Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/824 E. 2021/493 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/824
KARAR NO: 2021/493
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/12/2018
NUMARASI: 2017/219E. 2018/1279K.
DAVANIN KONUSU: Şirket Genel Kurul Kararının İptali
Taraflar arasında görülen genel kurul kararlarının iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; davalının Beyoğlu-Sütlüce’de kurulu bulunan turizm ve inşaat sektöründe faaliyette bulunan bir anonim şirketi olduğunu, şirketin halihazırda 6 pay sahibinden oluşan bir yapıya sahip olup davacı …’ın 463.305,81 pay adedi ile şirkette azlık pay sahibi olduğunu, davacı dışındaki bütün pay sahiplerinin şirketin halihazırdaki yönetim kurulunda üye olduklarını, davacının görev süresinin bitmesine 1 yıldan fazla bir zaman olmasına rağmen hiçbir yönetim kurulu toplantısına usulüne uygun şekilde çağırılmadığını, şirketin aldığı ve uyguladığı kararlarda kendisine söz hakkı verilmediğini, bu sebeplerle 12/09/2012 tarihinde yönetim kurulu üyeliği görevinden istifa ettiğini, davalı şirketin azlık pay sahibi olan davacının 21/02/2017 tarihinde düzenlenmiş olan 2015 yılı olağan genel kurul toplantısına bizzat katıldığını ve yapılan görüşmelerde gündem maddelerine olumsuz oy kullanarak muhalefetlerini genel kurul tutanağına geçirdiğini, davacının 21/02/2017 tarihinde yapılmış olan genel kurul toplantısında alınan kararları TTK’nın 446. maddesi gereğince iptalini talep etme hakkı bulunduğunu, yönetim kurulu faaliyet raporu incelendiğinde, şirketin 2015 yılını vergiler çıkarıldıktan sonra 935.699,55 TL kâr ile kapatmış olduğu, 2015 yılı aktiflerinin 13.367.825,06 TL ve özkaynağının ise 11.475.872,86 TL olduğu belirtilmekle, şirket bilançoları incelendiğinde 2014 yılında 4.967.882,55 TL olan maddi duran varlıklarının 2015 yılında 767.856,24 TL artış ile 5.735.738,79 TL’ye yükseldiği belirtildiğini, faaliyet raporunda şirketin elinde kalan 12 adet bağımsız bölümün bir kısmında donanım, demirbaş, eşya iyileştirme ve modernizasyon işlemleri ile ilgili yapılan harcamaların bu değer artışına neden olduğu belirtilmekle aynı şekilde 2015-2016 yılında da harcama yapılması planlandığı görüldüğünü, bu 12 adet bağımsız bölümün sıfır olduğu ve faaliyet raporunda belirtildiği üzere bağımsız bölümlerin kirada kullanılmakta olduğunu, sıfır olarak kiralanan ve bir kısmında 2014 yılında iyileştirmeler yapıldığı yönünde ifadeden yola çıkarak sadece belirli bir adette yapılacak olan iyileştirmelerin bedelinin şirketin bir yıllık kârı kadar olmasının mümkün olmadığını, bir önceki yıl bu iyileştirmeleri gerçekleştirmek amacıyla yapılan harcamalara dair hiçbir açıklamanın faaliyet raporunda yer almadığını, kiraya verilmiş olan bu bağımsız bölümlerin bir takım iyileştirmelere ihtiyacı olduğu belirtiliyorsa bu iyileştirmelerin neler olduğunun, yapılmış olan veya yapılacak masrafların belgelerinin de şeffaflıkla gösterilmesi gerektiğini, şirket içerisinde yapılan usulsüzlüklere karşı davacı tarafından aynı zamanda yönetim kurulu üyelerinin sorumlulukları çerçevesinde gerek şirkete gerekse dolaylı olarak davacıya verilmiş olan zararların tespiti ile tahsili amacı ile İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/692 esas sayılı dosyası nezdinde dava ikame edildiğini ve ilgili davada şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketi zarara uğrattıklarının alınmış olan bilirkişi raporu ile ispatlandığını, belirterekdavacının muhalefetine rağmen genel kurulda çoğunluk ile genel kurul gündeminin 3,4,5,6,9 ve 10 maddeleri kapsamında alınan kararların iptaline, dava konusu edilen tüm kararların icrasının, telafisi güç zararlar doğacak olması karşısında dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına, yargılama giderlerinin davalıya tahmiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; şirketin son derece basit ve yalın bir birlanço ve gelir tablosunun olduğunu, 2014 yılı bakiyesi 868 bin TL olan stoklar hesabından 2015 yılında 860 bin TL maliyetli konut, satışa arz edilmekten vazgeçildikten sonra, kiralamaya konu edilerek stoklar hesabından çıkartıldıktan sonra sabit varlıklar hesabına alındığını, nitekim sabit varlıklar hesabının 2015 yılı sonunda bakiyesi 768 bin TL olduğunu, 2015 yılında sabit varlıklar hesabının maliyetine intikal eden 42 bin TL tutarında harcama yapılmış ve yıl sonuna 134 bin TL tutarında amortisman ayrıldığını, buna göre yıl sonu bakiyesinin 860 bin TL+ 42 bin TL – 134 bin TL = 768 bin TL olduğu, 2015 yılında öz varlıklar hesabı 2015 yılı dönem kârı kadar yani 935 bin TL arttığını, ancak dönem kârının yarattığı nakit girişinin hesap edilmesi esnasında nakit çıkışı gerektirmeyen giderlerin dönem karına ilave edilmesi, nakit girişi sağlamayan gelirlerin dönem kârından tenzil edilmesi gerekeceğini, nitekim 134 bin TL tutarındaki amortisman giderlerinin herhangi bir fon ve nakit çıkışı gerektirmeyeceği ve tahakkuk yolu ile giderleştirileceği, 40 bin TL artış gösteren vergi ve SGK borçlarının da ücret bordrolarının tahakkuk yolu ile giderleştirilmeleri esnasında nakit ve fon çıkışı gerektirmeden netice hesaplarına intikal ettikleri için dönem kârına ilave edilmesi gerektiğini, yine dönem sonunda ticari borçlarda meydana gelen 33 bin TL artış nakit çıkışı gerektirmeden dönem maliyet ve gederleri içine yansıtılmış olduğundan bu tutarın da dönem kârına ilave edilmesi gerektiği, öte yandan şirkete borcu olan ortaklardan 2015 yılı içinde 546 bin TL tahsilat yapıldığını, buna karşılık borçlu oldukları tutar üzerinden 470 bin TL faiz hesaplanarak cari hesaplarına tahakkuk yolu ile borç kaydedildiğini, buna göre tahakkuk yolu ile şirkete borçlu olan ortakların cari hesaplarına borç kaydedilen bu tutarın aynı zamanda dönem gelirleri içinde yeraldığını ve nakit üreten bir gelir olmadığı için dönem kârından tenzil edilmesi gerektiğini, şirkete borçlu olan ortakların cari hesabında önceki yıla nazaran 546 bin TL – 470 bin TL = 76 bin TL azalma meydana geldiği, buna göre dönem kârının ürettiği nakit tutarının hesaplanabilmesi için kâr üzerinden bahseldilen düzeltmeler yapıldığında 672 bin TL 2015 yılı faaliyet sonuçlarından nakit yaratılmış olduğunu, 2015 yılı sonu itibariyle şirketin kasa ve banka hesaplarında bulunan nakit mevcudunda 280 bin TL artış olduğunun görüleceğini, bu sebeplerle davanın haksız olduğunu belirterek; davanın reddine, yargılama giderlerinin davacıya tahmiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… TTK’nın 445. maddesine Genel Kurul Kararlarının iptali-iptal sebepleri başlığı altında; 446.madde de belirtilen kişilerin Kanun veya Esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan Genel Kurul Kararları aleyhine, Karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabileceği hüküm altına alınmış, anılan bu madde de atıf yapılan TTK 446/1.maddesi (a) bendinde de ‘Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten’ pay sahiplerinin iptal davası açabileceği hüküm altına alınmıştır. Belirtilen yasal düzenlemede de görüldüğü üzere pay sahibi tarafından Genel Kurul Kararlarının iptali davasını açabilmek için karara muhalif kalınması yeterli olunmayıp, ayrıca muhalefetin tutanağa geçirilmesi de şarttır. Bu dava şartını yerine getirmeden açılan iptal davasının da reddi gerekir. 21/02/2017 tarihli Genel Kurul Tutanağı incelendiğinde davacının, iptali talep edilen Genel Kurula katıldığı ve sadece olumsuz oy kullanıp kararlara karşı açık bir şekilde muhalefetinin bulunmadığı görülmektedir. Keza davacı pay sahibinin oyunu kullanmasına haksız yere izin verilmediği, çağrının usulsüz yapıldığı, gündemin gereği gibi ilan edilmediği gibi yönlerden de bir iddiası bulunmamaktadır. Açıklanan bu durum karşısında alınan kararların Yasa, Ana Sözleşme ve İlliyet kurallarına aykırılığının ileri sürülerek iptal isteminde bulunulabilmesi için TTK 446/1.maddesi uyarınca Genel Kurula katılan ortağın alınan karara muhalif kalarak keyfiyeti tutanağa geçirtmesi şart olup, bu nedenle davanın ön şart yokluğu nedeniyle reddi gerektiği,…” gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde: önceki beyanlarını tekrarla; Pay sahibinin, karara karşı aleyhe oy kullandığı toplantı tutanağına yazılıysa, iptal davası açmak için gerekli olan dava açma şartınının yerine getirilmiş olduğunu, bu halde ayrıca bir de muhalefetin toplantı tutanağına geçirilmesine gerek olmadığını, Genel kurul toplantı tutanağının içeriğini düzenleyen TTK’nın 422. maddesine göre, sadece kullanılan olumlu ve olumsuz oyların sayılarının belirtilmesi yeterli olduğunu, ancak olumlu ve olumsuz oyların kimler tarafından kullanıldığının ismen belirtilmesine gerek bulunmadığını, Genel Kurul Toplantı Yönetmeliği ekinde yer alan tutanak örneğinde, her gündem maddesi için kaç olumlu kaç olumsuz oyun verildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğunun ifade edildiğini, kimlerin olumlu veya olumsuz yahut çekimser kaldığının ismen belirtilmesine gerek olmadığını, İç Yönerge Yönetmeliğinin 13. maddesi çerçevesinde de oylamaya katılanların hangi yönde oy kullandıklarının tutanakta belirtilmesine gerek olmadığının belirtildiğini, olumlu, olumsuz veya çekimser kalan pay sahiplerinin ismen belirtilmesine gerek olmadığını, olumsuz oy verenin adının tutanağa yazılması için olumsuz oy verenin talepte bulunması gerektiğini, Tüm bu açıklamalar çerçevesinde hem TTK hem Genel Kurul Toplantı Yönetmeliği ve hem de İç Yönerge hükmü çerçevesinde olumsuz oy kullandığı toplantı tutanağında yazılı olmayan pay sahibinin iptal davası açabilmesi için muhalefetini toplantı tutanağına geçirmesinin büyük önem taşıdığını, aksi halde pay sahibinin iptal davası açma hakkını kullanamayacağını, somut olayda ise müvekkilinin olumsuz oy kullandığının tutanakta yazılı olması nedeniyle ayrıca muhalefet şerhine gerek kalmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, genel kurul toplantısında müvekkilinin koyduğu muhalefet şerhi ile olumsuz oy kullandığı açıkça anlaşıldığından, söz konusu şerhin, davanın ön şartının sağladığının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, 21.02.2017 tarihinde gerçekleşen 2015 faaliyet yılına dair olağan genel kurul toplantısında alınan 3,4,5,6,9 ve 10 nolu kararların TTK’nın 455 vd. maddeleri uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 445. Maddesi uyarınca, ”446 ıncı maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürtüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler”. TTK’nın 446. maddesinde de iptal davası açabilecek kişiler sayılmış olup buna göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına veya oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Davanın, üç aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmaktadır. Dosya içerisinde İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden gelen yazı cevabında davalı … Şti.’nin İstanbul …Noterliğinden 21.02.2017 tarih … sayı ile onaylı genel kurul kararının 22.02.2017 tarihinde tescil edildiğinin ilan olduğu bildirilmiştir. İlk derece mahkemesince, davcının genel kurulu katılıp olumsuz oy kullanmakla birlikte, alınan kararlara karşı muhalefet şerhini tutanağa yazdırmadığı, muhalefet şerhi bulunmasının dava şartı olup, dava şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davacı, müvekkilinin olumsuz oy kullandığının toplantı tutanağına yazılmış olması nedeniyle dava koşulunun gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Bu durumda, somut olayda, öncelikte dava koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin ortaya konulması gerekir. Genel kurul kararlarının kanun, anasözleşme ve afaki iyiniyet kurallarına aykırılık halleri ileri sürülerek iptalleri isteminde bulunabilmek için 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi uyarınca, toplantıya katılan üyenin karara ret oyu kullanarak muhalif kalması ve bu keyfiyeti zapta geçirmesi zorunludur. Oylama öncesi yapılan görüşme sırasında bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesinin veya ret oyu kullanılmasının, alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımadığı Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarındadır (Bkz. Yargıtay 11. HD, 08.12.2015 tarih, 2014/18887; 2015/13122 E.K sayılı ilamı). 26/11/2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan tüm kararlarda davacının usulune uygun muhalefet şerhi bulunmamaktadır. Davacı, gündem maddesi görüşülürken maddeye yönelik olumsuz görüşünü tutanağa geçirmişse de oylama yapıldıktan sonra karara muhalif olduğuna dair bir beyanda bulunmamıştır. Oylama öncesi görüşme esnasında toplantıya katılan üyenin öneriye karşı olduğunu belirtmesi, alınan karara muhalif olduğu anlamını taşımaz (Yargıtay 11.H.D’si 2014/818 E. 2014/2043 K sayılı emsal kararı). Bir ortağın şirket genel kurulunda alınan kararın veya kararlarının iptalini talep edebilmesi için; toplantıda hazır bulunan ortağın karara olumsuz oy vermesi ve muhalefet şerhini tutanağa geçirmesi şarttır. Davacı toplantıda hazır bulunduğuna göre, iptal davası açabilmek için gündem maddeleri ile alınan karara olumsuz oy vermesi ve oylamadan sonra muhalefet şerhini tutanağa geçirmesi zorunludur. Somut olayda davacının TTK’nın 446/1. maddesi gereğince usulüne uygun bir muhalefet şerhi bulunmamaktadır. Dava açabilme şartı (özel dava şartı) gerçekleşmediğinden, davacının iptal davası açma hakkı bulunmamaktadır. Davacının olumsuz oy kullandığının tutanaktan anlaşılması, Kanun’un özel olarak aradığı dava koşulunun sağlanmasına yeterli olmadığından ve HMK’nın 115. maddesi uyarınca dava şartlarının mevcut olup olmadığını mahkeme resen dikkate alacağından, ilk derece mahkemesinin kararı isabetli olup, davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 15.04.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.