Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/558 E. 2021/329 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/558
KARAR NO: 2021/329
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/06/2018
NUMARASI: 2016/1121 E. – 2018/784 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı ….’ nin aile mensubu olan merhume …’in hayatta kalan eşi ve mirasçısı olduğunu, şirketin dedeleri … tarafından kurulduğunu, …’in ölümünden sonra işlerin başına hayattaki çocukları ve bazı torunları ile birlikte muris …’in geçtiğini, murisin şirketin gelişiminde katkısı bulunduğu gibi mirasta payının bulunduğunu, murisin, dedesi ölmeden önce de şirketin o tarih itibariyle % 6.9 oranında paydaşı olduğunu, sonradan ….’ye dönüşen … A.Ş.’de vefat eden dede …’den boşalan yönetim boşluğunun … tarafından doldurulduğunu, … ve … dışındaki diğer kardeşler veya torunların yönetime alınmadığını, bununla diğer mirasçıların paylarının ele geçirilmesinin amaçlandığını, … başkanlığındaki holdingin 1994 yılında holding hisselerinin ilk etapta % 15’i, sonra da % 10’u olmak üzere toplam % 25’inin halka arz edilmesine karar verildiğini, gönderilen yazıda 29.08.1994 tarihinde satış sonuçlarının açıklanacağı, hisse senetlerinin alıcı olan yatırımcılara, hisse satış bedellerinin ise ortaklara hisseleri oranında teslim edileceğinin bildirildiğini, satış nedeniyle muris ..’e SPK tarafından gönderilen yazı ile halka arz edilecek olan toplam hisse senetlerinin 11.250.000.000,00 TL olduğunun bildirildiğini, hisseler ve değerleri gözönüne alındığında satış sonucunda murise hissesi karşılığında isabet eden miktarın 35 Milyar TL olduğunu, şirket yöneticisi ve murisin amcası tarafından gönderilen 16.08.1994 tarihli yazıda şirket ortaklarının paylarını diledikleri gibi kullanabileceklerinin bildirildiğini, buna rağmen murise verilmesi gereken miktarın verilmeyerek şirket kasasında hiçbir faiz işletilmeden uzun süre bekletilip daha sonra bedelli sermaye artışına gidildiğini, oysa bu tarihte şirketin mali durumunun bedelsiz sermaye artırımına uygun olduğunu, bedelli sermaye artışına gidilerek bu miktarın sermayeye eklendiğini, bunun sonucunda murisin payının 33.762 adet olduğunu, halka arz sırasında aracı şirketin doğrudan murise ödemesi gereken 35.000.000,00 TL’nin şirket hesabına aktarılmasının usulsüz olduğunu, murisin hulus ve saffetinden faydalanılarak parasına el konulduğunu, yaklaşık sekiz ay şirket hesabında faizsiz bekletilen paranın daha sonra bedelli sermaye artırımında kullanıldığını, bu miktarın bedelli sermaye artırımına giderek tamamen sermayeye dahil edildiğini, murisin mali durumunun ciddi derecede bozulması üzerine şirkette emanet duran büyük miktarda parası olduğu halde talep ettiğinde olumsuz yanıt alınca kendisine ait % 6,9 payını dışarıya satma girişiminde bulunmak zorunda kaldığını, ortada sermaye artırımı için hiçbir neden olmadığı halde derhal davalı şirketin sermayesinin artırımı kararı alarak sermayenin 2 Trilyon TL daha artırılacağını belirterek murisin hissesinin karşılığı olarak 140 Milyar TL istendiğini, murisin bu işlemin iptali için Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/1070 Esas sayılı dosyasıyla dava açtığını, davada, gerek bulunmamasına rağmen şirket sermayesinin 485.100.000,00 TL’den 2.490.000.000,00 TL’sına yükseltilmesi ve davalı şirkette emanet parasının nemalandırılmayarak zaman içindeki getirisinden mahrum edilmesi ve aşrı miktarda sermaye bedeli istenmesi nedeniyle sermaye artırımı kararının iptalinin istenildiğini, sermaye artırımının şirket ve ortakların menfaatlerine aykırı olması halinde o tarihte yürürlükte olan TTK’nın 381 ve TMK’nın 2. maddesi gereğince iptal edileceğini, dava konusu olayda ise şirketin sermayesinin artırılmasına ihtiyaç bulunmadığını, ihtiyaç bulunsa dahi ortaklardan talep edilen miktardan çok fazla şirketin taşınır ve taşınmaz varlığı bulunduğunu, muris ve bazı ortakların istenilen sermayeyi karşılayacak mal varlığının bulunmadığını, ancak şirket yönetiminin muris ve bazı ortakların sermaye artırımına katılma imkanının bulunmadığını bilmeleri nedeniyle, şirketteki paylarının eksiltilmesi amacıyla belirtilen şekilde sermaye artırımı kararı aldıklarını, muris tarafından sermaye artırımı kararının iptalinin talep edilmesine rağmen murisin hulus ve saffetinden ve özellikle müzayaka halinde bulunmasından faydalanılarak 400.000,00 USD gibi sembolik bir bedelin teklif edilerek bunun kabul edilmemesi halinde hakkının bulunmadığı belirtilerek mali açıdan zor durumda olan murisin davadan feragatinin sağlandığını, bu şekilde sermaye artırımıyla %1,5 oranına düşen murisin payının sıfırlanarak diğer ortaklarca devir alındığını, murisin belirtilen tarihte müzayaka halinde olması nedeniyle teklifi kabul ettiğini, bu şekilde mirasçıların haklarının da etkilendiğini, pay devri ile sermaye artırımı kararının iptali davasından feragatin hile ve kısmen tehdit ile müzayaka altında gerçekleştiği, murisin payının devrinden sonra şirketin sermayesinin bu kez bedelsiz olarak artırılmasının kötü niyetin göstergesi olduğunu ileri sürerek, muris …’den gelen miras hakkının gerçek ve rayiç değerinin dava tarihi itibariyle tespiti ile müvekkilinin miras payının fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik 15.000,00 TL üzerinden faiziyle tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 09.04.2018 tarihli dilekçesi ile davasını 509.450,14 TL’ye yükselterek davasını ıslah etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının davasına dayanak gösterdiği iddiaların müvekkili şirkete yöneltilmesinin mümkün olmadığını, davacının davasına dayanak gösterdiği iddiaların muhatabının yalnızca müvekkili şirketin o dönemdeki hissedarlarından … ve … olup, davacı ile bu kişiler arasında aynı konuda İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/157 Esas sayılı derdest dava bulunduğunu, muris …’in iddia edilen payına düşen miktarın şirket hesabına yatırılması vakıasının üzerinden 22 yıl geçtiğini, davacının bu talebinin zamanaşımına uğradığını, muris tarafından ….’nin 23.06.2002 tarihli olağan genel kurulu toplantısında alınan 4. ve 6. maddelerindeki kararların iptali için Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/1070 Esasında ikame edilen davanın, davacının iddialarının aksine şirketin sermaye artırım kararının iptaline ilişkin olmadığını, daha sonra bu davadan feragat edilerek davanın takipsizlik sonucu işlemden kaldırılarak açılmamış sayılmasına karar verildiğini, davadan sonra murisin şirketteki payını devir ederek ortaklıktan ayrıldığını, bu tarihi kadar da miras veya başka birinin şirkete karşı bir talepte bulunmadığını, tek mirasçının belirtilen şekilde dava açamayacağını, davacının iddialarının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava, davacının murisi olan …’in davalı şirketteki hisselerinin satış tarihi itibariyle değerinin düşürülmesi için davalı şirketçe kararlar alındığından bahisle zarara uğratıldığından eşinin ölüm tarihi itibariyle davalı şirketten kendisine intikali gereken payın rayiç değerinin tespit edilerek ödenmesi istemine ilişkindir. Tarafların tüm delilleri celbolunarak dava dosyası davalı şirkete ait ticari defter, kayıt ve dayanak belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır. Davacının muris …’in eşi olduğu, murisin 05.03.2014 tarihinde vefat ettiği, eşi davacı ile dava dışı çocukları olmak üzere üç mirasçısının bulunduğu nüfus kaydından anlaşılmıştır. Davacının murisi ..’in davalı şirketteki hissesini devrinden önceki aşamada davalı şirketin 23.06.2003 tarihli olağan genel kurul toplantısı hazurun cetvelinden şirketin sermayesinin 2.499.000.000.000.00 TL olduğu, toplam hisse adedinin 2.499.000.000 olduğu, davacının murisinin toplam 33.726.000 payı bulunduğu, murisin 23.12.2003 tarihinde 2 adet hisse devir sözleşmesi ile şirketteki hisselerini ; ‘Aşağıda imzası olan ben … AŞ de sahip olduğum toplam 33.726.000 adetten ibaret bütün paylarımın yarısını , payların piyasa değerinin üzerinde olduğunu bildiğim bedeli olan 200.000.00 (ikiyüzbin) ABD dolarını … Kartal şubesi … numaralı USD döviz tevdiat hesabı üzerine çekilmiş … seri numaralı nama yazılı çek ile nakit olarak eksiksiz ve peşin almak suretiyle geri dönüşü olanaksız bir şekilde …’e devrettim. İş bu belge devreden bakımından bir taraftan hisse devir sözleşmesi içeriğini taşırken diğer taraftan paranın tarafından tahsil edildiğine dair makbuz., diğer taraftan ise söz konusu paylar nedeniyle şirketten herhangi bir talebinin olmadığının kabulü ile pay sahibi sıfatı ile bu güne kadar açmış olduğum tüm davalardan bil-a kaydı şart feragat anlamını taşırken; devralan bakımından toplam 33.726.000 (Otuzüçmilyon yediyüz yirmi altı bin) adetten ibaret …’e ait bütün payların yarısını, payların piyasa değerinin üzerinde olduğunu bildiğim bedeli olan 200.000.00(İkiyüzbin) ABD dolarını … Kartal Şubesi … numaralı USD döviz tevdiat hesabı üzerine çekilmiş … seri numaralı nama yazılı çek ile nakit olarak eksiksiz ve peşin ödemek suretiyle … tarafından geri dönüşü olanaksız bir şekilde devir alındığı ve bu belge ile şirkete payların adına tescili için müracaat edileceği anlamını taşımaktadır’ şeklindeki hisse devir sözleşmesi ile ‘Aşağıda imzası olan ben … AŞ de sahip olduğum toplam 33.726.000 adetten ibaret bütün paylarımın yarısını , payların piyasa değerinin üzerinde olduğunu bildiğim bedeli olan 200.000.00 (ikiyüzbin) ABD dolarını … Kartal şubesi … numaralı USD döviz tevdiat hesabı üzerine çekilmiş … seri numaralı nama yazılı çek ile nakit olarak eksiksiz ve peşin almak suretiyle geri dönüşü olanaksız bir şekilde …’e devrettim. İş bu belge devreden bakımından bir taraftan hisse devir sözleşmesi içeriğini taşırken diğer taraftan paranın tarafımdan tahsil edildiğine dair makbuz., diğer taraftan ise söz konusu paylar nedeniyle şirketten herhangi bir talebinin olmadığının kabulü ile pay sahibi sıfatı ile bu güne kadar açmış olduğu tüm davalardan bila kaydı şart feragat anlamını taşırken; devralan bakımından toplam 33.726.000 (Otuzüçmilyon yediyüz yirmi altı bin) adetten ibaret …’e ait bütün payların yarısını, payların piyasa değerinin üzerinde olduğunu bildiği bedeli olan 200.000.00(İkiyüzbin) ABD dolarını … Kartal Şubesi 106855 numaralı USD döviz tevdiat hesabı üzerine çekilmiş Z 3255345 seri numaralı nama yazılı çek ile nakit olarak eksiksiz ve peşin ödemek suretiyle … tarafından geri dönüşü olanaksız bir şekilde devir alındığı ve bu belge ile şirkete payların adına tescili için müracaat edileceği anlamını taşımaktadır’ şeklindeki hisse devir sözleşmesi ile şirketteki paylarının tamamını devrettiği ve şirket ortaklığından ayrıldığı , hisse devir sözleşmesinden sonra yapılan 14.05.2004 tarihli olağan genel kurul toplantısı hazurun cetvelinde devrettiği payların devralan üçüncü kişilerin payına eklenmek suretiyle pay sahibi olarak gösterildikleri , murisin pay sahibi olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı yukarıda açıklanan hatta aynen aktarılan hisse devir sözleşmeleri ile murisi …’nın ölümünden çok önce şirket ortaklığından çıkmış olmasına rağmen önce şirketin almış olduğu kararlar nedeniyle murisinin şirketteki payının oran ve değerinin düşürüldüğünü sonra da düşük bir bedelle üçüncü kişilere satıldığından bahisle ölüm tarihi itibariyle kendisine intikal etmesi gereken payın rayiç değerinin tespit edilerek tahsilini istemektedir. Oysa burada davacının murisi tarafından şirketin kendisi aleyhine yani şirketteki paylarının değer ve oranının düşürülmesine yönelik aldığı kararların iptali yönünde açtığı davalardan feragat edilmiştir. Yani davacının iddiasına konu ettiği şirket kararlarının eşinin şirketteki payının azaltılması yönündeki işlemleri yönünden gerçek hak sahibi olan muris feragat etmiştir. Bu nedenle asıl hak sahibi murisin feragati mevcut iken, davacının bu yöndeki iddialarının mahkememizce incelenmesine yasal dayanak bulunmamaktadır. Davacının iddialarından birisi de şirketteki hisselerinin eşi olan murisin şirket hisselerinin satışında hulüs ve saffeti ile özellikle müzayaka durumundan yararlanarak kendisine adeta sembolik bir para olan 400.000.00 dolar karşılığında satıldığını , bu nedenle hisse devir sözleşmesinin bu yönden geçerli olmadığını iddia etmektedir. Bu kez de ortaya davalının pasif husumet ehliyet sahibi olup olmadığı tartışması çıkmaktadır. Şöyle ki; davacı hisse devir sözleşmesini eşinin müzayaka durumundan yararlanılarak yapıldığını iddia ettiğine göre bu sözleşmeyi yapan taraf davalı şirket değil, eşinin hisselerini , hisse devir sözleşmesi ile toplamda 400.000.00 USD karşılığında satın alan dava dışı üçüncü kişiler … ve …’dir. Davalı şirket hisse devir sözleşmesinin tarafı değildir. Yapılan yargılama sonucunda dosyadaki tüm delillere göre; davacının eşinin 23.12.2003 tarihinde iki ayrı hisse devir sözleşmesi ile paylarını dava dışı … ve …’e eşit hisselerle sattığı, hisselerini devrettikten sonra şirkete karşı açtığı ve davacının iddiasına konu ettiği murisinin paylarının değerinin düşürülmesine ilişkin kararların iptaline yönelik davalardan feragat ettiği, bunun dışında … AŞ de yapılan sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararlarına karşı bir iptal davası da açılmadığı , bundan sonra da artık gerek miras bırakan gerekse diğer pay sahipleri tarafından sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararı ile feragate konu edilen kararlar yönünden dava açılamayacağı gibi iş bu davada da bu iddiaların tartışılamayacağı, davacının murisinin hisselerini dava dışı 3. Kişiler olan … ve …’e devretmiş olup., bu devir işlemini 3.kişiler kendi adlarına yapmış olup davalı şirket adına herhangi bir hukuki işlem yapmadıkları , bu nedenle davacının eğer varsa tazminat talebini davalı şirkete değil hisseleri satın alan 3. kişilere yöneltmesi gerektiği, bu yönden de davalı şirketin pasif husumet ehliyeti yani davalı sıfatı bulunmadığından, iş bu davanın reddi gerektiği vicdani kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle, sabit görülmeyen davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Mahkemece talebin tam olarak anlaşılmadan karar verildiğini, murisin hayatta olduğu dönemde diğer iki paydaşın sermaye arttırımı oyunlarıyla şirketin sermayesini bedelli olarak artırma kararı aldığını, oysa muris ve bir kısım ortakların bedelli sermaye artırımına katılacak imkanlarının bulunmadığının karar alıcılar tarafından bilindiğini, artırımla murisin şirketteki % 7 payının % 5.5 kısmı kaybettiğini, oysa bu sırada şirketin halka açılması nedeniyle şirket kasasında, hissesine isabet eden yeteri miktarda nakit parası bulunduğunu, bedelsiz sermaye arttırmaya fazlasıyla yeter miktarda mal varlığı bulunduğunu, ilk derece mahkemesince getirtilen bu dosyanın incelenmediğini, Kadıköy Ticaret Mahkemesinde açılan davada Yargıtay ilgili dairesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda, şirketin yeterli özkaynakları olması halinde bedelli sermaye arttırımı yapılamayacağının ileri sürüldüğünü, hâkim hisse sahibi diğer iki hissedarın murisin geçim sıkıntısında olmasından faydalanarak geride kalan % 1.5 payını 400.000,00 USD gibi düşük bedelle almak istediklerini, murisin müzayaka altında olması nedeniyle paylarını devir etmek zorunda kaldığını, mahkemece murisin payının kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, oysa taleplerinin mahkemece yeterince anlaşılması halinde, davada murisin şirkette o günkü parayla 35 milyar Türk lirası olduğu halde ve şirketin öz kaynaklarının bedelli sermaye artışını karşılayacak düzeyde olmasına rağmen iki hakim ortağın haksız ve yasal olmayan bir şekilde yaptıkları bedelli sermaye artışıyla murisin kaybettiği %5.5 oranındaki payın tespiti ve bedelinin istenildiğini, murisin müzayaka altında payını devir etmesi nedeniyle müvekkilinin de miras payından mahrum kaldığını, ilk derece mahkemesinin davanın konusunu anlamadan karar verdiğini, bu nedenle gerekçede murisin şirketteki %1.5 oranında payını satarak şirketten ayrılmasının gerekçe yapıldığını, payın devri için verilen feragat belgesinin %1.5 pay için verildiğinin açık olduğunu, mahkemece değerinin çok altında müzayaka altında satılan %1.5 pay için yapılan sözleşme ve feragatin esas alınmasının büyük hata olduğunu, bu belgenin usulsüz yapılan bedelli sermaye artırımının sonuçlarını ortadan kaldırmayacağını, yasal olmayan şekilde yapılan sermaye artırımıyla murisin %5.5 payının ortadan kaldırıldığını, bu iddia ile usulsüz sermaye artırımı sonrası kalan payların devrinin farklı olduğunu, haksız bedelli sermaye artırımı yapılmamış olsaydı davacının mirasçı sıfatıyla %5.5 payda hak sahibi olacağını, davanın da usulsüz sermaye artırımı nedeniyle uğranılan zararların tahsili istemiyle açıldığını, mahkemece talebin anlaşılmaması nedeniyle verilen kararla ciddi hak kayıplarına yol açıldığını, işlemlerin iki yönetici tarafından yapılmasına rağmen muhatabın şirket olması nedeniyle şirketin husumet ehliyetinin bulunduğunu, bu gerekçelerle İstanbul Anadolu 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/157 Esas sayılı dosyasında … ve …’e yönelik açılan davanın pasif husumet yönünden reddedilerek Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2016/11526 Esas sayılı kararıyla onanarak kesinleştiğini, bu durumda her iki mahkemece davanın husumetten reddedilmesi nedeniyle müvekkilinin haklarını kimden talep etmesi gerektiğinin açıklığa kavuşturulması gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının merisinin davalı şirketteki ortaklık payının usulsüz şekilde yapıldığı ileri sürülen bedelli sermaye artırımıyla eksiltilmesi nedeniyle gerçek payın tespiti ve miras payı oranında tazminatın tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekili, müvekkilinin murisi …’in davalı şirketin ortağı olduğunu, şirketin yeterli nakdi ve mal varlığı bulunmasına rağmen usulsüz şekilde bedelli sermaye artırımı yapıldığını, mali olarak zor durumda olan murisin sermaye artırımına katılamaması nedeniyle şirketteki ortaklık payının usulsüz şekilde azaltıldığını, kalan payların da hile, tehdit ve müzayaka altında şirketin iki hakim ortağınca devir alındığını, usulsüz sermaye artırımının yapılmaması halinde murisin şirkette daha fazla pay sahibi olacağını ileri sürerek, davacının miras yoluyla gelen gerçek payının tespiti ile bedelinin tahsilini istemiştir. Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/1070 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacısının muris …, davalısının …. olduğu, davada şirketin 23.06.2002 tarihli genel kurulunda alınan 4 ve 6 nolu kararların iptalinin talep edildiği, genel kurulun 4. maddesindeki şirketin kâr dağıtılmamasına ilişkin karar ile 6. maddesindeki huzur hakkı alınmasına ilişkin kararların yasa ve ana sözleşmeye aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenilmiştir. Dava dosyasının taraflarca takip edilmemesi üzerine işlemden kaldırıldığı, dosya içerisinde bulunan 21.01.2004 havale tarihli davalı vekilinin sunduğu dilekçe ile davacıların paylarının devir etmeleri nedeniyle ortaklıktan ayrıldıkları belirlenmiştir. Davalı şirket ortağı …’in 05.03.2014 tarihinde vefat ettiği, eşi ve iki çocuğunun mirasçı olarak bulunduğu anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporun incelenmesinde, murisin şirket ortağı olduğu, 2003 yılında payını 400.000,00 USD karşılığı diğer ortaklara devir ederek şirket ortaklığından ayrıldığı belirlenmiştir.Davacının murisi …’in, davalı şirketteki hissesini devrinden önceki aşamada davalı şirketin 23.06.2003 tarihli olağan genel kurul toplantısı hazurun cetvelinden şirketin sermayesinin 2.499.000.000.000,00 TL ve murisin toplam hisse adedinin 2.499.000.000.000,00 adet olduğu, davacının murisinin toplam 33.726.000 payı bulunduğu, murisin 23.12.2003 tarihinde 2 adet hisse devir sözleşmesi ile şirketteki hisselerini devir ederek ortaklıktan ayrıldığı sabittir. Devir sözleşmelerinin incelenmesinde, murisin şirkette sahip olduğu 33.726.000 adet payının yarısını 200.000,00 USD bedelle …’e, kalan paylarını da 200.000,00 USD bedelle …’e devir ederek ortaklıktan ayrıldığı, devir bedelini tahsil ettiği, bu paylar nedeniyle şirketten herhangi bir alacağının bulunmadığını, şirkete karşı açtığı davalardan feragat ettiğini belirttiği görülmüştür. Nitekim 23.12.2003 tarihli devir ve feragat beyanından sonra 22.09.2003 tarihinde açılan dava takip edilmemiştir. Devam eden yıllara ilişkin davalı şirket genel kurullarında davacı murisin yer almadığı sabittir. Davacı iddiasını, pay devri öncesi yapıldığı sabit olan bedelli sermaye artırımına ilişkin genel kurulun geçersiz olduğu iddiasına dayanılmaktadır. Gerçekten de murisin ortak olduğu yıllarda şirket sermayesinin artırılmasına karar verilmiş ve sermaye artırımı bedelli şekilde yapılmıştır. Şirket genel kurulunca alınan sermaye artırımına ilişkin karara karşı mirasçı ortak karar tarihinde yürürlükte olan TTK’nın 381.maddesi gereğince süresinde iptal davası açmamıştır. Bu nedenle, iptali kabil olabilecek bir karara karşı iptal istemi süresinde ileri sürülmediğinden artık uzun yıllar önce yapılan sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararının bu davada tartışılma olanağı bulunmamaktadır. Zira iptali kabil kararlara karşı kanunun anılan maddesinde 3 aylık süre öngörülmüştür. Süresinde ileri sürülmeyen genel kurul kararının iptaline ilişkin hususlar başka bir davada tartışılamaz. Alınan karar niteliği gereğince iptali kabil bir karar olup yokluk veya butlan hallerinin bulunduğu ileri sürülmemiştir. Diğer yandan sermaye artırımı ile murisin, şirketteki payının yaklaşık %1,5 oranına gerilediği ve 33.726.000 payın bedeli alınarak 400.000,00 USD’ye dava dışı ortaklara satıldığı sabittir. Davacı, murisin bu devrinin hile, tehdit ve gabin altında yapıldığını ileri sürmektedir. Ancak dava dosyasında somut olarak gabin, hile veya sözleşmenin geçersizliğini gerektirecek ikrahın şartlarının bulunduğu kanıtlanmamıştır (818 sayılı BK 21 ve devamı maddeleri). Kaldı ki, BK’nın 31. maddesi gereğince, hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile bağlı olmayan tarafın akdi ifa etmek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan, yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazarıyla bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar hükmü karşısında, süresinde sözleşmenin irade fesadı nedeniyle geçersiz olduğu ileri sürülmemiştir. Bu durumda, murisin sermaye artırımı ile şirkette sahip olduğu yeni payın dikkate alınması gerekir. Kesinleşen genel kurul kararı öncesine dönülerek murisin payının belirlenmesi, şirketler hukukunun genel ilkeleri ve genel kurul kararlarının bağlayıcı olduğu ilkesine aykırı olur. Böyle bir işlem yapılması halinde ticari hayatta güven ve belirlilikten bahsedilemeyeceği gibi iptali kabil kararların sonsuza dek tartışmaya açık kalması sonucunu doğurur. Bu nedenle önceki payın araştırılması gerektiğine ilişkin istinaf başvuru nedeni yerinde değildir. Davacının murisi, bedelli sermaye artırımı sonrası şirkette kalan payını bedeli karşılığında 23.12.2003 tarihinde devir edip ortaklıktan ayrıldığına ve yukarıda açıklandığı üzere mahkemece isabetli şekilde belirlendiği üzere bu devirlerin geçersiz olduğunun kanıtlanmaması karşısında bu yönlere ilişkin istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Alınması gereken 59,30 TL nispi istinaf karar harcından başvuru sırasında yatırılan 35,90 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL’nin davacıdan tahsiline, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18.03.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.