Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/718 E. 2021/861 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/718
KARAR NO : 2021/861
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ 24/01/2019
NUMARASI: 2018/48 Esas – 2019/26 Karar
DAVA: İtirazın İptali
BİRLEŞEN MAHKEMENİN 2018/49 ESAS SAYILI DAVASINDA
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen itirazın iptali davalarının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl ve Birleşen davada Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili şirketin yönetim kurulu başkanı olduğunu, davanın yönetim kurulu üyeliğinin verdiği yetkiyle müvekkili şirketten çeşitli dönemlerde kendisine banka vasıtasıyla ödemeler yaptığını, davalının yapılan ödemelere ilişkin olarak harcama belgesi ve kaydını müvekkili şirkete sunmadığını, müvekkili şirket ile davalı arasındaki uyuşmazlıklardan ve davalının usulsüz işlemlerinden dolayı şirketin davalı tarafça zarara uğratılması nedeniyle davalının yönetim kurulu başkanlığı görevine son verildiğini, müvekkili şirket tarafından davalıya ödenen tutarların yapılan tüm uyarılara rağmen ödenmemesi üzerine davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından başlatılan takibe de itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, davalının icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiş, birleşen dosyadaki dava dilekçesinde ise; aynı konuda şirket tarafından davalıya yapılan ödemelerin tahsili amacıyla davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından başlatılan takibe yapılan itirazın iptalini, davalının icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl ve Birleşen davada davalı vekili savunmasında özetle; birleşen davaya konu alacak isteminin yerinde olmadığını, müvekkilinin davalı şirketten Yönetim Kurulu Başkanlığını ve Direktörlük görevini ayrı ayrı yürüttüğünü, müvekkiline yönetim kurulu üyeliği ile ilgili olarak huzur hakkı ödendiğini, direktörlük göreviyle ilgili olarak müvekkiline aylık maaş ödendiğini, asıl davaya konu ödemenin ise iş avansı olarak alındığını ve Uzak Doğu seyahatinde kullanıldığını ve konaklama kayıtları ile turizm şirketi kayıtlarıyla bunun sabit olduğunu, ayrıca bu durumun para transferine ilişkin dekonttan da anlaşılabileceğini, ödemenin müvekkilinin yönetim kurulu üyeliğiyle ilgisinin bulunmadığını, ödemenin, şirket yönetimi tarafından müvekkiline yapıldığını ileri sürerek, asıl ve birleşen davaların reddine, kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davanın, başlatılan takibin ve vaki itirazın niteliği gereği, takipte talep edilen alacağın varlığı ile miktarını kanıtlamak yükümlülüğü davacı tarafa aittir. Bu kapsamda, davacı tarafça bildirilen deliller toplanmış, davalıya yapılan ödemelere ilişkin dekontların dosya arasında olduğu görülmüştür.Tarafların iddia ve savunmalarına göre yanlar arasındaki somut uyuşmazlığın niteliği itibari ile çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden bilirkişi kurulu raporu alınmasına karar verilerek, getirtilen-sunulan belgelerle birlikte dosya konusunda uzman bilirkişiler YMM … ve Finan Uzmanı … tevdi edilmiş, adı geçen bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen 15/10/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunun dosya arasında olduğu görülmüştür. Alınan bilirkişi kurulu raporunda; incelenen şirket kayıtları ve ödeme belgelerine göre, davalıya iş avansı olarak yapılan ve kapatılmayan ödemenin 8.306 TL olduğu, davalıya 05/11/2015 – 01/07/2016 tarihleri arasında yapılan toplam 353.294,24 TL’nin ücret ödemesi olarak yapıldığı, zira, bu ödemelerin uzun bir süre devam etmesi sonucu, ödemelerden diğer üyelerin ve hissedarların haberdar olmadıklarının kabul edilmesinin zor olduğu, davalının aldığı bedellerin ücret ödemesi olduğunun Genel Müdür Yardımcısı ile Mali İşler Müdürü tarafından teyit edildiği, bu nedenle davalıya ücret ödemesi yapılmasının davacı şirket tarafından benimsenmiş olduğunun kabul edilmesi gerektiği; bu itibarla asıl davada dava konusu ödemenin 8.306 TL’sine yapılan itirazın yerinde olmadığı, bu miktar yönünden itirazın iptaline karar verilmesi gerektiği; birleşen dava yönünden, davalıya yapılan toplam 353.294,24 TL ödemenin ücret ödemesi adı altında yapılması nedeniyle, birleşen davanın reddi gerektiği bildirilmiştir. Alınan bilirkişi kurulu raporu gerekçeli, denetlenebilir, dosya içeriğine uygun, itirazları cevaplar nitelikte ve uyuşmazlığı çözmeye yeterli görüldüğünden, Mahkememizce de benimsenmiş ve hükme esas alınmıştır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, incelenen takip dosyaları, alınan ve benimsenen bilirkişi kurulu raporu ve toplanan deliller birlikte değerlendirilmiştir. Asıl dava yönünden yapılan inceleme sonucunda; incelenen şirket kayıtları ve ödeme belgelerine göre benimsenen bilirkişi kurulu raporunda davalıya iş avansı olarak 8.306 TL ödeme yapıldığı, bu miktar dışında şirket hesabından yapılan diğer ödemelerin iş avansı olduğunun davacı tarafça ispatlanamadığı, bu nedenle, benimsenen bilirkişi kurulu raporunda tespit edilen 8.306 TL alacak miktarına yönelik davalının vaki itirazının haksız olduğu ve İİK’nun 67.maddesi gereğince iptalinin gerektiği; belirlenen-tespit edilen alacak miktarını aşan davacı isteminin yerinde olmadığı kanaatine varıldığından davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Reddedilen miktar yönünden alacaklının kötü niyetinin kanıtlanamamış olması nedeniyle, davalı-borçlu tarafın kötü niyet tazminatı isteminin reddine, kabul edilen alacak likit ve itiraz haksız olduğundan davalının icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmiştir. Birleşen dava yönünden yapılan inceleme sonucunda; Her ne kadar yönetim kurulu üyelerinin alacağı ücretin genel kurul tarafından kararlaştırılması gerekmekte ise de, somut olayda, davacı şirketin az sayıda hissedarlardan oluşan bir aile şirketi niteliğinde olması, diğer hissedarların çoğunun da yönetim kurulu üyesi sıfatına sahip olmaları, şirketin mali tablo ve bilançolarını her zaman denetleme hakkına sahip olmaları, davalıya verilen ücretlerin uzun bir süre devam etmesi sonucu bu ödemelerden diğer üyelerin ve hissedarların haberdar olduklarına kanaat edilmiş, bu bağlamda davalıya ücret ödemesi yapılmasının davacı şirket tarafından benimsenmiş olduğunun kabulü gerekmiştir. Yukarıdaki açıklamalar karşısında, davalıya uzun süre devam eden ve dönem dönem yapılan toplam 353.294,24 TL ödemenin, davacı şirket tarafından benimsendiği, ödemelerin ücret ödemesi adı altında davalıya yapıldığı anlaşıldığında,…” gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulü ile davalı borçlunun İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas Sayılı dosyasında 8.306,00 TL asıl alacağa yönelik itirazının iptali ile takibin talepnamedeki koşullar ile devamına, davacı tarafın bu dosyadaki fazlaya ilişkin isteminin reddine, itirazın iptaline karar verilen miktar üzerinden %20 oranında hesaplanan 1.661,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya ödenmesine, koşulları oluşmadığından davalı tarafın tazminat isteminin reddine; birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davanın davacısı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Asıl dava yönünden; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, bilirkişilerin görev alanı belirlenmesine rağmen görev alanı dışındaki konularda raporunu düzenlendiğini, hukuki tasniflerde bulunulduğunu ve mahkemenin ara kararına aykırı rapor hazırlandığını, davalının, bilirkişi raporunda ve mahkemenin kabul kararının aksine, 25.10.2016 tarihinde … tarafından gönderilen e-postada belirtildiği üzere 8.306,00 TL iş avansı borcunun olduğunu, …’e 31.10.2016 tarihinde 5.000,00 USD ödeme yapıldığını, ödemenin bizzat davalı tarafından verilen talimatla yapıldığını, dolayısıyla daha sonraki bir tarihte alınan avansın iade edilmediği ve gerek bilirkişilerin gerekse mahkemenin bu hususu atlaması nedeniyle, eksik inceleme olduğunu, 5.000,00 USD alacağın takip tarihindeki TL karşılığının ise 17.984,00 TL olduğu değerlendirildiğinde, asıl davanın tamamının kabulüne karar vermesi gerekirken, kısmen kabul yönünde bir karar vermesinin yasa ve usule aykırı olduğunu belirterek asıl dava yönünden kararın kaldırılarak tam kabul kararı verilmesini talep etmiştir.Birleşen dava yönünden ise; şirket içi yazışmalarda da davalı …’e yapılan ödemenin iş avansı hesabına kaydedildiğinin belirtildiğini, bu ödemenin kayıt dışı bir ödeme olmadığını, iş avansı hesabına girildiğini, dolayısıyla bu tutar kadar davalının borçlandırıldığının açık olduğunu, buna rağmen mahkemenin ödemeyi maaş olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğunu, Yönetim kurulu üyesinin şirketle genel kurul izni olmadan işlem yapmasının yasak olduğunu, bu hükmün emredici hükümlerden olduğunu, mahkemenin bu kısmı “her ne kadar” diye geçiştirmesinin hukuka aykırı olduğunu, TTK 395.maddesinde “…Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan” şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamayacağını, aksi halde, şirketin yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebileceğini, bu maddeden açıkça anlaşılacağı üzere yönetim kurulu üyesinin genel kurulun izni olmadan şirketle işlem yapamayacağını, söz konusu düzenlemenin amacının idare ve temsil yetkisi kendisine bırakılan yöneticilerin şirketi zarara uğratmasının önüne geçmek olduğunu, Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ve mahkeme kararında şirketin az sayıda hissedarlardan oluşan bir aile şirketi niteliğinde olduğunu belirtmiş ise de bu beyan müvekkili şirketin ve müvekkili şirketin grup şirketlerinin kurumsal yapısını bilmeden yapıldığı kanaatinde olduklarını, zira müvekkili şirketin bir aile şirketi olmayıp, profesyonel yönetimin olduğu ve tablo ve bilançoların belli dönemlerde denetlendiği bir şirket olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin kayıtlarının bağımsız denetim firmaları tarafından denetlendiğini, bu tarz bir şirkete aile şirketi denilerek küçümsenmesini kabul etmenin kesinlikle mümkün olmadığını, müvekkili davacı şirketin de içinde bulunduğu şirketler grubunda, şirket sayısının 21 olduğunu, müvekkili şirketin bağlı bulunduğu şirketler grubunda 6.000 binden fazla çalışanı bulunduğunu, müvekkili şirketin herhangi bir aile şirketi olmayıp, yönetim kurulu üyelerinin de birbirleriyle bu anlamda aile ilişkisi bulunmadığını, mahkemenin ve hükme dayanılan raporun buna rağmen müvekkili şirketin aile şirketi olduğu yönünde bir kabulünün hukuka aykırı olduğunu, Davalının genel müdürlük görevi bulunmadığını, genel müdürlük görevinin dosyada mevcut olan hissedarlar sözleşmesi incelendiğinde görüleceği üzere, dava dışı …’e verildiğini, dolayısıyla davalının genel müdür olmadığı bizzat davalı tarafından imzalanan sözleşmeyle de açık olduğunu, … genel müdürlük görevinin 31 temmuz 2016 dönemine kadar devam ettiğini, davalı genel müdür olmadığından bu sıfatla kendisine herhangi bir ücret ödemesi yapılmayacağını,TTK’ya göre anonim şirketlerin temsil ve ilzam yetkisininin yönetim kurulunda olduğunu, yönetim kurulu bu temsil ve ilzam yetkisine dayanarak, şirketi üçüncü kişiler huzurunda temsil etmek, şirketin kazanç getirmesini sağlayacak işlemlerini yapmak, şirkete zarara uğratacak eylemlerden kaçınmak durumunda olduğunu, dolayısıyla temsil ve ilzama yetkili bulunan yönetim kurulu üyesinin şirketi ile işçi işveren ilişkisinin olması hukuken mümkün olmadığını, emir ve talimat verme yetkisi davalının kendisinde olduğunu, Davalıya yapılan ödemelere ilişkin dekonların hiçbirinde ücret ödemesi şeklinde açıklama bulunmadığını, sözleşmenin batıl olduğu itirazlarını tekrarla, bu ödemelerin ücret olduğunu iddia eden davalının bu iddiasını kesin delillerle ispat etmesi gerektiğini, davalı yönetim kurulu üyesi olduğu dönemlerde şirketten faklı tarihlerde, kendi talimatıyla yine kendisine ödemeler çıkardığını, Davalıya yapılan ödemelere ilişkin olarak genel kurul ve yönetim kurul kararı bulunmadığını, davalı kendisine yapılan ödemelerde, ödeme talimatını bankaya kendisi verdiğini, talimatlarda davalının imzası mevcut olduğunu, kendisinin imzası olmayan talimatları da emir ve talimatları altında bulunan kişilerin imzasıyla yine kendisine yaptırdığını, bankaya verilen ödeme talimatı ve ödemelerden şirketin ve yönetim kurulunun diğer üyelerinin haberi bulunmadığını, şirket haberdar olduktan sonra davalıya herhangi bir ödeme yapılmadığını, kaldı ki defter ve kayıtlarda davalıya yapılan ödemeler zaten borç olarak işlendiğini, Müvekkili şirkette huzur hakkı dışında davalıya ek ödeme yapılmasını gerektirecek ve ek ödeme yapılacak herhangi bir usul ve uygulama ve kabul bulunmadığını, dolayısıyla davalıya yapılan ödemelerin hiçbir sebebi ve hiçbir geçerliliği olmadığını, davalının kendi talimatıyla, müvekkil şirketin zararına olacak şekilde kendisine yapılan ödemeler müvekkil şirketin benimsediği ödemeler olmadığı gibi, davalının yönetim kurulu başkanlığı görevi sona erdiğinde, yani emir ve talimat yetkisi sona erdiğinde, davalıya herhangi bir ödeme yapılmadığını, davalının ibra edilmediğini, davalının kendisine yaptırdığı ödemelerin defterlerde avans olarak işlenmesi nedeniyle davalıdan bu tutar iade istendiğinde de iade edilmediğini, Müvekkili şirketin, davalıya yapılan ödemeler tutarında zarar uğradığını, şirketi zarara uğratan eylemlere ise davalının sebebiyet verdiğini, TTK’nın 555. maddesi uyarınca şirketin, uğradığı zararın tazminini isteyebileceğini,Yukarıda açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Asıl ve birleşen davada davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Asıl dava yönünden; öncelikle, aşamalarda sundukları dilekçelerde ifade edildiği üzere bu dosyada bahsi geçen 5.000 USD müvekkilinin … seyahati öncesinde iş avansı olarak verildiğini, müvekkilinin bu söz konusu iş seyahatinde kaldığı …’deki ‘…’e ait kayıtlar, keza mezkur iş seyahatini de içine alan 01.01.2012 tarihi ile 24.11.2016 tarihlerine ilişkin olarak, … A.Ş.’den alınan uçak biletleri, son olarak müvekkilinin pasaport kayıtları söz konusu ödemenin iş avansı olduğunu ortaya koyduğunu, ayrıca belge ve makbuzların birer örneğinin de müvekkilince alınmasının teamülen söz konusu dolmadığını, bu noktada müvekkilinin yönetim kurulu başkanı ve direktör olduğu da düşünüldüğünde böyle bir belge istemesinin, belgelerden örnek almasının ve bu konularla ilgilenmesinin makul olmadığının görüleceğini, Diğer yandan kabul kararına, bilirkişi raporu, bilirkişi raporuna ise şirket kayıtları ve iç yazışmalar gerekçe gösterildiğini, zira somut olayda ve dava dosyasında “8.306 TL ” rakamının zikredildiği başka bir belge bulunmadığını, Bahsi geçen mail, davacı şirketin muhasebesine de bakan, ancak esasen hakim hissedar … A.Ş.’nin bordrolu muhasebe müdürü olan …. tarafından müvekkiline yazılan 25 Ekim 2016 tarihli mail olup bu mailde “Sibel Hanım, şirkette iş avansı borcunuz toplam 8.306-TL dir. Bilgilerinize…” ibareleri yer aldığını, ancak bu mailin mefhumu muhalifinden çıkan sonuç ise müvekkiline uzak doğu seyahatiyle ilgili olarak ödenen 5.000 USD’nin önemli bir bölümüne ilişkin kapamanın yapıldığı ve müvekkilinin sadece 8.306 TL borcu kaldığını, davacı şirketin de bu durumu çok iyi bildiğini, zira maili gönderen bizzat şirketin kendisi olduğunu, huzurdaki davada bu mailin inkar edilmediğini, dolayısıyla davacı şirketin, 8.306 TL’nin üzerine ilişkin talebinin kötü niyetli olduğunu ve kötü niyet tazminatı ödenmesini gerektirdiğini, takdir edileceği üzere mailin sadece davacı lehine yorumlanması ve inkar tazminatına hükmedilmesi, buna karşılık müvekkili lehine olacak bölümün göz ardı edilmesinin hakkaniyetsizliğe neden olduğunu, bu nedenle 2018/48 E. sayılı dava bakımından, kabul edilen bölüme itiraz ettikleri gibi, reddedilen bölümle ilgili olarak kötü niyet tazminatına hükmedilmemesine de itiraz ettiklerini, kararın bu yönleriyle kaldırılmasına ve davanın tümüyle reddine müvekkili lehine kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Birleşen dava yönünden ise;Bilirkişi raporunda ve mahkeme kararında da ifade edildiği üzere huzurdaki davanın, davacı şirket tarafından müvekkiline yapılan ödemelerin iş avansı mı ücret mi olup olmadığı noktasında yoğunlaştığını, buna göre, müvekkiline yapılan ödemelerin iş avansı ise huzurdaki dava haklı, ücretse huzurdaki dava haksız olduğunu, davanın haksız olması durumunda da müvekkili lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, buna göre, somut olayda müvekkiline yapılan ödemelerin iş avansı ödemesi olduğunun aşağıda izah edilen delillerle sabit olduğunu, Müvekkilinin yönetim kurulu başkanlığının yanısıra direktörlük görevini de yürüteceğinin 30.12.2011 tarihli hisse alım sözleşmesinde hükme bağlandığını, Müvekkilinin direktörlük görevi nedeniyle hakettiği maaşını, her ay diğer personelin maaş ödeme gününde, ocak 2012’den ocak 2016 tarihine kadar 15.000 TL, ocak 2016’dan sonra ise 30.000 TL olacak şekilde bu ödemenin, müvekkilinin görevden ve şirketten uzaklaştırıldığı son aya kadar, yaklaşık altı yıl süreyle devam ettiği mahkemece de celbedilen banka hesabı kayıtlarıyla sabit olduğunu, davacı da altı yıl boyunca bu ödemeleri gördüğünü, hepsinde de davalı müvekkilini ibra ettiğini, Hakim hissedar … A.Ş. Ceosu ve davacı şirket mali işler müdürü … tarafından davacı şirket muhasebe müdürü …’a gönderilen maillerle sabit olduğunu, davalı şirketin genel müdür yardımcısı … ve muhasebe müdürü … tarafından imzalanan ve … A.Ş.’ye gönderilen 15.11.2016 tarihli kaşeli ve imzalı yazıyla sabit olduğunu, Yukarıda izah edilen nedenlerle; huzurdaki davaya konu icra takibinin de, huzurdaki davanın da kötüniyetle ve taraflar arasında oluşan husumetten sonra, bu husumetin tesiriyle açıldığında şüphe bulunmadığını, bu nedenle de müvekkili lehine %20’den az olmamak kaydıyla kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken bu talebin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin birleşen davaya ilişkin kararının bu yönden düzeltilmesine ve kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, davacı şirket yönetim kurulu başkanı ve yöneticisi olan davalının, şirketten aldığı avans ödemesi ile maaş ödemesi olarak aldığını savunduğu tutarlar nedeniyle şirketin zarara uğratıldığı iddiasına dayalı olarak, şirket zararının tahsili için başlatılan icra takiplerine vaki itirazların İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, yazılı gerekçeyle, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş; bu karara karşı her iki taraf vekillerince, her iki davada kurulan hükümlere karşı, yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl ve Birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde;HMK’nın 282. maddesi uyarınca, hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre bilirkişi raporu takdiri delil olup, mahkemece, bilirkişilerin tarafların sunduğu delillerle birlikte, davacı şirketin cari kayıtlarını, şirket içi yazışmalar ile havale dekontlarını değerlendirilerek sundukları bilirkişi raporundaki tespitler ışığında ve gerekçesi yazılarak hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin bilirkişi incelemesi ve alınan raporla ilgili olarak ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 394. maddesinde, yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla, huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükme bağlanmıştır. Somut uyuşmazlıkta, Asıl ve birleşen davalar kapsamında davalının 30.11.2016 tarihine kadar davacı şirkette yönetim kurulu başkanı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı ihtilafsızdır. Davacı şirketin 25.06.2015 tarihli genel kurulunda alınan karar ile yönetim kurulu üyelerine aylık 2.500 USD huzur hakkı ödenmesine karar verilmiş, bunun dışında herhangi bir ücret yada maaş ödeme kararı alınmamıştır. Her ne kadar davalı yönetim kurulu başkan ve üyesine TTK’nın 394. maddesi uyarınca ana sözleşme veya genel kurul kararıyla maaş ödeme kararı alınmamış ise de; birleşen davaya dayanak icra takip konusu alacağa dayanak ödemelerin ödeme tarihleri ve tutarlarının düzenli ve birbirini izler şekilde uzun bir süre devam ettiği, ödemelerden diğer yönetim kurulu üyelerinin ve hissedarların haberdar olmadıklarının kabul edilmesinin zor olduğu, davalının aldığı bedellerin ücret ödemesi olduğunun Genel Müdür Yardımcısı ile Mali İşler Müdürü yazıları ile teyit edildiği, bu nedenle davalıya ücret ödemesi yapılmasının davacı şirket tarafından benimsenmiş olduğunun kabul edilmesi gerektiği; davalıya yapılan toplam 353.294,24 TL ödemenin ücret ödemesi adı altında yapıldığının kabulü ile birleşen davanın reddi kararı isabetli olup, davacı vekilinin birleşen davada kuralan hükme yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekilince asıl davada reddedilen kısım yönünden de karar istinaf edilmiştir. Asıl davada alacağın dayanağı davalıya verilen avans ödemesi nedeniyle bakiye avansın tahsiline ilişkindir. Bilirkişi rapor içeriğinde de tespit edildiği üzere, davacı şirket mali işler müdürünün bu konuda davalıya yazmış olduğu 25.10.2016 tarihli mail yazısında avans borcunun şirket muhasebe kayıtlarına göre 8.306 TL olduğunun bildirildiği de gözetildiğinde, asıl davada bu tutar dışında kalan istemin reddi yönünde kurulan hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davacı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Asıl ve Birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde;Davalı vekilince asıl davada kabul edilen tutar yönünden karar istinaf edilmiştir. Asıl davada davacı alacak talebi davalıya verilen avans ödemesinden kaynaklanmaktadır. Mahkemece de bilirkişi raporundaki tespitler ışığında ve özellikle davacı şirket mali işler müdürünün bu konuda davalıya yazmış olduğu ve 25.10.2016 tarihli mail ile avans borç bakiyesinin şirket muhasebe kayıtlarında 8.306 TL olduğu kabulüne göre bu tutar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalının dava konusu avans ödemesini aldığını, ancak şirket işleri için Uzak Doğu seyahati için alınan avans olduğunu, harcama belgelerinin de şirket muhasebesine seyahat dönüşü iletilerek kapatıldığını ileri sürmüş, ancak avans olarak aldığını kabul ettiği tutar bakımından şirket adına yapılan harcamaları kanıtlayacak delil ve belge sunamamıştır. Buna göre, davalının şirket adına yaptığı harcamaları kanıtlayamadığı ancak davacı şirket mali işler müdürünün avans bakiye borcunun şirket muhasebe kayıtlarında 8.306 TL olduğu beyan ve kabulüne göre kuralan hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davalı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Yine davalı vekilince, asıl davada reddedilen kısım için ve tümüyle reddedilen birleşen davada lehlerine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüşse de; davacının icra takiplerinde kötü niyetli olunduğu sabit görülmediğinden, kötü niyet tazminat şartları oluşmadığından bu konudaki davalı vekili istinaf başvurusu da yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derce mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, asıl ve birleşen davalara yönelik olarak her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine,2-Davacı tarafından asıl ve birleşen dava yönünden yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına; asıl ve birleşen davalar yönünden bakiye toplam 29,80 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye geril kaydına,3-Davalı tarafından asıl ve birleşen davalar yönünden yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına; asıl dava yönünden bakiye 425,53 TL, birleşen dava bakımından bakiye 14,90 TL olmak üzere toplam 440,43 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan giderlerin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 24.06.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve asıl dava yönünden kesin, birleşen dava yönünden temyizi kabil olmak üzere karar verildi.