Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/425 E. 2020/963 K. 24.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/425
KARAR NO: 2020/963
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2017
NUMARASI: 2012/267E. – 2017/106K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; fon kurulunun 13.02.2004 tarih ve 13 sayılı, 09.02.2004 tarih ve 51 sayılı kararları uyarınca … grubuna ait şirketlerin ortaklarının temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin TMSF tarafından devralındığını, 5411 sayılı Kanun’un 134/9. maddesi uyarınca düzenlenen tasfiye yönetmeliğinin 8. maddesi uyarınca …San. A.Ş’nin sicil kaydının 16.04.2007 tarihinde terkin edildiğini, müvekkilinin anılan şirketin kanuni halefi sıfatına haiz olduğunu, TMSF tarafından yönetim ve denetime el konulan 74 adet medya grubu şirketinden biri olan … San. A.Ş’nin ve diğer grup şirketlerinin muhasebe kayıtlarının incelemeye alındığını, 13.02.2004 tarihi itibariyle kasada olması gereken nakit tutarları ile mevcut tutarlar arasında fahiş farklar olduğunun tespit edildiğini, kasa açığı belirlendikten sonra teftiş kurulu ve denetim kurulu raporunun düzenlendiğini, … Şirketleri Denetim Kurulu’nunun 23.12.2004 tarihli raporuna göre kasada olması gereken paranın bulunmadığını, davalıların bu şekilde kasa açığı yoluyla şirketi zarara uğrattığının sabit olduğunu, TTK.’nun 336 ve 337. maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyelerinin kendilerinden önceki dönemde yapılan işlemlerle ilgili bir yolsuzluk belirlemeleri halinde durumu denetim kuruluna bildirmeleri gerektiğini, bu şekilde araştırma yapmayan veya araştırma sonucu belirlenen usulsüzlüğü denetim kuruluna bildirmeyen yöneticinin zarardan sorumlu olduğunu, yöneticilerin kendi dönemindeki zararların yanı sıra önceki dönemdeki işlemlerden dolayı ihbar yükümlülüğünü yerine getirmemeleri halinde de sorumlu olduklarını, bu kapsamda fon kurulunca el konulma sonrası tespit edilen kasa açığından yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olduğunu, aynı şekilde denetim kurulu üyelerinin gerekli denetimleri yapmaması nedeniyle sorumluluğu bulunduğu gibi, bunun dışında muhasebe direktörü, finans koordinatörü, finans ve muhasebe müdürü, muhasebe müdür yardımcısı ve veznedar olan davalıların da sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek, şirketin toplam 22.432,05 TL zararının davalılardan zarar tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar …ayrı ayrı verdikleri cevap dilekçelerinde özetle; dava dilekçesinin müphem olduğunu, şirket yönetim kuruluna karşı dava açılabilmesi için TTK. 341. Maddesi uyarınca genel kurul kararı gerektiğini, davacı tarafından bu yönde bir kararın sunulmadığını, dayanılan teftiş kurulu raporunun delil niteliğinde olmadığını, şirketin mevcutlarına 14.02.2004 tarihinde el konulduğunu ancak kasa sayımının yapılmadığını, 13.02.2004 tarihinde ve sonrasında kasadaki paraların kim ya da kimler tarafından alındığının belli olmadığını, sorumluluğun doğabilmesi için eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının ve kusurlu hareketin olması gerektiğini, bu koşulların oluşmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, şirketin ortağı, yöneticisi, denetçisi veya çalışanı sıfatı bulunmadığını belirterek haksız davanın reddini savunmuşlardır. Davalılar … vekilleri cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğraması nedeniyle reddi gerektiği, aynı konuda daha önce İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/65 Esas sayılı dosyasında açılan davanın takipsiz bırakılması nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verildiği, kararın temyiz incelemesinden geçmek suretiyle kesinleştiğini savunarak, haksız davanın esas yönünden reddini savunmuştur.Davalı … beyan dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, şirketin temsil veya ilzama yetkili kişisi olmadığı gibi o dönemde muhasebe çalışanı olarak şirket alacakları ve şirkete ödenmesi gereken ya da şirket tarafından yapılacak ödeme ve tahsilatlarla ilgili herhangi bir yetkisinin ve sorumluluğunun olmadığını, TMSF tarafından alınan ibranameye istinaden aynı konumda olan şirketin içinde yer alan birden çok davada kendisi ile ilgili açılmamış sayılma kararı verildiğini belirterek haksız davanın reddini savunmuştur. Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, TMSF’nin temlik alacaklısı olarak kanuni halef sıfatının bulunmadığını, kasa açığının şirkete el koyma tarihinde oluştuğunun ispat edilemediğini, şirkete el koyma tarihi itibariyle bir kasa sayımı yapılmadığı gibi tutanak da tutulmadığını, daha sonra bu durumun TMSF tarafından tespit edildiğini ve sayım yapılmadığı gerekçesiyle denetim kurulu üyesi … 09.03.2004 tarihinde atandığı tarihten itibaren 1 ay bile geçmeden görevden alındığını, yerine… atandığını ve adı geçen tarafından geriye dönük raporlar hazırlanarak çalışanlara imzalatıldığını, davanın şirketin sahibi olan yönetimi ile denetimini elinde bulunduran … ailesine yöneltilmesi gerektiğini savunarak, haksız davanın reddini istemiştir. Diğer davalılar, davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ” …Davalılar… hakkındaki dava 29.05.2014 tarihli celse, davalı … hakkındaki dava da 22.10.2015 tarihli celsede takipsiz bırakıldığından HMK. 150. Maddesi uyarınca bu davalılar hakkındaki davanın işlemden kaldırıldığı, yasada öngörülen 3 aylık sürede yenilenmediği anlaşıldığından adı geçen davalılar hakkındaki davanın HMK. 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmiştir. Dava, TMSF tarafından el konulan şirketin uğradığı zararın davalılardan tahsili istemine ilişkindir. Bir kısım davalılar zamanaşımı definde bulunmuştur. Zarara uğratıldığı iddia edilen … A.Ş’nin … Grubu şirketlerinden olup fon kurul kararıyla TMSF’ye devrolunduğu ve Bankacılık Yasası hükümleri çerçevesinde bu alacağın fon alacağı haline geldiği, nitekim adı geçen şirketin 5411 Sayılı Yasanın 134/9. Maddesine göre düzenlenen TMSF kontrolündeki şirketin tasfiyesine dair yönetmeliğin 8. Maddesi uyarınca sicilden terkin edildiği, fon alacaklarının 5411 Sayılı Yasanın 141. Maddesi uyarınca 20 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, henüz bu sürenin davanın açıldığı tarih itibariyle dolmadığı anlaşılmakla davalıların zamanaşımı definin yerinde olmadığı sonucuna varılmış, zamanaşımı defi reddedilerek davanın esasına geçilmiştir. Davalılarca 6762 Sayılı TTK. 341. Maddesi uyarınca şirket yöneticilerine karşı sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul kararı olması gerektiği ileri sürülmüştür. Davaya esas zararın oluştuğu ve iş bu davnın açıldığı tarih itibariyle birlikte bulunan 6762 Sayılı TTK hükümlerinin bu davada uygulanması gerektiği, anılan yasada şirketin yönetim kurulu üyelerine ve denetçilerine karşı dava açılabilmesi için genel kurul kararı alınması gerektiğinin işaret edildiği, bu düzenlemenin TTK. 341. Maddesinde yer aldığı, dava açılmadan önce şirketi tarafından alınan 31.03.2006 tarihli genel kurul kararı olduğu gibi sonrasında 16.01.2007 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında da şirketin 2002, 2003, 01.01.2004- 13.02.2004 dönemlerine ilişkin bilanço, kar ve zarar hesaplarının onaylanmadığı, anılan dönemde görev yapan yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmediği görülmektedir. Şirketin 31.03.2006 tarihli olağan genel kurul toplantısında kasa açığına ilişkin zarardan sorumlu olanlar hakkında dava açılması yönünde karar alındığı, böylece TTK. 341. Maddesindeki sorumluluk davası açılabilmesi bakımından genel kurul kararı alınması gerektiği koşulunun yerine getirildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar anılan düzenlemede davanın denetçiler tarafından açılması veya denetçilerin vekaletinin de sunulmasına işaret edilmiş ise de, şirketin TMSF’ye devrolunmasından sonra 5411 Sayılı Bankacılık Yasası Hükümleri çerçevesinde TMSF’nin kanuni halef sıfatı aldığı, bunun dışında şirketin yine bankacılık yasası hükümlerine göre TMSF tarafından tasfiye edilerek sicilden terkin edildiği görülmekle denetçilerin vekaletinin sunulması mümkün bulunmadığı gibi TMSF’nin kanuni halef sıfatına haiz olduğu açık olduğundan anılan düzenlemedeki bu şartında oluştuğu sonucuna varılmış aksi yöndeki savunmaya itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.Dava konusu edilen zarara uğradığı iddia edilen şirketin … Grubuna ait şirketlerden olduğu, fon kurulunun 13.02.2004 tarihli kararı gereğince … Grubuna ait şirketlerin ortaklarının temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin TMSF tarafından devralındığı ve şirketin yönetim ve denetiminin TMSF’ye geçtiği bu tarih itibariyle bir kasa sayım tutanağının düzenlenmediği görülmektedir. Şirketin 31.12.2003 tarihli bilançosunda kasa hesabında 22.480,98 TL’nin yer aldığı, ancak el konulma tarihli olan 13.02.2004 tarihi itibariyle bu hususun tutanağa bağlanmadığı, şirket bilançosunun 31.12.2003 tarihli olup, el koyma tarihi olan 13.02.2004 tarihine kadar 43 günlük sürenin geçtiği görülmektedir. Şirketin bilançosunda kasa açığı olduğu anlaşılmış ise de, bu açığın şirkete el konulma tarihi olan 13.02.2004 tarihi itibariyle oluştuğu ispata yarar bir delilin sunulamadığı buna göre, açığın hangi tarihte kimin eylemiyle oluştuğunun belirlenemeyeceği, nitekim kasa sayımından kaynaklanan zararın ortaya konulabilmesi ve el konma tarihinde önce görev yapan yöneticilerin ve diğer kişilerin sorumluluğundan söz edilebilmesi için kasa sayımının usulüne uygun yapılması ve kasa sayımının sayımı yapanlar ve muhasebe yetkisiyle birlikte tutanağa bağlanması ve imzalanmasının gerektiği, kasa sayımının yapıldığı tarihteki muhasebe kayıtlarında kasa hesabında görülen tutarın ve şirket kasasında yer alan paraların sayımı sonucu bulunan miktarın mukayesesinin zorunlu olduğu ve bu hususun bir tutanağa bağlanmasının gerektiği ancak dosyadaki delillere göre TMSF tarafından 13.02.2004 tarihinde şirket yönetimine el konulması sırasında eski yöneticiler ile TMSF tarafından atananlar arasında fiili kasa sayım tutanağı, devir tutanağı ya da bu hususu tespite yarar başkaca bir belgenin mevcut olmadığı, kasa açığı bulunduğuna dair tespitin TMSF tarafında yapılan denetleme raporuyla oluştuğunun ileri sürüldüğü, herhangi bir tutanak ya da belge olmadığından kasa açığının el koyma tarihi itibariyle olduğu hususunun kanıtlanamadığı, şirketin kasa açığından dolayı bir zarara uğradığı kabul edilse dahi bu zararın davalılar tarafından ya da el koymadan önce görev yapan eski yönetim kurulu ve denetim kurulu üyeleri ile çalışanlarının eyleminden kaynaklandığı başka bir deyişle zarar ile sorumlular arasında uygun illiyet bağının kurulduğundan söz edilemeyeceği tüm dosya içeriğiyle sabit olduğundan yerinde bulunmayan haksız davanın reddine.. ” gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; mahkemece hükme esas alınan ek rapora yönelik itirazlarının değerlendirilmediğini, esasen el konulan şirketler yönünden yapılan incelemede kasa hesabında bulunması gereken paranın bulunmadığı, kasa açığının davalıların görevde olduğu dönemde oluşması nedeniyle, yöneticilerin açıklanamayan zarardan sorumlu olduğunu, kayden bulunan paranın fiziken nerede olduğunun izah edilmemesi halinde yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorumlu tutulması gerektiğini, el konulma anında herhangi bir nedenle kasa sayım tutanağı düzenlenmemiş olsa dahi kasa hesabında kayden bulunan paranın nerede olduğu ve kime teslim edildiğinin şirketi idare edenler ile denetim kurulu üyeleri ve fiili organ statüsünde şirketi yöneten kişilerin sorumluluğunda olduğunu, bu nedenle kasa açığının tespitine ilişkin tutanak bulunmaması nedeniyle eski yönetimin sorumlu tutulmayacağına ilişkin bilirkişi raporuna itibar edilemeyeceğini, … Grubu şirketlerinin devir teslim yoluyla değil, İmar Bankasına el konulması üzerine özel yasa gereği TMSF’nin yönetim ve denetimine göçmesi nedeniyle devir teslim zaptının düzenlenmesinin söz konusu olmadığını, grup şirketlerine el konulmasından sonra tek tek yapılan kasa işlemleri sonucunda açığın tespit edildiğini, bu nedenle de varlığı tartışmasız olan kasa açığından davalıların sorumlu olduğunu, davalıların da sorumlu olmadıklarını kanıtlayamadığını, yönetici ve denetçilerin kusursuz olduğunu kanıtlamamaları halinde meydana gelen zarardan sorumlu olduklarını, TTK’nun 336. maddesinde kusur karinesinin kabul edildiğini belirterek, davanın reddine ilişkin kararın kaldırılarak, haklı olan davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TMSF tarafından el konulan şirketin kasasında kayden bulunan paranın fiilen bulunmaması nedeniyle oluşan zararın davalılardan tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince verilen davanın reddi kararına karşı davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, dava dilekçesinde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun 13.02.2004 tarih 13 sayılı ve 09.02.2004 tarih 51 sayılı kararı ile … Grubu’na ait şirketlerin ortaklarının temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetime el koyduğunu, Fon tarafından şirketlerin muhasebe kayıtlarının incelemeye alındığını, inceleme sonucunda kasada olması gereken nakit tutarları ile mevcutlar arasında fahiş fark bulunduğunun tespit edildiğini ileri sürerek, bu tutarın davalılardan tahsilini talep etmiş; mahkemece el konulma sırasında eski yöneticiler ile fon tarafından yeni atanan yöneticiler arasında fiili kasa sayım tutanağı, devir tutanağı yada bunu kanıtlayacak başka bir belge düzenlenmediği, kasa açığının bu tarihten sonra yapılan denetim raporuyla belirlendiği, bu durumda kasa açığının el koyma anında olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt bulunmaması nedeniyle zarar ile yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile eski çalışanların eylemleri arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun 13.02.2004 tarih 13 sayılı ve 09.02.2004 tarih 51 sayılı kararı ile … Grubu’na ait şirketlerin ortaklarının temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetime el konulduğu, bu kapsamda el konulan … A.Ş.’ nin tüzel kişiliğinin devamında yarar bulunmaması nedeniyle ve borca batık olduğu tespit edildiğinden Fon Kurulunun 06.04.2007 tarih ve 141 sayılı kararı gereğince ilansız olarak sicilden terkin edildiği anlaşılmıştır. Fon tarafından 13.02.2014 tarihinde şirketin ortakların temettü hakkı harici ortaklık hakları yönetim ve denetiminin devir alınması ile yeni yönetici ve denetçilerin atanması anında herhangi bir tespit, kasaya ilişkin herhangi bir tutanak düzenlenmediği dosyadaki deliller ve taraflar beyanlarıyla sabittir. Oluşturulan yeni yönetim tarafından S… Teftiş Kurulu Başkanlığının 27.01.2006 tarihli raporunda, 13.02.2014 tarih itibariyle kasa bakiyesi olan 22.432,05 TL’nin bu tarih itibariyle kasada mevcut olmadığının 31.03.2004 tarihli kasa sayım ve tesellüm noksanlıkları hesabına intikal ettirildiği, bu nedenle el konulma anında kasada bulunan ancak daha sonradan yapılan fiili tespitte kasada bulunmadığı anlaşılan miktar yönünden Fon’un el koymasından önceki yönetim kurulu üyeleri …, …, denetçiler … ile şirketin muhasebe müdürü … çalışanlarından Finans Koordinatörü …, finansman müdürü …, muhasebe müdürü…, muhasebe müdür yardımcısı … sorumlu olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda kasa sayımının usulüne uygun bir şekilde yapılmadığından kasadaki açığın nasıl ve ne zaman meydana geldiğinin tespit edilemeyeceği, bu nedenle zararın yönetim ve denetim kurulu üyelerine yükletilmesinin mümkün olmadığı belirlenmiştir. 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesi gereğince yönetim kurulu üyelerinin şirket namına yapmış oldukları sözleşme ve işlemlerden şahsen sorumlu olmadıkları ancak aşağıda yazılı hallerde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı mütesellilen sorumlu olduklarının belirlenmesinden sonra sorumluluk halleri düzenlenmiştir. Belirtilen madde gereğince kanun veya esas sözleşmenin kendilerine yüklediği yükümlülükleri kasten veya ihmal sonucu yapmamalarından sorumlu oldukları belirlenmiştir. 337. Maddede ise yeni seçilen veya atanan yönetim kurulu üyelerinin, öncekilerin belli olan yolsuz işlemlerinin denetçilere bildirmeye mecbur oldukları aksi halde önceki yöneticilerin mesuliyetlerine iştirak edecekleri düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi kural olarak yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olduğu kabul edilse dahi kasa açığının elkoyma tarihinde tespit edilmediği, elkoyma tarihi olan 13.02.2014 tarihinden uzun bir süre sonra kasa açığının tespit edilmiş olması nedeniyle, bu kasa açığının elkoyma anında mı veya sonraki tarihte mi meydana geldiği konusunda herhangi bir tespit yapılamayacağından, davalı yönetim ve denetim kurulu üyelerinin meydana gelen zarardan sorumlu tutulamayacağına ilişkin mahkeme gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinafı yerinde değildir.Şirket zararı bulunduğu tespit edilmesine rağmen bu zararın davalıların yönetim ve denetim kurulu üyeliği yaptığı dönemde gerçekleştiğinin usulüne uygun delillerle kanıtlanmaması nedeniyle meydana gelen zarar ile davalıların eylemlerin arasında uygun illiyet bağı bulunduğunun kanıtlanmaması, davacı tarafça kasa açığının ne zaman, ne şekilde ve hangi tutarda olduğuna dair delilerin sunulamaması, tek taraflı tanzim edilen teftiş kurulu ve denetim kurulu raporları ile kasa açığının el konma anında mevcut olduğuna kanaat getirilemeyeceği, kasa açığının el koyma tarihinde mevcut olup olmadığının açık ve tereddütsüz olmadığı gözetildiğinde, ilk derece mahkemesi kararında bir usulsüzlük bulunmadığından bu yöne ilişkin istinaf istemleri de yerinde olmadığından davacı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20.06.2019 tarih ve 2019/715E., 2019/4705 k.sayılı kararı, aynı dairenin 23/09/2019 tarih ve 2018/4270 E.,2019/5670 K.sayılı, 23.10.2019 tarih ve 2018/4774 E.,2019/6652 K.sayılı ve aynı dairenin 2017/3079 E.,2019/305 K. sayılı kararları aynı yöndedir.).Açıklanan bu gerekçeyle, ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönünde kurduğu hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı kurum harçtan muaf olduğundan, harç konusunda karar vermeye yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.24/09/2020