Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/505
KARAR NO : 2021/93
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/11/2018
NUMARASI: 2015/820 E. – 2018/1071 K.
DAVANIN KONUSU:Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle, davanın bir kısmı yönünden konusuz kalma nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer kısmın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzrine dairemize gönderilmiş olan dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında 18.09.2010 tarihli ve beş yıl süreli “İstasyonlu Bayilik Sözleşmesi” imzalandığını, müvekkili ile davalılar arasında imzalanan 14.07.2010 tarihli protokol ile diğer davalıların doğmuş ve doğacak her türlü borçların 300.000,00 USD’lik bölümünü müşterek borçlu müteselsil kefil olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiklerini, bayilik sözleşmenin 3. maddesinde sözleşme süresinin beş yıl olarak belirlendiğini, sözleşmenin 4. maddesiyle davalı bayinin müvekkiline ait ürünleri sürekli şekilde istasyonda satmayı üstendiğini, sözleşmenin 20. maddesi uyarınca, bayinin sözleşmeyi basiretli bir tacirden beklenen gayretle yerine getirmemesi, satışın belirlenen miktarın altında kalması, sözleşmenin bayinin kusuru nedeniyle müvekkilince feshedilmesi veya haksız şekilde bayi tarafından feshedilmesi halinde, müvekkilinin uğrayacağı menfi ve müspet zararlar ile sözleşmenin feshedilmemesi halinde ifa edileceği süre sonuna kadarki döneme ilişkin ileriye dönük kar mahremiyetinin bayi tarafından karşılanacağının taahhüt edildiğini, davalı bayinin istasyonu yenilemek için tadilat ruhsatı aldığını, ancak inşaat ruhsatı alınmadan istasyonu yıkması nedeniyle istasyonun kapandığını, istasyonun 08.05.2012 tarihinde kapatılarak ürün alınmadığını ve istasyonun sözleşme süresinin sonuna kadar kapalı kaldığını, davalının aylık alımlarına göre yapılan hesaba göre müvekkilinin 941.844,00 TL kârdan mahrum kaldığını ileri sürerek, müvekkilinin mahrum kaldığı 941.844,00 TL’nin ve KDV’sinin avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalılar … ve …’ın bu miktarın 300.000,00 USD’lik kısmından sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki sözleşmelerle müvekkiline ait iki ayrı istasyon için bayilik ilişkisi kurulduğunu, 14.07.2010 tarihli protokolün iki istasyon için düzenlendiğini, 129777 lisans nolu akaryakıt istasyonun beş yıl faaliyet yürüterek 17.09.2015 tarihinde sözleşme süresinin dolduğunu, 101920 lisans nolu akaryakıt istasyonunun tadilat için yıkıldığını, ancak ruhsat sorunları nedeniyle yeniden inşaatın yapılamadığını, taraflar arasında düzenlenen protokolle davacı tarafça müvekkili şirkete ödenen 300.000,00 USD’nin her iki akaryakıt istasyonunun yenilenmesi karşılığında verildiğini ve hangi istasyon için ne miktarda verildiğinin belirlenmediğini, sözleşme ve protokolde yıllık asgari akaryakıt alım taahhüdü bulunmadığından davacının kâr kaybı talebinin yerinde olmadığını, diğer bayilik için ticari ilişkinin sorunsuz devam ederek sözlemenin süresinin dolduğunu, müvekkilinin yeniden sözleşme imzalamayarak başka bir şirketle sözleşme imzalayacağını belirtmesi üzerine, uzun süre sonra eldeki davanın açıldığını, davacının süreci takip etmesi ve sesiz kalması nedeniyle mevcut duruma onay verdiğinin kabul edilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, alınan ve benimsenen bilirkişi kurulu kök ve ek raporları, toplanıp değerlendirilen delillere göre; davacı akaryakıt şirketi ile davalı şirket arasında imzalanan İstasyonlu Bayilik Sözleşmesi gereği davalı şirketin bayiliğini yürüttüğü Camicedit Mahallesinde bulunan 101920 lisans nolu akaryakıt istasyonunun davacı akaryakıt şirketinin izni ve onayı olmaksızın davalı bayi tarafından tadilat nedeniyle yıkıldığı ve ruhsat sorunları nedeniyle açılamadığından davacı akaryakıt şirketinin kar kaybına uğradığı, benimsenen bilirkişi kurulu raporunda hesaplanan davacının talep edebileceği kar kaybının 3 aylık süreyle sınırlı olmak üzere KDV hariç 64.974 TL olduğu ve bu miktarın davalı şirket 21.07.2016 tarihli ve 100.000 TL bedelli teminat mektubunun davacı tarafça dava açıldıktan sonra 26.07.2016 tarihinde bozdurularak tahsil edildiği, bu nedenle davanın konusuz kaldığı, raporda belirtilen inkişaf bedelinin dava konusu yapılmadığı, davacının kar kaybına ilişkin fazlaya dair istemlerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. Davacı tarafın kar mahrumiyetine ilişkin isteminin bilirkişi raporu ile belirlenen 64.974,00 TL’lik kısmı ( 100.000,00 TL’lik teminat mektubu paraya çevrilerek tahsil edilmiş olmakla) yönünden konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, kar mahrumiyetine dair fazlaya ilişkin talebin reddine,..” gerekçesiyle, davanın 64.974,00 TL’lik kısmının konusuz kalması nedeniyle esası ile ilgili karar vermeye yer olmadığına, diğer kısmın reddine, karar vermiştir.Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;İlk derece mahkemesi kararı ve dayanak bilirkişi kurulu raporunun hukuken hatalı değerlendirmeler içerdiğini, davalının akaryakıt istasyonunu inşaat ruhsatı almadan tesisi yıktığı için istasyonun kapandığını, davalının kusurlu hareketiyle istasyonun 08.05.2012 tarihinden bayilik sözleşmesinin sonu olan 18.09.2015 tarihine kadar kapalı kaldığını, bu süre içinde istasyonunun işletilememesi nedeniyle müvekkilinin mahrum kaldığı kârın istendiğini, bilirkişi kurulunun kâr kaybının üç ay süre ile sınırlandırılması gerektiğini bildirdiğini ve mahkemece kararın bu tespite dayandırıldığını, ancak tespitin son derece hatalı ve sübjektif olduğunu, dosyada bulunan EPDK yazışmalarından müvekkilnin, davalının istasyonu yıkarak mal alımını kestiği tarihten itibaren aynı bölgede başka bir bayilik anlaşması imzalamadığının anlaşıldığını, sektör uygulamasında bayilik ilişkisi kurulurken sözleşme süresi boyunca o istasyondaki satışlardan elde edilecek tahmini kâr göz önünde bulundurularak buna göre bayiye ve istasyona intifa yahut kira ödemesi, sabit yatırım yahut nakdi destek gibi yatırımlar yapıldığını, her istasyonunun kazanç potansiyelinin bulunduğu konumun önemine, bayinin müşteri memnuniyetine ve satış performansına göre değişiklik gösterdiğini, gelir farklılıkları nedeniyle her istasyonun konumuna göre mahrum kalınacak kârın ayrı ayrı belirlenmesi gerektiğini, rekabetin yoğun olduğu sektörde yeni bayilik ilişkisinin kurulmasının tek başına kârlılığını arttıracak bir kriter olarak kabul edilemeyeceğini, müvekkili şirketin dava konusu talebi bölge bazlı kâr kaybı olmayıp dava konusu istasyondaki kâr kaybı olduğunu, bu nedenle kâr mahrumiyetinin oluşması için, dağıtıcının o bölgede fesihten sonra makul bir süre içinde başka bir bayilik kurup kurmadığının huzurdaki davada bir önemi bulunmadığını, kaldı ki kâr mahrumiyeti için göz önünde tutulması gereken bölgenin geniş yorumlanarak il bazında değerlendirilmesinin hatalı olduğunu, EPDK’nın şehirlerarası yollarda bulunan akaryakıt ve LPG istasyonlarının arasında 10 km, şehir içi yollarda ise 1 km mesafe bulunması uygulaması karşısında, il sınırlarının bir ucundaki bayiliğin diğer bir uçtaki bayiliğin kârlılığını etkileyeceği düşüncesinin kabul edilemeyeceğini, kâr mahrumiyeti için makul sürenin 3 ay olduğu tespitinin, dağıtım şirketlerinin bir bayilik tesis edebilme ortalama süresinin üç ay olduğu görüşüne dayandırıldığını, ancak bunun sübjektif değerlendirme olduğunu, piyasa koşulları dikkate alındığında yeni istasyon inşaatının uygun arazi bulunmasına bağlı olduğunu, dağıtım şirketinin kontrol edemeyeceği nedenlerle bu sürede yeni bayilik tesis edilemeyeceğini, olayda esas alınabilecek tek objektif ölçünün bayilik sözleşmesinin süresi dolmadan tek taraflı olarak feshedilmiş olması ve kullanılmayan süre için müvekkil şirketin kârdan mahrum kalmış olması olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1996/11-372 E, 1996/485 K. Sayılı ve 12.6.1996 tarihli kararında da bazı kriterlerin belirlenerek kar payının hesaplanması yollarının gösterildiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, bayilik sözleşmesinin davalı tarafça süresinden önce haksız olarak feshedildiği gerekçesiyle, kâr mahrumiyetinden kaynaklanan tazminatın tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, davacının kâr mahrumiyeti alacağının 64.974,00 TL olduğu, davadan sonra davacı yanca 100.000,00 TL bedelli teminat mektubunun nakde çevrilmesi nedeniyle bu yöne ilişkin davanın konusuz alması nedeniyle konusuz kalan davanın esasıyla ilgili karar vermeye yer olmadığına, fazlaya ilişkin tazminat isteminin reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, taraflar arasında akdedilen bayilik sözleşmesinin davalı şirket tarafından istasyonun inşaat ruhsatı alınmadan 08.05.2012 tarihinde yıkılması nedeniyle sözleşmenin sona erme süresi olan 18.09.2015 tarihine kadar müvekkilinden akaryakıt almadığını, sözleşme gereğince müvekkilinden akaryakıt alınmadan sözleme süresinin önemli bir kısmının geçirilmesi nedeniyle müvekkilinin kârından mahrum kaldığını belirterek, mahrum kalınan kârın tahsilini istemiş, davalı yan ise iki istasyon için bayilik sözleşmesinin yapıldığını, diğer bayiliğin sorunsuz şekilde tamamlandığını, dava konusu bayiliğin ise yıkılan yapının yerine inşaat ruhsatı alınamaması nedeniyle ifa edilemediğini, davacının durumdan haberdar olmasına rağmen sesiz kalarak onay verdiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Taraflar arasında 14.07.2010 tarihli bayilik sözleşmesinin yanı sıra dava konusu istasyon yönünden 18.09.2010 tarihli sözleşmenin imzalandığı, bu sözleşmede davalı şirketin bayi konumunda olduğu, sözleşmenin 20. maddesinde, bayinin kusurundan dolayı bayilik sözleşmesinin süresinden önce sonra ermesi veya bayinin basiretli bir tacir gibi davranmayarak satışların belirlenen düzeyin altında kalması halinde, davacının uğrayacağı menfi ve müspet zararları ve sözleşme feshedilmemiş olsaydı, ifa edileceği süre sonuna kadarki döneme ait kâr mahrumiyetinin derhal ödeneceğinin kararlaştırıldığı, sözleşmenin 5. maddesinde sürenin imza tarihinden itibaren beş yıl olarak belirlendiği, 4. maddesinde ise bayinin sözleşme süresince davacıdan akaryakıt ürünlerini alarak satmayı taahhüt ettiği anlaşılmıştır.Davalılar … ve … tarafından verilen taahhütnameyle, davalı bayinin doğmuş ve doğacak borçlarının 300.000,00 USD’ye kadarının ödeneceği ve bu miktar borcun müşterek ve müteselsil borçlusu olunduğu kabul edilmiştir.İlk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda kâr mahrumiyeti hesaplanmış olup Yargıtay 19. HD’nin yerleşik içtihadına göre, TBK’nın 114/2.maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 52.maddesi uyarınca, davacının zararı azaltma yükümlülüğü bulunduğundan, kâr mahrumiyeti süresi, feshedilen sözleşmenin bakiye bölümü için değil, davacının aynı bölgede benzer bayilik kurabilmesi için gerekli makul süre kadar olmalıdır (Yargıtay 19.HD’nin 04.04.2018 tarih, 2017/4479 Esas- 2018/1825 Karar sayılı ilamı). Nitekim bilirkişi kök raporunda bu süreye ilişkin değerlendirme yapılmış ve raporun 13. sayfasında makul sürenin üç ay olduğu gerekçeli şekilde tespit edilmiştir. Bilirkişi tarafından üç ay olarak tespit edilen makul sürenin az yukarıda belirtilen Yargıtay kararına da uygun olduğu kabul edilmiştir.Davacının mahrum kaldığı kazanç kaybının sözleşmenin bakiye tüm süresi yönünden hesaplanamayacağı yerleşmiş Yargıtay uygulamaları ile kabul edilmiş olup, davacı yan daha uzun süre için kâr kaybının hesaplanması gerektiğini delilleriyle kanıtlayamamış, soyut olarak bölgede yeni bayilik ilişkisi tesis edilmediğini, her bayilik sözleşmesine konu istasyonun kâr marjının farklı olduğunu ileri sürmüştür. Esasen, belirlenen sürenin, yeni bir bayilik sözleşmesinin kurulması için gereken makul süre olması nedeniyle bu süre içinde yeni bayilik sözlemesi kurulamaması veya kurulan sözleşmeye konu istasyonun az veya çok ciroya sahip olması hesaplamada dikkate alınmamalıdır. Bilirkişi kök ve ek raporunda, üç aylık süre için mahrum kalınan kâr denetime elverişli şekilde 64.974,00 TL olarak belirlenmiştir. Dava tarihinden sonra davacının 100.000,00 TL bedelli teminat mektubunu nakde çevirmesi nedeniyle bu miktarın mahsupta dikkate alınması gerektiği tarafların kabulünde olup, davacı vekilinin 06.12.2016 tarihli açıklamasında bu miktarın dava konusu alacaktan mahsup edildiği belirtilmiştir. Ödenen kısım yönünden davanın konusuz kaldığı açıktır. Bu durumda, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi kök ve ek raporunun somut olaya ve dosyadaki delillere uygun olduğu, ilk derece mahkemesi kararında ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 28.01.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.