Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/465 E. 2021/25 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/465
KARAR NO: 2021/25
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/10/2018
NUMARASI: 2018/807 E. – 2018/1250 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Gemi Ve Yük Alacaklılığından Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı arasındaki anlaşma uyarınca, Tunus ve Suudi Arabistan’a gönderilmek üzere iki farklı ürünün müvekkili şirket tarafından tüm kontrolleri yapılarak usulüne uygun bir şekilde davalı tarafından müvekkiline ait iş yerinden teslim alındığını, Tunus ve Suudi Arabistan için her biri 88,50 TL yurt içi nakliye ücreti ve 35,00 USD deniz navlunu olmak üzere toplam 70,00 USD ve 177,00 TL ücretin ödendiğini, ancak Tunus’a gitmesi gereken ürünlerin Suudi Arabistan’a, Suudi Arabistan’a gitmesi gereken ürünlerin ise Tunus’a gönderilerek buradaki alıcılara teslim edildiğini, taşıma hatasından kaynaklanan bu durumdan ötürü alıcı firmalar karşısında zor durumda kalan müvekkilinin malların zamanında teslim edilememesinden dolayı zarara uğradığını, zayi olan ürünlerin toplam bedelinin 8.794,99 USD olduğunu ileri sürerek, davalı tarafa ödenen taşıma ücreti ve zayi olan emtia bedeli toplamı 8.864,99 USD’nin temerrüt tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte tahsil tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının ve yine yurt içi taşıma ücreti olan toplam 177,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ikametgahı İstanbul/Üsküdar olup, davanın yetkisiz yerde açıldığını, müvekkilinin deniz yolu ile yük taşıma işile iştigal eden … Limited Şirketi’nin Türkiye acenteliğini yaptığını, müvekkili acente aleyhine doğrudan dava açılamayacağını, taşıma sözleşmesinde taşımadan kaynaklanan uyuşmazlıkların Singapur Mahkemelerinde çözüleceği hususunda yetki klozunun bulunduğunu, istiflemenin müvekkili tarafından yapılmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesinin 10.03.2017 tarih ve 2016/1287 Esas, 2107/256 Karar sayılı kararıyla, mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin kararına karşı davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurduğu, Dairemizce, HMK’nın 31. maddesi kapsamında, davacının gönderici olup olmadığının açıklığa kavuşturularak sözleşmenin taraflarının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmıştır. Bundan sonra ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda iş bu istinaf incelemesine konu kararın verildiği anlaşılmaktadır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; ” Dava, tazminat talebine ilişkindir. Davacı, yurt dışına ihraç ettiği emtianın davalının sorumluluğunda Tunus ve S.Arabistan’daki alıcı firmalara sevk edilmek üzere deniz yoluyla taşındığını, ancak Tunus’a gönderilen emtianın S.Arabistan’a, Tunus’a gönderilenen ise S.Arabistan’a taşındığını, emtianın farklı ülkedeki alıcılara teslim edildiğini, bu nedenle zarara uğradığını iddia etmiş, davalı ise davanın usul ve esastan reddini istemiştir. Sözleşmeler Hukuku’nun en temel ilkelerinden birisi olan sözleşmelerin nispiliği kuralı gereği sözleşme, kural olarak o sözleşmede taraf olanları bağlar. Bu nedenle, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda davanın tarafları aynı zamanda sözleşmenin taraflarıdır. Yargıtay içtihatları ve öğretide bu durum taraf sıfatı olarak adlandırılmaktadır. Taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacılık sıfatı, dava konusu hakkın sahibini; davalılık sıfatı ise, dava konusu hakkın yükümlüsünü ifade eder. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti; davalı sıfatı ise, pasif husumeti karşılayacak şekilde kullanılmaktadır. Dava konusu değer üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise davanın o kişi veya kişilere karşı açılması gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının önemli özelliği, def’i niteliğinde olmayıp itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebilmesi ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile bu hususun mahkemece re’sen nazara alınmasıdır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, davaya konu deniz taşımasına ilişkin konişmentoda taşıyıcının ‘… Limited’, göndericinin ‘… Ltd.Şti’ olduğu, davalının konişmentolarda acente olarak kaşe ve imzasının bulunduğu görülmüştür. Başka bir ifadeyle, dosyada yer alan konişmento, navlun faturaları, gümrük belgeleri gözetildiğinde gönderici/taşıtan şirketin dava dışı ‘… Ltd Şti’ olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan, konişmentoda … Limited’ şirketinin taşıyan sıfatıyla taraf olup, davalı şirket taşıyanın acentesi olarak yer almaktadır. Konişmentoda gönderici/taşıtan şirketin davacı şirket olup olmadığı konusunda davacı vekili dava açılırken her ne kadar müvekkili şirketinin adının …olarak gösterilmiş ise de dava konusu taşıma sözleşmesinin tarafı … Ltd. Şti olduğunu, söz konusu şirketlerin grup şirketler olduğundan maddi hata yapıldığını belirtmiştir. Bu durum HMK 124/3 kapsamında değerlendirilemeyeceğinden davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığı nazara alınarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle, davanın aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Her ne kadar dava dilekçesinde müvekkili şirketin unvanının hatalı yazılmış ise de yargılama sırasında unvan benzerliğinden kaynaklı hata nedeniyle iradi taraf değişikliği istendiğini, unvanı yazılı şirketin ihracata konu ürünlerin üreticisi olduğunu, taşıma sözleşmesinin ise … Ltd.Şti. tarafından düzenlendiğini, dava dilekçesinde davacının isminin yanlış yazılmasının kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması nedeniyle HMK’nın 124. maddesi kapsamındaki taraf değişikliğinin talepleri doğrultusunda kabulüne karar verilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken, husumet yönünden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalının, davacıya ait emtiayı deniz yoluyla taşınması edimini ayıplı ifa etmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı, yurt dışına ihraç ettiği emtianın davalının sorumluluğunda Tunus ve S. Arabistan’daki alıcı firmalara sevk edilmek üzere deniz yoluyla taşındığını, ancak Tunus’a gönderilen emtianın S.Arabistan’a, S.Arabistan’a gönderilen emtianın ise Tunus’a taşındığını, emtianın farklı ülkedeki alıcılara teslim edildiğini, bu nedenle zarara uğradığını iddia etmiş; davalı ise davanın usul ve esastan reddini istemiştir. Mahkemece, yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde, istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davaya konu deniz taşımasına ilişkin konişmentoda taşıyıcının “… Limited”, göndericinin “… Ltd.Şti.” olduğu, davalının konişmentolarda acente olarak kaşe ve imzasının bulunduğu görülmüştür. Başka bir ifadeyle, dosyada yer alan konişmento, navlun faturaları, gümrük belgeleri gözetildiğinde gönderici/taşıtan şirketin dava dışı “… Ltd. Şti.” olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan, konişmentoda “… Limited” şirketinin taşıyan sıfatıyla taraf olup, davalı şirket taşıyanın acentesi olarak yer almaktadır. Bu durumda, taşıma belgelerine göre davacının taşıma ilişkisinde yer almadığı sabittir. Davacı vekili ilk kararın kaldırılmasından sonra sunduğu 05.10.2018 tarihli dilekçesiyle, dava dilekçesinde müvekkili şirketin unvanının hatalı olarak diğer gurup şirketin yazıldığını, davacının … Ltd.Şti. olduğunu, dilekçe ekinde anılan şirketin vekaletinin sunulduğunu belirterek HMK’nın 124. maddesi kapsamında taraf değişikliği yapılmasını istemiştir. Dava taraflarının iradi değişikliğinin düzenlendiği HMK’nın 124. maddesi; ” (1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” düzenlemesini içermektedir. Somut olayda, davacı şirket tarafından üretilen tekstil emtiası, diğer grup şirketi olan … Ltd.Şti. tarafından yapılan sözleşme ile yurt dışına ihraç edilmek üzere taşınmıştır. Tüm taşıma sözleşmeleri dava dışı şirket tarafından yapılmıştır. Bu durumda, davacının sözleşmenin tarafı olmayan grup şirketi adına dava açarak yürütülmesinin kabul edilebilir bir maddi hatadan kaynaklandığının söylenemeyeceği, dava dilekçesindeki anlatımlara göre temsilcide yanılma halinin de bulunmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince davanın husumet yönünden reddine karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, başvuru sırasında yatırılan 44,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 14.01.2021
KANUN YOLU:HMK’nun 362/1.a maddeleri gereğince kesin karardır.