Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/630 E. 2021/439 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/630
KARAR NO : 2021/439
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 10/05/2018
NUMARASI : 2013/360 Esas – 2018/522 Karar
DAVA :İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın, davalı … Denizcilik yönünden kabulüne, diğer davalılar yönünden reddine dair verilen kararın süresi içinde davacı vekili ile katılma yoluyla davalılar vekillerince istinaf edilmesi üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; banka tarafından, İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 08.07.2013 tiırihli… E. Sayılı dosyası üzerinden düzenlenen ödeme emri ile davalı-borçlu hakkında; 8.547.785 USD asıl alacak, 45.580,305 USD işlemiş faiz, 2.279,015 USD BSMV olmak üzere toplam 56.407,105 USD’lik toplam alacağının takip tarihinden itibaren icra giderleri, vekalet ücreti ve asıl alacağın % 36,00 faizi ile birlikte tahsili amacıyla ilamsız haciz yoluyla yasal takibe başlandığını, ödeme emrinde kurun, 1,9538 TL (TCMB 05.07.2013 tarihli efektif satış kuru) alındığını, TL cinsinden alacağın ise 110.208,20 TL olarak gösterildiğini bildirerek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiş; daha sonra mahkemeye sunduğu 02.06.2015 tarihli dilekçeyle ödeme emrinde maddi hata yapıldığını ve esas tutarın 56.407.105 USD ve TL karşılığının da 110.208.201,00 TL olduğunu belirterek, davanın bu tutar üzerinden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalılardan … ve…. A.Ş. Vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin alacaklıya iddia edildiği gibi borçlu olmadığını, borcun zamanaşımına uğradığını, borca ve ferilerine itiraz ettiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalılardan … vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin kefil olduğunu, 10 yıl geçmekle kefalet akdinde öngörülen zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, müvekkili aleyhine İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün …E. (İst. l0.icra Müdürlüğünün … E.) ve İstanbul 6. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyalarından yapılan takipler sonucunda anapara ve faizlerin önemli bir bölümünün ödenmiş olduğunu, takibin mükerrer olduğunu, alacaklı olduğunu iddia eden bankanın 14 yıl beklemesinin doğal olmadığını, alacaklı bankanın 14 yıl boyunca takibe geçmeyerek % 36 faiz çalıştırmak suretiyle kötü niyetli ve kusurlu olduğunu, talep edilen USD cinsi % 36 yıllık faiz oranının fahiş olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut uyuşmazlıkta; genel kredi sözleşmesinin 23/07/1998 tarihinde imzalandığı, 23/07/2008 tarihinde hak düşürücü sürenin, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, icra takibinin 08/07/2013 tarihinde başlatıldığı, davalı gerçek kişiler bakımından kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, bu nedenle gerçek kişi kefiller yönünden davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.Davalılardan …’nün davacı banka ile tarihsiz bir protokol imzaladığı, protokolün kapsamı dikkate alındığında yaklaşık olarak 2005 öncesinde düzenlendiği anlaşılmakta olup bu protokolün ilgili davalı hakkında TBK’nın 598. maddesinde sözü geçen hak düşürücü süreyi etkileyip etkilemeyeceği değerlendirilmelidir. Söz konusu protokolün kefaletin yenilenmesi niteliğinde olmadığı, sadece kefalet gereğince oluşan borcun bir kısmının taksitler halinde ödenmesini düzenlendiği, protokolde; “yazılı taahhütlere uyulması halinde … tarafından … vakfına vakfedilen taşınmazlara ilişkin tasarrufun iptali davasının, banka lehine sonuçlanması halinde karar gereğinin yerine getirilmemesi, banka tarafından tasarrufun iptali davasından feragat edilmesi hususlarını” düzenlendiği görülmektedir. Düzenlenme tarihinde yürürlükte bulunan BK.nın 114. maddesine göre, “borcun tecdidi akitten vazıh surette anlaşılmak lazımdır” hükmü gereğince protokolde kefaletin yenilendiği açıkça belirtilmediğinden ve protokol 1998 yılında imzalanan kefalet sözleşmesinin hükümlerini değiştiren, miktarını artıran/azaltan, sorumluluğun kapsamını etkileyen bir yönünün olmadığı; münhasıran taraflar arasında o tarihte görülmekte olan vakfa devredilen taşınmazlar için açılan tasarrufun iptali davası ile ilgili davanın kefil aleyhine sonuçlansa bile protokolde yazılı ödemelerin yapılması durumunda mahkeme hükmünün icra edilmemesi amacına yönelik olarak düzenlendiği, bu nedenle 1998 tarihinde başlayan hak düşürücü süreyi kesen, durduran bir etkisinin olmadığı …” gerekçesiyle, davanın davalı … Denizcilik yönünden kabulüne, diğer davalılar yönünden reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacı vekili ile katılma yoluyla davalılar …ve …Denizcilik Şirketi vekili tarafından istinaf başvurusunda istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
Davaya konu İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile davalılar aleyhine başlatmış oldukları ilamsız icra takibinde ödeme emrinde Banka alacağının sehven nokta ile ayrılması gereken binlik basamak yanlışlıkla virgül ile ayrılarak 56.407,105. USD olarak yazıldığını, bu alacağın TL karşılığının belirtilmesi zorunlu olduğundan TL karşılığı hesaplanırken ve dolar kuru karşılığı hesap edilirken çarpım hatası nedeniyle TL karşılığının sehven 110.208,20 olarak yazıldığını, icra takip talebinde harca esas değer belirtilirken yanlışlıkla 56.407,105 USD yazılmış yine binlik ayraç için nokta yerine maddi hata yapılarak virgül kullanıldığını, ancak kuruş kısmı üç haneli olduğundan cent olarak kabul edilemez olduğunu, çünkü zira üç haneli olduğunu, üç haneli binlik basamağı, dolayısıyla ondalık basamak (kuruş) kabul edilemeyeceğini, bunun maddi bir hata olduğunu ve her zaman düzeltilmesinin mümkün olduğunu, esasa etkili bir hata olmayıp esas olan Banka alacağının 56.407.105,00 USD olduğunu, dolayısıyla dava değeri takip tarihi itibarı ile talep edilen 56.407.105,00 –USD olup TL karşılığının ise 110.208.201,00 TL olduğunu, Mahkeme kararında da dava açıldığında 11.12.2013 tarihli harçlandırma formunda da harca esas değer olarak 110.208,20 TL gösterildiği belirtilmekte ise de müvekkili Bankanın 5411 sayılı kanun gereği harçtan muaf olup dava açılırken harç yatırılmadığını, zira dava dilekçesinden de görüleceği üzere harca esas değer belirtilmediğini, esasen bu konu mahkemece yargılamanın başında tartışılmış ve bu konuda mahkemenin 20.05.2015 tarihli ara kararı gereğince dava değeri hakkında beyanda bulunulduğunu, ancak yargılamanın sonunda mahkemece bu beyanlar dikkate alınmadığını ve 56.407,105 USD üzerinden karar verildiğini, dava değeri hakkında beyanda bulunulduğunu ve mahkemece dava değeri 110.208.201 olarak düzeltilerek dosya heyet dosyası olduğunu ve dosyanın heyetçe yürütüldüğünü, dolayısıyla mahkeme tarafından maddi hata kabul edilerek dava değeri 110.208.201 TL olarak kabul edilerek düzeltildiğini, nihai kararda ise daha önce vermiş olduğu bu karardan dönerek dava değerini 110.208,20 TL olarak kabul etmesinin usul ve yasaya aykırı olup mahkeme kararının bu yönden kaldırılması gerektiğini,Ayrıca, banka kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde, yapılan ödemeler de dikkate alınarak müvekkili banka alacağının takip tarihi itibarı ile toplam 40.841.243,73 USD olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen yine mahkemece bu tutarın dikkate alınmadığını, Mahkemece gerçek kişi davalılar yönünden hak düşürücü süre kabul edilerek davanın reddine karar verildiğini, bankaca muhatap bankaya ödenmek zorunda kalınan poliçe bedellerinin son ödeme tarihi 10.07.2003 olduğunu, davaya konu İcra takibinin 08.07.2013 tarihinde açıldığını, bu nedenle zamanaşımı süresinin dolmadığını, kaldı ki 5411 sayılı Bankacılık Kanunu madde 141 “Bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır. “ hükmünü içerdiğini, buna ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.04.2006 tarih ve 2006/12-110 E., 2006/122 K. sayılı kararı ile Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 04.10.2013 tarih ve 2011/15561 E. ve 2013/17507 K.sayılı yeni bir kararının da bu doğrultuda olduğunu, Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi ile zamanaşımının hangi durumlarda ve ne şekilde kesileceği düzenlendiğinin düzenlendiğini, Davacı ile Banka arasında 2005 tarihinde yapılan protokol gereği …münhasır ödeme planı tahtında …Denizcilik San.ve Tic A.Ş ve …San.Tic.A.Ş. şirketinin konsolide anapara borçlarına mahsup edilmek üzere 30.12.2005 tarihnde başlamak üzere taksitler halinde ödeme yapmayı taahhüt ettiğini, ödeme planındaki bir kısım taksitlerin … tarafından bankaya ödendiğini, taraflar arasında imzalanan protokol ile ödeme planlarının nasıl olacağına ve sair tüm hususların neler olacağına dair düzenlemelerin detaylı bir şekilde düzenlendiğini, borçlunun borcu ikrar etmesinin hukuki işlem benzeri bir fiil olup, borçlunun bu açıklamada bulunurken zamanaşımını kesip kesmeyeceğini bilmesinin önemi olmadığını, zamanaşımının kesildiğinin daha önce mahkeme heyetince kabul edilmesine rağmen bu karardan dönülerek gerçek kişi kefiller hakkında zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Sonuç olarak, BK’nın 154. maddesinde yer alan düzenlemeler nedeniyle borçlu 2005 yılında imzalamış olduğu protokol ile borcunu ikrar etmiş olup bir kısım ifada bulunduğunu, bu sebeple protokol gereği yapılan ödeme tarihlerinde zamanaşımının kesintiye uğradığının kabul edilmesi gerektiğini, bu açıklamalardan ayrı olarak daha önce mahkemeye sunmuş oldukları cevap dilekçesinde de belirttikleri gibi iş bu davaya konu icra takibindeki söz konusu poliçe bedelleri borçlu firma ve kefili … tarafından Bankaya ödenmediğinden, üçer aylık dilimler halinde Banka tarafından, muhatap bankaya ödenmiş olup son ödeme tarihinden itibaren 10 yıllık süre içinde söz konusu poliçe bedelleri için davacı hakkında davaya konu icra takibi başlatıldığını, 10 yıllık zamanaşımı süresinin dahi dolmadığını,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın açıklanan gerçek alacak üzerinden kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalılar …ve …Denizcilik Şirketi vekili katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Davacı tarafın, dava dilekçesinde harca esas değeri 110.208.201,00 TL olarak belirtmiş ve daha sonraki beyanlarında da davanın harca esas değerinin 50.407.105.00 USD karşılığı olarak 110.218.201,00 TL olduğunu bir çok kez ikrar ettiğini, bu nedenle mahkemenin vekalet ücreti yönünden takip tutarı dikkate alınmak suretiyle eksik hesaplama yapıldığını, İşbu davanın müvekkiline karşı 110.208.201,00 TL değerle açıldığını, bu hususun davacının beyanları ile de sabit olduğunu, müvekkilinin davanın kabulü halinde bu rakam üzerinden sorumluluğu söz konusu olacağını, ancak müvekkilinin kefil sorumluluğunun sona erdiği tespit edilmiş olduğundan, davanın müvekkili açısından reddine karar verildiğini, kefaletin sona ermesine ilişkin madde Türk Borçlar Kanunu’nun özel nitelikte bir maddesi olduğunu, söz konusu maddenin sorumluluğu sona erdiren nitelikte özel bir madde olduğu dikkate alınarak esasa ilişkin olduğunu, bu nedenlerle itirazın iptali davası kapsamında sorumlu olmadığı tespit edildiğini ve lehine karar verilmiş olan müvekkili lehine dava değeri üzerinden nispi oranda vekalet ücreti verilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının bu yönüyle düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı … vekili katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı bankanın dava dilekçesinde ve tüm beyanlarında davanın değerini 56.407.105,00 USD karşılığı 110.208.201,00 TL olarak belirtildiğini, davanın 110.208.201,00 TL üzerinden ikame edilmiş olduğu ve müekkil yönündün tümden reddedilmiş olması nedeniyle nispi vekalet ücretine hükmedilmemesinin yasaya uygun olmadığını ileri sürerek, kararı sadece bu yönden istinaf ettiklerini bildirmiş ve kararın bu yönden düzeltilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, davacının davalı şirketle imzaladığı kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan, ancak ödenmeyen kredi borcunun asıl kredi kullanan şirket ile müteselsil kefil davalılardan tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince kefil davalılar hakkında kefaletin sona erdiği gerekçesiyle davanın reddine, davalı şirket yönünden ise takibe bağlı olarak davanın kabülüne karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dosyanın incelenmesinde davalılar hakkındaki icra takibinin 08.07.2013 tarihinde başlatıldığı, davalılar hakkındaki kredi hesabının kat tarihinin ise 10.06.1999 tarihi olduğu anlaşılmaktadır. Yani 6098 sy TBK yürürlüğe girmeden önce kredi hesabı kat edilmiş ve kredi alacağı muaccel olmuştur. Bu durumda işleyecek zaman aşımı süresi 818 sy BK 125 maddesindeki 10 yıllık süre olup, TBK’nın 146 maddesindeki süre ile aynıdır. Bu durumda kefalet süresi içinde hesap kat edilip alacak muaccel olduğuna göre somut olayda kefalet süresini belirleyen ve sınırlandıran TBK’nın 598/3. madde hükmünün uygulanma yeri bulunmadığı halde mahkemece usule aykırı olarak olayda uygulanma yeri bulunmayan yasa hükümleri tartışılarak sonuca gidilmiştir. Mahkemece yapılması gereken alacağın muaccel olduğu tarihten icra takip tarihinin yapıldığı 08.07.2013 tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçip geçmediğinin, bu süreyi kesen bir sebep bulunup bulunmadığının, Anayasa Mahkemesinin 04.06.2014 tarih ve 2014/85-103 sayılı kararıyla iptal edilmiş olan 20 yıllık zaman aşımı süresinin somut olaydaki etkileri de değerlendirilmek suretiyle, asıl borçlu ve kefillerin imzaladıkları protokollerin zaman aşımını kesip kesmediğinin, birlikte borçlulukta müteselsil kefillerden biri hakkında zaman aşımının kesilmesinin diğerlerine etkisinin ne olduğunun da tartışılması suretiyle, öncelikle HMK’nın 142. maddesi uyarınca zaman aşımı defini karara bağlamak, eğer zaman aşımı defi reddedilirse işin esasını inceleyerek bir hüküm vermekten ibarettir. İlk derece mahkemesinin verdiği hüküm ve hukuki gerekçesi dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı belirlendiğinden, esasın incelenmesi mümkün olmamıştır. Bu nedenlerle esasa ilişkin istinaf nedenleri incelenemeyerek hükmün kaldırılması gerekmiştir.
Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,
2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin harçlarının, talep halinde kendilerine iadesine,
4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına dair;
HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.04.2021
KANUN YOLU : HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.