Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/795 E. 2021/496 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/795
KARAR NO: 2021/496
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/11/2018
NUMARASI: 2018/413E. 2018/1125K.
DAVANIN KONUSU: Şirketin feshi
Taraflar arasında görülen anonim şirketin feshi davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın aktif husumet ehliyeti yokluğunda reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; müvekkili tarafından kurulan davalı …. ile dava dışı … Ltd. Şti.’nin duşa kabin ve banyo malzemeleri üretimi konusunda uluslararası alanda faaliyet gösteren firmalar olduğunu, dava dışı … Ltd.Şti. ile dava dışı … A.Ş. arasında süregelen ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından henüz üretimi yapılıp teslimi yapılmayan mallar karşılığında düzenlenen faturalardan dolayı oluştuğu iddia edilen borcun tasfiyesi amacıyla adı geçen şirketler arasında 18.09.2015 tarihli protokol ve eklerinin imzalandığını fakat sözleşmeye konu borcun gerçeği yansıtmadığını, bu borca o tarihte müvekkilinin sahibi olduğu davalı şirketin kefil olmasının sağlandığını, davalı şirketin fabrika binasının 27.01.2016 tarihli “Finansal Kiralama Kiracı Değişikliği ve Devir Sözleşmesi” ile dava dışı … A.Ş. tarafından borçları ödenerek devralındığını ve yine 04.04.2016 tarihli “… A.Ş. Ortaklar Anlaşması” ile müvekkilin davalı şirkette bulunan %52 hissesinin dava dışı … A.Ş. talimatı altındaki şirket ve kişilere bedeli ödenmeksizin ve gerçekte borçlu da olunmamasına karşılık devri sağlanarak müvekkilinin davalı şirkette azınlık pay sahibi durumuna düşürüldüğünü, davalı şirketin hâlihazırdaki yönetimi tarafından şirkette azınlık hissedar durumunda kalan müvekkili ve özellikle davalı şirket aleyhine her türlü zararlandırıcı eylemlerde bulunulmakta olduğunu, davalı şirketin adeta ana sözleşmesinde yer alan amacından ayrılmış vaziyette dava dışı … A.Ş.’nin talimatları ile menfaatlerine uygun şekilde yönetildiğini, müvekkili tarafından davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin eylemlerinden ötürü savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu, yine sorumluluk davalarının açıldığını, davalı şirketin dava dışı … A.Ş.’nin menfaatleri doğrultusunda dava dışı şirkete kaynak yaratmak amacıyla kullanıldığını, müvekkilinin davalı şirket nezdinde yönetim ve idare ile ilgili bilgi alma hakkının sürekli olarak engellendiğini, ortaklığın çekilmez hale geldiğini ileri sürerek davalı şirketin haklı nedenle feshine, olmadığı takdirde karar tarihine en yakın tarihteki gerçek hisse bedelinin belirlenerek dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; ihtiyati tedbir olarak, şirket yönetimindeki ihtilafın şirkete zarar vermesinin önüne geçilmesi amacıyla yönetim kurulu başkan ve üyelerinin yetkilerinin tedbiren kısıtlanmasına, imza yetkilerinin kaldırılmasına, şirketi temsil ve ilzam yetkisinin ve yönetiminin münferiden imza ile müvekkiline tevdine, aksi durumda davalı şirkete denetim kayyumu atanmasına, yönetim kurulu başkan ve üyelerinin menkul ve gayrimenkul malları üzerinde tedbir konulmasına, müvekkilinin davalı şirket nezdindeki %48 hissesinin devri ve tescili, usulsüz şekilde dava dışı … Şirketinin iştiraki … firmasına yapılmak istendiğinden, … firmasının %48 hissesi üzerine üçüncü kişilere devrinin engellenmesi amacıyla dava süresince tedbir konulmasına ve ayrıca müvekkilin %48 hissesi üzerindeki usulsüz rehin işlemlerinin yapılmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, davalı şirketin yönetim kurulu üyesi yetkilisi veya ortağı olmadığını, bu nedenle davanın husumetten reddi gerektiğini, davanın açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, dava dışı … A.Ş.’ye olan borçların ödenmesi amacıyla adı geçen şirketle 18/09/2015 tarihli “Borç Tasfiye Sözleşmesi” imzaladığını ve eki olan Rehin Sözleşmesi uyarınca hisselerin adı geçen şirkete rehin edildiğini ayrıca davacının, şirketin gizli belgelerini ifşa edip sır niteliğindeki belgeleri hukuka aykırı olarak ele geçirip kullandığını, şirket aleyhine davalar açarak faaliyetinin engellemeye çalıştığını, davacının şahsi borçlarından dolayı şirketin haciz işlemlerine maruz kaldığını, TTK’nın 531. maddesine uygun karar verilebilmesi için objektif bir haklı sebebin bulunması gerektiğini, davacının ise haksız olup kişisel çıkarları ile hareket ettiğini, bizzat yetkili ve ortak olduğu dönemde yaptığı hukuki işlemlere bile itiraz ederek çelişkili davranış sergilediğini, dava dışı … A.Ş. tarafından alacağın tahsili amacıyla rehin paraya çevrilmesi suretiyle davacının şirketteki payının açık artırma ile satıldığını ve davacının şirket ile herhangi bir bağının bulunmadığını, bu nedenle şirketin tasfiyesini isteme hak ve yetkisinin olmadığını, ortaklığı zaten sona ermiş olduğundan, ortaklıktan çıkmasına karar verilmesinin de mümkün olmadığını belirterek, davanın haksızlığını savunmuş ve reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…6102 sayılı TTK’nun 531. maddesinde haklı sebeplerin varlığında sermayenin en az 10/1’ni ve halka açık şirketlerde 20/1’ini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilecekleri belirtilmiştir. Mahkemenin fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer çözüme karar verilebileceği belirtilmiştir. Davacının dava tarihi itibariyle davalı şirketin ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu şirket sicil dosyası kapsamında anlaşılmakta olup bu durum tarafların da kabulündedir. Ancak daha sonra ve yargılama aşamasında; davacının %48 oranındaki hisselerinin rehinli olduğu ve dava dışı rehin alacaklısı … A.Ş. Tarafından alacağın tahsili amacıyla davacının rehinli hisselerinin satılarak davacının davalı şirket nezdindeki pay sahipliğinin sona erdirildiği, davalı şirket nezdinde alınan yönetim kurulu kararı ile davacı hisselerinin devrinin sağlandığı ve devralan pay sahibinin katılımıyla genel kurul toplantısının yapıldığı dosya içinde bulunan davalı şirketin 25/05/2018 tarihli olağan üstü genel kurul toplantı tutanağı ve ekindeki hazirun cetvelinin incelenmesi ile anlaşılmış olup; bu durum tarafların da kabulündedir. Davacı vekili müvekkiline ait hisselerin haksız şekilde ele geçirildiğini, bu konuda yasal başvuruların yapıldığını belirterek dava haklarının sürmekte olduğunu belirtmiştir. Ticaret Sicil Memurluğu kayıtları ve taraf vekillerinin açıklamaları kapsamında davacının karar tarihi itibariyle şirket ortaklığının sona ermiş bulunduğu anlaşılmaktadır. TTK’nın 531 maddesi hükmünde açıklandığı gibi davacının fesih davasının dinlenebilmesi için sermayenin en az 1/10’una sahip olması gerekmektedir. Dava tarihi itibariyle geçerli olan bu koşul yargılama aşamasında üçüncü kişi rehin hakkı sahibince davacının rehinli payının satış ve devri yoluyla sona erdirilmiştir. Davacı halen davalı şirketin azlık hakkı sahibi ve hissedarı değildir. Husumet bir dava koşulu olup yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetilir. Davalı şirket ortaklığı sona eren davacının görülmekte olan dava açısından aktif husumetin bulunmadığı, …” gerekçesiyle, aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde: önceki beyanlarını tekrarla; Müvekkilinin … A.Ş.’nin ortaklık yapısı değişmeden önce 20.000 adet ve toplam değeri 10.000.000,00 TL nominal değerdeki hissenin tamamına sahip olduğunu, müvekkilinin aynı zamanda … Şti.’nin hisselerinin tamamına da sahip olduğunu, dava dışı … A.Ş. yetkilileri tarafından …’in …’e borçlu olduğundan bahisle müvekkili ile görüşme teklifinde bulunulduğunu, bu görüşmeler üzerine … A.Ş.’nin hali hazırda kullandığı fabrika binasının devrine ilişkin finansal kiralama sözleşmesinin değişikliğine dair sözleşme imzalandığını, bunun öncesinde taraflar arasında varlığı iddia edilen borçtan dolayı 18.09.2015 tarihli borç tasfiye sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin dava dışı … A.Ş.’ye duyduğu güven sebebiyle aynı zamanda …’in manevi baskısı ve hileli davranışları ile söz konusu borç tasfiye sözleşmesini imzalamış olduğunu, aynı zamanda müvekkili …’nün ve … A.Ş.’nin bahsi geçen ve iddia edilen bu borca kefil olmasının sağlandığını, akabinde finansal kiralama sözleşmesinin değişikliğine dair 27.01.2016 tarihli sözleşmenin imzalandığını, müvekkilinin … A.Ş.’deki hisselerininin tamamına dava dışı … A.Ş. lehine rehin konulduğunu, sonrasında bahsi geçen borç tasfiye sözleşmesinin aynen yürürlüğe konulduğunu ve müvekkiline ait …’daki %52 oranındaki hissenin dava dışı …’in gösterdiği kişi ve şirketlerin devrine yönelik 04.04.2016 tarihli … ortaklar anlaşmasının yapıldığını, dava dışı …’in, … A.Ş.’ye ait fabrika binasını hukuka aykırı şekilde bedel ödemeksizin devraldığını, akabinde müvekkilinin …’daki %52 hissesini bedelsiz olarak 3. şahıslara devrinin sağlandığını, taraflar arasındaki usulsüz 18.09.2015 tarihli borç tasfiye sözleşmesi dayanak gösterilerek, rehnin paraya çevrilmesi yoluna dahi başvurulmadan, müvekkilinin % 48 hissesinin de müvekkilinin bilgisi dışında ve dahil edilmediği yönetim kurulu toplantıları ve genel kurul kararları ile elinden alındığını, dava açıldığı tarihte müvekkilinin yönetim kurulu üyesi ve davalı şirketin % 48 hissedarı olduğunu, bahsi %52 oranındaki hisseye ilişkin hisse devrinin iptali ile hisselerin müvekkiline iadesi ile adına kayıtlı tescili talepli İstanbul 14.ATM’nin 2017/1148 esas sayılı dosyasında dava açıldığını, bu dosya içerisinde bulunan uzman görüşünün iddialarını destekler nitelikte olduğunu, dolayısıyla İstanbul 14.ATM’nin 2017/1148 esas sayılı dosyasının eldeki dosya açısından bekletici mesele yapılması gerektiğini, yine 18.09.2015 tarihli borç tasfiye sözleşmesinin eki olan rehin sözleşmesi gereğince usulsüz şekilde başka bir … iştiraki şirkete devri yapılan % 48 hisseye ilişkin olarak da bu işleme esas 25.05.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının ve bu toplantıda alınan 2018/3 sayılı ve 18.05.2018 tarihli yönetim kurulu toplantısının kararlarını usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle İstanbul 12.ATM’nin 2018/443E, İstanbul 8 ATM’nin 2018/507 E, İstanbul 3.ATM’nin 2017/927 E.sayılı dosyalarında görülmekte olan davalar bulunduğunu, bu dosyaların da celbinin sağlanarak eldeki dava açısından bekletici mesele yapılması gerektiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve iddiaları doğrultusunda deliller toplanarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, 6102 sayılı TTK’nın 531. maddesi uyarınca, davalı anonim şirketin haklı sebeplerle feshi, olmadığı takdirde davacıların ortaklıktan çıkarılması istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 11.06.2018 tarihli müzekkere cevabının incelenmesinde; … A.Ş.’nin yönetim kurulu üyelerinini içerisinde …’nün de olduğu, yine …’nün A grubu imza ile şirket yetkilisi konumunda olduğu anlaşılmaktadır. Eldeki davanın konusu, davalı şirketin fesih ve tasfiyesi bu talebin kabul görmemesi halinde ortaklıktan çıkmasına ve davalı şirketteki hisse bedeli ile bugüne dek doğan hissedarlık hakkının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini talep etmekle terditli şekilde açılmış bir davadır. Davanın açılış tarihi 30.04.2018 olmakla az yukarıdaki İTO kaydından görüleceği üzere dava açılış tarihinde de … şirket ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu ilk derece mahkemesinin de tespit etmiş olduğu bir olgudur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 531. maddesi hükmü ile anonim şirketler bakımında da haklı sebeplerle şirketin feshine olanak tanıyan düzenleme getirilmiştir. Anılan maddeye göre; “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir”. Dava, 6102 sayılı TTK’nın 531/3 maddesinde gösterilen şirketin haklı sebeple fesih ve tasfiye davası olarak nitelendirilip,şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin davalarda husumetin feshi istenen şirkete yöneltilmesi gerekmekte olup bu tür davalarda ayrıca ortaklara husumet yöneltilmesi mümkün değildir ve bu hususun mahkemece re’sen nazara alınması gerekir. Somut olayda dava, isabetli şekilde … A.Ş.’ne karşı açılmıştır. Fesih ve tasfiye davasında davacı sıfatı ise 1/10 (halka açık şirketlerde 1/20) paya sahip şirket ortaklarına aittir. Yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda böyle bir davanın, aktif husumet ehliyetinin dava tarihinde ve davanın devamı müddetince pay sahibi sıfatını muhafaza eden kişiler tarafından açılıp sonuçlandırılması gerekir. Davacının, dava tarihinde şirket ortağı olmakla birlikte, karar tarihi itibariyle davalı ….’ nin kayden hissedarı olmadığı görülmektedir. Ancak, davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketteki iş bu davaya konu %48 hissenin usulsüz işlemlerle devredildiğini, müvekkilinin ortaklığının esasen devam ettiğini iddia etmektedir. Az yukarıda bahsi geçtiği üzere davacı vekili, … A.Ş.’ deki % 48 hissesinin ele geçirilmesi amacıyla şirket nezdinde usulsüz yönetim kurulu kararları alınmış olduğunu, sözkonusu yönetim kurulu kararlarına dayanak 18.09.2015 tarihli tasfiye sözleşmesinin ve bunun eki olarak imzalanan kefalet ve rehin sözleşmelerinin de geçerliliklerinin ispata muhtaç olduğunu iddia ederek farklı mahkemelerde bu hususları yargılama konusu yapmıştır. Elbette ki bu davalarda verilecek hükümler neticesi davacının pay devrine esas sözleşmelerin ve bu sözleşmeler dayanak gösterilerek alınan yönetim kurulu kararlarının hukuken geçerli olup olmadıkları, geçerli sayıldıkları takdirde sözleşme ve yönetim kurulu kararlarının hüküm ve sonuçlarını doğurma anları hep birlikte tartışılarak ortaya konulacaktır. Bu noktada davacının istinafa konu eldeki davayı açmakta aktif husumeti bulunup bulunmadığı da denetlenebilir hale gelecektir (Yargıtay 11. HD’nin 2012/14330 E- 2013/21514 K sayılı, 27.11.2013 tarihli emsal kararı). Davacı vekili, müvekkilinin ortaklık paylarının usulsüz işlemlerle ve rehnin paraya çevrilmesine ilişkin İİK’nın emredici hükümlerine uyulmaksızın devrinin yapıldığını iddia ettiğine göre, davacı sıfatının (aktif dava ehliyetinin) bulunup bulunmadığının kesin olarak söylenebilmesi için bu iddianın öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekir. İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/443 E sayılı dosyasının incelenmesinde; davacıların … ve … davalıların … Ticari. Şti. …, …, …AŞ, … A.Ş. Olduğu, dava dilekçesinin incelenmesinde eldeki dava dosyasında ortaya konulan iddialar kapsamında 18.09.2015 tarihli tasfiye sözleşmesinin ve bunun eki olarak imzalanan diğer sözleşme ve taahhütnamelerin usul ve yasaya aykırı olduklarından bahisle iptallerinin talep edilmiş olduğu, eldeki davanın davacısı …’nün, kendi adına asaleten davalı ….’yi temsilen imzaladığı öne sürülen kefalet sözleşmesinin ve yine davalı … A.Ş.’ nin hisseleri üzerine dava dışı … lehine konulan rehin kapsamında imzalanan rehin sözleşmesinin bahsi geçen tasfiye sözleşmesinin eki niteliğinde imzalandıkları İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/443 E sayılı dosyasında 18.09.2015 tarihli tasfiye sözleşmesinde belirtilen borç tutarının esasen gerçeğe aykırı oluşturulduğu hususunun yargılama konusunun temelini oluşturduğu bu bağlamda az yukarıda bahsi geçen kefalet ve rehin sözleşmelerinin geçersizliğinin de talep edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/927 E. sayılı dava dosyasının da somut uyuşmazlığın çözümünde delil niteliğinin bulunduğunu ve halen derdest olduğunu öne sürmüş olsa da ilk derece mahkemesince bu dosya hiç bir şekilde incelenmeksizin karar verilmiştir. İstanbul 8 ATM’nin 2018/507 esas sayılı dosyasındaki iddiaların davacının aktif dava ehliyetine etkisi değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin İstanbul 8 ATM’nin 2018/507 esas sayılı dosyasında dosya incelenerek değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu durumda, davacının daha önce açtığını belirttiği ve yukarıda anılan tüm dava dosyaları ve davacı vekilinin hisse tespitine ilişkin olduğunu beyan ettiği İstanbul 14. ATM’deki dosyalar celbedilip incelenmeli, derdest olup olmadıkları, karar verilip verilmediği, bu dosyalarda verilecek kararların davacının aktif dava ehliyetini etkileyip etkilemeyeceği değerlendirilmeli ve bekletici sorun sayılıp sayılmayacağı düşünülmelidir. Bu durumda, mahkemece, davacı tarafından sunulan deliller değerlendirilerek aktif husumet yönünden durum açıklığa kavuşturulup, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmekte olup, yukarıda açıklanan gerekçelerle, ilk derece mahkemesince davanın çözümünde oldukça önemli deliller toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verildiğinden, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.15.04.2021
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.