Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/438 E. 2021/231 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/438
KARAR NO : 2021/231
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ:BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ:24/10/2018
NUMARASI :2018/428 E. – 2018/999 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Tasfiye Memurunun Sorumluğundan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin baskılı teneke üreticisi olduğunu, davalının ortağı ve yetkilisi olduğu … San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin müvekkilinden satın aldığı mallara karşılık …Tic. Ltd, Şti tarafından keşide edilen ve davalının aval veren olduğu toplam 1.275.000,00 TL tutarlı 16 adet çekin verildiğini, çeklerin ibraz edilerek karşılıksız işlemi yapıldığını, ciranta ve aval veren aleyhine İstanbul ….İcra Müdürlüğünün … Esas ve … Esas sayılı dosyalarında takip başlatıldığını, aval verenin takip ve borca itiraz ederek takibin durmasını sağladığını, açılan menfi tespit davasında da imzanın aval verene ait olmaması nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verildiğini, ticari ilişki kapsamında çekleri veren borçlu şirket hakkında yapılan takip işlemlerinde mal varlığının bulunmaması nedeniyle alacağın tahsil edilemediğini, davalının, borçlu şirketi tasfiye sürecine sokarak sicilden terkin ettirdiğini, tasfiye memurunun müvekkilini kasten zarara uğrattığını, tasfiye işlemlerinin belli kurallara bağlandığını, tasfiye hükümleri gereğince şirketin mal varlığının borçları için tahsisi ve kalanın ortaklara dağıtılarak tasfiyenin kapatılabileceğini, tasfiye tarihi itibariyle şirketin varlıkları ile borçlarının envanterinin düzenlenerek tasfiye bilançosu düzenleneceği ve bilançonun tasfiye işlemlerine temel teşkil edeceğini, alacaklıların çağrılıp alacaklarının tutarlarının belirlenerek pay sahiplerinin ödenmemiş sermayeyi ödemelerinin sağlanarak şirketin alacaklı olduğu üçüncü kişilerdeki alacaklarının tahsil edileceğini, şirketin varlıklarının paraya çevrilerek borçlarının ödeneceğini, mal varlığının borçları karşılamaması halinde ilgili mahkemeye iflas bildiriminde bulunulacağını, ancak davalının belirtilen işlemleri yapmadığını, müvekkilinin kesinleşmiş takipten kaynaklanan alacağının gizlendiğini, sonuç olarak şirketin borç ve alacağının bulunmadığını belirterek tasfiyeyi kapatarak şirketi sicilden terkin edildiğini, davalı tasfiye memurunun takibin tarafı olması nedeniyle müvekkilinin kesinleşmiş takip nedeniyle alacağı bulunduğunu bildiğini, hakkında başlatılan takibe itiraz ederek menfi tespit davası açması nedeniyle borçtan habersiz olduğunun kabul edilemeyeceğini, buna rağmen alacak ve takiplerin gizlenerek tasfiyeyi gerçekleştirmesi nedeniyle TTK’nın 553.maddesi gereğince müvekkiline verdiği zararlardan sorumlu olduğunu, anılan madde ile TTK’nın 549. maddesi gereğince davalının müvekkiline karşı tasfiye memuru olduğu şirketin borcunu ödememesi nedeniyle sorumlu olduğunu, şirketin ortağı yöneticisi ve tasfiye memuru olan davalının fatura ile alınan ve bedeli ödenmeyen emtia ile çeklerin karşılıksız çıktığından haberdar olduğunu, satın alınan 1.250.000,00 TL değerinde emtianın şirket aktifinde kullanılmasına rağmen, verilen çeklerin şirket borçları arasında gösterilmemesinin kötü niyetli olduğunu, kötü niyetin sadece tasfiye aşamasında olmadığını, şirketin yönetimi sırasında dahi aile bireyleriyle birlikte başka şirket kurularak geri ödememek kastıyla piyasadan yüksek miktarlı emtia alımı yapıldığını, bedelinin uzun vadeli çeklerle ödeneceği bildirilerek şirketlerin işlevsiz hale getirilerek alınan emtia bedellerinin ödenmediğini ileri sürerek, davalıya ait taşınmazlara tedbir konularak şimdilik 250.000,00 TL’sinin davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin şirketin eski yetkilisi olduğunu, eşinin ölümü ve yaşının ilerlemesi nedeniyle şirketin tasfiyeye sokulduğunu, tasfiye esnasında müvekkilinin şirket ortağı olmadığını, davacının müvekkilinin avalist olarak sorumlu olduğunu düşünerek çekler üzerine atılmış sahte imzalarla takip başlattığını, açılan menfi tespit davalarında müvekkilinin sorumlu olmadığının tespit edildiğini, alacağını şirketten tahsil edemeyen davalının bu kez eldeki davayı açarak müvekkilinin borçlu olmadığı alacağı tahsil etmeye çalıştığını, müvekkilinin eski ortaklarından olduğu tasfiye olan şirketin tasfiyesini usulüne uygun olarak gerçekleştirdiğini, alacaklıların, alacaklarını bildirmeleri için üç kez ilanla çağrı yapıldığı halde süresinde davacının alacağını bildirmediğini, şirketin alacak ve borçlarından ticari defterlerde yer aldığı kadar haberdar olabilen tasfiye memurunun dava konusu borçtan sorumlu tutulamayacağını, ilanları takip ederek alacağını şirkete bildirmeyen davacının talebinin kötü niyetli olduğunu, şirketin tasfiye işlemlerinden sorumlu ve imza yetkilisi memurun müvekkili olmadığını, Mehmet Şaid Arıtürk’ün 07.03.2012 tarihli ticaret sicili gazetesiyle tasfiye memuru olarak ilan edildiğini, buna rağmen tasfiye memuru olmayan müvekkilinin sorumlu tutularak dava açılmasının hatalı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; ” …Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere; davacı vekili, müvekkilinin davalının tasfiye memuru olduğu …San ve Tic. Ltd. Şti’nden alacaklı olduğu halde davalı tasfiye memurunun müvekkilinin alacağını şirket kayıtlarında göstermeyerek borcu yoktur şeklinde gerçeğe aykırı olarak tasfiye kararı aldığını ve tasfiyeyi sonlandırarak ilan ettiğini, bu yolla borçlu şirketi tasfiyeye sokarak münfesih duruma düşürdüğünü, müvekkilinin borçlu şirketten İstanbul ….İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosya alacağından dava tarihi itibariyle hesaplanacak faizi ile birlikte şimdilik 250.000,00 -TL sinin tahsili talebiyle iş bu davayı açmıştır. Davalının, … San ve Tic. Ltd. Şti’nin tasfiye memuru olduğu, tasfiye işlemlerini tamamlamak suretiyle şirketin ticaret sicilinden terkinini bildirdiği ve bu bildirim sonucu şirketin tasfiye nedeniyle sicilden terkin edildiği anlaşılmaktadır. Davada tasfiye memurunun kanun, ana sözleşmeye aykırı davranarak davacının şirketten olan alacağının ödenmesini beklemeden tasfiyeyi bitirmesi nedeniyle sorumluluğu bulunduğu iddia edilmektedir. Bilindiği üzere, 6102 sayılı TTK 643 ve 644. maddeleri limited şirketlerde tasfiye usulü ile tasfiye memurunun sorumluluğuna ilişkin olarak anonim şirketler hakkındaki hükümleri yollama yapmıştır. Anonum şirketlere ilişkin TTK 553. maddesi gereğince tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettikleri takdirde doğan zararlardan sorumludurlar.Davacının davalının tasfiye memuru olduğu …San ve Tic. Ltd. Şti’nden alacaklı olduğu kabul edilse bile tasfiye memurunun sorumluluğunun doğabilmesi için davacının zarara uğraması, zarara uğramasına da tasfiye memurunun kusuru ile yol açmış olması şarttır.Diğer yandan TTK 547. maddesi gereğince tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğunun anlaşılması halinde mahkemeden ek tasfiyeye karar verilmesi istenebilir.Davacının davalınının tasfiye memuru olduğu dava dışı ve tasfiyesini tamamlayarak sicilden terkin edilen … San ve Tic. Ltd. Şti’nden alacaklı olduğu kabul edilse bile alacağın ek tasfiye yolu ile tahsili imkanı bulunmaktadır. Dolayısı ile alacaklı davacı tarafından ek tasfiye yoluna başvurulmadan, tasfiyenin tasfiye memuru tarafından eksik yapıldığı nedenine dayalı olarak tasfiye memurunun sorumluluğu yoluna gidilmesi bu aşamada hukuken mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle davanın reddine, karar vermiştir.
Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;Tasfiye sırasında eksik kalan ya da sonradan farkına varılan eksiklikleri gidermek ya da tasfiyeden sonra başlayan takip ve davalarda taraf olmasını temin etmek amacıyla getirilen ek tasfiye düzenlemesinin somut olayda uygulanamayacağını, tasfiye memurunun kasıtlı işlemleriyle müvekkilinin alacağını dikkate almayarak tahsilini olanaksız hale getirdiğini, müvekkilinin alacağını gizleyerek ve bu yolla şirketi iflas sürecine sokmamak suretiyle gerekli olan tasfiye hükümlerini uygulamadığını, ek tasfiyede yeni bir durumun ortaya çıkmayacağını, tasfiye memurunun TTK’nın 542.maddesinde belirlenen hiç bir görevini yerine getirmediğini, bilançoda bulunması gereken müvekkilinin alacaklarının dikkate alınmayarak pay ayrılmadığını, şirket varlığının borçlara yetmemesi halinde izlenecek yolun izlenmediğini, ek tasfiye yapılması halinde, şirketin aktifi bulunmaması nedeniyle tahsil edilebilecek bir alacak bulunmadığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalının tasfiye memuru olduğu şirketin davacı şirkete olan borcunun, tasfiyenin usulsüz yapılması nedeniyle tahsil edilmemesinden kaynaklanan zararın tazmini istemine ilişkindir.Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı … Ltd.Şti. arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan ve takibe konu edildiği halde tasfiyede dikkate alınmadığını, şirketle birlikte aleyhine takip yapılan davalı tasfiye memuruna daha önce yönetici olması nedeniyle şirketin borcundan haberdar olmasına rağmen, müvekkili şirketin alacağını şirket kayıtlarına işlemediği gibi tasfiyede de gizlediğini ileri sürerek, alacağın tahsil edilmemesi üzerine oluşan zararın davalı tasfiye memurundan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili ise, müvekkilinin tasfiye işlemlerini usulüne uygun şekilde yürüterek tasfiyeyi sonlandırdığını, 07.03.2011 tarihli sicil gazetesine göre müvekkilinin tasfiye memuru olmadığını, yapılan ilanlara rağmen davacının alacağını tasfiye memuruna bildirmediğini savunarak davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucu, davacının ek tasfiye talep etmeden doğrudan tasfiye memurunun sorumluluğuna gidemeyeceği, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı yasal süresi içinde davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dosyaya sunulan belgelerin incelenmesinde, davacı ile dava dışı şirket arasındaki ticari ilişki kapsamında dava dışı şirket tarafından satın alınan emtia karşılığı keşidecisi… Ltd. Şti. olan, …Ltd. Şti. emrine düzenlenen çeklerin verildiği, 215.000,00 TL bedelli çeklerin ödenmemesi üzerine davacı tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında keşideci, lehtar ve aval veren sıfatıyla davalı hakkında takip başlatıldığı, aynı şekilde aynı icra müdürülüğünün 2017/19916 Esas sayılı dosyasında da alacağın tahsili amacıyla takip başlatıldığı, dosyamız davalısı tarafından açılan menfi tespit davasında çekteki aval veren imzasının davalıya ait olmaması nedeniyle, İstanbul 26.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/72 Esas sayılı dosyasında açılan davada mahkemece her iki takip dosyası yönünden davalının borçlu olmadığının tespitine karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.Tasfiye edilen … San. Ltd. Şti. sicil dosyasının incelenmesinde, şirketin 2008 yılında kurulduğu ana sözleşmesinin 2009 yılında tadil ve tescil edilerek şimdiki unvanını aldığı, şirketin ortaklarının davalı … ve … olduğu görülmüştür. Şirket ortaklarınca alınan 30.01.2013 tarihli kararda, şirketin tasfiyesine karar verilmiş ve davalı tasfiye memuru olarak atanmıştır. Tasfiye ilanından sonra alacaklıların gerekli ilamlarla çağrıldığı, şirketin tasfiye bilançosunun düzenlendiği belirtilerek oy birliği ile tasfiyenin kapanmasına karar verilerek 05.06.2014 tarihli sicil gazetesinde yayınlanan ilanda şirketin tasfiyesi kapatılmıştır. Bu durumda, 13.02.2013 tarihli ticaret sicil gazetesindeki karara göre davalının münferit imzayla tasfiye memuru olarak atandığı sabittir. Davalının şirketin ortağı, yöneticisi ve tasfiye memuru olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. TTK’nın 644/1.a maddesi uyarınca limited şirketlerin tasfiye memurları yönünden TTK’nın 553.maddesi uygulanır. TTK’nın 553.maddesinde; ” Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorulu olmazlar. Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz” düzenlemesi bulunmaktadır. Diğer yandan tasfiye işlemlerinin ne şekilde yapılacağı anılan Yasanın 336 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TTK’nın 542.maddesi gereğince tasfiye memurlarının ne şekilde işlem yapacağı düzenlenmiş olup genel olarak şirketin süre gelen işlemlerini tamamlamak ödenmemiş pay bedellerini tahsil etmek, şirketin aktiflerini paraya çevirerek şirket borçlarını ödemek, ilk tasfiye bilançosunda ve alacaklılara yapılan çağrı sonucunda anlaşılan duruma göre şirket varlığından fazla olmadığı saptanmışsa, bu borçları ödemek olarak belirlenmiştir. Anılan maddenin c fıkrasında şirket borçlarının varlığından fazla olması halinde şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde itiraz bildiriminde bulunması memurların görevi arasında belirlenmiştir. Belirtilen maddede tasfiye bilançosunun düzenlenmesi ve borçların ödenmesi ile ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır.Somut olayda, davacı tasfiye memurunun daha önce şirket yönetici ve şirket ortağı olduğunu, müvekkili ile şirket arasında yapılan ticaret ve ticaret nedeniyle verilerek ödenmeyen çeklerden haberdar olmasına rağmen tasfiye bilançosunda bu hususu dikkate almayarak kusurlu şekilde müvekkilinin alacağının ödenmesini imkansız hale getirdiği ileri sürmüştür. Mahkemece ek tasfiye işlemi yapılmadan erken dava açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, belirtilen gerekçe yerinde değildir. Yapılacak işlem limited şirketler hakkında da uygulanacak TTK’nın 553.maddesi gereğince tasfiye memuru olan davalının, tasfiye işlemlerinin yasaya uygun bir şekilde yürütüp yürütmediğinin, tasfiyeye ilişkin tüm belgeler ve tasfiyeye ilişkin son bilanço getirtilerek şirketin mali durumunun ve davalının yaptığı işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenmesinden sonra, davacının şirketten tahsil edemediği alacağı ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı, meydana gelen zararda davalının kusurlu olup olmadığı ve bu kapsamda sorumlu bulunuyorsa davacı zararına hesaplanarak hüküm altına alınmasından ibarettir. Mahkemece buna ilişkin bir değerlendirme yapılarak, yasada belirlenen kusur ve zarar olguları belirlenmeden buna ilişkin deliller toplanmadan davanın erken açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf harçlarının, talep halinde kendisine iadesine,4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.25.02.2021