Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/472 E. 2021/277 K. 04.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/472
KARAR NO : 2021/277
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/06/2018
NUMARASI: 2014/1582 E. – 2018/467 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik verilen hükme karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankanın İstanbul şubesinde yaklaşık beş yıl önce kiraladığı kasada ziynet eşyaları muhafaza ettiğini, müvekkilinin en son 2009 yılında bir kısım ziynet eşyalarını kiralık kasasına koyduğunu ve hırsızlık olayından haberdar olduğu 28.01.2013 tarihine kadar bahse kiralık kasasını açmadığını, banka yetkililerinin 28.01.2013 tarihinde müvekkilini arayarak kasa işlemlerini kontrol etmesini talep ettiklerini, müvekkilinin 28.01.2013 tarihinde bankadaki kasasını açtığında ziynet eşyalarının tamamına yakınının olmadığını fark ederek durumu tutanakla tespit ettirdiği, yapılan soruşturma sonucu müvekkilinin de müdahil olduğu İstanbul 49.Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/171 Esas sayılı dosyasında banka güvenlik görevlisi … hakkında, müvekkili ile bir çok müşterinin kasalarından gerçekleştirilen hırsızlık nedeniyle kamu davası açıldığını, hırsızlık olayının tamamen bankanın özensizliğinden kaynaklandığını, kameraların çalışmadığını, kasa anahtarlarının gelişi güzel ortada bırakıldığını, davalı bankanın ücret karşılığında muhafaza amacıyla kendisine teslim edilen eşyaları korumak yönünden gerekli özeni göstermediğini, hırsızlık sonucu müvekkilinin manevi değeri bulunan mücevherlerinin çalınması nedeniyle maddi ve manevi zarar gördüğünü, hırsızlık sonucu müvekkilinin 5 adet 22 ayar kalın bileziği, 2 adet 22 ayar çift kalın burma bileziği, 3 adet 22 ayar tekli burma bileziği, 6 adet 22 ayar ince bileziği, 4 adet tekli burma çocuk bileziği, 1 takım set ( kolye, künye,bileklik ve küpe), 2 adet 22 ayar alyans yüzük, 1 adet saat kordonu, 2 adet tarihi değerdeki ingiliz sterlin altını, 2 adet Osmanlı lirası formunda tarihi cumhuriyet altını, 25-30 adet çeyrek altın, 5-6 adet küpe takımı, 10 adet yüzük, 4 adet 22 ayar uçları aksesuarlı kolye zincir, 3 adet 22 ayar çocuk künyesi ve 10 adet çocuk küpesi, yüzüğü ve kolye ucu emtiasının çalındığını, bankanın tevdi edilen kasa emanetleriyle ilgili hiç bir önlemi almayarak zayi olmasına neden olduğunu, oluşan zararın bankaca ihtara rağmen ödenmediğini ileri sürerek, şimdilik 100.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminatın ihtarname tarihinden itibaren banka reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın İstanbul şubesinden gerçekleşen kasa hırsızlığı olayına ilişkin davacının müşteki olduğu İstanbul 49.Asliye Ceza Mahkemesinde 2013/171 Esas sayılı yargılama sonucu, müvekkili bankanın güvenlik görevlisi olarak çalışan ….l’in taklit anahtarla kilit açmak suretiyle hırsızlık suçundan mahkum edildiğini, müvekkili ile davacı arasında belirli bir ücret mukabilinde kiralık kasayı kullanma sözleşmesi akdedildiğini, kiralık kasaların BK’nın 248.maddesi anlamında adi kira sözleşmesi mahiyetinde olduğunu, müvekkilinin kiralık kasa üzerinde zilyetliğinin bulunmadığını ve kasa içinde bulunanların müvekkilince bilinmediğini, kiralık kasaya konan emtianın listesinin müvekkilince tutulmadığını, bu nedenle kasada nelerin bulunduğunun davacı tarafından kanıtlanması gerektiğini, kasa içindeki ziynet eşyasının değerinin davacı tarafından bilinmesi gerektiğinden fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının vücut bütünlüğü ile kişisel haklarına saldırı bulunmadığından manevi tazminatın reddi gerektiğini, dava dilekçesinde listelenen değerlere davacının sahip olup olamayacağı kapsamında ekonomik ve sosyal durumunun araştırılması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; ” İddia, savunma, emsal nitelikteki yargıtay içtihatları, bilirkişi kök ve ek raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davanın davalı nezdinde bulunan kiralık kasada meydana gelen hırsızlık nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, yukarıda belirtilen emsal nitelikteki yargıtay kararlarında da vurgulandığı üzere kaybolan altın miktarının davacı tarafça banka müfettişine verilen ifade de ki bildirilen miktar esas alınarak maddi zararın belirlenmesi gerekeceği zira dava dilekçesi ile müfettiş ifadesinde belirtilen miktarın daha fazla bir miktarın talep edildiği, buna göre bilirkişilere hesaplama yapıldığı, dava konusu olay haksız fiile dayalı maddi tazminat istemi olup hesaplamanın da haksız fiil tarihi itibariyle yapılıp bu tarihten itibaren maddi tazminata faiz uygulanması gerekeceği, ancak davacı taraf haksız fiil tarihinden daha sonraki bir tarih olan 04/06/2013 tarihi itibariyle faiz talep ettiğinden taleple bağlılık ilkesi gereği bu tarih itibariyle hesaplama yapılması gerekeceği ve bu tarihten itibaren faiz uygulanarak hüküm kurulması gerekeceğinden mahkememizce bilirkişiden ek 2.raprodaki müfettiş ifadesindeki altınlar üzerinden 04/06/2013 tarih itibariyle yapılan hesaplama esas alınarak maddi tazminat miktarın belirlediğini, belirlenen bu miktarın ise 33.237,00 TL olduğu, bu miktar bakımıdan davacının davasının kısmen kabulüne karar vermek gerektiği, davacının manevi tazminat talebi ile ilişkin olarak ise, davalı tarafça davacı tarafın kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyabilecek herhangi bir sözde davranışın iddia ve ispat edilemediği, eşyaların manevi değerinin bulunduğuna ilişkin herhangi bir belge sunulamadığı, bu nedenlerle manevi tazminat haklarının oluşmadığı, anlaşıldığından manevi tazminat davasının reddine yönelik aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir.” gerekçesiyle maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, 33.237 TL’ nin talep ile bağlı kalınarak 04.06.2013 tarihinden itibaren reskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat talebinin reddine, karar vermiştir.Bu karara karşı davalı vekili ve davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;Davalı bankanın mevzuata aykırı şekilde önlem almayarak kasanın soyulmasını kolaylaştırdığını, müvekkilinin 28.01.2013 tarihinde bankadaki kiralık kasa işlemleriyle ilgili olarak davet edildiğini, biri davacıda olan olan iki anahtarın aynı anda kullanılmasıyla açılabilen kasanın soyularak altınların çalındığının tespit edildiğini, bankanın güvenlik sisteminin hırsızlığı kolaylaştırdığını, banka müdürünün bulunmadığı sırada güvenlik görevlisinin kamerayı kapatarak ve kiralık kasa anahtarlarını alarak hırsızlık eylemini gerçekleştirdiğini, bu şekilde değişik zamanlarda on üç kasanın soyulduğunu, teftiş raporunda da bankanın tam kusurlu olduğunun belirlendiğini, bankaca sunulan raporun 16. sayfasında bankanın ağır kusurunun bulunduğunun belirlendiğini, mevzuat ve bankacılık teamüllerinin tam anlamıyla ihlal edilmesinin manevi tazminat isteminin temel gerekçesini oluşturduğunu; mahkemece alınan kök raporda zararın 89.940,00 TL, ilk ek raporda 33.273,00 TL olarak ve son ek raporda ise ortalama alınmak suretiyle 63.856,00 TL olarak belirlendiğini, mahkemece ilk ek raporun esas alınarak karar verildiğini, gerekçenin davacının, banka teftiş kuruluna verdiği ifadeye dayandırıldığını, oysa müvekkilinin tüm aşamalarda çalınan emtialarını sıralayarak davayı açtığını, müfettiş raporunda ne suretle özetlendiği bilinmediğinden, davalı banka müfettişinin raporundan hareketle hesaplama yapılmasının objektiflik kriterle bağdaşmadığını, müvekkilinin ve ailesinin ekonomik ve sosyal durumu ile yapılan tüm incelemelerde ve dinlenen tanık anlatımlarında davacının davaya konu ziynet eşyasına sahip olduğunun kanıtlandığını; banka teftiş raporunun bankanın iç işleyişinde önemi bulunmasına rağmen davacının zararının miktarı yönünden objektif kesinlik ve inandırıcılığı bulunmadığını, çalındığı beyan edilen emtianın davacının ekonomik durumuyla orantılı olduğunu, buna rağmen davacının beyanı yerine müfettiş raporuna esas alınmasının kabul edilemez olduğunu; iki ek rapor arasında bilezik ve yüzüklerin gramajında farklılık bulunduğunu, kök raporda tanesi 35 gram kabul edilen kalın bileziklerin ek raporda 24 grama indirildiğini, çocuk burma bileziği 16 gramdan 7 grama düşürüldüğünü, raporda ince bileziğin 10 gramdan 8 grama indirirken daha ağır olan burma bilezik gramını ince bileziğin dahi altına indirildiğini, taşlı yüzük olduğu kabul edilen yüzüklerin gramajının ise alyans yüzükten daha hafif 4 gram olarak hesaplandığını, dededen intikal eden yüz yıllık taşlı 3 tane yüzüğün 4 gram olduğu düşünüldüğünde, üzerindeki kıymetli taşın bu kadar ince bir yüzüğe ancak japon yapıştırıcı ile tutturulduğunun düşünülmesi gerektiğini, daha önce 860 gram olarak hesaplanan ziynet eşyalarının son ek raporda 397 grama düşürüldüğünü, bilirkişinin davacı ziynetlerinin ağırlığında % 60 oranında indirime gittiğini, bir yüzüğün 8 gram veya 4 gram olmasının mümkün olmadığı gibi bileziğin de 35 gram veya 24 gram olmasının mümkün olmadığını, varlıklı bir insan olan müvekkilinin ziynetlerinin en hafif ve ucuz olarak kabul edilerek karar verildiğini, mahkeme gerekçesinin adil olmamasının yanı sıra müvekkili yönünden kırıcı olduğunu, raporlar arasındaki çelişkiler giderilmeden afaki rapora dayalı olarak karar verilmesinin hatalı olduğunu; bankada saklanan manevi değeri bulunan ziynetlerin zayi olmasına rağmen manevi tazminat takdir edilmemesinin hatalı olduğunu, bankanın ağır kusuru ile kendi çalışanının kiralık kasayı soymasına zemin hazırlamasının ve bu suretle maddi ve manevi değeri bulunan ziynetlerin çalınmasının manevi tazminatı gerektirdiğini, yasaya ve sözleşmeye aykırı ağır kusurlu davranış diğer tarafın manevi zararına neden olunması halinde bu zararın giderilmesinin yasal zorunluluk olduğunu; sonuç olarak davacının istikrarlı beyanlarına karşın, davalı banka teftiş raporunu esas almak suretiyle kurulan, denetime ve hükme elverişli olmayan, hesaplamaya tabi tutulan aynı ziynet eşyalarının gramajlarını yarıdan fazla oranda indirildiği konusunda açıklama içermeyen raporla hüküm kurulmasının ve manevi zararın tazmin edilmemesinin hatalı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;Mahkemece eksik inceleme sonucunda soyut delillerle karar verildiğini, müvekkilinin ücreti karşılığı davacıya kiralık kasayı kullandırdığını, kasa içindeki emtianın listesinin müvekkiline verilmemesi nedeniyle müvekkilince kasa içindeki emtianın bilinemediğini, bu nedenle davacının kiralık kasada bulunan emtiayı ispatlaması gerektiğini, bu kapsamda dava konusu edilen emtianın gerçekten kasada bulunup bulunmadığını ve bunları ne şekilde elde ettiğini kanıtlaması gerektiğini, kasadaki emtianın tam olarak belirlenmemesi halinde de 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 42. ve 43.madde hükümleri gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken sadece davacı beyanına dayalı olarak kabul kararı verilmesinin doğru olmadığını, tanık dinlenmeden ve davacının ekonomik ve sosyal durumu araştırılmadan verilen kararın yerinde olmadığını, kasa içinde bulunduğu ispat edilmeden davacının soyut beyanıyla talep edilen emtianın kasada olduğunun kabulünün hatalı olduğunu, dava dilekçesinde talep edilen tazminatın müfettiş raporunda belirlenenden fazla olduğunu, benzer dosyada hazırlanan raporda davacının uzun süre kasayı ziyaret etmemesinin şüpheli olarak görülerek tazminat hesaplanmadığını, soyut ve davacı beyanına göre hazırlanan raporla karar verilmesinin hatalı olduğunu, mahkemece yargılama sırasında davacının karakolda verdiği ifadesinde belirttiği para ve diğer ziynet eşyalarının tam olarak tespiti açısından alanında uzman bilirkişiler marifetiyle davacının sosyal ekonomik durumunun araştırılması ve davacının iddia ettiği ziynet eşyaları kiralık kasa içerisinde olduğu hususunda somut ve yazılı olarak ispatı için süre verildikten sonra bilirkişi kararı alınması gerekirken bu hususların atlanarak rapor alınmasının hatalı olduğunu, müvekkilinin tüm önlemleri almasına rağmen ihbar olunan güvelik firması personeli failin profesyonelce hareket ederek tüm güvenlik önlemlerini etkisiz hale getirerek gerçekleştirdiği hırsızlıkta müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı bankanın vermiş olduğu kiralık kasa hizmetinden doğan zarardan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, maddi tazminat davasının kısmen kabulüne, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süreler içinde ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı tarafından keşide edilen Bakırköy ….Noterliğinin 04.06.2013 tarihli ihtarla çalınan ziynet eşyaları değeri olan 100.000,00 TL’nin bir hafta içinde ödenmesi talep edilmiş, davalı yanca verilen 07.06.2013 tarihli cevapta, hırsızlık olayı ile ilgili incelemenin devam ettiği gerekli işlemlerin yapılacağı bildirilmiştir. Taraflar arasında düzenlenen bireysel ürün ve hizmet sözleşmesi paketi ve kiralık kasa sözleşmesi ile davalı bankaca davacıya 172 nolu kasa kiralanmıştır. Davacı tarafından kiralık kasada saklanan ziynet eşyalarının çalındığı 28.01.2013 tarihli tutanakla belirlenmiştir. Davacının başvurusuna rağmen ileri sürülen zararın giderilmemesi üzerine davacı yanca 05.12.2014 tarihinde maddi ve manevi tazminat talepli eldeki dava açılmıştır.Görev, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden nazara alınması gerekir.Davacının talebi bankacılık işlemlerinden kaynaklanmakta olup, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren, dava tarihi olan 05.12.2014 tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesi, tüketici işleminin kapsamını esaslı biçimde değiştirmiş olup aynı Kanun’un 83/2. maddesinde ise “Taraflardan birinin tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme yapılması bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını” engellemeyeceği belirtilmiştir. Yine aynı yasanın 3/1-k maddesinde tüketici; “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi”, 3/1-l maddesinde ise tüketici işlemi; “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade ettiği düzenlenmiş, aynı Kanun’un 73/1. madde ve fıkrasında da tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakma görevinin tüketici mahkemelerine ait olduğu hüküm altına alınmıştır.Açıklanan hususlar gözetildiğinde somut olayda, davacı taşıyıcı (sağlayıcı) ile davalı iş sahibi (tüketici) arasında taşıma sözleşmesi niteliğinde tüketici işlemi bulunmaktadır. Bu kapsamda taşıma sözleşmesi ilişkisinin de Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamına alındığı anlaşılmakla, 6502 sayılı Kanun’un 73/1.maddesi uyarınca görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınmalıdır ve görev hususunda kazanılmış hak söz konusu olamaz. İşbu dava bakımından tüketici mahkemesinin görevli olması nedeniyle, mahkemece davanın görev dava şartı noksanlığı sebebiyle usulden reddi ile talep halinde tüketici mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, taraf vekillerinin istinaf başvuru nedenleri incelenmeksizin, istinafa konu kararın HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, kararı veren İlk Derece Mahkemesinin görevli olmadığı, görevli mahkemenin İstanbul Tüketici Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın görevli İstanbul Nöbetçi Tüketici Mahkemesine fiziken ve UYAP üzerinden derhal gönderilmek üzere, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin harçlarının ilk derece mahkemesi tarafından talep halinde taraflara iadesine,4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın, görevli İlk Derece Mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 04.03.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.