Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/729 E. 2021/211 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/729
KARAR NO : 2021/211
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/12/2017
NUMARASI: 2016/818E. 2017/1069K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; müvekkili şirketin, davalı şirketten kur değişimine göre fark ödenmek ya da iade alınmak üzere bir yıl süreli 46 kg altın satın aldığını, kur farkından dolayı davalı tarafa iki kez ödeme yapıldığını, bir yıllık süre dolduktan sonra mecbur kalınarak yeni sözleşme imzalandığını, icra dosyasının dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmesini ve ikinci kez yapılan sözleşmenin iptaline, olmadığı takdirde fazla yararlanma nispetinde sözleşme bedelinden indirim yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkili bankanın davacı tarafın borçlarını ödemeyememesi üzerine ödeme kolaylığı sağladığını, ancak davacı tarafça borçların yine de ödenememesi üzerine icra takiplerinin başladığını, davacı tarafın iddialarının kötü niyetli olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Anılı yasal düzenleme ve ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki akdi ilişkinin ilk olarak 05/04/2011 tarihli vadeli işlem sözleşmesi ile başladığı, akabinde 20/04/2012 tarihinde yeni bir vadeli işlemler sözleşmesinin akdedildiği, davacı şirketin 16/05/2014 tarihi itibari ile davalı bankaya toplam 476.520,74 USD tutarında borçlu göründüğü, borcunu 17/08/2015 -16/05/2018 tarihleri arasında aylık muhtelif taksitler halinde ödemeyi talep ettiği, 26/11/2015 tarihli proje geri ödeme planı formu ile 18/01/2016 tarihinde başlayan aylık muhtelif taksitler halinde 48 ayda ödenmek üzere davacının asıl borcunun 417.485,76-USD olarak kabulü ile bu miktar üzerinden yapılandırıldığı, 20/04/2012, 15/04/2013 ve 14/02/2014 tarihli forward sözleşmelerinden kaynaklanan işlemlerini her iki tarafın da ticari defterlerine kaydettikleri, tarafların kayıtları arasında fark bulunmadığı, davacının 20/04/2012 tarihinde imzaladığı vadeli işlemler talep formu ile davalı bankadan 15/04/2013 günü 46 kilogram altını 53.400 USD üzerinden toplam 2.456.400 USD’ye satın almayı taahhüt ettiği, davalı bankanın 20/04/2012 tarihinde 1 kilogram altını davacıya 40.456 USD üzerinden sattığı, davacının ise 14/02/2014 tarihinde 1 kilogram altını 53.400 USD bedelle davalı bankadan satın almayı kabul ve taahhüt ettiği, davacının 20/04/2012- 14/02/2014 tarihleri arasındaki forward zararının kilogram başına 12.944 USD olduğu , 20/04/2012 tarihli sözleşmede işlem miktarı 46 kilogram olmak üzere davacının 2 yılda oluşan toplam zararının 595.242,00 USD’ye isabet ettiği, davacının yıllık zararının %12, 2 yıllık zararının % 24 olarak tespit edildiği, kur riskinin üstlenilmesi suretiyle, ileriki bir tarihte döviz veya kıymetli maden ya da hammadde vs. teslimi hususundaki anlaşmaların Türk hukukunda “tesadüf ve talihe bağlı sözleşmeler” kapsamında sayılarak uygulamada “forward işlemi” olarak anıldığı, forward işlemlerinin vadesindeki kur ile taraflarca belirlenen kur arasında doğan farkın bu işlemlerinin niteliğinden kaynaklanan ve davalı bankanın herhangi bir kontrol yahut müdahalesine tabi olmaksızın tümüyle USD- altın piyasasındaki gelişmelere bağlı bir fark olduğu, ayrıca ticaret sicil kayıtları itibari ile davacının 30/04/1998 yılından bu yana altın işi yapan bir şirket olup 31/12/2011 tarihi itibari ile ödenmiş sermayesi 3.500.000,00 TL (özvarlığı 5.216.606,46TL) ve 31/12/2016 tarihi itibari ile öz varlığı 5.224.194,09TL olmakla ticari tecrübesi ve ekonomik gücü itibari ile altın fiyatlarındaki gelişmeleri TTK 18/2 maddesi hükmü uyarınca basiretli bir tacir olarak hareket etmekle öngörebilecek durumda olduğu, bu hali ile belirtilen farkın, aşırı yararlanma unsuru olarak edimler arasında bir oransızlık olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere göre davacı şirketin müzayaka halinin varlığına, davalı bankanın davacının zor durumundan, hiffetinden yahut tecrübesizliğinden yararlanmış olması gibi bir duruma rastlanılmadığı anlaşılmakla; davanın reddi gerektiği, …” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde: Önceki beyanlarını tekrarla; Taraflarınca sadece gabin sebebi ile sözleşmenin feshinin değil, bu talep kabul görmediği takdirde ”Banka tarafından gerçekleştirildiğinden karşı tarafın aşırı yararlanması oranında sözleşmede indirim yapılmasını, edimin geri verilmesi”nin de talep edildiğini, ilk derece mahkemesince sadece sözleşmenin gabin sebebiyle iptal olamayacağı sonucuna ulaşıldığını, müvekkili şirketin içinde bulunduğu mali krizden davalı bankanın yararlandığını, mevcut sözleşmenin forword sözleşmesi yapılmak suretiyle yapılandırıldığını, 2012 tarihli haksız yapılan sözleşme sebebiyle iki yıl içerisinde doğan zararın 595.242 USD ‘ye baliğ olduğunu, işbu zarar kapsamında sözleşmenin uyarlanması yönündeki talepleri doğrultusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, Müvekkilinin yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı bir konuda piyasanın çok çok üzerinde kur oranları ile müvekkilini borçlandıran davalının yapmış olduğu sözleşmenin iptali ile davalı banka lehine doğan fazla yararlanma nispetinde indirim yapılması gerektiğini,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarla; davanın TBK’nın 28. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre içinde açılmadığını, davanın öncelikle hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken esasa girilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek; ilk derece mahkemesinin kararının sadece bu açıdan kaldırılarak davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesini, bu talep yerinde görülmezse davanın esastan reddine dair ilk derece mahkemesi kararına yönelik karşı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de karşı tarafa tahmiline karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TBK’nın 28. maddesi uyarınca aşırı yararlanma (gabin) nedeniyle sözleşmenin iptali olmadığı takdirde gabin nedeniyle davacının edimsel yükümlülüğünün makul seviyeye indirilmesine karar verilmesi taleplerine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süreler içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davaya esas icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklının … Bankası A.Ş., borçlunun …. A.Ş. olduğu, 482.050,00 USD asıl alacağın takibe konu edildiği, borç sebebi olarak taşınmazın tamamı için Avcılar Tapu Sicil Müdürlüğü’ne 31.03.2011 tarih, … yevmiye sayılı işlemi ile 1.dereceden tesis edilen 1.250.000,00 TL bedelli müşterek ipotek belgesinin, taşınmazın 3/4 hissesi için Avcılar Tapu Sicil Müdürlüğünün 17,04,2014 tarih, … yevmiye sayılı işlemi ile 2.dereceden tesis edilen 1.350.000,00 TL bedelli müşterek ipotek belgesinin gösterildiği, yine dosya içerisindeki kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibe ilişkin ödeme emrinin incelenmesinde, alacaklının … A.Ş., borçluların … oldukları, 1.358.400,00 TL asıl alacağın takip konusunu oluşturduğu, takip sebebinin 7.700.000,00 TL tutarında 19.04.2012 keşide tarihli 05.03.2016 vade tarihli senedin oluşturduğu görülmektedir. Dosya içerisinde ”Tadil Sözleşmesi” başlıklı belgenin incelenmesinde; sözleşmenin 20.04.2012 tarihli ”Vadeli İşlemler Sözleşmesi”ne istinaden bu sözleşmenin tadili amacıyla yapıldığı, alım tutarının eski ve yeni halinin 2.456.400,00 USD, ödeme tutarının eski halinin 46.000.000 ALT ‘(gr) yeni halinin 45.505,51 ALT (gr) şeklinde gösterildiği, söz konusu tadil sözleşmesinin hem … Bankası A.Ş. Hemde müşteri sıfatıyla ….. A.Ş. Temsilcisi sıfatıyla imzalandığı; dosya içerisindeki senet fotokopisinin incelenmesinde, 15.03.2016 keşide tarihli 7.700.000,00 TL tutarılı bir senet olduğu, senedin borçlularının …. A.Ş., … ve … oldukları görülmektedir…. borçlu …. A.Ş.’nin … Bankası A.Ş.’ile olan hukuki ilişkisinde hangi sebepten dolayı veya her ne ad altında olursa olsun kredi veya kredi sayılan işlemlerin kurulması, teminat altına alınması, ve/veya geri ödenmesi ile ilgili olarak bankaya karşı doğmuş doğacak bir cümle borçlarının teminatını teşkil etmek üzere taşınmazını ipotek verdiği, buna ilişkin 17.04.2014 tarihli … yevmiye nolu resmi senedin düzenlenmiş olduğu görülmüştür.Dosya içerisinde 04.04.2011 tarihli … Bankası A.Ş. genel kredi sözleşmesi olmakla, sözleşmede asıl borçlu … A.Ş. müşterek borçlu ve müteselsil kefiller ise … ve …. Dosya içerisindeki ‘Vadeli İşlemler İşlemler Sözleşmesinin incelenmesinde; tarafların … A.Ş. İle müşteri sıfatındaki … A.Ş. oldukları anlaşılmaktadır. … Bankası 24.03.2014 tarihinde Avcılar Tapu Müdürlüğüne hitaben yazmış olduğu müzekkerede, Avcılar mahallesinde kain tripleks villa niteliğinde mali … olan ipoteğin 2. dereceden istifade kaydı ile faizsiz ve 1.350.000.00 TL bedelli olarak tesisini talep etmiştir. Dosyada bu hususa ilişkin ipotek sözleşmesi de yer almaktadır.
Yargılama aşamasında ilk derece mahkemesince dosyaya kazandırılmış olan bilirkişi raporunun incelenmesinde; taraflar arasında 20.04.2012 tarihinde yeni bir vadeli işlemler sözleşmesi akdedildiği ve bu sözleşmeye istinaden dört adet forwad sözleşmesinin (20.04.2012, 15.04.2013, 14.02.2014 ve 14.02.2014 tarihli sözleşmeler) imzalandığı, davacı şirketin 16.05.2014 tarihi itibariyle davalı bankaya 476.520,74 USD tutarında borçlu olduğu, 26.11.2015 tarihli proje geri ödeme formu ile 18.01.2016 tarihinde başlayan aylık muhtelif taksitler halinde 48 ayda ödenmek üzere davacının asıl borcunun 417.485,76 USD olarak kabulü ile 476.485,76 USD üzerinden borcu yapılandırdığı, davalı bankanın 20.04.2012 tarihinde bir kg altını davacıya peşin kur üzerinden 40.456,00 USD üzerinden sattığı, davacının ise 14.02.2014 tarihinde 1 kg altını 53.400,00 USD ( vadeli kur ) bedelle davalı bankadan satın almayı kabul ve taahhüt ettiği, davacının belirtilen 20.04.2012 ila 14.02.2014 tarihleri arasındaki forwad zararının kg başına 12.944,00 USD olduğu, sözleşmede işlem miktarının 46 kg olmakla davacının iki yılda oluşan toplam zararının 595.242,00 USD’ye baliğ olduğu, sonuç olarak işlemlerin vadesindeki kur ile taraflarca belirlenen vadeli kur arasındaki farkın forwad niteliğindeki işlemlerinden kaynaklandığı, davalı bankanın bu noktada herhangi bir inisiyatifinin olmadığı, farkın tamamen USD/Altın piyasasındaki değişmelere bağlı olarak ortaya çıktığı yönünde değerlendirme yapılmıştır. Taraflar arasında Vadeli İşlem Çerçeve Sözleşmesi kapsamında imzalanmış olan dört adet forward sözleşmesi bulunmaktadır. Forward, ileri bir tarihte teslimi söz konusu olacak herhangi bir malın vadesi, fiyatı ve miktarı bugünden belirlenerek sözleşmeye bağlandığı işlemlerdir. Forward işlemleri tezgâh üstü (OTC) piyasalarda alınıp satılan türev ürünlerdir. Bu işlemde de karşılıklı iki taraf bulunmaktadır. Alıcı sözleşmede belirtilen tarih, miktar ve fiyat üzerinden dayanak varlığı satın alma yükümlülüğündedir. Satıcı ise aynı şekilde sözleşmede belirlenen varlığı şartlara uygun olarak alıcıya teslim etme yükümlülüğündedir. Dosya kapsamına göre, Banka tarafından yapılan işlemlere ilişkin dekontların ve hesap ekstrelerinin davacıya düzenli olarak gönderildiği, forward ile ilgili sözleşmelerde davacı imzasının bulunduğu anlaşılmıştır. Bahsi geçen forward sözleşmelerinin taraflarca imzalanması ve yapılandırma işlemleri neticesi 16.05.2014 tarihi itibariyle davacı şirketin davalı bankaya 476.520,74 USD tutarında borcunun olştuğu anlaşılmaktadır.Davacı İstinafı Açısından;Davacı, davadaki talebini aşırı yararlanmaya, yani gabine dayandırmıştır. TBK’nın 28. maddesinde, “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir” düzenlemesi mevcuttur.Gabinin varlığından söz edebilmek için, gabinin objektif ve subjektif unsurlarının somut olayda gerçekleşmiş olması gerekir. Gabinin subjektif unsuru, gabine uğradığını iddia eden tarafın zor durumda olmasından, düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden diğer tarafın yararlanmış olmasıdır. Objektif unsuru ise taraf edimleri arasında aşırı bir oransızlık bulunmasıdır.Somut uyuşmazlıkta, gabinin subjektif unsurlarının mevcudiyetinin denetlenmesinde; tacir olan davacı yönünden düşüncesizlik ve deneyimsizlik şartlarının oluşmasının zaten mümkün olmadığı açıktır. Gabinin ”zor durumda kalma” şartına ilişkin olarak ise mevcut sözleşmenin yeniden yapılandırılmaya konu edildiği an itibariyle davacının zor durumda olduğunu ispatlar nitelikte hiç bir delil bulunmadığı, bilirkişinin yaptığı mali değerlendirmenin davacının zor durumda olduğunu ortaya koymadığı, bu nedenle sübjektif unsurun kanıtlanmadığı anlaşılmaktadır. Gabinin objektif unsurunun denetlenmesinde ise; karşılıklı edimler arasndaki aşırı oransızlıktan bahsetmenin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Zira taraflar arasında “vadeli işlem çerçeve sözleşmesi” ve bu sözleşmenin dayanak yapıldığı, dört adet forward sözleşmesi imzalanmakla, sermaye işlemlerinin çeşitli oranlarda risklere tabi olduğu, piyasada oluşacak fiyat hareketleri sonucunda aracı kuruluşa yatırılan paranın tümünün kaybedilebileceği gibi kayıpların yapılacak işlemin türüne göre yatırılan para tutarını dahi aşabileceği, sermaye piyasası araçlarının alım ve satımına ilişkin olarak aracı kuruluşun yetkili personelince yapılacak teknik ve temel analizlerin kişiden kişiye farklılık arz edebileceği gibi bu analizlerde yapılan öngörülerin kesin olarak gerçekleşmeme olasılığının bulunduğu, yabancı para cinsinden yapılan işlemlerde, belirtilen risklere ek olarak kur riskinin olduğu ve hesap sahibinin tasarruflarını türev işlemlere ilişkin yatırımlara yönlendirmeden önce dikkatli şekilde araştırma yapması gerektiği ve esasen bu işlemlerin temelinde bir riskin bulunduğu mutlaktır. Davacı vekili istinaf başvurusunda, dava dilekçesinde yer alan bir diğer taleplerinin, tespit edilen aşırı yararlanma üzerinden bedelde indirime gidilerek sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin olduğunu öne sürmekle; hiç şüphesiz ki buradaki ”sözleşmenin uyarlanmasından” kasıt, TBK’nın 28. maddesinde düzenleme bulan oransızlığın giderilmesi istemidir. Az yukarıda bahsi geçtiği üzere gabinin subjektif ve objektif unsurları somut olayda oluşmamakla bu talebin de reddi gerekmektedir. Kaldı ki biran için davacı vekilinin talebinin, dayanağını TBK’nın 138. maddesindeki düzenlemeden alan ”uyarlama davası” kapsamında kaldığı kabul edilse dahi uyarlama talep edilen sözleşmeden kaynaklanan borç nedeniyle davacının temerrüde düştüğü, temerrüde düşüldükten sonra uyarlama talep edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi yoluna gidilmiştir. Davalı İstinafı Açısından; Davalı vekili, davanın öncelikle hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesini istemiştir. TBK’nın 28/2. Maddesinde, “Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” hükmünü amirdir. Eldeki dava, 28.07.2016 tarihinde açılmakla taraflar arasında varlığı ihtilafsız 26/11/2015 tarihli proje geri ödeme planı ile borcun yapılandırılmasına sebebiyet verildiği dolayısıyla gabin iddialarına esas hukuki işlemin dayanağının bu yapılandırma olduğu, şu halde davanın hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmakla, davalının isitinaf başvurusunun esastan reddi gerekmiştir.İlk derece mahkemesince dava değeri açıklattırılıp harç ikmal ettirilmeden yargılamaya devam edilmesi usule aykırı ise de neticede dava reddedilmiş olup harcın iadesi gerekeceğinden ve ayrıca davalı tarafın dava değeriyle ilgili bir istinafı da bulunmadığından, bu eksiklik nedeniyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına gerek görülmemiştir. Mahkemece kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusu ile davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin istinaf karar harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Davalı tarafından yatırılan başvuru ve istinaf peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,5-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 3531.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18.02.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.