Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/602 E. 2020/453 K. 01.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/602
KARAR NO: 2020/453
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/12/2018
NUMARASI: 2014/895 2018/1180
DAVA: Şirket yöneticileri-tasfiye memurunun sorumluluğundan kaynaklanan tazminat. Taraflar arasında görülen sorumluluk davasının ilk derece mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davalılar vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi …’ın davalı … Ltd. Şti.’nde çalışırken iş kazası nedeniyle 10.05.2008 tarihinde öldüğünü, bunun üzerine taraflarınca ilgili şirkete karşı 14.08.2008 tarihinde iş kazasından kaynaklanan tazminat talepli dava açıldığını, açılan davanın lehlerine sonuçlanarak İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 2012/223E.- 2013/160 K. sayılı, 13/03/2013 tarihli kararıyla anılan şirketin sorumlu olduğu tespit edilerek tazminata mahkum edildiğini, anılan ilama dayalı olarak da taraflarınca Ankara … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasıyla 02.07.2013 tarihinde, 63.556,44 TL alacağın tahsili için icra takibi başlatıldığını, borçlu şirketin ilama konu miktarı ödememesi, doğru anlatımla şirket adresini değiştirmesi ve üzerinde her hangi bir malvarlığı bulunmaması karşısında davacılar tarafından “alacaklısını zarara uğratmak maksadıyla mevcudiyetini azaltma ve ticareti terk” suçundan icra ceza mahkemesinde dava açıldığını, yargılama devam ederken Ticaret Sicilinden gönderilen 13.12.2013 tarihli yazıda ilgili şirketin 09.06.2011 tarihinde tasfiyesine karar verildiği ve 30.11.2012’de tasfiyesinin sona erdiğininin bildirildiğini, bu durumdan Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinin 2013/288 E. sayılı dosyasının 26.12.2013 tarihli celsesinde haberdar olduklarını, anılan tasfiye sürecinde şirket ile aralarında iş kazasından kaynaklanan tazminat davasının devam etmekte olduğunu, buna karşın taraflarına tasfiyeye ilişkin herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, derdest bir dava varken hileli bir yolla şirketin tasfiyesinin gerçekleştirildiğini, şirketten alacaklı olan müvekkillerinin zarara uğradığını, davalıların verdiği işbu zararın tazmini için iş bu sorumluluk davasını açmak zorunda kaldıklarını, TTK’nın 541. maddesi uyarınca “alacaklı oldukları şirket defterinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yeri bilinen kişiler taahhütlü mektupla, bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeye çağrılırlar.” düzenlemesinin bulunduğunu, yine aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince “Şirketin henüz muaccel olmayan veya hakkında uyuşmazlık bulunan borçlarını karşılayacak tutarda paranın notere depo edilmesi” gerektiğini, TTK’nın 553/1. maddesinin ise “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar “hükmünün bulunduğunu, müvekkili …’in kızı olan müteveffa …’in hayatını kaybetmesinin akabinde 14.08.2008 tarihinde taraflarınca ilgili şirkete karşı dava açıldığını, davanın 13.03.2013 tarihinde karara bağlanmış ve nihayetlenmiş olduğunu, ilgili şirketin ise tasfiyesine 09.06.2011 tarihinde başlanıp tasfiyenin 30.11.2012’de sona erdirildiğini, anılan hükümler ve kararlar birlikte değerlendirildiğinde, iş kazasından kaynaklanan tazminat davasının devam ederken davalıların adeta yangından mal kaçırırcasına ilgili şirketi tasfiye sürecine sokmaları, yargılama safahatının devam ettiğini ve müstakbel bir alacaklarının varlığını bildikleri halde taraflarına veya mahkemeye bilgi vermemeleri ve böylece alacaklarını tasfiye memuruna bildirmelerinin önüne geçmiş olmaları ile kişisel sorumluluklarının doğduğunu, yargılama safahatında elde edilecek tüm husus ve deliller göz önünde bulundurularak, tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, davanın kabulü ile öncelikle yukarıda ayrıntılı olarak ifade ettikleri üzere, davalıların ortağı oldukları şirketlerdeki şirket payları, bildirilen araçları ve tespiti halinde diğer araçları ile taşınmazları bulunması halinde bu taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasına, şirket alacaklısı olarak taraflarına vermiş oldukları zarar nedeniyle 63.556,44 TL maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili savunmasında özetle; davada, tasfiye edilmiş … Ltd. Şti. ortaklan ve tasfiye memurlarının TTK’dan kaynaklanan sorumlulukları olduğu gerekçesi tazminat ve davalı müvekkillerin mal varlığı üzerine tedbir talep edildiğini, tazminatın sebebi olarak İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 2013/288 E. sayılı dosyasının gösterildiğini, davacıların dayanak gösterdiği İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 2013/288 E. sayılı dosyasının Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2013/13891 E. 2013/20403 K. sayılı dosyası ile bozulduğunu, yargılamasının 2014/407 E. sayılı dosya üzerinden sürdüğünü, bu nedenle davacıların dayanak olarak sundukları dosyanın halen derdest olduğunu, derdest olan bu dosya ile davacıların bu taleplerinin reddinin gerektiğini, müvekkillerinin hissedarı olduğu şirketin … Ltd. Şti. olduğunu, bu şirketin şubesinin olmadığını, bu durumun ticaret sicil kayıtlarından görülebileceğini, dava dışı … Limited Şirketi çalışanı …’ın 10/05/2008 tarihinde vefat ettiğini, müteveffa …’ın müvekkillerinin hissedarı olduğu şirketin çalışanı değil, … Limited Şirketi çalışanı olmakla, tasfiye halindeki şirkette, mal varlığı ve borcu bulunmaması nedeni ile tasfiye olayının başlatıldığını, …’in mirasçıları tarafından müvekkil şirket aleyhine açılan ilk davanın husumet nedeniyle reddedildiğini, Yargıtay tarafından şirketler arasında organik bağ bulunduğu gerekçesi ile mahkemece verilen kararın bozulduğunu, mahkeme tarafından bu kez … Ltd. Şirketi aleyhine karar verildiğini, bu kararın da temyiz edildiğini, … tarafından davacılara ölümden itibaren 8 ay boyunca ödenen bedelin düşülmemesi nedeni ile kararın Yargıtay tarafından tekrar bozulduğunu, bu nedenle Anadolu 2. İş mahkemesinin 2014/407 E. sayılı dosyası ile yargılamanın sürdüğünü, Dava dışı … Ltd. Şti.’nin de halen faal olup ticari faaliyetini sürdürdüğünü, davacıların açtığı davada taraf husumetini yanlış yönlendirmiş olması nedeni ile huzurdaki davanın görüldüğünü, müvekkillerinin hissedarı olduğu … Limited Şirketi’nin tasfiyeye karar verilmesinin sebebinin, menkul ve gayrimenkul malının bulunmaması ve ticari faaliyetinin bulunmaması olduğunu, kesinleşmemiş bir alacak nedeni ile halen yargılama sürdüğünden derdestlik itirazları bulunduğunu belirterek, davanın reddine, masraf ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda, dava Dışı … Limited şirketinin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden celp edilen kayıtlarına göre, ortaklarının …, …, …, …, … olduğu, eski ortaklarının …, …, …, …, … olduğu, firmanın yetkililerinin … ve Tasfiye Memurunun … olduğu, davacıların murisi …’ın davalı … Ltd. Şti.’de çalışırken iş kazası nedeniyle vefat etmesinin ardından dava dışı … Ltd şirketine karşı 14.08.2008 tarihinde dava açıldığı, açılan dava davalı şirketin İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 2012/223 esas 2013/160 K. 13/03/2013 tarihli kararıyla sonuçlandığı, daha sonra İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 2013/288 esas sayılı dosyasının Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2013/13891 E. 2013/20403 K. Sayılı dosyası ile kısmen bozulduğu anlaşılmakta olup, Bozma kararı sonrası yargılamanın İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 2014/407 E. Sayılı dosya üzerinden devam edip burada alınan kararın da Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2015/11503 E. ve 2016/7033 K. Sayılı kararı ile onandığı anlaşılmıştır. İlk iş davasından itibaren davacıların tazminat hakları netleşmiştir. İş Mahkemesinde açılan davanın açılma tarihi 14.08.2008 ve davanın sonuçlanma tarihi 13/03/2013’dir. Dava dışı … Ltd Şirketinin tasfiye kararı aldığı tarih ise 23.05.2011’dir. Tasfiye kararının alındığı tarihte İş Mahkemesinde açılan ilk dava devam etmektedir. Dava devam ederken tasfiye kararı alınmıştır. Bu noktada tasfiye memurunun tasfiye kararı alındığı dönemdeki dava dışı … Ltd Şirketinin bilançosundaki mal varlığından davacıların alacaklarını korumak görevi söz konusudur. Dava dışı şirket ister hileli olarak ister gerçekten iflas etmiş olsun sonuç değişmeyecektir. İlgili tasfiye memurunun neticede tasfiye kararı tarihinde şirketin aktifinde tüm alacaklarını korumakla sorumluluğu bulunmaktadır. İşçi alacakları da öncelikli alacaklar arasındadır. TTK. MADDE 539– (1)Tasfiye memurlarına Kanunla tanınmış yetkiler devredilemez; ancak, belirli uygulama işlemlerinin yapılabilmesi için, tasfiye memurlarından biri diğerine veya üçüncü bir kişiye temsil yetkisi verebilir. (2) Tasfiye memurlarının üçüncü kişilerle tasfiye amacı dışında yaptığı işlemler şirketi bağlar; meğerki, üçüncü kişinin işlemin tasfiye amacının dışında olduğunu bildiği veya hâlin gereğinden bilmemesinin mümkün olamayacağı ispat edilsin. Tasfiyenin sadece tescil ve ilan edilmesi, bu hususun ispatı için yeterli delil değildir. (3) Tasfiye memurları birden fazla ise, aksi genel kurul kararında veya esas sözleşmede öngörülmemişse, şirketin bağlanabilmesi için imzaya yetkili iki tasfiye memurunun şirket unvanı altında imza atması gereklidir. Tasfiye hâlindeki şirketi tasfiye ile ilgili konularda mahkemelerde ve dış ilişkide tasfiye memurları temsil eder. (4) Tasfiye memurunun görevini yerine getirdiği sırada işlediği haksız fiilden şirket de sorumludur. Davalıların, TTK. 541 ve 553. Maddeleri uyarınca mirasçısı bulundukları kişiyi iş kazasında kaybeden davacılara karşı sorumludurlar. TTK. 541. Maddesi uyarınca “Alacaklı oldukları şirket defterinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yeri bilinen kişiler taahhütlü mektupla, … bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeyen çağrılırlar.” Yine aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince “Şirketin henüz muaccel olmayan veya hakkında uyuşmazlık bulunan borçlarını karşılayacak tutarda paranın notere depo edilmesi” gerekmektedir. TTK 553/1. Maddesine ise “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri takdirde, kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” hükmüne amirdir. TTK 553/2. maddesi ise “Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.” şeklindedir. Türk Ticaret Kanunun bu amir hükümleri karşısında davalıların sorumlu oldukları sabittir. TTK 553/1 maddesinde ” Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusuruyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” hükmüne amirdir. Yargıtay 11. HD. 2005/5083 E. 2006/4867 K. 01.05.2006 tarihli ilamında “TTK’nın 224 ve 445. maddeleri uyarınca tasfiye memurlarının davacının açtığı davadan haberdar oldukları halde davacının ortaklığını nazara almadan tasfiye işlemlerini tamamlamalarının şahsi sorumluluklarını gerektireceği…” şeklindedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2015/11503 E. ve 2016/7033 K. Sayılı 23/12/2014 tarihli Yargıtay İlamında davacıların tazminat taleplerinin onandığı ve tazminat haklarının kesinleştiği anlaşılmaktadır. Dava dışı … Limited şirketine ilişkin Tasfiye kararı alındığı tarihte İş Mahkemesinde açılan ilk dava devam etmektedir. Bu noktada tasfiye memurunun tasfiye kararı alındığı dönemdeki dava dışı … Limited şirketinin bilançosundaki mal varlığından davacıların alacaklarını korumak görevi söz konusu olup, yukarıda belirtilen maddeler gereğince şirket ortakları ve tasfiye memurunun sorumluluğu bulunduğu…” gerekçesiyle, davanın kabulü ile 63.556,44 TL’nin davalılardan dava tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalılar vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Davalılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince, dava dışı şirket aleyhinde iş mahkemesinde açılan davanın kesinleştiği, şirketin ortağı, yöneticisi ve tasfiye memurlarının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiğini, bu kararın hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin gerekçesinde, tasfiye tarihinde şirket bilançosundaki mal varlığının korunması ve şirket borçlarının ödenmesi gerektiğinin belirtildiğini, ancak savunmalarında da belirttikleri üzere, şirketin tasfiye tarihi itibariyle hiç bir mal varlığının bulunmadığını, tasfiye sonucunda hiç bir ortağa tasfiye payı ödemesi yapılmadığını, savunmalarında defalarca dile getirmiş olmalarına rağmen ilk derece mahkemesince, şirketin mal varlığı bulunup bulunmadığı konusunda konusunda hiç bir araştırma yapılmadığını, mahkeme şirketin mal varlığı konusunda hiç bir araştırma yapmadığı halde, şirketin mal varlığının korunmadığı gerekçesiyle davayı kabul ettiğini, Mahkemece alınan bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, raporda şirket ortaklarının şirketin bilançosundaki mal varlığını koruması gerektiğinin belirtilerek sonuca varıldığını, oysa davalılar vekili olarak bilirkişilere şirketin 2009-2012 yıllarına ilişkin mali kayıtlarını ve beyannamelerini vermelerine rağmen bilirkişilerin bunları değerlendirmeyip eksik incelemeyle rapor tanzim ettiklerini, oysa şirket ortaklarının ve tasfiye memurunun sorumluluklarının şirketin mal varlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, bilirkişilerin ve mahkemenin bu konularda değerlendirme yapmadıklarını, bilirkişilerin tasfiye memurundan istedikleri kayıt ve belgelerin 12.10 2018 tarihinde kendilerine iletildiğini, ancak bu belgelerin gelmesini beklemeden raporlarını sunduklarını, İlk derece mahkemesi kararının eksik inceleme ve araştırma sonucu verildiğini, emsal Yargıtay kararı uyarınca, TTK’nın 553. maddesi uyarınca sorumluluk kararı verilmesi için öncelikle tasfiye memurunun görevini yasa ve mevzuata uygun yapmamasına bağlı olarak somut bir zararın doğduğunun davacı tarafça kanıtlanması gerektiğini, oysa somut olayda davacıların alacaklarına kavuşmamasının nedeninin tasfiye memurunun eylemlerinden değil, şirketin tasfiye tarihinde hiç bir mal varlığının bulunmaması olduğunu, emsal içtihat uyarınca davacıların, davalılara atfedilen tasfiye eylemiyle iddia edilen zarar arasında uygun bir illiyet bağı bulunduğunu, zararın varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğunu, İlk derece mahkemesinin, murisin, davalıların ortağı olduğu dava dışı şirkette çalıştığına ilişkin tespit olduğunu, tasfiye tarihi itibariyle murisin çalışmasının söz konusu olmadığı gibi tasfiye tarihi itibariyle doğmuş bir alacağının da bulunmadığını, dava başlangıçta gerçek işverene açılsaydı bu zararın ortaya çıkmayacağını, İlk derece mahkemesince, şirketin eski ortakları olan davalılar hakkında da hiç bir değerlendirme yapılmadan kabul kararı verildiğini, paylarını daha önce devretmiş olan ortakların sorumlu tutulabilmesi için devir yaptıkları kişilerin seçimi konusunda kusurlu olduklarının kanıtlanması gerektiğini, mahkemenin bir kısım davalıların tasfiye kararından önce paylarını devrettiği dikkate alınmadan hüküm kurduğunu, kararın bu konuda da eksik incelemeye dayalı olduğunu, Kurucuların, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğunun düzenlendiği TTK’nın 553. maddesi uyarınca, hiç kimsenin kontrolü dışında kalan bir eylem veya işlem nedeniyle sorumlu tutulamayacağını, kararda her bir davalının sorumlu tutulmasının gerekçelerinin somut olarak ortaya konulması gerektiğini, mahkemenin davalıları müteselsilen sorumlu tutmasına rağmen davalıların sorumluluk gerekçelerini ortaya koymadığını, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 553. maddesi uyarınca, dava dışı limited şirket ortak, yönetici ve tasfiye memuru aleyhi açılmış bir sorumluluk davasıdır. İlk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı, davalılar vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, davalıların ortağı, yöneticisi ve tasfiye memuru olduğu şirketin, şirket aleyhine açılmış tazminat davası bulunmasına rağmen tasfiye edilip tasfiyesi kapatılmak suretiyle davacıların alacağının şirketten tahsilinin engellendiği gerekçesiyle tazminat talebinde bulunmuştur. Buna göre, davacıların tazminat talebinin dayanağı, şirketin usulsüz şekilde tasfiye edilerek davacıların alacağına kavuşmalarının engellendiği iddiasıdır. İlk derece mahkemesi, TTK’nın tasfiye memurunun görevini düzenleyen 539. maddesine ve sorumluluğu düzenleyen 553. maddesine dayandırmıştır. Oysa, böyle bir sorumluluk davasının sonuçladırılabilmesi için şirketin ticari defterlerinin ve tüm mali kayıtlarının, bilanço ve beyannamelerinin incelenmesi gerekir. Bunun için tarafların talep etmesine dahi gerek olmaksızın TTK’nın 83/1. maddesi uyarınca ticari defter ve kayıtların ibrazının emredilmesi, bu kayıtların ibrazı konusunda davalı tasfiye memuruna yasal ihtarat yapılarak ibraz konusunda süre verilmesi, ibrazdan kaçınmanın ispat açısından hukuki sonuçlarının ihtar edilmesi ve bilirkişiler eliyle bu kayıtların incelenmesi gerekir. Davalıların sorumlu olup olmadıklarının belirlenmesi için tasfiye kararının alındığı tarih ve hemen öncesindeki şirketin mali durumunun ve mal varlığının aktif ve pasifleriyle birlikte tespiti, tasfiye sürecinde mal varlığının nasıl değerlendirildiği, borçların ödenmesinden sonra bakiye aktif mal varlığı kalıp kalmadığı ve kalan aktifin ortaklara tasfiye sonunda dağıtılıp dağıtılmadığı, davacıların alacağını şirketten tahsil edememesinin gerçek nedeninin tasfiye sırasında yapılan hukuka aykırı işlemlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığı konularının araştırılması, ispat yükünün tayini ile bu konudaki mahkeme kanaatinin öncelikle ortaya konulması gerekir. Mahkemece bu tespitler yapıldıktan sonra, her bir davalının durumu ayrı ayrı değerlendirilerek ve her davalı hakkında uygulanacak hukuk kurallarını ortaya konularak, her birinin sorumlu olup olmadığının deliller ve oluşturulan hukuki niteleme kapsamında gerekçelendirilmesi ve bunun sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekir. Bu bağlamda, tasfiye memuru olan davalı sorumlu ise gerekçesinin, yönetici olan davalı sorumlu ise gerekçesinin, tasfiye tarihinde ortak olan davalılar sorumlu ise gerekçesinin ve payını tasfiyeden daha önce devreden ortaklar sorumlu ise gerekçesinin ne olduğunun ortaya konulması gerekir. İlk derece mahkemesinin bilirkişi incelemesi yapılmasına dair ara kararında şirket defter ve kayıtlarının ibrazının emredilmediği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda şirketin mal varığı ve tasfiyenin ne şekilde yürütüldüğü konularında hiç bir değerlendirme yapılmadığı, bilirkişilere yerinde inceleme yetkisi verildiği halde ticari defter ve mali kayıtların, bilançoların ve beyannamelerin hiç değerlendirilmediği, sadece iş mahkemesi yargılama sürecinden ve tanık beyanlarından ve dava devam ederken tasfiyenin kapatılmasından hareketle davalıların sorumlu olduğu sonucuna varıldığı görülmektedir. Davalılar vekilinin rapora vaki itirazları değerlendirilmediği, talebe rağmen şirket kayıtlarının incelenmesi cihetine gidilmediği anlaşılmaktadır. Özetle, ilk derece mahkemesince, davanın çözümündeki en önemli deli olan şirket kayıt ve dayanak kayıtlarının, tasfiye sürecinde tutulan kayıtların hiç incelenmediği gibi, davalıların sorumluluk durumlarının gerekçede hiç tartışılmadığı, kararın mevcut haliyle, delillere ve açık hukuki nitelemeye dayalı bir gerekçe içermediği, HMK’nın 297. maddesi uyarınca gerekçeli kararda bulunması gereken zorunlu unsurları içermemesi nedeniyle istinaf denetimine elverişli bir karar olmadığı, ilk derece mahkemesinin kararının sadece eksik incelemeye dayalı bir karar olmayıp uyuşmazlık noktalarına ilişkin delillerin hiç değerlendirilmediği, bu nedenle eksikliğin istinaf aşamasında giderilebilecek nitelikte olmadığı sonucuna varılmaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, esasa ilişkin istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalılar tarafından yatırılan istinaf peşin harcının, ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde iadesine, 4-Davalılar tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01/06/2020 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.