağlantıdan davacının sorumlu olacağının belirtildiğini, bu nedenle sunulan destek hizmeti bedelinin … tarafından davacıya, davacı tarafından da davalıya fatura edildiğini, 2007 yılında … Şirketler Grubunda bulunan … için tasarlanan projenin her safhasında müvekkilinin yer aldığını, projenin lokal danışmanı ve bir kısım hizmetleri davacı tarafından yapılacağı inancıyla … Dağıtım Sözleşmesi kapsamında pazarlama, teknik destek ve danışmanlık hizmeti sağlandığını, 28.02.2007 tarihinde ulaştırılan yazının müvekkilince imzalandığını ve proje kapsamında … tesislerinde yapılan toplantıların müvekkili şirket yetkililerinin katılarak bir takım işlemleri yaptıklarını, toplantıya …’yi temsilen ve taraflar arasında aracılık yapmak amacıyla sadece müvekkilinin katıldığını, düzenlenen iş planının müvekkili vasıtasıyla …’ya iletilerek imzalandığını, … yetkilisi tarafından 25.05.2009 tarihinde müvekkiline gönderilen e-posta da proje bedelinin taraflar arasında paylaşımına ilişkin …’nın seçimine göre iki ödeme modelinden birinin seçileceği konusunda mutabık kalındığını, 2009 yılında taraflar arasındaki proje detaylarının görüşülmesine devam edildiğini ancak otomotiv sektörünü etkileyen kriz nedeniyle projenin bir süre askıya alındığını, 2010 ve 2011 yıllarında belirtilen taraflar arasındaki görüşmelerin devam ettiğini, müvekkilinin İtalya’da yapılan toplantıyı organize ettiğini, …’ya teknik destek verildiğini, bu hizmetlerin davalı üzerinden nihai müşteri olan …’ya sunulduğunu, yazılım lisansının bir adetinin davalı üzerinden …’ya satıldığını, müvekkilinin bu şekilde 2006 yılından bu yana davalı ve …’ya ürün, hizmet, yazılım ve mühendislik desteği verdiğini; sözleşmenin tekrar gündeme alınması aşamasında müvekkilinin proje dışında bırakıldığını, …’ya gönderilen e-posta ile bu tür eylemlerin haksız rekabet oluşturduğunun bildirildiğini, muhatapça cevap verilmediğini, 19.05.2014 tarihli yazı ile “… Dağıtım Sözleşmesi” ‘nin 30.06.2011 tarihinde kendiliğinden sona ereceğinin … tarafından bildirildiğini, 10 yıllık ticari ilişkinin aniden bitirilmesine anlam veremeyen müvekkilinin dostane çözüm için öneri beklediğinini …’e bildirdiğini, bu kapsamda gönderilen 31.10.2011 tarihli yazıyla portföy tazminatıyla uğranılan zararların tanziminini istediğini, taleplerine davalı şirket yetkililerinin olumsuz cevap verdiğini, … tarafından yapılan teklifin yetersiz olması nedeniyle kabul edilmediğini, dağıtım sözleşmesinin haksız bir nedenle feshine müteakip görüşmeler devam ederken, davalının … Türkiye Distribütörü olarak ilan edildiğini, davacının yönlendirmesiyle …’nun müvekkilini tamamen devre dışı bırakarak proje dolayısıyla hak kazanılan veya kazanılacak kazançların elde edilmesinin engellendiğini, davalının sergilediği tutumu …’nun kendisi ile sözleşme yapmaya yönlendirmek amacına yönelik olması nedeniyle TTK’nın 56/1.b maddesi gereğince haksız rekabet niteliğinde olduğunu, davalının sözleşmenin diğer tarafının sözleşmeyi fesih ile kendisi ile sözleşme yapmak üzere yönlendirmesinin haksız fiil ve haksız rekabet koşulu oluşturduğunu, davacının “.. Dağıtım Sözleşmesi’nin” feshinden sonra müvekkili ile imzaladığı müşteri çözümleri sözleşmesinin 9.2.maddesine aykırı olarak müvekkili izni olmaksızın müvekkilinin bünyesinde çalışan mühendislere iş teklifinde bulunduğunu, müvekkilince keşide edilen 02.03.2012 tarihli ihtarla …’nın acentesi sıfatıyla yapılan satışların sonlandırılması nedeniyle uğranılan zararların, portföy tazminatının ve davalının haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyel uğranılan zararların tanziminin istendiği, davalı tarafından keşide edilen ihtarname ile davalının acente olmaması nedeniyle … adına tebligat alamayacağını belirtilerek ihtarnamenin iade edildiğini ve davalının haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin bulunmadığının belirtildiğini, oysa davalının …’ın sözleşmenin ihlali ve sona erdirmeye yönlendirmesiyle, müvekkilinin elde edeceği kardan mahrum kaldığını, bu bedelin 25.05.2009 tarihli müvekkiline gönderilen e-postadaki modellerden birinin benimsenmesi halinde müvekkilinin elde edeceği kar ve “… Dağıtım Sözleşmesi”nin devamı süresince elde edilecek distribütörlük kazancı olduğunu ileri sürerek, şimdilik 50.000 TL kazanç kaybının dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının 02.03.2012 tarihinde Beşiktaş … Noterliğinden keşide edilen ihtarnamesinin müvekkiline tebliğ etmesine rağmen ihtarın … şirketini muhatap aldığını, şirketin yurt dışındaki adresine tebligat yapmamak için, müvekkilinin bu şirketin acentesi olduğunu iddia ettiğini, cevabi ihtarda müvekkilinin acente olmadığının belirtilerek ihtarın iade edildiğini, müvekkilinin zorlama ile davaya dahil edildiğini, dava dilekçesinin 22.bendinde müvekkilinin davalı çalışanlarına iş teklif edilmesine müşteri çözümlerine aykırı olduğunun belirtildiğini, bunun dışında davacının müvekkiline yönelik her hangi bir iddiası bulunmaması nedeniyle davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, müvekkilinin … Holding bünyesinde bulunan bilişim şirketi olduğunu, … AŞ. Ve … Holding’in müvekkilinin eski müşterileri olduğunu, dava dilekçesinde bahsedilen … şirketinin 1987 yılında kurulduğunu, 1998 yılında … şirketi tarafından satın alınma ve birleşme sonucu, … şirketinin kurulduğunu, davacı şirketin ise müvekkili şirketin tedarikçilerinden biri olduğunu, müvekkili şirketin müşterisi olan …’nın … adlı üretim hattı otomasyonu projesini başlattığını, projenin içinde birçok program, sistem ve arayüz bulunduğunu, müvekkilinin, müşterisi …’ya satmak üzere … şirketiyle 02.08.2001 tarihinde lisans alımına ilişkin … sayılı sözleşmeyi yaptığını, aynı tarihte …-… ile 2001-016 sayılı danışmanlık anlaşması yapıldığını, … numaralı sözleşme ile … firmasından danışmanlık hizmeti alındığını, tarafların çeşitli tarihlerde bu anlaşmalarda değişiklikler yaptıklarını, müvekkilinin müşterisi …’nın ihtiyaçlarını bu şekilde birebir sözleşmelerle temin ederek müşterisine fatura ettiğini, proje öncesi ve sonrasında da …’nı müvekkilinin müşterisi olduğunu; taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2002 yılında başladığını, 12.07.2002 tarihli … yüklenici hizmetleri sözleşmesi, 17.11.2004 tarihli … müşteri çözümleri sözleşmesi, 10.08.2005 tarihli … müşteri çözümleri ve 24.03.2011 tarihli … müşteri çözümleri sözleşmesinin imzalandığını, tüm bu sözleşmelerden davacının müvekkilinin alt yüklenicisi olarak çalıştığı ve ücretini aldığının anlaşılacağını, davacının müvekkilinin kuruluşundan bu yana yaptığı, ticari işlerden faydalanmaya çalıştığını, davacının tarafı olmadığı delil listesinde sunulan 15.12.2005 tarihli “… site lisans ücreti anlaşması -değişiklik ” başlıklı belgenin 01.12.2003 tarihli anlaşmaya ek olarak müvekkili ile … arasında düzenlendiğini, sözleşme ile önceki sözleşmelerin aynen geçerli olduğu, ancak bundan böyle … Distribütörü olması nedeniyle faturaların davacı tarafından gönderileceği kabul edilerek, buna göre işlem yapılmasının kararlaştırıldığını, müvekkilinin de bu tarihten sonra davacıdan gelen faturaları kendisine ödediğini, dava dışı … şirketinin 04.05.2004 tarihli Distribütörlük anlaşmasını 19.05.2011 tarihli yazıyla yenilenmeyeceğinin bildirildiğini, ancak müvekkilinin sözleşme ve feshe taraf olmadığını, … tarafından müvekkiline davacı ile olan ticari ilişkinin bitirilerek Distribütör olması teklif edildiğini ve taraflar arasında, 01.12.2011 tarihli distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını; müvekkilinin, davacının 2001 yılından bu yana dava dışı şirketle bağlantısı bulunduğundan habersiz olduğunu, 15.05.2005 tarihli sözleşme değişikliğiyle faturaların davacı tarafından gönderileceğinin bildirilmesi üzerine müvekkilinin gelen faturaları ödediğini, davacının 24.03.2011 tarihli sözleşmenin 9/2.maddesini ihlal ettiğini belirterek, davacı çalışanlarının müvekkilince işe alındığını iddia ettiğini, ancak müvekkilinin davacının hiçbir çalışanını işe almadığını, iş teklif etmediğini, cevabi ihtarda bildirildiğini, davacının sözleşmeyi halen devam ettirdiğini, davacının bahsettiği 2007 yılındaki projeye ilişkin müşterinin alım yapmadığını, bu ürünlerin … tarafından yapıldığını, davacı tarafından ibraz edilen toplantı tutanaklarında müvekkili ile …’nın çalışanlarının katıldığının anlaşılacağını, davacının bu toplantılara … şirketini temsil ettiğini iddia ettiğini, bu hususunda davacı ile sözleşmenin diğer tarafı arasında ileri sürülebileceğini, davacının iddia ettiği ilişkilerin müvekkili ile alakasının bulunmadığını ve davacının … şirketinin distribütörü olarak bu faaliyetleri yürüttüğünü, müvekkilinin sözleşmenin feshi için yurt dışındaki şirketi etkilemediğini, …’nın ekonomik sıkıntılar nedeniyle projeyi askıya almadığını, müvekkili ile davacı arasındaki 24.03.2011 tarihli müşteri çözümlerinin 9/1.maddesi uyarınca davacının, müvekkilinin müşterisi ile bu tür bir ilişkiye giremeyeceğini taraflar arasındaki tek ilişkinin açıklandığı üzere … şirketinin yönlendirmesiyle davacı tarafından düzenlenen faturaların ödenmesi olduğunu, bu durumun müvekkilinin müşterilerinin devir alınması şeklinde değerlendirilemeyeceğini, davacının bazı işlerde müvekkilinin alt yüklenicisi olarak çalıştığını, davacının … şirketinden talepte bulunurken … dışındaki müşteriler için … şirketine yaptığı şirket içinde tazminat talep ettiğini, müvekkilinin bu iki şirket arasındaki ilişkilere taraf olmadığını, dava dilekçesindeki açıklamaların büyük kısmından da olayların müvekkiline ilişkin olmadığının anlaşıldığını, müvekkilinin davalıyı kötülemediğini, sözleşmenin feshi için her hangi bir girişiminin bulunmadığını, sözleşmeye aykırı şekilde davacı çalışanlarını işe almadığını, iş teklifi götürmediğini: davacının keşide ettiği ihtarname tarihinde müvekkilinin henüz … ile distribütörlük sözleşmesi imzalamadığını, bu sözleşmenin 01.12.2011 tarihinde imzalandığını, bu sözleşmeden sonrada müvekkilince … projesinin hayata geçirilmediğini, feshin haksız olması halinde diğer tarafa dava açılması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “….İddia, savunma, dosya içeriği deliller ve alınan bilirkişi raporuna göre; davacı ile dava dışı … sistem İom arasında Ocak 2001 tarihinden Temmuz 2011 tarihine kadar süre gelen Distribütörlük ilişkisi bulunmaktadır. 01.01.2001 ve 04.05.2004 tarihli, “… Dağıtım Sözleşmeleri” bağıtlanarak … şirketinin lisans sahibi olduğu, … ürünlerinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde pazarlanması, nihai kullanıcılara satılması, kurulumu ve bu ürünlere ilişkin teknik destek sağlanması konusunda davacıya yetki verilmiştir. 19.05.2011 tarihinde … tarafından yapılan fesih bildirimi ile taraflar arasında bağıtlanmış bulunan 04.05.2004 tarihli dağıtıcılık sözleşmesi 30.06.2011 tarihinde sonlandırılmıştır. Davalının davacı ile … arasındaki sözleşmelerin sona erdirilmesi konusunda adı geçen firmayı etkilediği ve kendisi ile sözleşme yapılmasını sağladığı, ayrıca davacı çalışanlarını kendi firmasında çalışmaları konusunda yönlendirdiği, bu şekilde davacının zararına yol açtığı belirtilerek; 6102 sayılı TTK nın 55/1-b maddesi hükmü kapsamında haksız rekabet olgusunun gerçekleştiği, davacının kar kaybı ve müşteri kaybına dayalı zararının davalı tarafından karşılanması gerektiği ileri sürülmüştür. Davacı ile dava dışı … arasında bağıtlanan dağıtıcılık sözleşmesinin 30/06/2011 tarihinde sona erdiği çekişmesizdir. 6102 sayılı TTK ise 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Biran için davacı zararının 6102 sayılı TTK döneminde de sürdüğü, haksız fiilin bu dönemde devam ettiği düşünülebilir. Ancak; davacı tarafından iddia edilen davalıya yönelik tüm eylemlerin 6762 sayılı TTK döneminde gerçekleştiği belirlenmiştir. Dava dışı … ile davalı arasında bağıtlanan Dağıtıcılık sözleşmesi 01.12.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu durumda; haksız rekabetin varlığı, 6762 sayılı TTK hükümleri uygulanarak belirlenmelidir. 6102 sayılı. TTK nın 55/1-b maddesi hükmüne göre; Haksız rekabetin varlığından bahsedebilmek için haksız rekabeti gerçekleştiren kişinin tarafı olmadığı bir sözleşmenin bulunması, sözleşmenin taraflarından müşterinin, sözleşme hükümlerine aykırı davranmaya yöneltilmesi ve yönelme sonucunda müşterinin sözleşme hükümlerine aykırı davranması, sözleşmeye aykırı davranmaya yönelten kişinin, kendisi veya 3.bir kişinin menfaat temin etme amacı ile hareket etmesi gerekmektedir. Ancak somut olayda 6762 sayılı TTK nın 56 ve devamı maddelerine göre; haksız rekabetin varlığının belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. 6762 TTK nın 56 maddesi uyarınca; aldatıcı hareket veya iyiniyet kurallarına aykırı şekilde iktisadi rekabetin her türlü kötüye kullanımı, haksız rekabet sayılacaktır. Dosya içeriği delillere göre; davacının … ürünlerinin 3.kişi konumundaki şirketlere tedarikinde 2011 yılında bazı sorunlar yaşanmış, … şirketi ve diğer bazı tüketici firmalarını lisans sahibine şikayet başvurularının bulunduğu belirtilmiştir. Dava dışı … şirketi tarafından … yetkilisine gönderilen e-postada doğrudan ilişki kurma isteği ve ayrıca tedarikçi firma ile sorunlar yaşandığı belirtilmiştir. Bu durumda; dava dışı … şirketinin yönelttiği şikayet 6762 sayılı TTK nın 57.maddesi anlamında davacıyı kötüleme olarak kabul edilmemiştir. Davacı ile dava dışı lisans veren … arasındaki sözleşmenin tedarikçi davacının hizmetindeki yetersizlikten dolayı sonlandırıldığı, davalının etkisinin olmadığı davalı Bimsanın eylemi ile davacının kar kaybına dayalı zararı arasında illiyet bağının bulunmadığı kabul edilmiştir. Davacı tarafından ayrıca portföy (denkleştirme) isteminde bulunulmuş ise de ; bu istemin dava dışı … şirketine yöneltilmesi gerektiği, bu konuda davalıdan istemde bulunulmayacağı sonucuna varılmıştır. Davalının davacı çalışanlarına iş teklifi götürdüğü ve bu şekilde kendi şirketinde çalıştırarak davacı şirketi zarara uğratmayı amaçladığı ileri sürülmüştür. Ancak bu iddia inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır. Dinlenen tanık anlatımları ve dosya kapsamı delillere göre; davalının haksız rekabet sayılabilecek eylemi ile davacı ve dava dışı … firması arasındaki sözleşmenin feshine neden olduğu iddiası kanıtlanamadığından davalının davacının zararından sorumlu tutulamayacağı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi karanını usul ve esas açısından hukuka aykırı olduğunu, kök rapor ile ek rapor arasında çelişki bulunmasına rağmen yerleşik Yargıtay içtihadları çerçevesinde yeni bir heyetten rapor alınmadan son ek raporun değerlendirme bölümü ile çelişen sonuç bölümüne göre karar vermesinin hatalı olduğunu; belirsiz alacak davası olarak açılan davada bilirkişice tazminat miktarının 2.025.928,76 TL olarak belirlenmesi üzeren dosyanın heyete tevdi edildiğini, heyetçe davalı itirazları ve davacı cevapları incelenerek değerlendirmesi gerekirken dosyanın ek rapor için hukukçu bilirkişiye verildiğini, hukukçu bilirkişinin ilk rapordaki görüşleriyle ve değerlendirme bölümündeki görüşlerinin aksine sonuç kısmında muğlak hukuki görüşler ortaya koyduğunu, hukukçu bilirkişinin doğrudan değerlendirme yaparak mahkeme yerine karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, davalının piyasadaki hakim durumunun buna neden olduğunun düşünüldüğünü, davalının haksız rekabeti sebebi ile ezilen ve piyasada önemli pozisyonunu kaybeden müvekkili lehine gelen rapordan sonra rapora güvenilerek müddeabihin 50.000 TL’den 2.025.028,76 TL’ye artırıldığını, bu kararla müvekkilinin hakkını alamadığı gibi büyük miktarda vekalet ücreti ödemek zorunda kaldığını, mahkemenin 20.03.2018 tarihli duruşma tutanağında bilirkişiye “.. davalı vekilinin 19.2.2016 tarihli ve 25.5.2017 tarihli bilirkişi raporlarına itirazlarının cevaplandırılması için ek bilirkişi raporu alınmasına” şeklinde görev verildiğini, ancak bilirkişilerin davalının itirazlarını cevaplayamayacağını, davalının itirazlarının ancak davacı tarafından cevaplandırılabileceğini, raporda müvekkilinin alacağının belirlenmesinden sonra sözleşmenin, dava ile ilgisiz şekilde davacının bazı hatalı davranışları nedeniyle feshedildiğinin yazıldığını, müvekkilinin bazı elektronik yazışmalarının hatalı yorumlandığını, davacının … ile problemlerinin sebebi olarak bilirkişi tarafından hatalı kullanıldığını ve yapılan itirazın dikkate alınmadığını, davalı tanığı …’ın yeterli büyüme olmadığı için … ( …)’in distribütörlüğü davalıya teklif edildiğine ilişkin beyanının gerçeği yansıtmadığını, bu kişinin … Holding’in üst düzey yöneticiliğini yaptığını, davalının … yazılım yenileme projesi arefesinde …’i distribütörlüğe ikna ettiğini, müvekkilinin uyarılarına ve kar kaybının karşılanması gerektiğinin bildirilmesine rağmen davalının … ile ikili ilişkisini sürdürmeye devam ettiğini, resmi sözleşmenini imzalanmasından önce de fiili olarak distribütörlüğe başlandığını, davacı ile davalı arasındaki iş birliğinin, davacının, … distribütörlüğü öncesinde başladığını, … ve Otomasyon konularında bilgi birikimi olmayan …’nın bu konularda davacı ile ş birliği yaptığını, davacının işletmesinde çözülmesi gereken üretim problemleri … ile paylaşarak … ve Otomasyon ayağında 1998 yılında müvekkilinden yardım talep ettiğini, müvekkilinin … distribütörü olarak 10 yıl faaliyet göstererek … Türkiye pazarını yaklaşık on kat genişlettiğini, …’in Türkiye’de bu konuda ihtisası olan başka bir firma yerine davacıyı seçmesinin sorgulanması gerektiğini, davacının, … projesinin yenilenme projesini baskı unsuru olarak kullanarak müvekkilini ticari hayatın dışına ittiğini, davacının bu konudaki ticari ortaklığı ve … satışı konusundaki baskısı nedeni ile …’i teşvik ettiğinin çok açık olduğunu, sözleşmenin feshinden sonra daha yetkin bir şirketin distribütör olarak seçilmesi halinde haksız rekabetin gündeme gelmeyeceğini, sonradan projeyi yürütemeyen davacının distribütör olarak seçilmesinin haksız rekabetin açık kanıtı olduğunu, davalının … ‘in distribütörü olduğu dönemde müvekkilinin portföyü dışında başka yeni işler yapıp yapmadığının tespit edilmediğini, davalı defterlerinin incelenmesi halinde davalının …’in, Türkiye pazarını genişletmediğini ve müvekkilinin müşterileriyle ticari faaliyetine devam etmesinin haksız rekabetin kanıtı olduğunu, kök rapor ile ek raporun değerlendirme bölümünde kesin olarak haksız rekabet bulunduğu, davacının lisans veren ile doğrudan temasa geçerek davacıyı egale ederek sözleşmenin feshine sebep olduğu sonucuna varan heyetin, ek raporun sonuç bölümünde bunlarla çelişki yaratan tereddütlü ve müphem ifadeler kullanmasının hukuksuz olduğunu, mahkemece sadece ek raporun sonuç kısmına göre karar verilmesi ve rapordaki açıklamaların dikkate alınmamasının hatalı olduğunu, gerekçeli kararda 28.11.2018 tarihli Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku öğretim üyeleri Prof. Dr. … ile Doç. Dr. …’nun uzman görüşünün hiç bir şekilde değerlendirilmemesinin HMK’nın 293. maddesine aykırı olduğunu; davalının eylemleri ile müvekkilinin sözleşmesinin … tarafından sona erdirilmesi arasında illiyet bağının bulunmadığı yönündeki gerekçenin hatalı olduğunu, bu tür bir sonucun ancak davalının eylemleriyle ortaya çıkabileceğini, bir olayla sonuç arasında uygun illiyet bağının bulunmasının, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, olayın o tür bir sonuç yaratmaya elverişli bulunmasına, bu yüzden de bu olaydan o sonucun doğmasına genel olarak uygun görülmesine bağlı olduğunu, hukuki fiil olan haksız rekabetin her türlü delille kanıtlanabileceğini, uyuşmazlıkta, davalının haksız rekabet teşkil eden fiili ile müvekkili ile … arasındaki sözleşmenin sona erdirilmesi sonucu arasında illiyet bağının bulunduğunun açık olduğunu, bu ususun dinlenen tanık anlatımlarıyla ortaya çıktığını, istinaf incelemesi sırasında duruşma açılarak dosyanın ticaret hukuku uzmanlarından oluşan bir heyete tevdi edilmesi gerektiğini; davalının eylemlerinin TTK’nın 54. ve 55/1-B maddeleri çerçevesinde haksız rekabet oluşturduğunu, müvekkili ile dava dışı … arasında 2001 yılında başlayan distribütörlük sözleşmesinin 19.05.2011 tarihinde yapılan bildirim ile 30.06.2011 tarihinde yenilenmeyerek sonlandırılarak, hemen akabinde davalı ile dava dışı … arasında distribütörlük sözleşmesi düzenlendiğini, davalının TTK’nın 55/I-b maddesi çerçevesinde, dava dışı …’i davacı ile arasındaki distribütörlük sözleşmesini sona erdirmeye yönelterek, bizzat … ile sözleşme yapma amacı ile hareket ettiğini, davalının tanıklarının beyanlarına göre davalının, davacı çalışanlarına iş görüşmesi yapmak üzere teklifte bulunduğunu, ve bu durumun TTK.m.55/I,b-2 maddesi kapsamında haksız rekabet oluşturduğu gibi, taraflar arasındaki 24.03.2011 tarihli Müşteri Çözümleri Sözleşmesi’nin 9.2’nci maddesine de aykırı olduğunu, bilirkişi kurulunun 18.10.2016 tarihli raporunda, davalının sözleşmenin feshine neden olan eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun belirlenerek, sonraki raporda tazminatın hesaplandığını, hesap sonrası harcın tamamlanması üzerine dosyanın heyete tevdi edildiğini ve bilirkişi kurulunun sanki önceki rapor yokmuş gibi şüpheli bir şekilde hukuki görüş de değerlendirilmeden rapor düzenlediğini, gerekçeli kararda hukuki görüşün tartışılmamasının hatalı olduğunu, Yargıtay’ın bir çok kararında uzman görüşünün mahkemece atanan bilirkişi raporuyla çelişmesi durumunda uzman görüşünün değerlendirme dışı bırakılamayacağını içtihat edildiğini, bu şekilde bir işlemin hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, buna rağmen ek raporun uzman görüşü ile çelişmesine hiç bir şekilde değerlendirilmemesinin hatalı olduğunu, davalının müvekkili ile dava dışı … arasında 2001 yılında başlayan distribütörlük ilişkisini sona erdirmeye yönelik eylemlerinin ispatlandığını, … ürünlerinin … tarafından müvekkilinin aracılığıyla davalı üzerinden …’ya satıldığını ve 2005 yılından itibaren davalıya, müvekkilince fatura düzenlendiğini, davalının haksız rekabet oluşturan eylemleri nedeniyle müvekkilinin 10 yıldır yürütmekte olduğu … distribütörlüğünü kaybettiğin; tanıklardan …, … ve …, … firmasının davacının distribütörlüğü sonlanmadan önce distribütörlük konusunda davalı ile görüşme yaptığını teyit ettiklerini, davalının sözleşme imzalamadan önce distribütörlük konusundaki faaliyetlerine başladığını, bu konuda müvekkilinin bayileri ile toplantı yapılarak, davacı çalışanlarına iş teklif götürüldüğünü, davacıdan mevcut işlerin listesinin istenildiğini, bu eylemlerin de müvekkilinin sözleşmesinin gidişatını belirlediğini, davalının verdiği iş ilanlarıyla 2010 yılından itibaren “… bilgisine sahip olma” kriterine yer vererek müvekkilinin iş alanına yönlendiğini, yapılacak sözleşme için alt yapı hazırlandığını, 11.05.2011 tarihli e-posta mesajıyla davalı şirket yetkilisinin, …’nın doğrudan … şirketi ile iş yapmak istediklerini bildirdiğini, bu tarihin fesih bildiriminden önceki bir tarih olduğunu, davalı ve grup şirketlerinin, taleplerin davacı tedarikçiye iletmek yerine lisans veren konumundaki …’le çalışmak istediklerini, bu kapsamda davalı … ve …’nın dava dışı … şirketi ile doğrudan bağlantıya geçerek müvekkilini devre dışı bırakma iradesini taşıdıklarının anlaşıldığını, 21.10.2011 tarihli e-posta mesajında … yetkililerinden … tarafından 15.11.2011 tarihinde … Kavacık Ofisinde … Satış Eğitimi verileceği bilgisinin bulunduğunu, davalı ile … yetkilileri arasında gerçekleşen temaslar ve …’nın verdiği iş ilanı dikkate alındığında, henüz müvekkilinin distribütörlük sözleşmesi feshedilmeden önce … ile … arasında bir distribütörlük ilişkisi kurulması amacıyla girişimlerde bulunulduğunu, hukuki görüşte de bu eylemlerin TTK’nın 55/I-b-1 hükmü çerçevesinde davalının, …’i davacı ile arasında akdi ihlale yönelttiği ve bizzat … ile sözleşme yapma amacı ile hareket ettiği sonucuna ulaşıldığının belirlendiğini, müvekkilinin distribütörlük sözleşmesinin 11 yıl sürdüğünü ve bir çok ödül alındığını, bu nedenle tanığın işlerin düşmesi nedeniyle sözleşmenin dava dışı şirket tarafından feshedildiğine ilişkin beyanının dikkate alınamayacağını, yıllardır başarılı bir şekilde süren ve yenilenen sözleşme ilişkisinin aniden değişmesinin davalının eylamlerinden kaynaklandığını, davalının eylemleri ile gerçekleşen sonuç arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu, zararın tam olarak belirlenmemesi halinde hakimin hakkaniyete göre zararın miktarını ve kapsamını belirlemesi gerektiğini, davalının iş ilanlarıyla dahi müvekkilinin çalışanlarını ve sözleşmesini hedef aldığını, dinlenen tanıkların da davalının, davacının çalışanlarına iş teklifleri götürdüğünü doğruladığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ticaret hukuku alanında uzman bilirkişilerden rapor alınarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, hukuki niteliği itibariyle, davacı ile dava dışı yabancı şirket arasındaki distribütörlük sözleşmesinin davalının haksız eylemleri nedeniyle yenilenmeyip sonlandırıldığı iddiasıyla, TTK’nın 54 vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet nedeniyle davacın uğradığı zararın tespiti ve tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı … şirketi arasındaki 2001 yılından itibaren başlayan distribütörlük sözlemesinin, davalı şirketin haksız eylemleri ve yönlendirilmesi sonucu 19.05.2011 tarihli fesih bildirimiyle 30.06.2011 tarihinden geçerli olmak üzere sona erdirildiğini, sona erme beyanından önce davalının eylem ve işlemleri ile dava dışı şirketi sözleşme ilişkisini sona erdirmeye yönlendirdiğini, sözleşmenin sona ermesinden sonra davalı ile dava dışı şirket arasında distribütörlük anlaşması yapıldığını, davalının sözleşmeye aykırı şekilde müvekkilinin çalışanlarını ayartmaya çalışarak haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, zararın tespiti ile şimdilik 50.00,00 TL alacağın tahsilini istemiş, yargılama sırasında harcını artırarak talep sonucunu artırmıştır. Davalı vekili ise, müvekkilinin davacıdan uzun zamandır hizmet aldığını, davacının müvekkilinin işlerinde alt yüklenici olarak çalıştığını, müvekkili ile dava dışı şirket arasındaki ticari ilişkide dava dışı … şirketinin talebi ile 2005 yılından itibaren davacı şirketçe düzenlenen faturaların ödendiğini, davacı ile dava dışı şirket arasındaki sözleşmenin sona ermesinde müvekkiline atfedilecek bir kusur bulunmadığını, müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşmedeki koşulu ihlal etmediğini bu kapsamda davacının çalışanlarının müvekkili şirkette çalıştırılmadığını, sözleşmenin sona ermesiyle müvekkilinin eylemleri arasında hiçbir illiyet bağı bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucu davalının, davacı ile … arasındaki sözleşmenin sona erdirilmesi konusunda her hangi bir eyleminin bulunmadığı, davalının eylemi ile davacının fesih nedeniyle uğradığı zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı ile davalı arasında 12.07.2002 tarihinde … yüklenici hizmet sözleşmesi düzenlenmiştir. Sözleşme ile davacı sözleşme eklerinde düzenlenen hizmetleri davalıya vermeyi yüklenmiştir. Sözleşmede, davacı yan yüklenici olarak yer almış, davalı tarafından istisna akdi ile fikri mülkiyet kapsamında yapılan işlerin davalıya ait olduğu, diğer buluşların ise taraflarca paylaşılacağı düzenlenmiştir. Taraflar arasında aynı şekilde 17.11.2004 ve 10.08.2005 tarihinde de benzer sözleşmeler düzenlenmiştir. Taraflar arasında düzenlenen 24.03.2011 tarihli müşteri çözümleri sözleşmesinin incelenmesinde; davalı şirketin hizmet vermek üzere üçüncü şirketlerle yapmış olduğu sözleşmelerdeki mal veya hizmetlerin bir kısmının tedarikçi olarak davacıdan alınacağı, üç numaralı sözleşmenin amaç ve konusu başlığında düzenlendiği, bu sözleşmenin tedarikçiye münhasırlık yetkisi vermediği, sözleşmenin, davalının tedarikçinin mal ve hizmetlerinden yararlandığı projelerden başka tedarikçilerden mal veya hizmet alma hakkını ortadan kaldırmadığı anlaşılmıştır. Sözleşmenin 9/2. maddesinde, davacının sözleşmenin yürürlükte kaldığı sürece veya her halükarda sözleşmenin sona ermesinden itibaren 5 yıl süre ile davalının yazılı onayını almadan davalının her hangi bir çalışanını, danışmanını, Marmara Bölgesi sınırları içerisinde kendi bünyesinde veya iştiraklerinde, bağlı kuruluşlarında istihdam edemeyeceği, bu kişilerle hiçbir nam ve sıfat altında acentelik, bayilik, ortaklık ilişkisi kuramayacağı, aksi takdirde söz konusu çalışanın tüm eğitim giderlerinin ve son bir yıllık brüt maaşının yanı sıra çalışanın işten ayrılması nedeniyle oluşan zarar ve maliyet bedellerini davalıya nakden ödeyeceği, bu şartların tedarikçinin bir elemanının, davalı tarafından işe alınması durumunda da düzenlendiği anlaşılmaktadır. Davacı, belirtilen bu sözleşme hükme de dayanarak, davalının kendi çalışanlarını işe aldığını veya işe almayı teklif ettiğini iddia etmiş ise de iş görüşmesinin ihlal olarak ön görülmediği, işe alınmanın ihlal kapsamında değerlendirildiği ve davalının davacının hiçbir çalışanına bu sözleşmedeki yasak kapsamında işe aldığı kanıtlanmadığından, bu yöne ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı ile dava dışı … şirketi arasında … Dağıtım Sözleşmesi başlıklı belge düzenlenmiştir. Sözleşme ile davacı yurt dışında kurulu şirketin Türkiye distribütörlüğünü üstlenmiştir. Bunun dışında davalı ile dava dışı … arasında da 01.12.2013 tarihinde davalının müşterisi olan … şirketinde kullanacağı programlara ilişkin lisans sözleşmesi düzenlenmiştir. Bu durumda, taraflar arasındaki ticari ilişkide davalının … şirketi ile müşterilerine temin edilecek programlar ve lisansına ilişkin sözleşme bulunduğu, davalının bu kapsamda dava dışı … şirketinten hizmet aldığı, 2005 yılından itibaren ise davalı ile … arasında yapılan sözleşme gereğince dava dışı yabancı şirket tarafından davalıya temin edilen mal ve hizmet bedellerinin faturasının dava dışı şirketin distribütörü olan davacı şirket tarafından davalı adına düzenleneceği ve bu faturaların davalı tarafından ödeneceği anlaşılmıştır. Böylece 2005 yılından itibaren davalının, müşterileri için dava dışı şirketten temin ettiği hizmetlere ilişkin faturaların davacı tarafından düzenlendiği ve davalının bu kapsamda ödeme yaptığı, taraflar arasında bu ticari ilişki ile yukarıda belirtilen ve davacının yüklenici olarak davalıya hizmet verdiği sözleşmeler dışında herhangi bir ticari ilişkinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacı ile dava dışı yabancı şirke arasında düzenlenen distribütörlük sözleşmesinin 10. maddesinde sözleşmenin birer yıllık olduğu, taraflarca yenilenmemeye ilişkin bildirimde bulunulmaması halinde üçer aylık sürelerde yenileneceği anlaşılmıştır. Dava dilekçesinin ek 19 numarasıyla sunulan belgede dava dışı … şirketini, 04.05.2004 tarihinde yenilenen sözleşmeyi 30.06.2011 tarihinde geçerli olmak üzere sona erdirdiği ve sözleşmenin yenilenmeyeceği bildirilmiştir. Uyuşmazlıkta davacı yan, sözleşmenin yenilenmemesini davalının TTK’nın 55/1.b maddesi kapsamında, haksız rekabet oluşturan eylemleri nedeniyle oluştuğunu ileri sürmektedir. Anılan hükümde, müşterilerle kendisinin bizzat sözleşme yapabilmesi için onları başkalarıyla yapmış olduğu sözleşmelere aykırı davranmaya yöneltmek haksız rekabet olarak tanımlanmıştır. Bu durumda, belirlenmesi gereken husus, davacı ile dava dışı şirketin 2001 yılında başlayan ve süresinin dolması nedeniyle 30.06.2011 tarihinden geçerli olmak üzere yenilenmeyen sözleşmenin yenilenmemesinde/ sona erdirilmesinde davalının herhangi bir eyleminin etkili olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Hukuki fiil olan haksız rekabet eyleminin, tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Duruşmada dinlenen davalı tanığı Onur, davalı şirketin yöneticisi olduğunu, davalı şirketin grup şirketi olan …’nın saha projelendirme işi olarak aldığını, davalının aldığı bu işleri yüklenici olarak davacıdan danışmanlık hizmeti aldığını, davacının … şirketinin distribütörü olduğunu, taraflar arasındaki ilişkinin davacı ile dava dışı şirket arasındaki distribütörlük sözleşmesinin sona erdiğini, dava dışı şirket yetkilisinin beyanına göre distribütörlük sözleşmesinin davacının performans düşüklüğünden kaynaklandığını, davacı şirket çalışanının …’da çalışmak istediğini duyduğunu, iş görüşmesi amacıyla görüştüklerini, ancak bu kişinin görüşmeye gelmediğini beyan etmiştir. Tanık beyanlarındaki anlatımlardan davalının, dava dışı şirketin sözleşmesini engelleyecek herhangi bir bilginin bulunmadığı, fesih sebebi olarak tanığın, dava dışı şirketin yöneticisinden duyduğu hususları naklettiği, davacı çalışanı ile iş görüşmesinin gerçekleşmediği, kaldı ki bu görüşme teklifinin işçiden geldiği anlaşılmıştır. Tanık …’ın beyanında, dava dışı … şirketinde çalıştığını, projede … ürünlerinin kullanıldığını, lisanslı ürünlerin bakım işlemlerini distribütör olan davalı tarafından gerçekleştirildiğini, … şirketinin alımlarını davalı üzerinden davacıdan gerçekleştirdiğini, zira …’nın asıl yüklenicisinin davacı olduğunu, 2012 yılı Mart ayından sonra işlemlerin … tarafından yapıldığını beyan etmiştir. Tanık beyanında davalının haksız rekabet teşkil eden herhangi bir açıklamanın bulunmadığı görülmüştür. Davalı tanığı Mustafa’nın beyanında, 2004 yılından bu yana …’da çalıştığını, …’nın otomasyon işlerini yüklenici olarak davalı tarafından yapıldığını, davalı şirketinde bir kısım işlerde … şirketinin distribütörü olan davacıdan hizmet aldığını, distribütörlüğün hangi sebeple bilmediğini, şirketi istihdam etmek üzere Elektronik Mühendisi talep edildiğini, aracı şirketten gelen isimler arasında davacı çalışanı …’in da adının bulunduğunu, bu kişiyle çalışmak istediklerini, ancak davacı çalışanının kendileriyle çalışmayı kabul etmediğini beyan etmiştir. Tanık …’ün beyanında, 2014 yılına kadar davalı şirkette genel müdür olarak çalıştığını, davalı şirketin almış olduğu bir kısım işlerde kullandığı … lisanslı ürünlerin kullanıldığını, davacının distribütör olarak projelerde yer aldığını, bu işlerin bir kısmının taşeron olarak davacı tarafından alındığını, … şirketinin davacı şirketin performansından memnun olmaması nedeniyle sona erdirmek istediğini, kendilerine distribütörlük teklifinin geldiğini, teklifin kabul edilmediğini ve bu teklifin davacı çalışanıyla da paylaşıldığını, kısa bir süre sonra da distribütörlük sözleşmesinin … tarafından sona erdirildiğini, …’in yeni distribütörünün rakip bir şirket olması halinde çalışmalarının güç olması nedeniyle fesihten sonra distribütör olarak sözleşme imzalandığını, davacı şirket yetkililerinin kendi danışmanlarından faydalanılabileceğini beyan ettiklerini ancak anlaşma sağlanmadığını beyan ettiği görülmüştür. Davalı tanığı …’ın beyanında, benzer açıklamalar yapılarak davacının distribütörlük sözleşmesinin feshinden sonra dava dışı şirketin kendileriyle irtibata geçerek sözleşme teklif ettiklerini beyan etmiştir. Davacı tanığı …’ın beyanında, davacı şirkette 2006 yılı sonunda işe başladığını, davacının 2011 yılı ortasına kadar dava dışı şirketin distribütörü olduğunu, sözleşmenin neden feshedildiğini bilmediğini, davacının distribütör olarak … bünyesinde kullanılan üretim-yönetim yazılım programının üst versiyonunu çıkarmak için çalıştığını, kendisinin bu amaçla işe alındığını, fesihten önceki bir iki yıllık dönem içinde davalının projeye verdiği desteği çektiğini, işin sadece davacı tarafından yapıldığını, davacının sözleşmesini feshinden sonra yen iş için … internet sitesine başvuruda bulunduğunu, işteki uzmanlığı nedeniyle birçok kişiyle görüştüğünü, bu kapsamda davalı şirket yetkilisinin kendisini aradığını, davacı şirketten ayrılmak istemediğini beyan ettiği anlaşılmıştır. Tanık beyanında, davalının görüşme teklifini tanığın işçi teminine aracılık eden bir siteye yaptığı başvuru üzerinden site aracılığıyla gerçekleştiği ve davacı çalışanına rakip bir şirkette çalışmayı etik bulmaması üzerine teklifi geri çevirdiği, görüşmenin işçinin talebi üzerine gerçekleşmesi nedeniyle, davalının gerek taraflar arasında düzenlenen 2011 yılındaki sözleşmeye gerekse TTK’nın 55.maddesine aykırı bir yönü bulunmadığı kanaatine varılmışır.Tanık olarak dinlenen davacı şirketin kurucu ortağı …’in beyanında, şirketi temsile yetkili olduğunu, 2001 yılından itibaren sürdürülen distribütörlük sözleşmesinin nedensiz olarak fesih edildiğini, fesihten önce davalı şirketin genel müdürünün kendisine … şirketi ile görüştüklerini davacının distribütörlük sözleşmesini fesih edilebileceğini söylediğini, bu tür bir projede davalı şirketin desteği bulunmadan dava dışı şirketin kendileri ile olan sözleşmeyi feshetmesinin mümkün olmadığını, zira davacı ile dava dışı şirket arasında sözleşmenin feshini gerektirir herhangi bir neden olmadığını, distribütörlük sözleşmesinin feshinden sonra davalıyla yeni sözleşme yapıldığını ve davalının kendi çalışanları …’e iş teklif ettiğini beyan etmiştir. HMK’nın 240.maddesi gereğince davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. Tanık olarak gösterilen …’in kendi beyanına göre şirketin ortağı ve temsilcisi olmakla, beyanının tanık beyanı olmakla değerlendirilemeyeceği, bu beyanın taraf beyanı olarak dikkate alınabileceği, beyanda somut olarak davalının, davacı ile dava dışı şirket arasındaki distribütörlük sözleşmesinin feshine neden olabilecek herhangi bir somut olgunun bulunmadığı, soyut olarak feshin davalı eylemlerine bağlandığı görülmüştür. Yukarıda da belirtildiği üzere, davalı şirket yetkililerinin davacının işçisiyle görüşmelerinin doğrudan olmadığı, işçinin iş aramak üzere aracı şirkete yaptığı başvuru üzerine kendisi ile iletişime geçildiği anlaşılmakla, tanık beyanlarında somut olarak davalının haksız rekabet oluşturan herhangi bir eyleminin bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Davacı vekilinin bilirkişi raporlarına yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde; ilk derece mahkemesince hukukçu bilirkişi heyetinden alınan 18.10.2016 tarihli kök raporda taraflar arasında düzenlenen 24.03.2011 tarihli müşteri çözümleri sözleşmesi ve önceki ticari ilişkiye göre davacı ile dava dışı şirket arasındaki ticari ilişkiler dikkate alındığında 20.10.2011 tarihli e-posta ve davacının yapmış olduğu iş ilanı ile tanık beyanlarından haksız rekabet oluştuğu bildirilmiştir. Mali müşavir bilirkişi tarafından davacı ile davalı arasında 24.03.2011 tarihinde düzenlenen müşteri çözümleri sözleşmesinin feshi nedeniyle tazminat hesaplandığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamında bulunan davalı tarafından sunulan 17.01.2017 tarihli Dr. … tarafından düzenlenen uzman görüşünün incelenmesinde; davacının bir yıl süreyle yapıldığı ve uzatılan distribütörlük sözleşmesinin davalının eylemleriyle sona erdirilmediği görüşü bildirilmiştir. İlk derece mahkemesinin 15.05.2017 tarihli ara kararıyla 20.08.2013 tarihli ara kararıyla bilirkişi kurulunun kök raporuna yönelik davalı vekilinin itirazlarını cevaplaması amacıyla mali müşavir bilirkişi eklenerek önceki bilirkişi kurulundan ek rapor alınmıştır. Ek raporda davacının Invansys şirketinin distribütörü olarak … ürünlerini üçüncü kişi konumundaki bazı şirketlere tedarikinde sıkıntılar yaşadığı, bu kişilerin dava dışı şirkete başvuruda bulunduğu, bu nedenle eylemlerin haksız rekabet etmeyebileceği belirtilmiştir. Davacı yan bilirkişi ek ve kök raporları arasında çelişki bulunması nedeniyle haksız rekabet konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınmasını istemiştir. Öncelikle mahkeme ara kararında davalıların rapora yönelik itirazlarının cevaplandırılması için ek rapor alınması istenilmiş ise de buradaki amacın davalının bilirkişi kök raporuna yönelik itirazların değerlendirilmesi olduğu, bu haliyle mahkeme ara kararında ifade sorunu bulunmakla birlikte içerik olarak usule aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmıştır. HMK’nın 266. maddesi gereğince hâkim, bilirkişi incelemesi yapılması gereken teknik konularda bilirkişiye başvurabilir. Ancak genel tecrübe yada hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözülmesi gereken hususlarda bilirkişiye başvurulmaz. İncelenen bilirkişi raporları arasında çelişki bulunmamaktadır. Esasen bilirkişiler farklı delilleri değerlendirerek farklı sonuçlara varmışlardır. HMK’nın 282. maddesi gereğince hakimin bilirkişinin oy ve görüşüyle bağlı olmadığı, diğer delillerle birlikte bilirkişi görüşünün serbestçe değerlendirilebileceği anlaşılmıştır. HMK’nın 293. maddesi gereğince dava konusu olayla ilgili uzman görüşü alabilecekleri, uzman görüşününde diğer delillerle birlikte değerlendirilebileceği açıktır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu ve ek raporuyla uyuşmazlığın aydınlandığı ve davalının iddia ve tespit edilen eylemlerinin haksız rekabet oluşturup oluşturmadığının, hakimlik mesleğinin gerektirdiği bilgiyle çözülebileceği anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince hukuki değerlendirme yönünden yeniden bilirkişi kurulu oluşturularak rapor alınmamasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamıştır. Dosya kapsamında bulunan taraflarca sunulan hukuki görüşlerin herhangi bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Davacı vekili, kendisi tarafından sunulan ve hukukçu öğretim üyeleri Prof. D. … ve Doç. Dr. … tarafından düzenlenen uzman görüşünün değerlendirilmediğini istinaf sebebi yapılmıştır. HMK’nın 293. maddesinde uzman görüşü bir tür delil olarak düzenlenmiştir. Somut olayda sunulan uzman görüşü teknik bir konuya ilişkin olmayıp hukuki meseleye ilişkindir. Görüş, hukukçular tarafından düzenlenmiştir. HMK’nın 33. maddesi uyarınca hakim Türk hukukunu resen uygular. Davacı vekilinin sunduğu uzman görüşünde; davalının, TTK’nın 55/1,b maddesi çerçevesinde, dava dışı Ivensys şirketini, davacı ile arasındaki distribütörlük sözleşmesini sona erdirmeye yönelttiği ve bizzat bu şirketle sözleşme yapma amacıyla hareket ettiği, bu nedenle davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğu görüşünün ortaya konulduğu anlaşılmaktadır. Dosyadaki delillerin hukuki nitelemesi ve delillere tecrübe kuralı uygulanarak maddi vakıaların tespiti, niteliği itibariyle yargılama faaliyeti olup mahkemeye aittir. Somut olayda dosyadaki delillere göre, davalının haksız rekabet eyleminin bulunup bulunmadığının tespiti mahkemeye ait bir yargılama faaliyeti olup, hukuki konuya ilişkin uzman görüşü mahkemeyi bağlamayacağından, ilk derece mahkemesinin davacı tarafından sunulan görüşe gerekçesinde ayrıca değinilmemesi sonuca etkili bulunmamış ve davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Dava dışı yabancı şirket tarafından, davacı ile yapılan distribütörlük sözleşmesinin uzamış süresi sonunda yenilenmemesinin davalının TTK’nın 55/1.b.1 maddesi kapsamında değerlendirilebilecek davalı eylemlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı temel uyuşmazlık noktası olup, tüm yargılama safahatında davacı ile dava dışı şirket arasında distribütörlük sözleşmesi bulunduğu, bu kapsamda davacı şirketin Türkiye’de … lisanslı ürünlerin satış ve teknik hizmet işlerini yürüttüğü açıktır. Davacı bu sözleşme kapsamında davalı ile de ticari ilişki içine girdiği gibi dava dışı başka şirketlere de hizmetler sunmuştur. Nitekim distribütörlük sözleşmesi dava dışı şirketçe 2011 yılında yenilenmemiştir. Dinlenen tanık beyanlarında somut olarak sözleşmenin sona ermesine neden olan bir davacı eylemleri belirlenememiştir. Buna karşın bilirkişi kurulunca değerlendirilen bir kısım e-postalarda davacının lisans sahibi … firmasının diğer müşterilerinden bir kısım şikayetler geldiği, bu kapsamda davalının yüklenicisi olduğu … şirketinin de şikayetlerini … şirketine aktardığına dair açıklamalar bulunduğu, ancak ayrı bir şirket olan … şirketinin eylemleri ile davalının sorumlu tutulamayacağı, sözleşmenin feshinden sonra davalı ile dava dışı şirket arasında distribütörlük sözleşmesi yapılmasında da başlı başına davalının eylemlerinin etkili olduğunun kanıtlanmadığı, davacı çalışanlarının ayartıldığına dair iddiaların kanıtlanmadığı kanaatine varılmıştır. Nitekim … şirketinin satış müdürü, davacının satış performansından memnun olunmadığını, … şirketi tarafından kendilerine bildirildiğini beyan etmiştir. Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin hükmünün yeterli gerekçeyi içerdiği, acentelik sözleşmesinin fesihiyle davalının eylemleri arasında uygun illiyet bağı kurulamadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin tüm istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 07.10.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.