Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/702 E. 2021/337 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/702
KARAR NO: 2021/337
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 30/10/2018
NUMARASI: 2016/949 Esas – 2018/993 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında Alım Satıma Aracılık Hizmetleri Sözleşmesi imzalandığını, aracı kurumu olan davalının bu sözleşme gereğinin yerine getirmemesi nedeniyle müvekkilinin yüzbinlerce lira zarara girmesine yol açtığını, bu nedenle huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, davalının müvekkilinin verdiği alım satım emirlerine uymadığını veya geç işlem yaptığını belirterek, bu sebeple oluşan zararın tespit edilerek davalıdan faizi ile birlikte tahsili amacı ile huzurdaki davanın 50.000,00 TL tespit sonrası arttırılmak üzere açıldığını, miktarın bilirkişi marifetiyle hesaplanarak ihtarname tebliğ tarihi itibariyle ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve yargılama giderlerinin davalıya tahmiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili savunmasında özetle: davacının, davalı kurumun 24/07/2012 tarihinden itibaren müşterisi olduğunu, bu ilişki neticesinde davacıya verilen aracılık hizmeti ile davacının yurt içi ve yurt dışı piyasalarda işlem gerçekleştirdiğini, davacının bu alım satımlarda meydana gelebilecek riskleri çok iyi bildiğini, müvekkili şirketin davacının belirttiği zararların oluşumunda bir kusurunun bulunmadığını, davacının yapılan işlemlere itiraz etmediğini, işlemler yapmaya devam ettiğini, sonradan dava açtığını, açılan davanın da belirsiz alacak davası olarak açıldığını, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunmadığını belirterek, davanın usulden ve esas yönünden reddine karar verilmesini, yargılama giderlerinin davacıya tahmiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince, istinafa konu 30/10/2018 tarihli, 2016/949 Esas – 2018/993 Karar sayılı ilamla: “…Netice olarak bilirkişi raporunda da belirlendiği üzere, taraflar arasında aracılık sözleşmesinin olduğu, bu sözleşme kapsamında davacının pay senetleri alım satımı yaptığı, davacının talep hesaplamasını matematiksel olarak hatalı yaptığı, talep hesabının 22.06.2015 tarihli işlem talebi için 531.850 adet *(1,02 -0,192)=440.371 euro, 03.11.2015 tarihli işlem talebi için 531.850 adet *( 0,80-0,192) = 323,364 euro olarak yapılması gerektiği, Davacının iddia ettiği üzere 22.06.2015 tarihinde tüm hisseleri(531.850 adeti için 1.02 euro fiyatlı satıs emri verdiğine ilişkin hiçbir delil olmadığı,, davalının 11:02 ‘de İşlemlerin kapalı olduğu bilgisini vermesinden sonra aynı gün saat 11:26 da davalıya ilettiği ihtar içerikli e-mailinde “98.400 adet 1.02 euro fîyat ile satmak istiyordum satamadığım için gün sonu oluşacak farkı talep ediyorum” ifadesinin bir satıs emri olmadığı, gün sonu kapanısın 1.06 euro olarak gerçekleşmiş olması nedeniyle. gün sonu itibariyle zarar oluşmadığından davacının maildeki talep ve itirazının da geçerli olamayacağı, davacının 03.11.2015 tarihinde davalıya iletmiş olduğu … paylarının 177.000 adet 0,30 Fiyat ile iptale kadar geçerli” satış emrinin davalı tarafından sisteme 12 dakika geç girilmesi sebebiyle gerçekleşmediği iddiasında; emrin davalı tarafından sisteme geç girildiği, ancak emir zamanında sisteme girilebilseydi de istenen fiyattan gerçekleşmesi mümkün olmadığından. bu emir nedeniyle zarar oluşmamış olduğu, dava konusu olan 22.06.2015 tarihli istemde gecerli bir satış emri verilmemiş olduğundan, 03.11.2015 tarihti işlemlerde ise satış emri verilmiş ancak gerçekleşmemiş olduğundan davacının itirazına konu her iki işlem nedeniyle bir zarar oluşmadığı, davalının, müşterisi olan davacının hak ve menfaatlerine öncelik vermek için maksimum çabayı harcamamış, kriz ortamında müşterisine(davacıya) “ya bugün satarsın ya da virmanını, yapayım işlemini başka yerden yap” anlamına gelecek türden bildirim yaptığı, halbuki bu bildirimden sonra Yunanistan Borsasında 4 gün daha işlemlerin devam etmiş olduğu. Davalının Yunanistan borsası tekrar açıldıktan ancak 25 İşgünü sonra işlemlerini tekrar açmış olması sebebiyle işleme kapama ve açmalarda standartlı davranmadığını bu nedenle davacının ancak fırsat kaçırmasına neden olmuş olabileceği. davacının ise davalının 05.06.2015’teki uyarısı ile satış için kısıtlı da olsa bir süre tanınmasına rağmen, cok az zararla elden çıkarabileceği paylarını, kriz ortamı olduğunu dikkate almayıp fiyat limitli emirler vermesi nedeniyle satamamış olması, üstelik sonraki günler alışlara devam ederek riskini artırmaya devam etmiş olması, ayrıca olaydan sonra dava açmak için 15 aylık süre geçirip pay fiyatları en düşük seviyesine indiği zaman davayı açmış olduğu da gözetilerek bilirkişi raporundaki açıklama ve değerlendirmelerin dosya kapsamına, uygulama ve mevzuata göre yerinde olup, hükme esas alınmaya elverişli olduğu kanaatiyle davacının açtığı davada haklı olmadığı anlaşıldığından…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Bilirkişi raporunun içeriğinde her iki tarafa da kusur atfedilmesine rağmen sonuç kısmında açıkça yazılmadığı için dikkate alınmadığını, bilirkişiler raporun içinde, davalı firmanın kusurlarını bir bir sıralamışken, sadece sonuç kısmında, davalı firmanın kusuruna ilişkin net bir ifade geçmediğinden, mahkemenin adeta raporun değerlendirme ve inceleme kısımlarını yok saydığını, yalnızca sonuç kısmına göre karar verdiğini, bu noktada mahkeme hakiminin raporun tamamını okuyup ona göre karar vermesi gerektiğini, raporda açıkça davalı firmanın da kusurlu olduğu yazılmışken, yalnızca bilirkişi raporunun sonuç ve istem kısmının hükme esas alınarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Müvekkil … tarafından 22 Haziran 2015 tarihinde verilen, 531.850 Lot miktarındaki, … kodlu … (… Bankası) hisselerinin tamamının, o anki satış kıymeti olan, 1.02 Euro seviyesinden satışı için verdiği emrin, yerine getirilmemesi sebebiyle bugünkü (dava tarihindeki) güncel hisse değeri göz önüne alınarak, uğramış olduğu zarar miktarının, tam olarak hesaplanmasını talep ettiklerini, sonuç Olarak, davanın başından beri bahsettikleri müvekkilinin kaybettiği paranın, hükme esas alınan raporda sayın bilirkişilerce “440.371 Euro (dava tarihi itibariyle zarar)” olarak hesaplanmış vaziyette olduğunu, bugün bu paranın 2.350.000,00 TL civarında olduğunu, raporda, müvekkilinin bu muazzam sayılabilecek parayı kaybetmesinde, müvekkilinin bizzat sorumluluğu ve hatası olduğu gibi, davalı şirket iş yatırımın da haksız olduğu ve sorumluluğunu doğuran taraflarının olduğunu açıkça ortaya koyduklarını, ancak bilirkişiler tarafından yapılan bu tespitin, sonuç kısmında açıkça belirtilmediğini, mahkeme tarafından da sadece raporun sonuç kısmı okunduğu ve sadece bu kısma dikkat verildiği için işbu tespitlerin atlandığını ve eksik incelemeyle hatalı şekilde hüküm kurulduğunu, tüm yük ve külfetin müvekkiline yüklenmesinin hak ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Bilirkişi raporundan da anlaşıldığı üzere, davalı şirketin fazlaca temkinli ve standartsız davrandığını, azami şekilde yatırımcısının korunması noktasında çaba harcaması, standartlara uygun ve ölçülü şekilde tedbirler alması gerekirken, bağlı bulunduğu mevzuata aykırı şekilde davalının buna uygun davranmadığını, Seri: …, No:… sayılı Aracılık Faaliyetleri ve Aracı Kuruluşlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ’in 62. Maddesi uyarınca, davalı şirket “birinci sınıf tacir” olarak sayıldığını, en yüksek özen, basiret ve tedbir yükümlülüğü kriterlerine tabi olduğunu, bununla beraber sermaye piyasası hukuk kurallarına hakim olan, “zayıf tarafın korunması prensibi” gereği, müşteri ve yatırımcının korunması ve bu hususta, birinci sınıf tacir sayılan finansal kuruluşların, azami çabayı göstermesi gerektiği, mevzuat hükümleri ve tebliğlerde açıkça ortaya konmasına rağmen, bilirkişi raporunda, “müşterisi olan davacının hak ve menfaatlerine öncelik vermek için maksimum çabayı harcamamıştır.”şeklinde tabir edilen davalı firmaya, gerekçeli kararda, hiçbir kusur atfedilmemesi, ortaya çıkan zararın tamamen “korunmayan ve gözetilmeyen” yatırımcı müvekkiline yüklenmesinin hakkaniyete uygun olmadığını, Davalı … şirketinin, fazlaca temkinli, standartsız, yatırımcısı için sarfetmesi gereken azami çabayı sarfetmeyen, sektörün gereklerine uygun hareket etmemiş olmasıyla müvekkilinin zarara uğramasında, payı olduğu açıkça ortaya konmuşken, somut davadaki gibi karar oluşturulmasının, hukuken isabetsiz olduğunu ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek, Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalının taraflar arasındaki sözleşme ve mevzuat hükümlerine aykırı eylemleri ile davacının Yunanistan Borsasında işlem gören … pay senetleri için iki farklı günde veridiği satış emirlerinin yerine getirmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. HMK’nın 282. maddesindeki yasal düzenleme uyarınca hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Mahkemece telefon görüşme CD çözümleri, mailler ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile alınan bilirkişi raporu içeriğindeki tespitler ışığında gerekçesi de yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Buna göre davacı vekilinin mahkemece sadece bilirkişi raporunun sonuç bölümüne kıymet verildiği, oysa rapor içeriğinde davalının işlem ve eylemlerinde kusurlu olduğunun belirlendiğini, ancak mahkemece bu husus dikkate alınmaksızın hüküm kurulduğu yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacının dava ve zarar istemine dayanak yaptığı 22.06.2015 tarihinde tüm hisseleri 531.850 adeti için 1.02 euro fiyatlı satıs emri verdiğine ilişkin hiçbir delil olmadığı, dolayısıyla davalının 11:02 ‘de İşlemlerin kapalı olduğu bilgisini vermesinden sonra aynı gün saat 11:26 da davalıya ilettiği ihtar içerikli e-mailinde “98.400 adet 1.02 euro fîyat ile satmak istiyordum satamadığım için gün sonu oluşacak farkı talep ediyorum” ifadesinin bir satıs emri olmadığı, satış emri olduğu değerlendirilmesi halinde dahi gün sonu kapanısın 1.06 euro olarak gerçekleşmiş olması nedeniyle gün sonu itibariyle zarar oluşmadığından davacının iddiasına konu 22.06.2015 tarihli satış emrinin yerine gelmediği iddiasına dayalı zarar giderim talebinin yerinde olmayacağı, yine davacının 03.11.2015 tarihinde davalıya iletmiş olduğu … paylarının 177.000 adet 0,30 Fiyat ile iptale kadar geçerli” satış emrinin davalı tarafından sisteme 12 dakika geç girilmesi sebebiyle gerçekleşmediği iddiasında; emrin davalı tarafından sisteme geç girildiği, ancak emir zamanında sisteme girilebilseydi de istenen fiyattan gerçekleşmesi mümkün olmadığından, bu emir nedeniyle de zarar oluşmadığından davacı zarar giderim isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle kurulan hüküm isabetli olup, aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Alanında uzmanlarından oluşan bilirkişi kurulu rapor içeriğinde yer verildiği üzere, somut olayda davalının, müşterisi olan davacının hak ve menfaatlerine öncelik vermek için maksimum çabayı harcamayıp , kriz ortamında müşterisine “ya bugün satarsın ya da virmanını, yapayım işlemini başka yerden yap” anlamına gelecek türden bildirim yaptığı, halbuki bu bildirimden sonra Yunanistan Borsasında 4 gün daha işlemlerin devam etmiş olduğu, davalının Yunanistan borsası tekrar açıldıktan ancak 25 İşgünü sonra işlemlerini tekrar açmış olması sebebiyle işleme kapama ve açmalarda standartlı davranmadığı, bu nedenle davacının ancak fırsat kaçırmasına neden olmuş olabileceği tespitleri yapılmış olmakla birlikte, davacının ise davalının 05.06.2015’teki uyarısı ile satış için kısıtlı da olsa bir süre tanınmasına rağmen, cok az zararla elden çıkarabileceği paylarını, kriz ortamı olduğunu dikkate almayıp fiyat limitli emirler vermesi nedeniyle satamamış olması, üstelik sonraki günler alışlara devam ederek riskini artırmaya devam ettiği, davalı … şirketinin, fazlaca temkinli, standartsız davranışıyla davacının fırsat kaçırmasına neden olduğunun kabulünde dahi, tazminat için gerekli unsurları olan kusur,zarar ve illiyet bağı yönüyle tazminat şartlarının oluşmayacağı gözetildiğinde, davacı vekilinin bilirkişi raporunda belirlendiği üzere birinci sınıf tacir olan davalının eylemleriyle müvekkilinin fırsat kaçırmasına neden olması nedeniyle ortaya çıkan zarardan sorumlu görülmesi gerektiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusununa HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline. 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olarak karar verildi. 18.03.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.