Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/444 E. 2021/43 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/444
KARAR NO: 2021/43
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/10/2018
NUMARASI: 2017/826 E. – 2018/994 K.
DAVANIN KONUSU:İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik verilen hükme karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi kapsamında, tarafların karşılıklı mal alım satımı yaptıklarını, alım satım ilişkisi kapsamında düzenlenen fatura ve cari hesap kayıtlarının müvekkilince düzenli şekilde tutularak takip edildiğini, 31.12.2016 tarihi itibariyle davalının müvekkiline 103.394,40 TL cari hesap borcu bulunduğunun belirlendiğini, davalının aynı tarihli mutabakatname ile borcunu kabul ettiğini, müvekkilin kayıtlarının da davalının gönderdiği mutabakatnamede belirtilen borç miktarını teyit ettiğini, tarafların 31.12.2016 tarihi itibariyle 103.394,40 TL miktarında davalının borçlu olduğu hususunda mutabık olduklarını, borcun ödenmemesi üzerine müvekkilince keşide edilen Ankara … Noterliğinin ihtarıyla alacağın talep edildiğini, ihtara rağmen borcun ödenmemesi nedeniyle Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında asıl alacak ve işlemiş faizinin tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu, borç konusunda tarafların mutabık olduğunu, davalıca verilen mutabakat üzerine borcun muaccel hale geldiğini ileri sürerek, davalının asıl alacak ve işlemiş faize yönelik haksız itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkinin şifahi bayilik sözleşmesi şeklinde yürütülerek feshe kadar devam ettiğini, müvekkilinin, davacının tedarikçisi olduğu bir kısım ürünlerin İstanbul Avrupa ve Anadolu yakası distribütörü olarak atandığını, ancak daha sonra davacının bayilik ilişkisini tek taraflı olarak feshetmesi üzerine, müvekkil şirket tarafından keşide edilen Üsküdar … Noterliğinin 27.02.2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesiyle ticari ilişkinin ve bayiliğin sona erdiği, müvekkil şirketin stoklarında davacıdan alınan ürünlerden bir kısımın kaldığı, bu ürünlerin toplam stok değerinin 133.569,41 TL olduğu ve ürünlerin 7 gün içinde değerinden iade alınması gerektiği, aksi takdirde ürünlerin serbest piyasa koşullarında paraya çevrilebilerek oluşabilecek zararlardan davacının sorumlu olacağının, bayilik dönemine ilişkin toplam 29.056,03 TL bütçe alacağının cari hesaptan düşülmesinin ihtar edildiğini, bayilik ilişkisinin normal alım satımdan farklı hükümleri bulunduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin geçmişinde de bayilik sözleşmesine ilişkin uygulamaların bulunduğunu, bayinin çevresindeki müşterilerin ihtiyaç duyduğu ürünleri stoklarında bulundurması gerektiğini, piyasa teamüllerine göre bayilik ilişkisinin sona ermesinden sonra bayinin elinde kalan ürünlerin iade alınması veya yeni bayiye devri gerektiğini, ancak davacının ihtara rağmen belirtilen işlemleri yapmadığını, uyuşmazlığın, bayiliğin feshi sonrası davalının elinde kalan davacıya ait ürünlerin iade almamasından kaynaklandığını, kalan ürünlerin serbest piyasada tedarikçi firma desteği ve aktivite uygulamaları olmaksızın satışında yaşanan güçlüklerin taraflar arasındaki sorunun esasını oluşturduğunu, müvekkilinin kötü niyetinin bulunmadığını savunarak, davanın reddi ile davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki mutabakata rağmen borca yönelik itirazın haksız olduğunu, taraflar arasında mal alım satımı ilişkisi bulunduğunu, taraflar arasında bayilik sözleşmesi bulunduğu kabul edilse dahi, sözleşmenin 27.02.2017 tarihli ihtarla davalı yanca feshedildiğini, davalının aynı dönemde müvekkilinden aldığı üründen fazlasını başka kişilerden aldığını, bu eylemlerin de ileri sürülen bayilik sözleşmesine aykırı olduğunu, müvekkilinin İstanbul ilindeki satışlar için personel görevlendirdiğini, fesihle müvekkilinin zararının oluştuğunu, feshin haksız olduğunu, davalının bütçe alacağı adı altında hiç bir alacağı bulunmadığını, mal satımının tarafların kabulünde olduğunu, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını belirterek, davanın kabulünü istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “Yapılan yargılama sonucu dosya mahkememizce kül olarak değerlendirildiğinde; davacı tarafından davalı aleyhine Büyükçekmece …İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında 106.071,31 TL alacak için ilamsız takiplerde ödeme emri düzenlendiği, davalı vekilinin 12.07.2017 tarihinde itiraz ettiği, takibin durduğu, süresinde itirazının iptali davası açıldığı, uyuşmazlığın icra takibine konu miktardan dolayı davalının davacıya borcunun olup olmadığı hususunda olduğu, dosyada deliller toplandıktan sonra mali müşavir bilirkişi ile inceleme yaptırılmış, bilirkişinin 11.05.2018 havale tarihli raporunda; .’.İncelenen davalı şirkete ait 2015, 2016 ve 2017 yılı yevmiye ve defteri kebir e-defterlerinin açılış ve yevmiye e-defterinin kapanış berat onaylarının yasal süresinde olduğu, 2017 yılı dönem sonunda yaptırılması gereken yevmiye e-defter berat onayının yasal süresinin dolmadığı, TTK hükümlerine göre usulüne uygun tutulduğu ve kendi lehine delil olma özelliğine sahip olduğu kanaatine varılmıştır. Davalı şirketin incelenen 2016 yılı ticari defterlerinde, 2016 yılında davacı şirketten 357.215,01 TL tutarında 9 adet fatura alındığı, karşılığında 200.000,00 TL tutarında ödeme yapıldığı ve 53.820,61 TL tutarında 7 adet fatura düzenlendiği, 2016 yılsonu itibariyle davacı şirketin 103.394,40 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Davalı şirketin incelenen 2017 yılı ticari defterlerinde, davacı şirketin 2016 yılından 103.394,40 TL alacaklı olduğu, 2017 yılında taraflar arasında herhangi bir işlem olmadığı, takip ve dava tarihi itibariyle davacı şirketin 103.394,40 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Mali açıdan değerlendirmelerimiz: Yapılan mali inceleme neticesinde davalı şirketin ticari defter ve belgelerinde davacı şirketin 103.394,40 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Davalı şirket dava dosyasında mevcut 24.01.2017 tarihli mutabakat mektubu ile davacı şirkete olan bu borç tutarını beyan etmiştir. Davalı şirket vekili beyanlarında müvekkilin elinde davacı şirkete ait 133.569,41 TL tutarında ürün bulunduğunu belirtmiş olmasına rağmen aralarındaki ticari ilişkinin 31.12.2016 tarihinde bitmiş olmasına rağmen bugüne kadar davacı şirkete iade etmemiş, iade faturası düzenlememiş ve davacı şirkete göndermiş olduğu ihtarnamesinde de belirttiği gibi ürünlerin serbest piyasa koşulları gereğince satılarak paraya çevirmemiştir. Davalı şirketin ticari defterlerinde davacı şirketten alınan ürünlerin benzerlerinin başka bir firmadan alındığına dair bir kayıt görülememiştir. Bununla birlikte taraflar arasında düzenlenmiş yazılı bir bayilik sözleşmesi olmadığı, şifahi bir sözleşme olduğu beyan edilmiş olup, davalının davacıdan aldığı ürünleri başka bir firmadan alamayacağına dair bir belge sunulmamıştır. Takip öncesinde davacı yanın karşılıklı bir anlaşma ve belirlenmiş bir vadeye ilişkin belge ya da takip öncesi bir ihtar dosyaya sunmamıştır. Bu nedenle takipten önce işlemiş faiz hesaplaması yapılmamıştır. Davacı yan takip tarihi itibariyle 3095 sayılı kanun 2. Mad. göre değişen oranlarda faiz talep edebilir. Sonuçta, davalı şirketin ticari defter kayıt ve belgeleri üzerinde yapılan mali inceleme neticesinde, davalı şirketin ticari defterlerinin sahibi lehine delil olduğu, taraflar arasında düzenlenmiş mutabakat mektubunun bu borç bakiyesini teyit etmesi, davalı şirketin elinde bulunduğunu belirttiği davacı şirkete ait ürünleri bugüne kadar davacı şirkete iade etmemesi ve bu ürünlere ilişkin hiçbir işlem yapmaması, taraflar arasında düzenlenmiş yazılı bir bayilik sözleşmesi olmaması nedenleriyle davalı şirketin 103.394,40 TL borçtan sorumlu olduğu, davacı şirketin takip tarihi itibariyle 3095 sayılı kanuna göre değişen oranlara faiz talep edebileceği açıklanmış’, davalı vekilinin rapora karşı itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişiden ek rapor alınmış, bilirkişinin 31.08.2018 havale tarihli ek raporunda; ‘…dava dosyası üzerinde yapılan mali inceleme neticesinde, davalı şirketin kök rapora itirazları tek tek değerlendirilmiş olup, kök raporda değişiklik yapılmasını gerektirecek mahiyette olmadığı, davalı şirketin kök rapora itirazında belirttiği iddia ve taleplerinin somut delillere dayanmadığı, taraflar arasında sözleşme olmadığı, davalı şirketin sahibi lehine delil olma vasfı bulunan kendi ticari defterlerinde kayıtlı olan ve davacı şirket ile karşılıklı imzalanan mutabakat mektubu ile de teyit edilen 103.394,40 TL tutarında borçlu olduğu, davacının takip tarihi itibariyle faiz talep edebileceği’ açıklanmış, bilirkişi kök ve ek raporu denetime ve hükme elverişli bulunduğundan mahkememizce hükme esas alınmış, bilirkişi raporlarında açıklandığı üzere davalı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olan ve davacı şirket ile karşılıklı imzalanan mutabakat mektubu ile de teyit edilen 103.394,40 TL miktardan dolayı davalının davacıya borçlu olduğu subut bulduğundan davalının itirazının iptali ile takibin bu miktar alacak üzerinden devamına ve alacak likit ve muayyen olduğundan %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalının Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yönelik itirazının 103.349,39 TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar
vermiştir. Bu karara karşı davalı vekili ve davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; cari hesap mutakabakatından doğan alacağın ticari alacağın tahsili amacıyla takip başlatıldığını, mahkemece asıl alacağın tahsiline yönelik verilen hükmün doğru olduğunu, ancak mutabakat tarihinden takip tarihine kadar işleyen faize yönelik talebin reddine karar verildiğini, TTK’nın 90/e ve 95 .maddesi gereğince cari hesap mutabakatında bakiye alacağın belirlenerek hesaba kaydedilmesi sonrası alacağa faiz işletilebileceğini düzenlendiğini, bu durumda vade belirlenmesine gerek olmaksızın hesaba kayıt tarihinden itibaren faiz istenebileceğini, 31.12.2016 tarihli hesap mutabakatı uyarınca dava konusu 103.394,40 TL tutarındaki alacağımıza, kabul edilerek temerrüdün oluşması nedeniyle takip tarihine kadar olan işlemiş faize yönelik talebin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, aksi halde keşide edilen ihtarın tarihi dikkate alınarak ihtarname tarihi olan 08.03.2017 tarihten itibaren faiz hesaplanması gerektiğini belirterek, hükmün işemiş faizin reddine ilişkin kısmının kaldırılarak takip tarihine kadar işleyen 2.676,92 TL işlemiş faize yönelik davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Taraflar arasında kurulan bayilik ilişkisinin uyuşmazlık tarihine kadar devam ettiğini, ticari ilişkinin sözlü bayilik sözleşmesi şeklinde yürütülerek fesih aşamasına kadar devam ettiğini, müvekkili şirketin, davacının tedarikçisi olduğu bir kısım ürünlerin İstanbul Avrupa ve Anadolu yakası distribütörü olarak atandığını, ancak daha sonra davacının bayilik ilişkisini tek taraflı olarak feshettiğini, müvekkili şirket tarafından keşide edilen Üsküdar …Noterliğinin 27.02.2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarıyla, ticari ilişkinin ve bayiliğin sona erdiği, müvekkil şirketin stoklarında davacıdan alınan bir kısım ürünlerin kaldığı, bu ürünlerin toplam stok değerinin 133.569,41 TL olduğu ve ürünlerin 7 gün içinde değerinden iade alınması, aksi takdirde ürünlerin serbest piyasa koşullarına göre paraya çevrileceği ve oluşabilecek zararlardan davacının sorumlu olacağının ihtar edildiğini, ayrıca ihtarla bayilik döneminde tahakkuk eden Avrupa bütçe alacağı olan18.005,94 TL ile Anadolu bütçe alacağı olan 11.050,09 TL olmak üzere toplam 29.056,03 TL bütçe alacağının da cari hesaptan düşülmesinin ihtar edildiğini, ihtarın 06.03.2017 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen davacı yanca cevap verilmediğini; bayilik/distribütörlük ilişkilerinin sıradan alıcı/satıcı ilişkileri gibi olmadığını, bu tür ilişkilerde bayilik konusu ürünlerin belirli bir bölgede taraflar arasında belirlenen ilkeler çerçevesinde satışı, ürünlerin pazarda ve satış noktalarında bulunurluğunun ve tercih edilmesinin sağlanması, satış artırıcı aktivitelerin uygulanması gibi birçok faaliyetetin tedarikçi ile bayi arasında koordineli bir şekilde yürütüldüğünü, taraflar arasındaki geçmiş dönem ticari ilişkide de bayilik ve aktiviteler konusunda bir ticari geçmişin olduğunu, bayinin bölgesindeki müşterilerin makul bir süredeki sipariş taleplerini karşılayacak şekilde tüm ürün çeşitlerinden yeterli seviyede stokta bulundurmak zorunda olduğunu, aksi halde bayinin, sıradan bir toptancıdan farkı kalmayacağını, piyasada oluşan teamül gereği bu kapsamdaki bayiliğin sona ermesi üzerine üretici/tedarikçi firmanın, bayinin stoklarını doğrudan kendisi satın almak veya yeni bayiye satışını organize etmesi gerektiğini, bu kapsamda müvekkilinin bayiliğinin sona ermesi üzerine stoklarındaki ürünlerin miktarını davacıya bildirerek, bu ürünlerin iade alınmasını, aksi halde serbest piyasa koşullarında satılmaya çalışılacağını ve oluşacak zararın tedarikçi firmadan istenileceğini bildirdiğini, ancak ürünlerin niteliği ve piyasa koşullarının uygun olmaması sebebiyle söz konusu ürünlerin satılamadığını; savunmalarının raporda değerlendirilmediğini, bilirkişinin iddialarını değerlendirmeksizin sadece mali kayıtların incelediğini, davalının kabulü bulunmaması halinde iade faturası düzenlenemeyeceğini, davalının desteği olmaksızın elde kalan ürünlerin satışının müvekkil açısından ciddi zararlara yol açacağının açık olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişki dönemine ait kayıtların detaylı olarak incelenmesi halinde müvekkiline, davacı tedarikçi tarafından sağlanan bütçe desteği ve aktivite uygulamalarıyla satışların yapıldığı, bu uygulamaların müvekkil distribütör tarafından sahaya yansıtıldığı, bilahare bu harcamaların tedarikçi davacıya fiyat farkı faturalarıyla dönüldüğünün görülebileceğini, ancak bilirkişinin belirtilen hususlarda inceleme yapmadığını; taraflar arasındaki uyuşmazlığın bayilik sözleşmesinin feshi sonrası müvekkilinin elinde kalan ürünlerin iade alınmamasından kaynaklandığını, ardından da tedarikçinin desteği olmaksızın bu ürünlerin piyasada satılmasının güç olması nedeniyle sorunun sürdüğünü, bu nedenle müvekkilinin borca ve takibe itirazında kötü niyetinin bulunmadığını, bu nedenle de icra inkar tazminatına karar verilmesinin isabetsiz olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davacı aleyhine tazminata karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satım sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın asıl alacak kısmının kabulüne işlemiş faize yönelik istemin reddine ilişkin verilen karara karşı taraf vekillerince, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacının istinaf başvurusunun incelenmesinde; mahkemece, takip konusu asıl alacağa yönelik itirazın iptaline, 2.676,92 TL işlemiş faize yönelik davanın ise reddine karar verilmiştir. HMK’nın 341/2. maddesindeki istinaf edilebilirlik sınırı, ilk derece mahkemesinin hüküm tarihi itibariyle 3.560,00 TL’dir. Mahkemece reddedilen dava miktarı kesinlik sınırının altında olduğundan, davanın reddedilen kısmı yönünden ilk derece mahkemesinin kararı kesindir. HMK’nın 346.maddesi gereğince, kesin olarak verilen kararlara yönelik istinaf başvurusu yapılması halinde, ilk derece mahkemesince istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekir. İlk derece mahkemesinin, olumlu veya olumsuz bir karar vermeden dosyayı doğrudan istinaf incelemesi için Bölge Adliye Mahkemesine göndermesi halinde, HMK’nın 352/1.b. maddesi gereğince istinaf mahkemesince bu konuda karar verilmesi mümkündür. Açıklanan gerekçelerle, reddedilen işlemiş faiz talebi açısından HMK’nın 346 ve 352.maddeleri uyarınca, reddedilen miktar itibariyle davacının istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Davalının istinaf başvurusunun değerlendirilmesinde; Taraflar arasındaki sözleşmes ilişkisinde yazılı bir satım veya davalının iddia ettiği gibi bir bayilik sözleşmesi bulunmamaktadır. Davlı tarafından gönderilen 24.01.2017 tarihli hesap mutabakatına göre, davalının 31.12.2016 tarihi itibariyle davacıya 103.394,39 TL borcu bulunduğu tarafların kabulündedir. Büyükçekmece …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı yanca 31.03.2017 tarihinde Ankara …İcra Müdürlüğünde 103.394,39 TL asıl alacak ve 2.676,94 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 106.071,31 TL’nin tahsili amacıyla ilamsız takip başlatıldığı, ödeme emrinin tebliği üzerine icra dairesinin yetkisi ile borç ve ferilerine itiraz edilmesi sonucu yetkili icra dairesinden yeniden ödeme emri tebliğ edildiği, davalının itirazı sonucu takibin durduğu, itiraz ve davanın süresinde olduğu anlaşılmıştır. Davalı yan, bayilik sözleşmesi şeklinde yürütülen sözleşmenin davacı tarafından feshi sonrası keşide edilen Üsküdar …Noterliğinin 27.02.2017 tarihli ihtarla taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin sona erdiğini, davalı deposunda bulunan 133.569,41 TL bedelinde ürünün iade alınmasını, aksi halde ürünlerin serbest piyasada nakde çevrilerek oluşacak zararların davacıdan istenileceğini ihtar etmiş, ayrıca bayilik sözleşmesi döneminden kalan toplam 29.056,03 TL bütçe alacağının cari hesaptan mahsubunu istemiştir. İhtarın 06.03.2017 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece taraf defterleri üzerinde mali müşavir bilirkişi aracılığıyla yapılan inceleme sonucu düzenlenen kök raporda, davalının ticari defterlerinin usulüne uygun düzenlendiği ve mutabakatta belirlenen borcu doğruladığı, taraflar arasında düzenlenen yazılı bayilik sözleşmesi bulunmadığı, satıma konu ürünlerin benzerinin başka şirketten alındığına ilişkin kayıt bulunmadığı belirlenmiştir. Davacı yan bilirkişi raporundaki faiz hesabına, davalı ise önceki kayıtların incelenerek bayilik ilişkisinin belirlenmesine yönelik itirazda bulunmuştur. Düzenlenen ek raporun incelenmesinde; incelenen tüm döneme ilişkin hesapların karşılaştırılması sonucu davacının alacaklı olduğu, ürünlerin davacı yanca iade alınmasını gerektirir somut bir sözleşme sunulmadığı, oluştuğu ileri sürülen zararın davacıya fatura edilmediği, taraflar arasındaki ilişkinin 09.06.2016 tarihinde başlayarak altı ay devam ettiği ve ticari ilişki kapsamında 346.993,51 TL ticaret hacmi oluştuğu belirlenmiştir. Belirtilen tespitler ışığında somut olayın incelenmesinde, yukarıda belirlendiği üzere taraflar arasındaki ticari ilişkinin esasını belirleyen yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Ticari ilişki altı ay sürmüş olup, davalı kayıtları ile mutabakata göre davacının alacağı sabittir. Taraflar arasında bayilik ilişkisi bulunduğu sabit olmadığı gibi, bayilik ilişkisinin kabulü halinde dahi bayi tarafından alınan ürünün iadesi için açık bir sözleşme hükmü bulunması gerekir. Satın alınan ürünlerin, davacının desteği olmadan satılamayacağına ilişkin davalının soyut iddiası dışında hiç bir kanıt bulunmamaktadır. Diğer yandan, iddia edilen bayilik sözleşmesinin davacı tarafından feshedildiğine ilişkin bir kanıt sunulmadığı gibi, davalı yanın keşide ettiği 27.02.2017 tarihli ihtarda bayilik ilişkisinden söz edilerek sözleşmenin sona erdiği belirtilmiştir. Bilirkişice, davalının tüm döneme ilişkin defterleri incelenmiş olup, altı ay süren ticari ilişkide davacının sözleşme bedelinden mahsubu gereken bir alacağının bulunmadığı belirlenmiştir. Ticari ilişkinin süresi, herhangi bir teamülün oluşmasına olanak vermeyecek kadar kısa olduğu gibi, davalı yan da bu şekilde bir ticari teamül bulunduğunu kanıtlayamamıştır. Sözleşmeden kaynaklanan ve davalının kabulünde olan, mutabakatla belirlenen alacağın likit olması karşısında mahkemece icra inkar tazminatına hükmedilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu durumda, ticari ilişkinin satım sözleşmesi olarak başlayarak devam ettiği, sözleşme kapsamında 7 adet alım faturasıyla davalının, davacı şirketten mal aldığı, davalı kayıtları ve davalı tarafından sunulan ve imzası inkar edilmeyen mutabakata göre davalının takipteki asıl alacak miktarınca borçlu olduğu sabit görülmekle, mahkemece asıl alacağa yönelik talebin kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalının tüm istinaf başvuru nedenleri yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle, İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve bilirkişi raporundaki hesaplama ve tespitler ışığında kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi, kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf dilekçesinin HMK’nın 341-352 maddeleri uyarınca reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinin HMK’nın 346 ve 352/1.b maddeleri uyarınca reddine, 2-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine, 3-a)Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının talep halinde iadesine, b)Davalı tarafından yatırılan başvuru harcı ve peşin istinaf karar harcının Hazineye gelir kaydına; bakiye 5.333,15 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, c)Taraflarca yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, d)Duruşma açılmadığından, avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU:HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde davalı yönünden temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.21.01.2021