Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/457 E. 2021/15 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/457
KARAR NO: 2021/15
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2018
NUMARASI: 2014/870 E. – 2018/899 K.
BİRLEŞEN DAVADA(Birleşen Kapatılan 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/130 E.)
BİRLEŞEN DAVADA
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Şirket Yöneticisinin Sorumlulğu)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’nın 29.05.2007 tarihinde kurulan … Limited Şirketinin %50 ortağı ve müdürü olduğu, şirketin kalan %50 payın ise davacıya ait olduğunu, TTK’nın 626. maddesi gereğince şirket müdürlerinin şirketle rekabet oluşturacak faaliyetlerde bulunmasının yasak olduğunu, buna rağmen davalının şirkette müdürlük görevi devam ederken müvekkilinin onayı olmaksızın aynı adreste ve şirketle aynı konuda faaliyet gösteren … Limited Şirketi unvanlı bir şirket kurarak çalışmaya başladığını, şirketin iş ve sözleşmeleri ile müşterilerinin yeni kurulan şirkete aktarıldığını, bu şekilde şirketin iş hacminin küçültülerek haksız rekabette bulunduğunu ileri sürerek, şirket müdürünün yaptığı haksız rekabetin tespit ve men’ine, haksız ticari faaliyet nedeniyle elde edilen maddi menfaatlerin tespiti ile şirkete devrine, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Asıl davada davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının davanın açılmasında hukuki yararı bulunmadığı gibi aktif dava ehliyeti bulunmadığını, kaldı ki, manevi tazminat talebini alacaklısının da ancak şirketin olabileceğini, müvekkilinin pasif husumet ehliyeti bulunmadığını, davanın TTK’nın 626.maddesi gereğince dava açma hakkının 3 ay içerisinde zaman aşımına uğradığını, davacının Kadıköy …Noterliğinin 15.05.2013 tarih ve … numaralı ihtarnamesiyle davalının yeni şirket kurduğunu daha önceden bildiği beyan ettiğini, tarafların 1998 tarihinden itibaren evli olduğunu, aralarında derdest bir boşanma davası bulunduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu, şirketin konusuna giren işin davalı … tarafından 1997 yılından beri yapıldığını, davanın derdest boşanma davası nedeniyle açıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; şirket ortağının dava açmakta hukuki yararı ve aktif dava ehliyeti bulunduğunu, haksız rekabet yapan davalı ortağında davalı sıfatının bulunduğunu, davalının eylemlerini müvekkilinin manevi zararına neden olması nedeniyle manevi tazminat isteminin yerinde olduğunu beyan etmiştir. Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde önceki beyanlarını tekrar etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; asıl davada davalı şirket ortağı … aleyhine haksız rekabetinin tespit ve menine, davalının haksız ticari faaliyetleri nedeniyle elde ettiği maddi menfaatlerinin tespiti ile şirkete devrine ilişkin dava açıldığını, şirket ortağının kurduğu birleşen davada … Ltd. Şti. aracılığıyla haksız rekabet yaptığını, ortağı olduğu şirketin sözleşme ve müşterilerinin davalı şirkete aktarılarak ortağı olduğu şirkete zarar verildiğini, şirket müdürü ve ortağının adına kurulan birleşen davadaki şirkete aktarılan kazançların belirlenerek tahsili için eldeki davanın açıldığını, davaların birleştirilmesi gerektiğini ileri sürerek, davalı şirketin haksız rekabetin tespiti ve önlenmesine, haksız rekabet ve haksız ticari faaliyetler nedeni ile davalının elde ettiği maddi menfaatlerin tespiti ile bunların ortağı olduğu şirkete devrine, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin husumet ehliyetinin bulunmadığını, davacının da aktif dava ehliyeti bulunmadığını, talebin TTK. ‘nın 396.maddesi gereğince zaman aşımına uğradığını, müvekkili şirketin tek pay sahibi ve ortağı olan … ile davacının 1998 tarihinden bu yana evli olduklarını, aralarında boşanma davası bulunduğunu, şirket ortağının 1997’den itibaren aynı alanda faaliyet gösterdiğini, daha sonra tarafların ortağı olduğu şirketin kurularak ticari faaliyetin kurulduğunu, davacının yasal nedenlerle şirket ortağı yapıldığını, davacının daha önceden vakıf olduğu ticari faaliyetleri boşanma davası nedeniyle davaya konu ettiğini, müvekkili şirketin haksız rekabet oluşturan her hangi bir eylemi bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “Tüm dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmalarından, anlaşamadıkları hususlar, anlaştıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler şu şekildedir: ‘Sıfat’ terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için ‘husumet’ terimi kullanılmaktadır.(Misal :Y3.HD 26.3.2015, 12514/5042.) HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda ‘taraf olma sıfatı’ deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir(aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir. (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. (Misal: ‘Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur’ (YHGK 27.01.2016, 13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle , bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır( taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar, yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip ( ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman, mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder( HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu kara, ( dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden ( davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm ( HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.( HMK m.327/2). Asıl davada davacı … ( … Şirketinin % 50 hissedarı ) , davalı …’ nın … Şirketinde ( % 50 hissedarı ) müdürlük görevi devam ederken aynı konuda aynı adreste … Limited Şirketi kurup çalıştırmasından dolayı; haksız rekabeti bulunduğu iddiası ile haksız rekabetin tespitini- önlenmesini, haksız rekabet ve haksız ticari faaliyet nedeni ile elde edilen maddi menfaatlerin tespitini ve şirkete devrini, 20.000 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir. Asıl davada davalı … davanın husumetten, usulden ve esastan davanın reddini genel mahiyette savunmuştur. Birleşen davada davacı … ( … Şirketinin % 50 hissedarı ) , … Şirketi aktifken, devam ederken aynı konuda aynı adreste … Limited Şirketi kurulup çalıştırmasından dolayı; haksız rekabeti bulunduğu iddiası ile haksız rekabetin tespitini- önlenmesini, haksız rekabet ve haksız ticari faaliyet nedeni ile elde edilen maddi menfaatlerin tespitini ve şirkete devrini, 20.000 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir. İş bu davada birleştirme talebi de bulunduğu dikkate alınarak mahkememiz yukarıdaki esasına kayıtlı asıl dava dosyasına birleştirme kararı verilmiştir. Asıl ve birleşen dava, haksız rekabete ilişkin haksız rekabetten kaynaklanan tespit, önleme ile maddi ve manevi zararın tazminine ilişkindir. Asıl ve birleşen dava dilekçeleri ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde; davacı asil …’ nın kendi adına asaleten talepte bulunduğu, vekiline verilen vekaletname incelendiğinde davacı şahıs gerçek kişi …’ nın kendi adına asaleten vekaletname vermiş olduğu, dava dilekçelerinde kendi adına asaleten taleplerde bulunulduğu, şirket adına dava açıldığına dair zımni ve ya aleni ibarelerin bulunmadığı, şirket adına dava açmamakla şirket için elde edilen menfaatlerin şirkete devrinin talep edildiği bu durumda da şirket ortağı olması iddiası ile talepte bulunulduğunun açıkça belirtilmediği, … Şirketi adına vekaleten veya hissedar olarak şirket adına talepte bulunulmadığı anlaşılmıştır. Davanın ( asıl ve birleşen) açıldığı tarihte talep konusu da incelendiğinde şirketler arasında haksız rekabet iddiasında bulunulduğu görülmektedir. Ancak gerçek kişi davacı …’ nın kendi adına talepte bulunduğu, buna dair şahsi vekalet verdiği ve talep sonucunun bulunduğu anlaşılmıştır. Davacının şirket adına hissedar olması nedeni ile açıkça şirket adına talepte bulunulmadığı, şirket adına vekil olması nedeni ile açıkça şirket adına talepte bulunulmadığı, veya şirket temsilcisi olması nedeni ile açıkça şirket adına talepte bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Davacının dava konusu talepte bulunma hakkı olmadığı ancak … şirketinin talepte bulunabileceği, davacının buna dayanmadığı gerçek kişi olarak davayı açtığı, bir hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı o hakkın sahibine ait olmakla davacının bu hakka sahip olmadığı bu nedenle şirkete ait olan hakka dair kendi adına talepte bulunamayacağı, başkaca da davacının hakkı olduğuna dava dilekçelerinde ibarelere rastlanmadığı anlaşılmaktadır. İş bu davada davacının iddiası gibi kendi husumeti bulunmamaktadır. Davacının doğru sıfatı taşımadığı davada husumetinin bulunmadığı tespit olunmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; yukarıdaki mevzuata ilişkin açıklanan teori ışığında asıl ve birleşen dava davacısının talebin muhatabı olamayacağı anlaşılmış husumeti bulunmamasından dolayı aktif husumeti bulunmadığından asıl ve birleşen davası husumet yokluğundan reddolunmuştur.” gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı asıl ve birleşen davalarda davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davalarda davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Müvekkili ile davalı …’nın … Ltd. Şti.’nin % 50 oranında ortağı olduklarını, şirketin yönetimin davalı tarafından yürütüldüğünü, tarafların boşanma sürecinde davalı …’nın birleşen davadaki davalı … Limited Şirketi’ni kurularak müvekkili ile ortak olduğu … Ltd. Şti. aleyhine haksız rekabete girişerek şirketi zarara uğrattığını, müvekkilinin şirketin yarı paydaşı olmasına rağmen eşit paylı diğer ortağının şirketin müdürü olduğunu, ortak ve müdür olan …’nın kendi adına kurduğu birleşen davada davalı şirket aracılığıyla haksız rekabet oluşturduğunu, davalı müdürün kendisine ve kendisine ait şirkete karşı dava açmasının hayatın olağan akışına aykırı olması nedeniyle eldeki davaların açıldığını; davanın ortağı olduğu … Ltd. Şti. adına açıldığını, davada talep konularının tespiti ile ortak olduğu şirkete devrinin talep edildiğini, bu talebin dahi tek başına müvekkilinin davadaki taleplerinin ortağı olduğu şirket adına olduğunu gösterdiğini; kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için müvekkilinin davayı kendi adına açtığı kabul edilse dahi açılan davada hukuki yararının bulunduğunu, zira müvekkilinin ortağı olduğu şirketin menfaatlerini korumak için dava açtığını, müvekkilin ortağı olduğu şirkete zararlandırıcı davranışlarda bulunan şirketin yöneticisine dava açılmasının doğal olduğunu, şirket ortaklarının şirkete karşı zararlandırıcı işlemlere karşı her türlü tedbiri alma hakkı bulunduğunu, davanın bu tedbirlerin alınması amacıyla müvekkilin aktif dava ehliyeti bulunduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, şirket ortağı tarafından şirket müdürü aleyhine rekabet yasağı yükümlülüğüne aykırı eylemlerin tespiti, önlenmesi, şirketin uğradığı maddi zararın belirlenerek şirkete ödenmesi ve manevi tazminat istemine; birleşen dava ise şirket ortağı tarafından davalı şirkete karşı açılan haksız rekabetin tespiti önlenmesi ve şirketin uğradığı zararın tespiti ile şirkete ödenmesine ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl ve birleşen davalarda davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Tarafların ortağı olduğu dava dışı … Ltd. Şti.’ nin 29.05.2007 tarihinde kurulduğu, şirket ortaklarına … ile … olduğunu, …’nın şirketin müdürü olduğu, sicil kaydından anlaşılmıştır. Cevap dilekçesine ekli sicil kaydında 08.08.1997 tarihinde tarafların ortak olduğu şirketle aynı adreste faaliyet gösteren … unvanıyla kurulu gerçek kişi tacir işletmesi bulunduğu, her iki şirketin fotoğrafçılık alanında faaliyet gösterdiği anlaşılmıştır. Dosya içerisinde bulunan vergi dairesi yazısında birleşen davada davalının … Yayıncılık şirketinin 26.11.2012 tarihinde vergi kaydı oluşarak ticari faaliyetine başladığı anlaşılmıştır. Asıl davada davacı ile davalı arasında İstanbul 2.Aile Mahkemesinin 2012/754 Esas sayılı dosyasında boşanma davası bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafından keşide edilen 12.05.2013 tarihli ihtarla, davalının ortağı olduğu şirketi tek başına idare ettiği, rekabet yasağına aykırı hareketleri nedeniyle, şirketi zarara uğrattığı, şirket kayıtları hakkında bilgi vermediği belirtilerek rekabet yasağı ile hukuka aykırı olduğu iddia edilen eylemlerin sonlandırılması talep edilmiştir. Asıl dava, şirket yöneticisi ve ortağı olan davalının TTK’nın 613/3 ve 626.maddesi gereğince rekabete aykırı davranışları nedeniyle TTK’nın 644/1.a.maddesi yollamasıyla aynı yasanın 553-561.maddeleri arasında düzenlenen yönetim kurulu üyelerinin ve yöneticilerinin sorumluluğu kapsamında açılan tazminat davasıdır. TTK’nın 613.maddesi gereğince, ortakların, şirketin çıkarlarını zedeleyebilecek davranışlarda bulunamayacağı; özellikle, kendilerine özel bir menfaat sağlayan ve şirketin amacına zarar veren işlemleri yapamayacağı düzenlenmiş maddenin 3.fıkrasında rekabet yasağını öngören 626.maddenin hükümlerini müdürler bakımından saklı olduğu belirtilmiştir. TTK’nın 626.maddesinde, müdürler ile yönetimle görevli kişilerin görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirecekleri, şirket menfaatlerini dürüstlük kuralı çerçevesinde gözetmekle yükümlü oldukları düzenlenmiştir. TTK 555/1.maddesinde, ” şirketin uğradığı zararın tazmini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatı ancak şirkete ödenmesini isteyebilir” düzenlenmiştir. Asıl davada, şirket müdürünün verdiği zararların belirlenerek şirkete ödenmesi talep edildiğinden davada TTK 555. maddesine aykırılık bulunmamaktadır. TTK 553. maddesine göre, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerin kanun ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda şirketin doğrudan uğradığı zarar sebebiyle, hem şirkete hem de pay sahiplerine karşı zarardan sorumludurlar. Bu madde de sayılan kişiler dışında bir başka kişi tarafından şirketin doğrudan zarara uğratılması halinde ise, bu kişilere karşı yalnızca şirketin kendisi haksız fiil veya sözleşme ilişkisi çerçevesinde dava açabilecektir. Bu durum taraf sıfatı ile ilgilidir. Bir hakkı dava etme yetkisi kural olarak hak sahibine aittir. Bu durumda, şirket ortağının yönetim yetkisine sahip müdür tarafından şirkete verildiği ileri sürülen zararlar nedeniyle, şirkete ödenmek üzere dava açmasında, aktif dava ehliyetinin bulunduğu kabul edilmelidir. Mahkemece, şirkete ait zararın şirkete ödenmesi için şirket ortağı tarafından açılan davada, ortağın dava açma sıfatının bulunmadığı kabul edilerek verilen ret kararı doğru değildir. Açıklanan nedenlerle, mahkemece, davacının aktif dava ehliyeti bulunduğu dikkate alınarak davacının iddia ve talepleri ile davalının savunmaları değerlendirilerek ve 5235 sayılı Kanun’un 6545 sayılı Kanun ile değiştirilen 5/3.3 maddesi gereğince mahkeme heyetince bakılarak bir karar verilmesi için HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın mahkeme heyetince yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf harçlarının, talep halinde kendisine iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.14.01.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.