Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/564 E. 2021/91 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/564
KARAR NO : 2021/91
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/10/2018
NUMARASI: 2017/1130 E. – 2018/969 K.
DAVANIN KONUSU:İtirazın İptali (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik verilen hükme karşı davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 10.02.2011 tarihinde düzenlenen bayilik sözleşmesinin davalının 07.05.2016 tarihli feshine kadar devam ettiğini ve müvekkilinin fesih ihbarına kadar bayilik görevini yerine getirdiğini, davalı tarafından gönderilen fesih ihbarıyla 20.02.2011 tarihinde imzalanan bayilik sözleşmesinin süresinin 5 yıldan fazla olamayacağını ve sözleşme süresinin 20.02.2016 tarihinde dolduğunun bildirildiğini, ancak durumun böyle olmadığını, bayilik sözleşmesinin 26. maddesinde sözleşme süresinin sona ermesinden bir ay önce yazılı bildirim koşulu ile sözleşmenin sona erdirilebileceğinin belirtildiğini, davalının sözleşmede yer alan hiçbir şartı yerine getirmeden 27.05.2016 tarihli ihtarnameyle sözleşmeyi feshettiğini, davalının sözleşmenin bitim tarihi olan 10.02.2016 tarihinden bir ay öncesinde fesih için bildirimde bulunmaması nedeni ile sözleşmenin yenilendiğini, davalının 10.02.2016 tarihinden itibaren müvekkilini oyalayarak sistemde arızalar bulunduğunu, arızanın giderilmesinden sonra sisteme giriş için yeni şifre verileceğini belirttiğini, müvekkilinin bayilik faaliyetlerini sürdürdüğü taşınmazın kira süresini uzatarak taşınmaz için masraf yaptığını ve hak ediş faturaları düzenlediğini, davalının feshe kadar müvekkilini oyalayarak zarara uğrattığını, 2016 yılı Şubat ve Mart ayı hakkediş faturalarını ödenmesine rağmen 2016 yılı Nisan Mayıs ve Haziran faturalarını ödemediğini, bu aylara ilişkin hak ediş faturasının davalıya gönderdiğini ve davalının faturayı kabul ettiğini, alacağın ödenmemesi üzerine başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, davalı yanca İstanbul Anadolu ….İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yönelik itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında 20.02.2011 tarihinde düzenlenen bayilik sözleşmesinin 26.maddesinde; ”İşbu sözleşmenin süresi sözleşme imza edildiği tarihten itibaren 1 yıldır, sözleşme taraflardan birinin sözleşme süresinin sona ermesinden 1 ay önce yazılı bildirimi ile sona erdirilmediği takdirde, aynı koşullarda gelecek her yıl yürürlükte kalır, işbu sözleşme süresinin otomatik olarak uzaması halinde sözleşme süresi hiçbir şekilde 5 yıldan fazla olamayacak, 5 yılın sonunda sözleşme konusu işe devam etmek istedikleri takdirde aralarında anlaşarak yeni bir bayilik sözleşmesi imzalayacaklardır.” hükmü bulunduğunu, anılan hüküm uyarınca sözleşmenin 5. yılın sonunda sözleşmenin feshi için ihtar yapılmaması nedeniyle sözleşmenin devam etmiş sayılacağı yönündeki davacı iddialarının yersiz olduğunu, yeni bir sözleşme imzalanmasının şart olduğunu, feshin sözleşmeye uygun olması nedeniyle davacının tazminat talebinin haksız olduğunu, sözleşmenin 20. maddesinde; ”sözleşme devamı süresince herhangi bir zamanda TTNET 7 gün önceden, bayi ise 1 ay önceden noter kanalı ile ihbarda bulunmak koşulu ile işbu sözleşmeyi herhangi bir sebep göstermeksizin sona erdirebilir” hükmü karşısında feshin süre yönünden yerinde olduğunu, ihtarda sözleşmenin süresi nedeniyle sona erdiğinin yanı sıra davalı şirket nam ve hesabına hareket etmemesi ve bildirilecek borçlarını 7 günlük süre içinde ödenmesinin istendiğini, sözleşmenin özel hüküm gereğince en fazla 5 yıl olabileceğini ve süre sonunda yeni bir sözleşme düzenlenmediğini, yeni bir sözleşme düzenlenmesi gerekliliğini bilen davacının sözleşmenin devam edeceği zannı ile uğradığını iddia ettiği zararlarının müvekkili şirketi bağlamadığını, sözleşmenin 20.7 maddesi gereğince, sözleşmenin davalı tarafından feshi halinde bayinin herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacağını, taraflar arasında cari hesap ilişkisi bulunması nedeniyle davaya konu faturaların icra takibine konu edilmelerinin söz konusu olamayacağını, sözleşme süresinin sona ermesinden dolayı bayilik faaliyeti yürütme yetkisi kalmayan bayinin hak ve alacağı kalmamasına rağmen sürdürdüğü hizmetine karşılık 2016 Şubat ve Mart faturalarının ödendiğini, davaya konu 2016 yılı Nisan-Mayıs-Haziran aylarına ilişkin hak ediş faturasının müvekkili şirket kayıtlarına alındığını, ancak davacının müvekkil şirkete olan borçlarından ötürü mahsuben ödeme yapılmadığını, davacının halen müvekkiline borcu bulunduğunu, bayilik sözleşmesinin 20.8. maddesi gereğince taraflar arasında cari hesap bulunduğunu, sözleşmenin 25. maddesi gereğince müvekkilinin defter ve belgelerinin münhasır delil teşkil edeceğini, davacının basiretli bir iş adamı gibi davranarak sona eren bir sözleşme nedeniyle masraftan kaçınması gerektiğini ve zarar ile davalı eylemleri arasında illiyet bağı bulunduğunu kanıtlaması gerektiğini savunarak, davanın reddine, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı, davalı ile aralarında 10.02.2011 tarihli bayilik sözleşmesi uyarınca aralarında ticari ilişki bulunduğunu, sözleşmenin sona erdiği 27/05/2016 tarihine kadar bayilik görevini yerine getirdiklerini, davalının sözleşmeyi haksız yere feshettiğini, sözleşmedeki ‘Sözleşme süresinin sona ermesinden 1 ay önce yazılı bildirim koşulu ile sözleşmenin sona erdirileceği’ koşuluna aykırı olarak 27.05.2016 tarihinde ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğini, bu nedenle sözleşmenin yenilenmiş sayılması gerektiğini, son olarak kesilen hak ediş faturalarının davalı tarafından ödenmediğini iddia etmiş; davalı ise, bayilik sözleşmesinin süresinin 5 yıl olduğunu, bu süreden sonra yeni bir sözleşme imzalanması halinde ilişkinin devam edebileceğini, davacı ile yeni bir bayilik sözleşmesi imzalamadıklarını, fesih işleminin usule uygun olduğunu davacının Şubat ve Mart 2016 tarihlerine ilişkin hak edişlerinin ödendiğini, davaya konu alacağı oluşturan Nisan, Mayıs, Haziran 2016 hak ediş faturalarının kayda alındığını, ancak davacının borçlarının mahsup edilmesi sonucunda bakiye alacağın bulunmadığını savunmuştur. Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller ve tarafların defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi ile; taraflar arasında 10.02.2011 tarihli bayilik sözleşmesi uyarınca aralarında ticari ilişki bulunduğu, sözleşmenin davalının fesih ihbarı ile 27.05.2016 tarihinde sona erdirildiği, taraflar arasındaki sözleşmenin delil şartı başlıklı 31. Maddesi uyarınca davalının ticari defter ve kayıtlarının kesin delil olarak kabul edildiği, davacının alacağına dayanak olarak gösterdiği Nisan-Mayıs-Haziran 2016 dönemine ait hak ediş bedellerine ait faturaların davalı tarafından kabul edilip ticari defter ve kayıtlarına işlenmiş olduğu, her ne kadar davalı ‘davacı şirketten mahsubu gereken alacaklarının bulunduğu’ yönünde savunma yaptığı görülmüş ise de, davalının alacağı olduğuna dair herhangi bir delil veya belge sunmadığı, tarafların defter ve belgeleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda davacının 2016 yılı Nisan-Mayıs-Haziran hak edişlerinden dolayı davalıdan 12.047,08 TL alacaklı olduğu, davalı tarafından yapılan feshin taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin 19. maddesindeki ‘sözleşme süresinin en fazla 5 yıl olabileceği, 5 yılın sonunda sözleşme konusu işe devam etmek istedikleri takdirde aralarında anlaşarak yeni bir bayilik sözleşmesi imzalanması gerektiği’ yönündeki hükmü gereğince geçerli bir fesih olduğu ve davacının feshin geçersiz olması nedeniyle talep ettiği (cari hesabı aşan) tazminat talebinin yerinde olmadığı anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile itirazın kısmen iptaline, takibin 12.047,80 TL üzerinden devamına, alacak likit olmadığından icra inkar tazminatı istemi ve fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;Taraflar arasında cari hesap ilişkisi bulunduğundan faturaların takibe konu edilemeyeceğini, sözleşme süresinin sona ermesine rağmen davacının 2016 yılı Şubat ve Mart aylarına ilişkin hakkediş faturalarının ödendiğini, davaya konu Nisan, Mayıs, Haziran faturasının ise müvekkili şirketçe kabul edilemeyerek cari hesap kayıtlarına alınmadığını, bayilik sözleşmesinin 37. maddesi gereğince taraflar arasında cari hesap ilişkisi bulunduğunu, ayrıca sözleşmenin 31. maddesi gereğince ihtilaf halinde davalı defterlerinin kesin münhasır delil olarak kabul edildiğini, buna rağmen bilirkişinin savunmalarını dikkate almayarak maddi gerçeğe aykırı rapor düzenlediğini, davacının ödenmeyen faturalar nedeniyle alacağı bulunmadığı gibi bu faturaların müvekkilince kabul edilmediğini, sözleşmenin 23.maddesinde, bayinin aylık yapmış olduğu iş ve hizmet karşılığı hak edeceği hakkediş prim alacaklarının belirlenmesinin usul ve esaslarının düzenlendiğini, buna göre davalının bu hususta hak edilen primi belirlenen kriterlere göre belirleme ve hatta sonradan dilediği gibi değiştirme yetkisi bulunduğunu, uygulamada ise davalının ay sonu sistem ekranlarından bayilere lansman olarak ilettiği miktar üzerinden bayilerin hak ettikleri prim bedelini öğrenip ve bu tutar üzerinden fatura düzenlediklerini, davacının ise buna aykırı olarak müvekkilince ay sonunda belirlenen miktarın dışında fatura düzenlediğini, faturaların müvekkilince kabul edilmeyerek cari hesap kayıtlarına alınmadığını, sözleşme hükmüne göre hak edişin belirlenerek değişiklik yapılması yetkisinin davalıda olduğunu, faturaların cari hesaba alınmaması nedeniyle mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesinin hatalı olduğunu, takibe konu faturanın hangi hizmete istinaden kesildiğinin davacının kanıtlaması gerektiğini, bayilik ilişkisi kapsamında bayilerin aylık hakkedişlerinin o ay alınan abonelik ve tarife değişikliği talepleri, fatura tahsilatı gibi işlemlere dayalı olarak hesaplandığını ve her ay farklılık gösterdiğini, davalıca hesaplanan hakkedişlerin bayilere duyurulmasından sonra bayiler tarafından fatura düzenlendiğini, bu kapsamda davacının alacaklı olduğunu kanıtlaması gerektiği halde fatura dayanağının kanıtlanmamasına rağmen davanın kabulünün hatalı olduğunu, müvekkilinin, alacağının bulunmadığına ilişkin olumsuz bir durumu kanıtlayamayacağını, bilirkişinin sistem kayıtlarından daha önceki tahakkuklar arasında tarih aralığı itibariyle bu şekilde bir tahakkuk olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini; eksik incelemeye dayalı olarak verilen kararın kaldırılarak cari hesapta kayıtlı olmayıp iade edilen faturalara ilişkin sistemde bu faturalara ilişkin bir tahakkuk bulunup bulunmadığının belirlenmesinden sonra karar verilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve savunmaları doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, davacı ile davalı şirket arasındaki bayilik ilişkisinden kaynaklanan hak ediş alacağının tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece yazılı gerekçeyle davanın asıl alacak yönünden kabulüne, işlemiş faiz talebinin ve icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı yan, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında, 25.06.2016 tarihli 2016 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarına ilişkin 12.074,08 TL bedelli hak ediş faturasına dayalı asıl alacak ve işlemiş faiz toplamı olan 12.401,31 TL’nin tahsili amacıyla takip başlatmış, davalının süresinde borç ve ferilerine itiraz etmesi sonucu takip durmuş, süresinde itirazın iptali davasının açıldığı belirlenmiştir.Taraflar arasında 10.02.2011 tarihinde “Türk Telekom Bayilik Sözleşmesi” imzalanmıştır. Anılan sözleşmenin 26. maddesinde; “İşbu sözleşmenin süresi sözleşme imza edildiği tarihten itibaren 1 yıldır, sözleşme taraflardan birinin sözleşme süresinin sona ermesinden 1 ay önce yazılı bildirimi ile sona erdirilmediği takdirde, aynı koşullarda gelecek her yıl yürürlükte kalır, işbu sözleşme süresinin otomatik olarak uzaması halinde sözleşme süresi hiçbir şekilde 5 yıldan fazla olamayacak, 5 yılın sonunda sözleşme konusu işe devam etmek istedikleri takdirde aralarında anlaşarak yeni bir bayilik sözleşmesi imzalayacaklardır.” Buna göre sözleşmenin süresi bir yıl olup, taraflarca bir ay önceden yazılı bildirimde bulunulmaması halinde sözleşmenin aynı koşullarla birer yıllık süreler halinde uzayacağı ve sözleşme süresinin hiç bir şekilde 5 yıldan fazla olamayacağı, 5 yıl sonunda tarafların sözleşme ilişkisine devam etmek istemesi halinde yeniden sözleşme imzalayacakları açıktır. Taraflar arasındaki sözleşme 5 yıl süreyle yürürlükte kalmıştır. Sözleşmenin nihai süresi 10.02.2016 olup, sözleşme süresi sona ermesine rağmen davacı tarafından düzenlenen Şubat ve Mart aylarına ilişkin hak edişlerin ödendiği tarafların kabulündedir.Davalı yan keşide ettiği Beyoğlu … Noterliğinin 27.05.2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarıyla, sözleşmenin süresinin 20.02.2016 tarihinde dolduğu, sözleşmenin yürürlükte bulunması halinde dahi 7 gün önceden fesih hakkının bulunduğu, ihtarın tebliğinden itibaren 7 gün sonra sözleşmenin tazminatsız feshedildiği bildirilmiştir. Sözleşmenin 38. maddesine göre davalı, yedi gün önceden, davacı ise bir ay önceden noter aracılığıyla göndereceği ihtarla sözleşmeyi her zaman sona erdirebileceklerdir. Belirtilen sözleşme hükümlerine göre, taraflar arasındaki sözleşmenin 20.02.2016 tarihinde sona ermesine rağmen taraflarca sözleşme ilişkisinin devam ettirildiği, bu kapsamda davacı tarafından düzenlenen sözleşmenin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin Şubat ve Mart aylarına ilişkin hak ediş faturalarının ödenmesi ve davalının sözleşmenin 38. maddesindeki hükme göre sözleşmeyi feshetmesi karşısında, taraflar arasındaki sözleşmenin fesih ihtarının tebliğini izleyen yedinci günün sonuna kadar devam ettiği kabul edilmesi gerektiğinden, davalı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir.Taraflar arasındaki sözleşmenin 31. maddesi gereğince davalının ticari defter ve belgeleri münhasır delil olarak kabul edilmiştir. Mahkemece, 03.05.2018 tarihli oturumda, taraflara ticari defter ve belgelerini sunması için kesin süre verilmiş olup, ibraz edilen davalı defterlerine göre davacının, fatura miktarınca alacaklı olduğu belirlenmiştir. Bu durumda sözleşmenin sona ermesine rağmen taraflarca eylemli olarak sürdürülmesi karşısında davacı yanca düzenlenen hak ediş faturalarının tahsilinde bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, davacı yanca davalıya tebliğ edilen faturaların iade edildiğini de davalı kanıtlayamamıştır.Davacı yan cari hesap alacağını talep etmiş, buna ilişkin düzenlediği faturaları davalıya tebliğ etmiştir. Cevap dilekçesinde alınan faturaların iade edildiği savunulmasına rağmen, faturaların iade edildiğine ilişkin bir delil sunulmamıştır. Davacının alacağının davalı kayıtlarıyla belirlenmesi karşısında taraflar arasında ayrıca bir cari hesap mutabakatına gerek bulunmamaktadır. Mahkemece usulüne uygun verilen kesin süreye rağmen, davalı yanca ticari defterler dışındaki belgelerin bilirkişiye ibraz edilmemesi ve bilirkişi tarafından incelenen davalı defterlerinde davacının alacaklı olduğunun belirtilmesi ve davalının davacı alacağını cari hesap borcuna mahsuben ödemediğine ilişkin savunmasını kanıtlamaması karşısında davalının tüm istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Bakiye 616,98 TL istinaf nispi karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,4-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353.1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 28.01.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.