Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/531
KARAR NO: 2021/199
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/10/2018
NUMARASI: 2016/669 E. – 2018/987 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 18.03.2004 tarihli 2 yıllık bayilik sözleşmesi imzalandığını, müvekkili şirketin, 18.03.2004 tarihinden itibaren davalı şirketin Türkiye hudutları dahilinde davalı şirketin üretmekte olduğu … markalı ürünlerin sözleşmede belirtilen satış noktalarında pazarlanmasını, dağıtımını ve satışını yapmaya başladığını, bu durumda taraflar arasında geçerli bir tek satıcılık ilişkisinin kurulduğunun İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/411 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporlarıyla belirlendiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin bayilik sözleşmesi olarak isimlendirilmesine rağmen sözleşmenin gerçekte tek satıcılık sözleşmesi olduğunu, taraflar arasında geçerli olan tek satıcılık sözleşmesinin 18.02.2005 tarihinde davalı tarafça haksız bir şekilde eylemli olarak feshedildiğini, sözleşmenin 11. maddesi uyarınca 90 gün önceden yazılı olarak bildirilerek sözleşmenin feshedilebileceğini, belirtilen fesih şekline uyulmaksızın 2015 yılı itibariyle müvekkiliyle çalışılmayacağının bildirildiğini, davalının eylemleriyle müvekkilinin ticari mahvına sebep olduğunu, davalı şirketin tek satıcı olan müvekkili şirketin bölgesinde başka şirketlere de mal vermek suretiyle sözleşmeye aykırı davrandığını, davalı şirketin, sözleşmenin devam edeceği inancıyla verilen avans çeklerinin bir kısmının tahsil edildiğini, müvekkili şirketin müşteri portföyü ve dağıtım kanallarını öğrenmesinden sonra kötü niyetli şekilde sözleşmeyi feshettiğini, sözleşmenin feshinden sonra müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek, kar mahrumiyetine ilişkin olarak şimdilik 100.000,00 TL, haksız rekabete ilişkin olarak 100.000,00 TL, denkleştirme tazminatına ilişkin olarak şimdilik 100.000,00 TL, sözleşmenin feshinden sonra uğranılan zararlara ilişkin olarak şimdilik 100.000,00 TL maddi tazminatın ve 250.000,00 TL manevi tazminatın, avans faiziyle birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davacı şirket arasındaki ticari ilişkinin 18.03.2004 tarihli bayilik sözleşmesi ile başladığını, sözleşmenin davacının kusuru sebebiyle müvekkili şirket tarafından haklı nedenle 18.02.2005 tarihinde feshedildiğini, davacının cari hesap karşılığı müvekkiline verdiği çekleri rızası dışında elinden çıktığını belirterek ödenmemesini talep ettiğini, bu nedenle taraflar arasındaki güven ilişkisinin sarsılması nedeniyle Bakırköy … Noterliğinin 18.02.2015 tarihli ihtarı ile feshedildiğini, müvekkilinin haklı feshi üzerine davacı tarafından İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasıyla müvekkili aleyhine menfi tespit, karşılıksız çıkan çeklerin iadesi ve çek bedelinin istirdadı ve cari hesap alacağının tahsili amacıyla dava açtığını, mahkemece verilen kararın onanarak kesinleştiğini, davacının dava dilekçesinde bildirdiği taleplerinin zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Taraflar arasında 18.03.2004 tarihli Bayilik Sözleşmesinin varlığı her iki tarafın kabulünde olup; davacı taraf, sözleşmenin feshinden dolayı uğranılan maddi zarar, denkleştirme tazminatı, kar mahrumiyeti, haksız rekabet tazminatı ve manevi tazminat alacağının tahsilini istemiş; davalı taraf ise, zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, tahkikata başlamadan önce HMK 142.madde gereği davalı tarafça ileri sürülen zamanaşımı defi incelenmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nun 146.maddesi; yasada aksi öngörülmediği takdirde genel zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu düzenlenmesini içermekte olup; aynı yasanın 154.maddesinde zamanaşımı kesen nedenler sayılmıştır. Buna göre, alacaklı tarafça dava açılması zamanaşımını keser. Ancak, hakların saklı tutularak kısmi dava açılması halinde, açılan kısım için zamanaşımı kesilmiş olur. Saklı tutulan fazlaya ilişkin haklar yönünden zamanaşımının kesilmesinden yararlanılamaz. Diğer yandan manevi tazminat istemlerinde kısmi dava açılamayacağından bu nedenle zamanaşımı kesilmez. Bu bilgilere göre somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu sözleşmenin 18.02.2005 tarihinde davalı tarafça feshedildiği her iki tarafı kabulündedir. Eldeki davanın ise 10 yıllık süreden sonra 08.06.2016 tarihinde açıldığı, davalı tarafın esasa cevap süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı taraf (Kapatılan) İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/411 Esas sayılı dosyasında açtıkları dava ile zamanaşımı kesildiğini ileri sürmüş ise de; yukarıda değinildiği gibi bahse konu dosyada açılan dava, o davada talep edilen alacaklara ilişkin zamanaşımını keser, mahkememize açılan davaya ilişkin talepler yönünden zamanaşımını kesmez. Dolayısı ile, davalı tarafça 18.02.2005 tarihinde feshedilen sözleşmeden dolayı 18.06.2016 tarihinde açılan davanın 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığı anlaşıldığından aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir. ” gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince davanın zaman aşımı nedeniyle reddine dair verilen kararın açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece uyuşmazlığın ve uygulanacak zamanaşımı süresinin yanlış değerlendirerek karar verildiğini, davanın haksız fesih nedeniyle uğranılan zararların tazminine ilişkin olduğunu, bu nedenle mahkemece öncelikle feshin haksız olup olmadığı ve ne zaman kesinleştiği, dava konusu edilen alacaklar için zamanaşımı süresinin ne zaman başladığı hususlarının dikkate alınması gerektiğini, ancak mahkemece ezberci bir tutumla feshin 18.02.2005 tarihli olması nedeniyle on yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğine yönelik soyut ve araştırma içermeyen bir gerekçe ile davanın reddine karar verildiğini; daha önce açılan İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesindeki dava ile feshin haksız olup olmadığı dahi tespit edilememişken zamanaşımının 18.02.2005 tarihinde başladığının kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin feshin haksızlığını anılan davada tespit ettirerek haklarını saklı tutuğunu, bu nedenle zamanaşımının başlangıcının feshin haksız olduğunun tespiti tarihi olduğunu, müvekkilinin feshin haksız olduğunu İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararının kesinleşmesiyle öğrendiğini, esasen bu aşamaya kadar ortada feshin haklı olup olmadığına ilişkin ihtilaf bulunduğunu, bu ihtilaf çözülmeden müvekkilinin tazminat talebinin ileri sürülemeyeceğini, kararın kesinleşmesiyle zarar ve sorumlusunun tam olarak belirlendiğini, bu kapsamda yerleşik yargı kararları gereğince haksız eylemi işleyenin ve onunla birlikte ya da ondan ayrı tazminat sorumlularının öğrenilmesi ve zararın ve kapsamının (bir dava açmaya ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün koşullarıyla) bilinmesi ve öğrenilmesi halinde zamanaşımının başlayacağını, zamanaşımından davanın reddine rağmen nispi vekalet ücreti takdirinin hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, bayilik sözleşmesinin davalı yanca haksız feshi nedeniyle davacının uğradığı maddi ve manevi zararlar ile kâr mahrumiyeti ve denkleştirme tazminatının tahsili taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davacı taleplerinin zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, taraflarca ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesinin incelenmesinde; sözleşme kapsamında davalı tarafından üretilen … markalı ürünlerin kendisine tahsis edilen bölgede satış ve pazarlamasına ilişkin esasların düzenlendiği, sözleşme ile davacı bayinin davalı adına borçlandırıcı bir işlem yapılaması yetkisinin verilmediği anlaşılmıştır. Sözleşmenin 11. maddesine göre, sözleşmenin iki yıl süreli olduğu belirlenmiştir. Davalı tarafından keşide edilen 18.02.2015 tarihli ihtarla, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği, cari hesabın kat edildiği bildirilmiş ve cari hesap borcunun 24 saat içerisinde ödenmesi talep edilmiştir. Sözleşmenin feshi üzerine davalı tarafça, 25.02.2005 tarihinde İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/293 E. sayılı dosyasıyla, 18.03.2004 tarihli sözleşmenin haksız şekilde yerine getirilmediği, fesih beyanı ile ilgili taraflarına ihtar ulaşmadığı, haksız feshe karşı dava haklarının saklı tutulduğu belirtilerek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, haciz tehdidi altında ödenen 100.000,00 TL’nin tahsiline, avans çeklerinin iadesine, haksız şekilde nakde çevrilen teminat mektuplarının bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı tarafça sunulan 21.03.2005 tarihli cevap dilekçesi ile sözleşmenin haklı nedenle 18.02.2005 tarihinde feshedildiği bildirilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen karar Yargıtayca bozulmuş, İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/411 Esas sayılı dosyasında yeniden yapılan yargılama sonucu, davanın esasıyla ilgili hüküm kurulmuştur. Bu kapsamda mahkemece uyulmasına karar verilen bozma ilamına göre, feshin haklılığına veya haksızlığına ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmaksızın sözleşme kapsamında davacının elinde bulunan malların davalıya iadesine, davacının 163.161,85 TL vade farkı alacağı dışında borçlu olmadığının tespitine, davacının toplamda 755.011,81 TL alacaklı olduğunun tespitine, teminat mektubu ve çekler nedeniyle yapılan fazla tahsilatın davalıdan tahsiline, 11.011,81 TL cari hesap borcunun davacıdan tahsiline karar verildiği, kararın Yargıtayca onandığı, karar düzeltme isteminin 28.04.2015 tarihinde reddedilerek, kararın kesinleştiği anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunduğunu belirtmiş ise de taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle, davalıya ait ürünlerin davacı tarafından belirlenen bir bölgede satışına ilişkin bayilik sözleşmesi olduğu açıktır. Esasen bayilik sözleşmesi ile tek satıcılık sözleşmesi arasında, zamanaşımı süresi bakımından her hangi bir fark bulunmamaktadır. Sözleşmenin feshi tarihi itibariyle, uyuşmazlığa 818 sayılı BK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Fesih iradesi, karşı tarafa varması gereken tek taraflı bir irade açıklaması olup, karşı tarafa ulaşmasıyla sonuç doğurur. Esasen gönderilen fesih ihtarı tebliğ edilmemesine rağmen önceki yargılamadaki cevap dilekçesinin tebliği ile davacı fesihten 2005 yılında haberdar olmuştur. Nitekim davacı daha önce açtığı davada feshe ilişkin her hangi bir hakkını ileri sürmeyerek saklı tutmuş, sözleşme kapsamındaki diğer alacaklarını talep etmiştir. 818 sayılı BK’nın 125. maddesi gereğince, bu kanunda başka bir hüküm bulunmadığı takdirde, her dava on yıllık zaman aşımına tabidir. Bayilik sözleşmesi bakımından başka bir zamanaşımı süresi yasalarda belirlenmediğinden, bayilik sözleşmesi kapsamında açılan her türlü davanın on yıllık zamanaşımı süresi içinde açılması gerekir. Aynı Kanun’un 128. maddesinde ise zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı, muacceliyetin bir ihbara bağlı olması halinde bu haberin verilebileceği günden itibaren başlayacağı düzenlenmiştir. Bu durumda, feshe bağlı olan dava konusu hakların fesih tarihi olan 18.02.2005 tarihinde muaccel olduğu, bu durumda davalının en geç 21.03.2005 tarihinde cevap dilekçesi ile haberdar olduğu kabul edilmelidir. İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesinde daha önce taraflar arasında görülen davada fesih olgusunun tartışılmadığı, esasen bu davada verilen kararın inşai bir hüküm olmadığı dikkate alındığında, zamanaşımının anılan davanın kesinleşmesi tarihinde işlemeye başladığı kabul edilemez. Davacı yan anılan davada da feshin haksız olduğunu, dava dilekçesinden itibaren ileri sürmüş, cevaba cevap dilekçesinde de feshin haksız olduğunu belirtmiştir. Bu durumda taraflar arasındaki sözleşmenin haksız şekilde feshedildiği iddiasında olan davacının feshe bağlı haklarını zamanaşımı süresi içinde ileri sürmesi gerekmektedir. Açılacak bu tür bir davada, alacağın miktarı ile feshin haklılığı veya haksızlığının tartışılacağı tabidir. Oysa davacı zamanaşımı süresinin dolmasından sonra eldeki davayı açmıştır. Dosya kapsamında 818 sayılıBK’nın 132. maddesinde düzenlenen zamanaşımını durduran sebepler ile 133. maddesindeki zamanaşımını kesen sebeplerin bulunduğu iddia ve ispat edilmemiştir. Bu durumda mahkemece verilen hükümde bir isabetsizlik bulunmadığından, davacı vekilin bu yönlere ilişkin istinaf nedenleri yerinde değildir. Mahkemece davanın zamanaşımından reddedilmesi üzerine dava değeri üzerinden davalı yararına vekalet ücreti takdir edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, davacının maddi ve manevi tazminat istekleri bulunduğundan, her bir kalem yönünden ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri ve manevi tazminatın tümden reddi nedeniyle takdir edilecek vekalet ücretinin hüküm tarihindeki maktu vekalet ücretini aşmaması gerekir. Bu düzenlemeye karşın mahkemece, maddi ve manevi tazminat miktarları toplanarak nispi vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle davalı yararına fazla vekalet ücreti takdir edilmiştir. O halde, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf istemi yerinde olup kararın bu yönden düzeltilmesi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile vekalet ücreti yönünden düzeltilmek üzere ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının vekalet ücreti yönünden düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, 2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gerekli olan 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının peşin yatırılan 11.100,38 TL harçtan mahsubu ile artan 1.064,48 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, davacıya iadesine, 3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince, maddi tazminat üzerinden hesaplanan 29.950,00 TL ile manevi tazminat yönünden hesaplanan 2.180,00 TL olmak üzere toplam 32.130,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına; davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar vermeye yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avanslarından artakalan kısımların karar kesinleştiğinde iadesine, 6-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden, a-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının harcının Hazineye irad kaydına; peşin yatırılan 35,90 TL istinaf maktu karar harcının, talep halinde davacıya iadesine, b-Davacı tarafından istinaf aşamasında harcanan 98,10 TL başvuru harcı ile 45,00 TL posta giderinin toplamı olan 143,10 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 7-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;
HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18.02.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.