Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/468 E. 2021/47 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/468
KARAR NO: 2021/47
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/07/2018
NUMARASI: 2014/217 E. – 2018/804 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin eski eşi …’ın 2011 yılında davalı şirkette çalıştığını, eski eşinin işe başlaması sırasında davalının, …’tan dava konusu tamamen boş teminat senedini aldığını, müvekkilinin de boş senedi kefil sıfatıyla imzaladığını, boş olarak alınan teminat senedinin davalı şirket tarafından 28.03.2013 keşide tarihili, 23.09.2013 ödeme tarihli ve 33.000,00 TL bedelli olarak gerçeğe aykırı şekilde doldurulup İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe konu edildiğini, müvekkilinin …’tan Lüleburgaz Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/144-223 sayılı kararı ile 29.03.2013 tarihinde boşandığını, müvekkilinin boşandıktan sonra senede imza atmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğundan senedin gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğinin açık olduğunu, davalı şirketin boş bir senede müvekkilinin imzasını alarak oluşturulan adi belgeye sonradan ekleme yaparak kambiyo senedi vasfının kazandırılmasının usulsüz olduğunu, müvekkilinin imzaladığı boş bononun kambiyo senedi niteliği taşımadığından davalı şirkete borcunun bulunmadığını, takibin haksız olduğunu, müvekkilinin eski ve davalı aleyhine Lüleburgaz Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/2483 Soruşturma sayılı dosyasıyla şikayette bulunduğunu, müvekkilinin davalıya borcu bulunmadığı gibi taraflar arasında, davacının eski eşinin davalı şirkette çalışması dışında bir ticari ilişki bulunmadığını ileri sürerek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, haksız takip yapan davalıdan kötü niyet tazminatının tahsiline takibin tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı … ve davalı şirket arasında 01.07.2010 tarihli acentelik sözleşmesi ve ek protokoller bulunduğunu, bu kapsamda davalıya ait Lüleburgaz Şubesinin anılan kişiye devir edildiğini, 19.08.2013 tarihinde ve daha sonra yapılan incelemelerde …’ın sözleşmeye aykırı işlemler yaptığının belirlenerek taraflarca tutanağa bağlandığını, yapılan incelemelerde bir çok faturanın müşteri mutabakatıyla uyuşmadığı, müşteriden para tahsil edilmesine rağmen tahsil edilmemiş gibi işlem yapıldığı, kasa açığı bulunduğu ve bir kısım faturaların tahsil kabiliyetinin bulunmadığının belirlendiğini, oluşan zararlar karşılığı acentenin müvekkiline dava konusu 21.08.2013 düzenleme ve 23.09.2013 vade tarihli 33.000,00 TL bedelli bonoyu verdiğini, acente …’ın daha sonra sözleşmeyi fesh ettiğini, tespit edilen kasa açığı ve sözleşmeye aykırı işlemlerden dolayı verilen bononun davacı tarafından kefil sıfatıyla imzalandığını, bononun karşılıklı mutabakatla belirlenen miktar üzerinden takibe konduğunu, bononun sözleşmenin başlangıcında verilmediğini, acentenin hesaplarında yapılan incelemede usulsüzlükler tespit edildikten sonra acente tarafından kefilin de imzası alınarak verildiğini, bu nedenle düzenleme tarihinin inceleme raporu tarihine yakın olduğunu, senet metninde de teminat senedi olduğuna ilişkin bir ibare bulunmadığını, senette herhangi bir tahrifat veya usulsüzlük yapılmadığını savunarak, davanın reddine, %20 den az olmamak üzere tazminata hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; ” Taraflarca gösterilen deliller toplanmış, dava ve takip konusu senet aslı kasaya alınmış, Bakırköy CBS 2016/69647 soruşturma evrakı örneği getirtilerek incelenmiş, davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde mali müşavir bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak rapor düzenlenmiştir. 29.06.2015 Tarihli bilirkişi raporunda; davaya konu senedin davalı şirketin ticari defterinde kayıtlı olmadığı, senedin düzenlendiği tarihte davalı şirketin dava dışı … tan 3.499,24 TL tutarında, senedin takibe konu edildiği 26.11.2013 tarihinde ise 33.569,64 Tl tutarında, takipten sonra yapılan tahsilatlar hariç alacak rakamının 21.698,74 TL olarak işlendiği, bundan sonrada tahsilatların devam ettiği ve inceleme tarihi itibarıyla davalı şirketin ticari defterinde dava dışı … tan 4.061,63 TL alacağının kaldığı belirlenmiştir. İtirazlar üzerine düzenlenen 26.10.2015 tarihli ek bilirkişi raporunda; kök rapordaki hesaplamalar tekrarlanmış, senedin davalı şirket kayıtlarında bulunmadığı, icra takibi itibarıyla … ‘ın davalıya 33.569,64 TL borçlu olduğundan daha sonra yapılan 21.698,74 TL tutarındaki tahsilatın infaz aşamasında değerlendirilmesi gerektiği, mahkemece dava değerinden mahsubunun kabulü halinde dava tarihi itibarıyla davacının davalıya 11.870,89 TL borçlu olacağı, davalı faiz ve eklenti isteminin infaz aşamasında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakırköy CBS yürütülen soruşturma kapsamında; İstanbul Kriminal Polis Labotuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 24.06.2016 tarihli raporunda; senetteki yazı ve imzaların …’ın eli mahsul olduğu belirlenmiştir. Davacının dava konusu senette imzaya ilişkin bir itirazı bulunmamaktadır. Davacı tarafından dava ve takip konusu senedin zorunlu unsurları taşımadığı, eski eşi … tarafından Acentelik Sözleşmesinin teminatı olarak 2010 yılında ticari ilişkinin başlangıcında boş olarak, teminat amaçlı davalıya verildiği, o tarihte eşi olan …’ın isteği ile kefil sıfatıyla senedin imzalandığı, kambiyo senedi niteliği taşımadığından ve borç bulunmadığından davacının gerçeğe aykırı olarak doldurulan bu senetten dolayı sorumlu tutulamayacağı ileri sürülmüştür. Ancak; taraf takibe dayanak alınan senedin Acentelik sözleşmesinin başlangıcında boş olarak ve teminat amaçlı verildiğine ilişkin davacı tarafça yazılı beyan ibraz edilmemiştir. Senet aslı incelendiğinde kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi vaadini içeren kambiyo senedi niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. … ile davalı şirket arasında bağıtlanan ve bir örneği dosyada bulunan 01.07.2010 tarihli acentelik sözleşmesinde takibe konu senede atıf yapılmadığı gibi sözleşme tarihi ile senedin düzenleme tarihleri farklıdır. Ayrıca senet metninde teminat olduğuna ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Takip alacaklısı davalı tarafından takibe konu senedin tespit edilen kasa açığı alacaklarından kaynaklandığı, savunulmuş ve ticari defterilinin incelenmesi sonucunda takip tarihi itibarıyla …’tan 33.569,64 TL tutarında alacaklı olduğu belirlenmiştir. Başka bir anlatımla; takip tarihi itibarıyla davalı şirketin asıl borçlu …’tan takibin dayanağı olan senet tutarını aşar şekilde alacaklı olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra yapılan tahsilatların nihai infaz aşamasında icra müdürlüğünce dikkate alınması gerekmektedir. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; takip tarihi itibarıyla davalı takip alacaklısının takibe dayanak alınan senedi aşan miktarda alacağının bulunduğu, bu nedenle takibin haksızlığından söz edilemeyeceği, senedin boş ve teminat amaçlı verildiğine ilşikin davacı iddiasının yasal ve yazılı delillerle kanıtlanamadığı, bu nedenle davanın reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur. Görülmekte olan dava nedeniyle davalının tahsilatının gecikmediği, mahkememizce verilen bir ihtiyati tedbir kararı bulunmadığı da dikkate alınarak davalı yanın tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle sabit görülmeyen davanın reddine, karar vermiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; müvekkilin eski eşi … ile davalı şirket arasında ticari ilişki bulunduğunu, bu kapsamda davalı tarafından dava dışı …’tan teminat olarak boş bir senet alındığını, müvekkilde bu senedi kefil sıfatıyla imzaladığını, takip konusu senedin keşide tarihi olan 21.08.2013 ile müvekkili ile …’ın boşanma tarihi olan 29.03.2013 arasında fark bulunduğunu, davalının, acente kayıtları ile müşteri mutabakatları uyuşmadığından 21.08.2013 tarihinde kasa sayımı yapılarak oluşacak kasa açığı zararlarının karşılanması amacıyla dava konusu senedin alındığını beyan ettiğini, bu durumda ortada iki senedin bulunduğunun anlaşıldığını; davalı şirketle …’ın birlikte düzenlediği ve müvekkille hiçbir ilgisi olmayan müvekkilin bilgisi dışında imza ve yazısı taklit edilerek alınan senedin yanı sıra, müvekkilinin eski eşinin …’ın işe girerken teminat amaçlı alınan ve kefil olarak müvekkilinde imzasının alındığı senet bulunduğunu; davalı tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takibe konulan senette müvekkilin imzası bulunmadığı halde takip yapılarak haciz yapıldığını, takibin kesinleşmesinden sonra eldeki davanın açıldığını, davada senedin teminat senedi olduğunun ileri sürüldüğünü ancak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda alınan raporda takip ve davaya konu senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığının belirlendiğini, rapora göre dava ve takip konusu senedin müvekkilin bilgisi dışında … ve davalı şirket tarafından düzenlenerek müvekkilin imzası taklit edilmek suretiyle takibe konduğunu, ilgililerin soruşturma aşamasında alınan beyanlarından bu hususun rahatlıkla anlaşılabileceğini, soruşturma dosyasından anlaşıldığına göre takip konusu senedin müvekkilinin, eski eşinin işe girerken verdiği bono olmadığını; ilk derece mahkemesinin 4 yıl boyunca Lüleburgaz Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasının sonucunu beklemesine rağmen sonradan ara karardan dönülerek karar verildiğini, mahkemece sonucun beklenmesi halinde senetteki imzamın müvekkiline ait olmadığının anlaşılacağını; dosyada bulunan rapora göre senet düzenleme tarihinde müvekkilin davalı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığını, takip tarihi itibariyle müvekkilin eski eşi …’ın 33.569,64 TL borcu olduğunun belirlendiğini, borcun büyük kısmının müvekkilinin maaşından haczedilerek ödendiğini, müvekkilinin borcu bulunmamasına ve takibe konu senette imzası bulunmamasına rağmen müvekkilden hukuka aykırı bir şekilde borcun nerdeyse tamamının tahsil edildiğini; mahkemece senedin teminat senedi olarak verildiğinin kanıtlanmadığının kabul edilerek karar verildiğini, bu kapsamda sözleşmede senede atıf bulunmadığı ve sözleşme tarihi ile senedin düzenlenme tarihlerinin farklı olduğunun gerekçe yapıldığını, ancak müvekkilince boş olarak düzenlenen teminat senedine imza atıldığını, bu hususun ceza soruşturmasında taraflarca beyan edildiğini, şüphelilerin, müvekkilin kefil olarak imzaladığı senedin 2010 yılında müvekkilin eski eşi işe girerken verilen senet olduğunu açıkça ifade ettiklerini, bu senedin takibe konu edilmediğini, boşanma sonrası farklı bir senedin düzenlenerek müvekkilinin imzasının taklit edilerek düzenlenerek takibe konduğunu; teminat senedi itirazıyla birlikte imzaya itiraz çelişki oluşturmaktaysa da; teminat senedi iddiasında bulundukları senedin takibe konmadığını, dava dilekçesinde imzaya itirazda bulunulmamasına rağmen bu durumun alacaklı şirketin kötüniyetli olarak dava dışı …’la birlikte, müvekkilin imzasının taklit edilerek senet düzenlenmesinden ve müvekkilin de icra takibine konu edilen senedin boş olarak imzaladığı senet olduğunu sanmasından kaynaklandığını; yemin deliline dayanmamıza rağmen mahkemece yemin delilinin hatırlatılmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava hukuki niteliği itibariyle, İİK’nın 72.maddesi uyarınca, icra takibinden sonra açılmış menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince, davacının dava dışı kişinin borcunun teminatı olarak bonoyu verdiğini kanıtlayamadığı, senedin kayıtsız şartsız borç ikrarı içerdiği, acentelik sözleşmesinde bonoya atıf yapılmadığı, sözleşme ile bono tarihlerinin farklı olduğu, davalı yanca senedin dava dışı acentenin kasa açıkları nedeniyle alındığının savunulduğu, takip tarihi itibariyle davalının, dava dışı kişiden bono miktarını aşan miktarda alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı ile dava dışı borçlu … arasında 01.07.2010 tarihinde düzenlenen “Acentelik Sözleşmesi” ile davalıya ait Lüleburgaz Acentesinin işletilmesi dava dışı …’a verilmiştir. İbraz edilen sözleşme ve eklerinde dava konusu bononun teminat olarak verildiğine ilişkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Cevap dilekçesi ekinde ibraz edilen belgelerden, dava dışı acentenin yaptığı usulsüz işlemler nedeniyle davalıyı zarara uğrattığı belirlenmiştir. Davalı savunmasına göre, dava konusu edilen 21.08.2013 düzenleme, 29.03.2013 vade tarihli 33.000,00 TL bedelli, keşidecisi … olan ve davacı tarafından aval veren olarak imzalanan bononun davalı emrine, acentelik sözleşmesine aykırı eylemlerle verilen zararlar karşılığı verildiği beyan edilmektedir. Davacı ile dava dışı borçlu …’ın boşanmalarına ilişkin Lüleburgaz 2.Asliye Hukuk Mahkemesi ilamının incelenmesinde, 29.03.2013 tarihinde dava tarafından açılan davada, mahkemece anı gün tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiği ve kararın 02.05.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde, dava dışı borçlunun senedin düzenleme tarihi itibariyle 3.499,24 TL, takip tarihi itibariyle 33.568,64 TL borçlu olduğu, icra dairesinde kısmi tahsilatlar yapıldığı belirlenmiştir. Davalı vekilinin itirazı üzerine ek rapor alınmıştır. Ek raporda, takipte yapılan tahsilat ile takip sonrası dava dışı acente hesabından yapılan kesintiler değerlendirilmiştir. Mahkemece, yargılama aşamasında davacının yaptığı şikayet başvurusunun sonucunun beklenmesine karar verilmiş, 07.06.2018 tarihli oturumda ara karardan dönülerek sözlü yargılama yapılmasına karar verilmiştir. İstinaf başvurusuna eklenen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 11.06.2018 tarihli iddianamesi ile takip konusu bonodaki aval veren davacı imzasının davacının eli ürünü olmadığı tespit edilerek … ve davalı şirket yetkilisi … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kamu davası açılmıştır. Davacı yan dava dilekçesi ve yargılama sırasındaki beyanlarında, takip ve dava konusu bono yönünden imza inkarında bulunmamış, aksine eski eşinin davalı ile olan ticari ilişkisi kapsamında bir adet boş bonoyu aval veren olarak imzalamak suretiyle verdiğini kabul etmiştir. Davacı, davasında aval veren olarak imzaladığı bononun boş olması nedeniyle kambiyo senedi vasfını taşımadığı, senedin unsurlarının sonradan tamamlanarak takibe konu edildiğini ileri sürmüştür. HMK’nın 24 ve devamı maddelerinde yargılamaya hakim olan ilkeler düzenlenmiştir. Buna göre hukuk davalarında kural olarak tarafların tasarrufları önemli olup, hakim taraflardan birinin talebi olmaksızın bir davayı kendiliğinden inceleyip karar veremez. Anılan Yasanın 25.maddesinde; ” Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. HMK’nın 26.maddesinde ise, “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” hükmü bulunmaktadır. Belirtilen yasal düzenlemeler incelendiğinde, hakimin tarafların ileri sürdüğü vakıalarla sınırlı olarak uyuşmazlık konusunu inceleyeceği, tarafların ileri sürmediği bir hususta inceleme yapılarak karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu açıktı. HMK’nın 357.maddesinde istinaf aşamasında yapılamayacak işlemler düzenlenmiştir. Buna göre; ” Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166.maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz. Bölge adliye mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamaz. İlk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir.” Anılan maddede, bölge adliye mahkemesince resen göz önünden tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz. Ancak ilk derece mahkemesinde ileri sürülmesine rağmen incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak olmayan deliller bölge adliye mahkemesinde incelenebilir. Somut olayda, davacı yan yargılama aşamasında imza inkarına dayanmamıştır. İstinaf başvurusunda ileri sürülen rapor, 12.02.1018 tarihli olup yargılama sırasında davacının rapordan haberdar olmasına rağmen bu husus iddia konusu yapılmamıştır. Bu durumda, sahtelik iddiası bulunmaması nedeniyle mahkemece ceza soruşturmasının sonucunun beklenmeden karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere, senet metninde veya başka bir yazılı belgede senedin teminat senedi olarak verildiğinin yazılı olmadığı, kaldı ki takip tarihi itibariyle dava dışı borçlunun takip konusu senedi aşan miktarda borcu bulunduğunun sabit olduğu, senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının davacı tarafından usulüne uygun delillerle kanıtlanmadığı anlaşılmıştır. Senedin, imza dışındaki unsurlarının boş olarak verilmesi mümkün olup, unsurlarının takip tarihinde tamamlanması yeterlidir. Anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiası ise davacı tarafından yazılı olarak kanıtlanmalıdır. İki farklı bono bulunduğuna ilişkin davacının beyanı yönünden, bononun düzenleme ve boşanma tarihleri dışında somut bir kanıt bulunmamaktadır. Eldeki davada ileri sürülmeyen sahtelik iddiası başka bir davanın konusudur. Bu durumda, mahkemece yapılan inceleme ve gerekçeye göre davacı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf başvurusu da yerinde görülmemiştir. Son olarak, HMK’nın 226/3.maddesi gereğince yemin edecek kimsemin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar yemine konu olmayacak vakıalardır. Bu durumda, bir kişinin sahte senet düzenlediğine veya senedi anlaşmaya aykırı şekilde doldurduğuna ilişkin vakıalar yemine konu olamayacağından bu yöne ilişkin istinaf başvurusu da yerinde değildir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. Maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, yerinde görülmeyen davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Alınması gereken 59,30 TL nispi istinaf karar harcının başvuru sırasında yatırılan 565,00 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 505,70 TL’nin talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 6-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353.1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 21.01.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.