Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/494 E. 2021/90 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/494
KARAR NO: 2021/90
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 6.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2018
NUMARASI: 2016/305 E. – 2018/1042 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen haksız rekabetin önlenmesi ve tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İstanbul’da bulunan fabrikasında lisanslı arma rozet ve benzeri eşyaların üretimini ve pazarlamasını yaptığını, müvekkilinin yaptığı işle ilgili ileri düze baskı teknolojileri kullandığını, Türkiye’de uluslararası patent ve lisansla korunan baskı teknolojisine sahip tek şirket olduğunu, müvekkilinin 19.07.2012 tarihinde İtalya merkezli … Ltd.şirketiyle davaya konu ürünlerin Türkiye’de üretilmesine ilişkin know-how ve teknoloji paylaşımlı lisans sözleşmesi imzaladığını, sözleşmeyle Türkiye’de üretimi olmayan kalıp ve baskı teknolojisi ile arma, logo ve benzeri ürünlerin üretim lisans hakkının alındığını, müvekkilinin sözleşme kapsamında 22.000,00 Euro bedel ödeyerek üretim hakkını satın aldığını ve lisans sahibi şirket tarafından gönderilen eğiticilerin masraflarını üstendiğini, eğitimler sonrası müvekkili şirket yetkilisinin üretimim aşamalarıyla ilgili olarak davalı …’ye bir çok kez eğitim verildiğini, anılan davalının 12.11.2012 tarihinden 16.11.2015 tarihine kadar müvekkili şirkette grafiker olarak çalıştığını, davalının işten ayrıldıktan sonra müvekkili şirketin ticari sırrı niteliğindeki özel ham madde alım şirketlerini, müşteri bilgilerini, lisanslı üretim teknik ve uygulamalarını, müvekkili şirketçe verilen eğitimler sonucu öğrendiği bilgi ve tecrübeleri kendisine haksız çıkar sağlamak amacıyla izin verilmediği halde ve herhangi bir lisans bedeli ödemeksizin 05.01.2016 tarihinde kurucu ortağı olarak kurduğu davalı şirkette kullanmaya başladığını, davalıların eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunu, müvekkillinin ücretini ödeyerek sahip olduğu know-how bilgi ve tecrübesinin diğer rakiplerine karşı üstünlük sağlayan gizli bilgiler olduğunu, davalı çalışanın müvekkili şirkette çalışırken öğrendiği bu bilgileri gizli tutarak başka yerde kullanmamayı taahhüt ettiğini, iş sözleşmesinin 6.1.maddesi uyarınca işçinin, işverenin izni olmaksızın öğrendiği bilgileri kullanmasının yasak olduğunu, rekabet yasağına aykırı şekilde bilgilerin kullanılması suretiyle kazanç elde edilmesi halinde müvekkilinin uğradığı zararın işçinin brüt maaşının 12 katı tutarında cezai şart ödenerek tazmin edileceğinin kabul edildiğini, brüt ücrete göre davalının 15.300,00 TL cezai şart ödemesi gerektiğini, davalının kurduğu şirketle yalnızca müvekkilinin yapabileceği işleri lisanssız olarak yaptığını, müvekkili ile haksız rekabete girerek zarara neden olduğunu, müvekkilinin lisanslı ürünlerinin izin alınmaksızın taklitlerinin yapılarak piyasaya sürüldüğünü, ürünlerin aynı kalitede olmamasına rağmen benzerlik oluşturması nedeniyle müvekkilinin piyasadaki saygınlığının zedelendiğini, TTK’nın 57. maddesi gereğince haksız rekabetin işçi tarafından yapılması halinde çalıştırılanın sorumlu olduğunu, bu kapsamda davalı şirketin de sorumluluğu bulunduğunu, davalı işçinin kurduğu şirkette, müvekkiline ait ürünlerin taklitlerini izin ve lisans almaksızın üretmesi nedeniyle müvekkilinin manevi zararının yanında maddi zararının oluştuğunu ileri sürerek, 15.300,00 TL cezai şartın davalı …’den, 34.700,00 TL maddi tazminatın her iki davalıdan faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, haksız rekabetin önlenmesine, müvekkilinin lisanslı ürünlerine benzer olan davalıların elindeki ürünler ile üretimde kullanılan makine ve araçlara tedbiren el konulmasına, haksız rekabetin önlenmesi kararının masrafları davalılara ait olmak üzere ülke genelinde yayınlanan tirajı en yüksek üç gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı … yönünden görevli mahkemenin iş mahkemeleri olduğunu, diğer davalı yönünden ise davanın know-how lisans sözleşmesine dayanması nedeniyle fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi olduğunu, davacının kullandığı baskı teknolojisinin Türkiye’de ilk ve tek olduğu iddiasının yersiz olduğunu, davacıdan önce de bu teknolojiyi kullanan bir çok şirket bulunduğunu, davacının yurt dışındaki şirketle yaptığı sözleşme sonrası ürünleri üretemeyince müvekkili …’den yardım isteyerek işe aldığını, davacı şirket yetkililerinin müvekkiline, Japon şirketinin geliştirdiği logo üretim teknolojisinin pazarlamasını İtalyan şirketine verdiğini, anılan firmadan üretim için izin alındığını fakat yeterli derecede bilgi ve tecrübe edinilemediğini söylediklerini, davacı şirketin üretim yapamaz haledeyken müvekkiliyle temasa geçtiklerini, müvekkilinin yaptığı incelemede bu logoların daha önce çalıştığı şirketlerde kullanılan teknoloji ile üretildiğini davacı şirket yetkililerine aktardığını, müvekkilinin kendi üretim tekniğinin bulunması ve 30 yıllık iş tecrübesi bulunması nedeniyle davacı şirkette işe alındığını, müvekkilinin işi davacıdan öğrenmediğini bu konuda daha önce de başka şirketlerde çalıştığını, iş teklifinin de müvekkilinden değil davacı şirket yetkililerinden geldiğini, müvekkilinin davacı şirkette sadece grafiker olarak çalışmadığını, şirketin üretim sistemini kurarak, makinelerin satın alınması, kurulması, çizim, planlama, üretim ve pazarlama gibi tüm faaliyetlerinde bulunduğunu, davacı şirketin maliyetler nedeniyle bir süre sonra İtalya’dan malzeme alımını durdurduğunu, üretim için Çin’den ürün alındığını, davacı şirketin müvekkilini uzun yıllara dayalı tecrübesi ile üretim yapabildiğini, müvekkilinin sebepsiz yere davacı şirketçe işten çıkarılarak işcilik alacaklarının ödenmediğini, haksız fesih nedeniyle Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 2016/192 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, iş sözleşmesinin haksız şekilde feshi nedeniyle rekabet sözleşmesinin de TBK.’nın 447. maddesi gereğince geçersiz olduğnu, müvekkilinin davacının zararına hiçbir eylemi bulunmadığını, davacı şirketteki çalışmaları sırasında müvekkilinin kendi geliştirdiği tekniklerini kullandığını, davacı şirketin müvekkilinin tecrübe ve eğitimine katkısı bulunmadığını, aksine müvekkilinin diğer çalışanları eğittiğini ve davacı tarafından rafa kaldırılan İtalyan Lisans Sözleşmesinden farklı bir üretim tekniği geliştirerek kullanarak şirkete katkı sağladığını, müvekkilinin davalı şirkette ortak olarak görülmesine karşılık şirkette çalışmadığını, şirket sermayesi için gerekli yatırımları yapmadığını, ortaklık payını 04.04.2016 tarihli sözleşme ile diğer ortağa devrettiğini; davalı şirket yönünden ise, müvekkili şirketin TTK.’nın 55.maddesinde sayılan hiçbir haksız rekabet eyleminin bulunmadığının, müvekkilinin henüz üretim aşamasına geçmediğini, ARGE alışmalarının devam ettiğini, piyasaya herhangi bir ürün sunulmadığını, sadece bir adet fatura düzenlendiğini, müvekkilin bünyesinde davacının bünyesinde işlemlerinde yapıldığını, davacının sahip olduğunu iddia ettiği, lisanslı üretimin uzun yıllardır birçok bölgede kullanıldığını, bu üretim tekniğinin davacı tarafından dahi kullanılmadığını, diğer davalının müvekkili şirket ile alakasının bulunmadığını savunarak davanın usul ve esas yönünden reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava, taraflar arasında düzenlenen hizmet sözleşmesine aykırı davranan davalıdan, sözleşme gereğince talep edilen cezai şartın ve haksız rekabete ilişkin maddi tazminatın tahsili talebine ilişkindir. Somut olayda; davacının işyerinde 12.11.2012 yılından 16.11.2015 yılına kadar çalışan davalı …’nin davacı işyerinden ayrıldıktan sonra davacı şirketin özelliği ve gizliliği bulunan ve İtalya’dan Know How teknolojisi ile bedel ödeyerek satın alınmış lisanslı iş tekniğini ve uygulamalarını, müşteri potansiyelini, hammadde alım şirketlerini, işyerinde aldığı eğitime istinaden öğrendiği bilgi ve tecrübelerini 05.01.2016 tarihinde kurmuş olduğu … Ltd. Şti. isimli işyerinde kullandığından bahisle iş bu davayı açtığı, davalı taraf ise bahse konu işte bilgili ve deneyimli olduğunu, davacıdan öğrenmiş olduğu bir bilgi olmadığını, davacı iddialarının asılsız olduğunu, müvekkilini davacının işten çıkardığını, müvekkileri şirket bakımındanda iddiaları kabul etmediklerini belirterek davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Dosyada mübrez bulunan Belirsiz Süreli İş Sözleşmesine göre davalının davacı şirkette hizmet akdi çerçevesinde çalıştığı, bu sözleşmenin 6.1. Maddesi uyarınca; ‘Çalışan, şirkette veya grup şirketlerinde yaptığı çalışma nedeniyle doğrudan ya da dolaylı olarak öğrendiği her türlü bilgiyi saklamayı ve bu bilgilerin gizli olduğunu kabul eder. Üçüncü bir kişinin bu gizli bilgilere ulaşmasını ilgili yasa emretmemişse yahut mahkemelerce beyanına ilişkin karar verilmemişse veya bir taraf, böyle bir gizli bilginin halihazırda kendi tasarrufunda bulunduğunu, kanun ulaşabileceği bir bilgi olduğunu, bu sözleşmenin gizlilik yükümlülüğü ihlal edilmeden üçüncü kişilerce elde edilmiş olduğu, veya bu bilgiyi diğer tarafın bağımsız olarak geliştirmiş olduğunu yasal olarak gösteremez ve ispat edemezse, izin vermez. Bu yükümlülük sözleşmenin sona ermesinden itibaren beş (3) yıl süre için geçerlidir.’ şeklinde olduğu görülmüştür. Bu kapsamda taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı ile davalı … arasında imzalanan rekabet yasağını öngören sözleşme hükmünün geçerli olup olmadığı ve davalının çalışma ilişkisinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin rekabet yasağını ihlal edip etmediği noktasında toplanmaktadır. Rekabet etmeme borcu, iş akdinin sonuçlarından olan; işçinin, işverene sadakat borcunun olumsuz yönünü ifade eder. TBK madde 444’te düzenlenen rekabet yasağı asli yükümlülük doğuran bir sözleşme değildir, iş akdine bağlı olarak fer’i nitelikte bir yükümlülük doğurmaktadır. Bu yasak taraflar arasındaki hizmet ilişkisi sona erdikten sonra hükümlerini doğuran bir borçtur. İş ilişkilerinden doğan rekabet yasağının düzenlenmesinin dayanağı iş ilişkisidir. Rekabet yasağı sözleşmesi, işçinin iş sözleşmesi devam ederken işverenin müşterilerini tanıması ya da iş sırlarını öğrenmesi sebebiyle, iş ilişkisi sona erdikten sonra belirli bir faaliyet alanında, belirli bir coğrafi alanda ve belirli bir zaman diliminde işverenle rekabet teşkil edebilecek herhangi bir faaliyette bulunmaması hususunu içeren sözleşmedir. TBK m,444/l’e göre, “fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir”. TBK m.444/2’ye göre, “rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. Bu kanuni düzenlemeler uyarınca; rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, bir iş sözleşmesinin bulunması, işçinin fiil ehliyetine sahip olması, iş sahibinin menfaatinin bulunması, yasağın sınırlı olması, sözleşmenin yazılı olması ve rekabet yasağının zaman, yer ve konu bakımından sınırlandırılması gerekir. Tüm bu koşulların hepsinin gerçekleşmiş olması şarttır ve bu koşullar emredici nitelikte olduklarından bu koşullardan herhangi birisinin bulunmaması halinde sözleşme batıl olacaktır. Bu açıklamalar ışığında somut olayda taraflar arasında imzalanan rekabet yasağına ilişkin taahhütnamenin geçerli olduğu kanaatine varılmıştır. Davalının geçerli olan taahhütnamedeki rekabet yasağını ihlal edip etmediği hususuna gelince; bilirkişi marifetiyle davacının ticari kayıt ve belgeleri üzerinde, bahsi geçen teknik, baskı teknolojileri üzerinde teknik incelemeler yapıldığı ve buna göre; davacının işyerinde 12/11/2012 yılından 16/11/2015 yılına kadar çalışan davalı …’nin iş yerinden ayrıldıktan sonra kullandığı baskı türü ve baskı tekniğinin piyasada mevcut frekans baskı teknolojisi içinde yer aldığı ve bu baskı teknolojisinin firmadan firmaya, kullanılan makinelere göre farklılıklar gösterdiği, yapılan araştırmalar sonucunda bahsi geçen tekniğin hali hazırdaki bilinen durumu itibariyle davacıya ait baskı türünde veya ona yakın türde basım işlemi yapan çeşitli firmaların piyasada çok sayıda mevcut olduğu tespit edilmiştir. Dinlenen tanık beyanlarının da bilirkişiler tarafından yapılan tespitler ile uyumlu olduğu, tanık beyanlarına göre davalı …’nin söz konusu teknolojiyi davalı şirkette öğrenmediği, Japonya’dan alınan teknoloji ile …’in uyguladığı teknolojinin tamamen birbirinden farklı olduğu ve …’in Japonya’dan alınan teknolojiye ilişkin olarak eğitim görmediği, yeni kurduğu davalı şirkette bu teknolojiyi kullanmadığı beyan edilmiştir. Bu açıklamalar ışığında; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 55 inci maddesinin 1 inci fıkrasında haksız rekabet halleri; a- Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar, b- Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek c- Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma d- Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; e- îş şartlarına uymamak f- Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak, kötülemek olmak üzere 6 ana başlıkta sayılmış olup, somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde davalıların 6 başlıkta yer alan haksız rekabet fiilini işlediği tespit ve sonucuna varılamadığından davacı tarafın davasının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir…” gerekçesiyle davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Önceki beyanlarını tekrarla, müvekkilinin lisans bedeli ödeyerek satın aldığı üretim tekniği ile üretim yaptığını, ilk derece mahkemesince davanın usul ve yasaya aykırı şekilde reddedildiğini, işçi …’nin müvekkil şirkette çalışmasının haksız rekabete ilişkin cezai şartları içeren sözleşmeye bağlı yapıldığı, davaya konu patent hakları için yurt dışına 220.000 Euro ödendiğini, müvekkili şirket yetkilisinin, bu tekniği ve teknolojiyi öğrenmek için yurt dışında özel eğitim aldığını, davalı işçinin, bu konuda hiçbir özel eğitime katılmamış olduğunu, müvekkil şirket yetkilisi …’nun almış olduğu eğitim ile kendisini eğittiğini, davalı işçinin know-how uygulama incelik, ayrıntı ve bilgilerini müvekkil şirkette çalışırken edindiği ve bu teknikleri daha önceden bilmediğini, davalı işçinin, davalı şirketin diğer ortağının kardeşi olduğunu, davalı şirketin kuruluş tarihinin, davalı işçinin işe giriş tarihi ile çıkış tarihi arasında bulunduğu, davalı şirketin daha önce böyle bir iş yapmadığını, davalıların iş akdinin feshinden hemene önce internet sitesinde, haksız rekabete konu işleri yapmaya başlayarak reklam vermek, müvekkil şirketin portföyündeki şirketlere ulaşarak pazar oluşturma çalışmaları yaptığını, yapılan işin teknik kısmının Türkiye’de daha önce yapılmadığını, konusunda uzman olmayan bilirkişi kurulu raporuna yönelik itirazlarının değerlendirilmeden karar verildiğini, bilirkişilerin, davalıların defterlerini inceleyemediğini, buna rağmen Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına aykırı olarak kanıtlarının değerlendirilmeden ve itiraza rağmen yeniden bilirkişi raporu alınmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı cezai şart ve davalı şirketin haksız rekabetinin önlenmesi ile maddi tazminat talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda davacı, davalı işçiye karşı işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı cezai şartın tahsilini, davalı şirkete karşı TTK’nın 54 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız rekabetin önlenmesi ve maddi tazminatın tahsili isteminde bulunmuştur. Uyuşmazlıkta iki farklı hukuki nedene dayanıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusu her bir hukuki neden yönünden ayrı ayrı incelenecektir. Davalı …’ye yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde; uyuşmazlık, davacı şirkette çalışmış olan davalının taraflar arasındaki rekabet yasağı taahhütnamesini çalışma ilişkisinin sona ermesinden sonraki dönemde ihlal edip etmediği ve bu bağlamda sözleşmede yar alan cezai şartı ödemekle yükümlü olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasında düzenlenen 12.01.2011 tarihli “belirsiz süreli iş sözleşmesinin” incelenmesinde, sözleşmenin 6. maddesinde gizlilik ve rekabet yasağına ilişkin hükümlerin düzenlendiği görülmüştür. Sözleşmenin 6.1. maddesinde; “Çalışan, şirkette veya grup şirketlerinde yaptığı çalışma nedeniyle doğrudan ya da dolaylı olarak öğrendiği her türlü bilgiyi saklamayı ve bu bilgilerin gizli olduğunu kabul eder. Üçüncü bir kişinin bu gizli bilgilere ulaşmasını ilgili yasa emretmemişse yahut mahkemelerce beyanına ilişkin karar verilmemişse veya bir taraf, böyle bir gizli bilginin halihazırda kendi tasarrufunda bulunduğunu, kanun ulaşabileceği bir bilgi olduğunu, bu sözleşmenin gizlilik yükümlülüğü ihlal edilmeden üçüncü kişilerce elde edilmiş olduğu, veya bu bilgiyi diğer tarafın bağımsız olarak geliştirmiş olduğunu yasal olarak gösteremez ve ispat edemezse, izin vermez. Bu yükümlülük sözleşmenin sona ermesinden itibaren beş (3) yıl süre için geçerlidir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Sözleşmenin 6.6. maddesinde ise, ” çalışan, iş bu sözleşmenin sona erdiği tarihe kadar şirket ve/veya grup şirketleri tarafından yahut şirketler dışındaki kişi ve kuruluşlarca; yaptığı olan iş dışında ve/veya bu becerisini, bilgisini artırıcı nitelikte düzenlenmiş eğitim programlarına gönderilmesi halinde bu programlara gitmekten imtina etmesi sözleşmenin haklı olarak işverence feshi nedeni olacağı gibi, bu programlara katılmış olan çalışan eğitim ve programa katılma tarihinden itibaren en az on iki ay süreyle çalışmaya devam edecektir. Gerek eğitim ile gerekse şirkete ait bilgiler edinen çalışan iş bu madde hükümlerine aykırı hareket ederek işten ayrılıp veya sözleşmenin sona ermesinden itibaren bir yıl süreyle işverene rakip firma ve/veya iş kolunda çalışmayacağını, mevcut olan şirket veya kurulacak şirketlerde ortak olmayacağını, doğrudan yada dolaylı olarak hiçbir ünvan altında danışmanlık yapamayacağını geriye dönülmeksizin kabul, taahhüt veya beyan eder” hükmü bulunmaktadır. Devam eden maddede ise çalışanın bu başlık altındaki hükümlere aykırı hareket etmesi halinde şirketin bundan doğan zararları tazmin edeceği ayrıca son brüt maaşının altı katı tutarında ceza ödeyeceğini kabul edeceğinin hüküm altına alındığı görülmüştür. Davalının, davacı iş yerinde çalışırken 16.11.2015 tarihinde iş akdini sona erdirerek davalı şirketten ayrıldığı anlaşılmaktadır. Davalı şirketin sicil kaydının incelenmesinde; şirketin 05.01.2016 tarihinde kurulduğu, davalının, davalı şirketin ortağı ve yetkilisi olduğu, ortaklık payının davadan sonra 01.04.2016 tarihinde …’ye devir ederek şirket ortaklığından ayrıldığı anlaşılmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal 18.09.2019 tarih ve 2018/4038 Esas – 2019/5529 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; TBK’nın 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. Bu durumda TBK’nın 444/2. maddesi uyarınca öncelikle, davacı tarafça dosya kapsamına ibraz edilen deliller nazara alınarak rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığı değerlendirilmeli ve geçerli olduğuna kanaat getirildiği takdirde, aynı aynı Kanun’un 445/2. maddesi uyarınca rekabet yasağının aşırı nitelikte olması durumunda gerekli sınırlandırılmalar yapılarak bir karar verilmesi gerekir. Somut olayda dayanılan sözleşmenin 6. maddesinde işçinin rekabetinin yer olarak sınırlandırılmadığı ancak, sözleşmenin İstanbul’da yapılması nedeniyle İstanbul ili için yapıldığının kabul edilebileceği; ayrıca, rekabet yasağının 2 yıldan fazla olamayacağı sözleşmenin 6.1. maddesinde 3 yıllık sürenin öngörüldüğü dikkate alınarak, aşırı nitelikteki bölge ve süre sınırlamasının TBK’nın 445/2. maddesi gereğince dairemizce sınırlandırılabileceği ve sözleşmenin İstanbul ili için 2 yıl süreyle geçerli olacağı düşünülebilecek idiyse de özleşmenin 6.6. maddesinde de rekabet süresinin bir yılla sınırlandırıldığı anlaşılmakla bir yıllık süreye itibar edilmiştir. Somut olayda, davalı işçi, davacı işverenin iş yerinde grafiker olarak çalıştığı, işten ayrıldıktan sonra 05.01.2016 tarihinde kurulan şirkette ortak olduğu, ortaklık payının daha sonra devir ettiği, mahkemece toplanan delillerden, davacı ile davalının ortağı olduğu şirketin ürünlerinin benzerlik göstermediği, ürünlerin piyasada mevcut olan baskı türleri ile yapıldığı, davalı işçinin TBK’nın 444. maddesinde düzenlenen ve zarar verebilecek her hangi bir eyleminin bulunmadığı, davacının ürünleri, müşteri çevresi, ürün tedarikçilerine ilişkin bilgilerin kullanıldığının somut olarak kanıtlanmadığı, davalının davacıya önemli bir zarar verme tehlikesinin mevcudiyetinin kanıtlanmadığı anlaşılmakla, mahkemenin davanın reddine karar vermesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davacının davalı şirkete yönelik iddiası ise TTK’nın 54 ve devamı maddelerinden kaynaklanan haksız rekabetin tespiti ve maddi tazminat istemlerine ilişkindir. Dava dilekçesinde davalı şirketin diğer davalıyı çalıştırması nedeniyle TTK’nın 57. maddesi kapsamında iddiasını ileri sürmüştür. Ancak gerek dava dilekçesi ve gerekse sonraki açıklamalarında davalı şirketin hangi eylemlerini haksız rekabete yol açtığı, davalı şirketin davacıya ait ürünleri piyasaya sürmek suretiyle davacının zararına yol açtığı iddiasına ilişkin her hangi somut bir kanıt veya delil sunulmamıştır. Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinde de davalı şirketin haksız rekabet oluşturabilecek her hangi bir eylemin bulunmadığı belirlenmiştir. Bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, somut ve incelenmesi gereken bir husus ileri sürülmemiştir, ileri sürülen hususlar hukuki değerlendirmeye ilişkin olup somut olarak davalı şirketin haksız rekabet oluşturan ve incelenmesi istenen bir eylemi belirtilmemiştir. Bu durumda, davacının, davalı şirkete yönelik davasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle mahkemece verilen red kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin buna ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından başvuru sırasında yatırılan 44,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL’nin davacıdan tahsiline. 4-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 28.01.2021 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.