Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/648 E. 2021/644 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/648
KARAR NO : 2021/644
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 07/11/2018
NUMARASI : 2016/1094 Esas – 2018/956 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın davalı şirket yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle, diğer davalı gerçek kişiler yönündün zamanaşımı nedeniyle reddine dair olarak verilen hükme karşı, davacı vekili ve davalı şirket vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekilince verilen dava dilekçesinde özetle; davalı şahısların ortağı olduğu … Tic. A.Ş.’nin sahibi oldukları ve işlettikleri akaryakıt istasyonuna, davalı şirket yetkilileri, davacı müvekkili % 50 ortak yapacakları vaadi ile senet karşılığı, defalarca para aldıklarını ve her seferinde davacıyı oyalayarak bu hisseyi vermediklerini; davalı şirket yetkililerinin diğer davacıdan aldıkları paraya karşılık akaryakıt istasyonunu vermek istemediklerinden dolayı 2007 yılında, davacının alacağına karşılık olarak … Caddesi No: …’te bulunan işhanını borca karşılık olarak teklif ettiklerini ve alacağa karşılık olarak bu taşınmazı davacının kabul ettiği halde her seferinde davalı şirket yetkililerinin isteği ile tapuda devir işlemleri yapmak için tapuya başvurduğunda davalı şirket yetkilileri tarafından satış vekaleti verilen şahısların kötüniyetli olarak davalı şirket yetkilileri tarafından azledildiğini, davacının davalı şahısların şirketinin borca batık olduğunu, sürekli icra takibine uğradığını ve şirket yetkililerinin söz konusu taşınmazı bu yöntemlerle diğer bazı şahıslara da satmak için para aldıklarını öğrendiğini, davacıya senet verildiği tarihlerde senedi imzalayan ortakların, sicil kayıtlarına göre imzaya yetkili ortak olarak göründüğünü, dolayısıyla davacı müvekkillerinin iyiniyetli olarak ve ticaret sicil kayıtlarına güvenerek, davalı şirket yetkilileri ve ortakları ile bu ticari alışverişte bulunduğunu belirterek; öncelikle tüm bu sebeplerle davalıların malvarlığına ve …. Tic. A.Ş.’deki hisselerine ve davalı firmanın malvarlığına teminatsız olarak tedbir konulmasına, davaya konu senet bedellerinin öncelikle davalı .. Otomotiv A.Ş.’den tahsiline karar verilmesini, bu talep yerinde görülmez ise davalılar … ve … tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … ve … vekilince verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde belirtildiği gibi davacılarla herhangi bir ticari ilişkinin bulunmadığını, davacılar ile asıl borçlu … A.Ş. arasında ticari ilişki bulunduğunu, davacı ile aralarında alacak-borç ilişkisinin bulunmadığını, dava konusu senet üzerinde atılı imzaların davalı şirket kaşesi üzerinde bulunduğunu, davalıların şirketin yönetim kurulunda yer aldığını ve imzaya yetkili olduklarını, ancak temsil yetkisinin 29/07/2007 tarihinde sona erdiğini, senetlerin tanzim tarihinin 10/08/2007 olduğunu, bu nedenlerle, davacı yanın senedi imzalayanların yetki durumlarının basiretli tacir sıfatı gereği bilmek zorunda olduğunu, davanın alacak davası olduğunu, bu nedenle %40 icra inkar tazminatı talep edilmesinin herhangi bir yasal dayanağının bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğramış olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı şirket vekilince verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; davanın usule ve maddi hukuka ilişkin yasal düzenlemelere, somut olaya ve yargısal içtihatlara açıkça aykırı bulunduğunu, davalı şirket ile davacı yan arasında aynı hukuki ilişkiye dayalı olarak İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/116 esas sayılı dosyasında 05/10/2016 tarihinde karara çıktığını, ancak henüz kesinleşmediğini, bu mahkemede açılan davanın 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan dava ile aynı davalar olması nedeniyle derdestlik itirazında bulunulduğunu, derdestlik itirazlarının kabul görmediği takdirde İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/116 esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, dava konusu senetlerin düzenleme tarihinin 10/08/2007 olduğunu, senedi davalı şirket adına diğer davalıların imzaladığını, ancak davalıların tanzim tarihi itibariyle davalı şirkete temsil yetkilerinin bulunmadığını belirterek; davalı şirket aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini, yargılama giderlerinin davacılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 07/11/2018 tarihli, 2016/1094 Esas – 2018/956 Karar sayılı ilamıyla; “…Davaya konu senetler yönünden davalı …A.Ş:’ye yöneltilen alacak davasının; yukarıda ayrıntısı açıklanan İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/116 esas sayılı dosyası nedeniyle; bu konuda Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2014/20200 esas ve 2015/15567 karar sayılı ilamı gözetilerek ve aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış olmasının HMK 114/1-i maddesinde dava şartlarından olarak düzenlendiği değerlendirerek dava şartı yönünden usulden reddine; karar vermek gerekmiştir. Davaya konu senetlerin davalılar … ve … tahsili talebi yönüden ise; senetlerin tanzim tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 s.TTK’nin 590.maddesinde ‘Temsile salahiyetli olmadığı halde bir şahsın temsilcisi sıfatiyle bir poliçeye imzasını koyan kimse, o poliçeden dolayı bizzat mesul olur ve poliçeyi ödediği takdirde temsil olunan haiz olabileceği haklara sahip olur. Salahiyetini aşan temsilci için dahi hüküm böyledir.’ hükmü karşısında, senetlerin tanzimi tarihinde davalı şirketi temsile yetkili bulunmadıkları halde davalı şirket adına davaya konu 3 senedi imzalayan davalılar … ve … söz konusu senetler nedeniyle şahsen sorumlu bulunmaktadır. Ancak yine 6762 s.TTK.’nun 661/1 maddesi gereğince ‘Poliçeyi kabul edene karşı açılacak davalar vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar.’ Davaya konu senetlerin vade tarihinin 10/10/2007 tarihi olup, senetler nedeniyle yapılan takibin de davalılar … aleyhine değil, … A.Ş.’ye yönelik olduğu; davalılar … ve … yönünden zamanaşımını kesen sebep bulunmadığı; 10/10/2010 tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2011/6668 esas, 2011/8096 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; senetler zaman aşımına uğradığı için lehtar temel ilişkiye dayanarak keşideciye karşı alacağını talep edebileceği; zamanaşımına uğramış senetlere de yazılı delil başlangıcı olarak dayanılabileceği değerlendirilmiş ise de; aşamalardaki beyanlarından, senetlere konu paranın davalı şirket tarafından alındığı; şirket tarafından kullanıldığı yönündeki davacı taraf iddialarından, yine davalı … ve … paralarının şirket adına alındığı şeklindeki savunmalarından hareketle, davalılar … ve … ile bir temel ilişkisinin bulunmadığı; iki tarafın da kabulünde olmakla; aksi yönde bir iddia ve ispat vasıtası da bulunmadığı değerlendirilmekle zamanaşımına uğrayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde; karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle, davalı … Tic. A.Ş.’ye yönelik davanın HMK’nın 144/1-i maddesi gereği dava şartı yokluğundan usulden reddine, davalılar … ve … yönelik davanın zaman aşımına uğraması nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekili ve davalı şirket vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın alacak davası olması ve kambiyo ilişkisine değil, temel borç ilişkisine dayanması sebebiyle eTTK’nın 661. maddesindeki 3 yıllık zamanaşımı yerine genel zamanaşımı kuralları uygulanması gerektiğini, müvekkillerinin, davalılara kambiyo ilişkisinden dolayı değil, temel ilişkiye dayalı olarak dava ikame ettiklerini, yerleşik yargı içtihatlarında zamanaşımına uğramış bir kambiyo senedinin, yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilmekte, temel ilişkiden kaynaklı talepler başka deliller ile desteklendiği takdirde genel zamanaşımı süresi içinde temel ilişkiye dayalı olarak alacak talebinde bulunulabildiğini, nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.02.2008 tarihli 2008/3-159E. 2008/158K hükmü ile zamanaşımına uğramış bir bononun bulunması halinde alacağın temel ilişkiye dayanılarak talep edilebileceğine hükmedildiğini, o halde, temel ilişki bakımından mer’i olan zamanaşımı hükümleri açısından değerlendirme yapılması gerekmekte olup bu hükümlerin de Borçlar Kanunu’nda düzenlenen 10 yıllık genel zaman aşımı süresine ilişkin olduğundan, senedin vade tarihi ile dava tarihi dikkate alındığında, temel ilişkiye dayanan genel zaman aşımı süresinin dolduğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığını, Temel ilişkiye dayanılarak talep edilen alacağın varlığının, gerek delilleri arasında yer alan senetteki davalı gerçek kişilerin imzalarından, gerekse davalı gerçek kişilerin ceza dosyalarında vermiş oldukları ve “mahkeme içi ikrar” niteliğindeki beyanları ile somut olarak ispatlandığını, Müvekkillerinin davalı gerçek kişilere karşı dava açma imkanının, menfi tespit davasındaki hükmün kesinleşmesi tarihi itibariyle doğduğunu, menfi tespit davasında yerel mahkeme kararları ve Yargıtay kararları tetkik olunduğunda, tüm kararlarda davalara konu senetlerden (huzurdaki davaya konu senetler ile aynı) kaynaklanan borcun varlığının tespit edildiğini, ancak Yargıtay’ın bozma ilamı sonrası verilen ilk derece mahkemesi kararı ve sonrasındaki Yargıtay kararlarının, varlığı tespit olunan borçtan dolayı … A.Ş.’nin herhangi bir sorumluluğu olmadığı yönünde olduğunu, o halde dava konusu borcun varlığı kesinleşmiş bir yargı kararı ile tespit edildiğini, yerleşik yargı içtihatlarına göre, bir borcun varlığı mahkeme kararı ile tespit olunmuş ise bu noktadan sonra o borca ait zamanaşımının yeniden işleyeceği ve bu yeni zamanaşımının 10 yıl olacağı tartışmasız bir vakıa olduğunu, nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2002 tarihli 2002/19-710 E. 2002/782 K. sayılı kararında benzer değerlendirme yapıldığını, o halde huzurdaki davada İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/116 E. 2016/741 K. sayılı kararının kesinleştiği tarih olan 11.12.2017 tarihinden itibaren yeni bir zamanaşımı işleyecek ve bu zamanaşımı da 10 yıl olacağını, bu sebeple de ilk derece mahkemesinin kararına itiraz etme zarureti hasıl olduğunu,Diğer davalı … A.Ş. açısından verilen davanın reddi kararının da hukuka aykırı olduğunu, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Davacı yanın haksız istinaf başvurusunun reddi ile birlikte, daha önce müvekkili şirketin davacılar aleyhine açtığı menfi tespit davasında verilen karara rağmen, davacılar tarafından iş bu alacak davasının açılmasının kötü niyetli olduğunu, bu nedenle HMK’nın 329. maddesi uyarınca müvekkili şirketin vekili olarak hareket eden avukatları arasında kararlaştırılan vekalet ücretini de ödemelerine hükmedilmesi gerektiğini, ayrıca disiplin para cezası ödemelerine karar verilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının bu yönlerden düzeltilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bono bedelinin temel ilişkiye dayalı olarak davalı şirketten tahsili, olmadığı takdirde 6762 sayılı TTK 690. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 590. maddesine dayalı olarak davalı gerçek kişilerin davalı … Tic. A.Ş. adına temsil yetkisi bulunmadığı halde temsilci sıfatıyla imzaladıkları dava konusu bonolar ve aldıkları paralar nedeniyle sorumlu oldukları iddiasıyla alacak istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davalı şirket yönünden davanın dava şartı bulunmadığından, gerçek kişi davalılar yönünden ise zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; bu karara karşı davacılar vekili ile davalı şirket vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekili, dava sebebinin temel ilişkiye dayandırıldığını, buna göre davanın üç yılılık zaman aşımı nedeniyle reddinin yerinde olmadığını, davanın temel ilişki kapsamında 10 yıllık zaman aşımı süresine tabi olup, zaman aşımı süresinde davanın açıldığını, ayrıca gerçek kişi davalıların yetkisiz olarak imzaladıkları bonolar nedeniyle borçtan sorumlu tutulmaları gerektiğini ileri sürmüştür.Her ne kadar ilk derece mahkemesince gerçek kişi davalılar yönünden davanın 6762 sy 661 maddesi uyarınca 3 yıllık zaman aşımına tabi olduğu, bonoların vade tarihi olan 10.10.2007 tarihi dikkate alındığında davanın açılış tarihi 10.10.2017 tarihi itibariyle zaman aşımı süresinin dolmuş olduğu gerekçesiyle ve ayrıca alacağa dayanak bonolara konu paraların davalı şirket tarafından alındığı, şirket tarafından kullanıldığı yönündeki davacı taraf iddialarından, yine davalı gerçek kişilerin paraların şirket adına alındığı şeklindeki savunmalarından hareketle gerçek kişi davalılar ile bir temel ilişkinin bulunmadığı iki tarafın da kabulünde olmakla, aksi yönde bir iddia ve kanıt sunulmadığı gerekçesine de dayanılarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.Davada iki ayrı davacı bulunmaktadır ve aynı gerekçe ile her iki davalı gerçek kişi aleyhine açılmış olan alacak davasının reddine karar verilmiştir. Mahkemece, hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında, öncelikle alacaklı sıfatının hangi davacıda olduğunun açıklığa kavuşturulması, davacılara talep ettikleri bedelin ne kadar miktarının kendi adlarına talep ettiklerinin açıklattırılması yapılacak açıklamaya göre davacıların her birinin aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının gerekçeli olarak değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekir.Değer taraftan davalı gerçek kişiler hakkındaki dava yönünden, karar gerekçesinde, temel ilişki olan ödünç ilişkisinde taraf olup olmadıkları değerlendirildiği halde, hükümde davalı gerçek kişiler hakkında temel ilişkiye dayalı talep hakkında bir karar verilmemiş, kambiyo senetlerine özgü zamanaşımı nedeniyle davanın reddi yoluna gidilmiştir. Mahkemece, davalı gerçek kişilere yönelik temel ilişkiye dayalı talebin karara bağlanmaması da usule aykırı olmuştur.İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararı bu haliyle istinaf incelemesine elverişle değildir. Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda dava aydınlatılarak deliller buna göre değerlendirilip sonuca gidilmelidir.Açıklanan bu gerekçeyle, ilk derece mahkemesinin istinaf incelemesine konu kararı istinaf incelemesine elverişli olmayıp yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ilk derece yargılamasının yeniden yapılması gerektiğinden, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, tarafların işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 27.05.2021