Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/359 E. 2021/97 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/359
KARAR NO : 2021/97
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/09/2018
NUMARASI : 2016/529E. 2018/903K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Alım Satım)
Taraflar arasında görülen davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin verilen hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; davalı tarafın müvekkili aleyhine 19/06/2012 tarihli faturaya dayalı icra takibi başlattığını, müvekkilinin davalı tarafa böyle bir borcununun bulunmadığını, müvekkiline takip dosyasından gönderilen ödeme emrinin muhtara tebliğ edilmesi nedeniyle takipten geç haberdar olduklarını ve takibe süresinde itiraz edemediklerini, bu durumda takibin kesinleştiğini ve haciz işlemi uygulandığını, müvekkili ile davalı yan arasında ticari ilişki bulunduğunu, davalı yan tarafından müvekkili şirketinden almış olduğu kumaşlar karşılığında 19/06/2012 tarihli 34.998,62 TL bedelli fatura düzenlendiğini, dava konusu faturanın davalıya ödendiğini, bu faturadan dolayı davacının bir borcu bulunmadığını belirterek, müvekkilinin mağduriyetinin önlenmesini teminen icra dosyasının dava sonuna kadar durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, müvekkilinin icra dosyasından dolayı ödeme sebebiyle borcunun olmadığının tespiti ile takibin iptaline, davalının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davacı tarafından icra dosyasından gönderilen ödeme emrine süresi içinde itiraz etmediğini, hakkında başlatılan icra takibinin kesinleştiğini, davalının müvekkile cari hesaptan kaynaklanan farklı borçları bulunduğunu, davacı tarafından yapılan ödemelerin cari hesaptan düşüldüğünü, davacının müvekkiline takip talebinde belirtilen miktarda fatura borcunun bulunduğunu belirterek, davacının haksız ve mesnetsiz tedbir ve tazminat taleplerinin ve davanın reddine, takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yapılan yargılama sonucu dosya Mahkememizce kül olarak değerlendirildiğinde; dosya kül halinde bilirkişiye verilmiş, bilirkişi 30/05/2017 tarihli raporunda davacıya ait 2012 ve 2013 yıllarına ait yevmiye ve defteri kebir defterlerinin açılış berat onaylarının yasal süresinde olmasına rağmen envanter defterlerinin ibraz edilmemesi nedeniyle davacı yana ait ticari defterlerin kendi lehine delil olma vasfına sahip olmadığı, takdiri delil sayılabileceği kanaatine varıldığını, davalı tarafa ait 2012 yılı ticari defterinin açılış tasdiklerinin yasal süresinde olduğu, davalı yana ait ticari defterin usulüne uygun olarak tutulduğunu ve kendi lehine delil olma özelliğine sahip olduğu kanaatine varıldığını, davacı tarafın incelenen ticari defterlerinde davalı yan ile olan hesap hareketlerinin 320.01062 cari hesap kodunda takip etmekte olduğu, davalı yandan aldığı faturayı bu hesabın alacağına, davalı yana yapılan ödemenin ise bu hesabın borcuna kaydedildiğinin görüldüğünü, davacı yanın davalı taraftan 34.988,62-TL tutarında 1 adet fatura alındığı, karşılığında 35.000,00-TL tutarında çek verilerek ödeme yapıldığı ve 1,38-TL tahsilat yapıldığı, 2012 yılsonu itibariyle davalı yanın herhangi bir borç ya da alacağının kalmadığının tespit edildiği, davalı yanın 213 sayılı V.U.K 178.maddesi hükmü uyarınca ikinci sınıf tüccar olarak işletme hesabı defteri kullandığının tespit edildiği, işletme hesabı defterlerde muhteviyatı itibariyle sadece alınan faturalar, yapılan giderler ve düzenlenen faturaların kaydedildiğini, tarafların borç alacak ilişkilerinin bu defterler üzerinde tespit edilemediğini, bu nedenle davalı yanın ticari defterlerinde sadece davacı yana düzenlediği faturanın tespit edildiğini, ancak davacı yandan yaptığı tahsilatların tespit edilemediğinin görüldüğünü, davacı yanın ticari defterlerinde davalı yanın borç ya da alacak bakiyesinin bulunmadığı, davalı yan ise ticari defterlerine kaydedilen 34.998,62 TL tutarındaki davacı yan adına düzenlenen faturaya karşılık olarak davacı yandan 18/06/2012 tarih ve 32 sıra numaralı tahsilat makbuzu ile 30/01/2013 keşide tarihli …bank Laleli Şubesine 3970899 numaralı hesaba ait 3298051 numaralı çek ile 35.000,00-TL tutarında tahsilat yapıldığını, ancak çekin ödenmemesi nedeniyle 11/12/2013 tarihinde iade edildiğine dair makbuz düzenlendiğinin bildirildiğini, dava konusu faturanın ödenmesine dair ilgili çekin ödeme durumunun ilgili bankadan sorulması hususunun mahkeme takdirinde olduğunu, söz konusu çekin ödenmesi halinde davacı yanın davalı yana borçlu olmadığı, aksi halde söz konusu çekin ödenmediğinin tesipti halinde ise davacı yanın davalı yana 34.998,62 TL borçtan sorumlu olacağı kanaatine varıldığını bildirmiştir.Mahkememizce bilirkişi raporunda belirtilen çekin ibraz edilip edilmediği hususunda…bank Laleli Şubesine müzekkere yazılmış, gelen yazı cevabında çekin … … Bankası A.Ş’ye ibraz edildiği, daha sonra düzeltme hakkı kullanıldığının bildirildiği görülmüştür.Dosya kül halinde Bankacı – … Uzmanı bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişinin 11/07/2018 tarihli raporunda davacının, faturaya istinaden verdiği çeki iade alarak bankada düzeltme hakkını kullandığını ve bankaya götürerek düzeltme hakkını kullanmasının da çek bedelini ödendiği sonucunu doğurduğunu bildirdiği görülmüştür.Alınan bilirkişi raporları denetime ve hükme elverişli bulunduğundan hükme esas alınmış, bilirkişi raporlarında açıklanan gerekçelerle ve mali müşavir bilirkişinin raporunda belirttiği üzere, davacının davalıya verdiği çeki ödediğini tespit edilmesi durumunda davacının davalıya borçlu olmadığı hususu alınan bankacı bilirkişinin 11/07/2018 tarihli raporunda; …söz konusu çeki 12/06/2014 tarihinde düzeltme hakkını kullanıldığından çek bedelinin ödendiği kanaatinin oluştuğu, Yargıtay içtihatlarında da açıklandığı üzere çekin borçlunun elinde olması bedelinin ödendiğine karine teşkil edeceğinden davacının davalıya borçlu olmadığı anlaşılmış olduğundan davanın kabulü gerektiği, …” gerekçesiyle, menfi tespit davasının kabulü ile davacının İstanbul ….İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki aleyhine yapılan takipten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, İİK’nın 72/5. maddesi gereği icra takip dosyasındaki 34.998,62 TL asıl alacak üzerinden %20 oranındaki tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde: önceki beyanlarını tekrarla;Davacı tarafından dava dilekçesinde, takip konusu 34.998,62 TL tutarlı faturanın elden kısım kısım ödendiğinin ve karşılığında tahsilat makbuzları alındığının ileri sürülmüş olmasına rağmen bilirkişi raporunda ticari defterlerde faturanın çekle tahsil edildiğine ilişkin kayıt olduğu belirtilmesinden sonra davacı tarafça çeke ilişkin ödemelere istinaden tahsilat makbuzları alınmış olduğunun ileri sürüldüğünü, davacının bu beyanlarının iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olduğunu,Davacı taraf ödemeyi ispat edemediği halde davanın kabulüne karar verildiğini, davacının sunduğu tahsilat makbuzlarının müvekkili tarafından imzalanmadığını, tahsilat makbuzların tamamının … tarafından imzalanmış olduğunu, bu nedenle davacı tarafın borcun makbuzlarla ödemiş olduğunu ispat edemediğini,Müvekkilinin ticari defter ve kayıtları incelendiğinde ise, 34.998,62 TL tutarındaki faturaya karşılık olarak 30.01.2013 tarihli 35.000 TL tutarlı … çeki ile tahsilat yapıldığının çekin ödenmemesi nedeniyle 11.12.2013 tarihinde iade edildiğine ilişkin iade makbuzunun düzenlendiğinin görüleceğini, Müvekkilinin delil niteliğini haiz kayıtlarına göre çekin ödenmediği için iade edildiği yazılı delil ile sabit olduğu halde karineye itibar edilerek hüküm kurulmasının mümkün olmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satımdan kaynaklı açık hesaba dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibi nedeniyle, İİK’nın 72. maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespiti istemiyle, icra takibinden sonra açılmış bir menfi tespit davasıdır.İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.HMK’nın 115/1. maddesi uyarınca dava şartlarının bulunup bulunmadığı davanın her aşamasında resen araştırılır. HMK’nın 114/1-c maddesi uyarınca Mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir.6102 Sayılı TTK’nın 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.Aynı Yasa’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Ticari davadan söz edebilmek için, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması gerekir.Öte yandan 6102 sayılı TTK hükümlerine göre; ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK 11/1). Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanlığınca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK 11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK 12/1).İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır (TTK 15/1).TTK’nın 24 ve devamı maddelerde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler, tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığı, üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını göstermediğinden, esnaf sayılmasını gerektirmez. TTK’nın 11(1) maddesi kapsamında ticari işletme esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme olarak tanımlanmış olup, ticari işletmenin ticaret siciline kayıtlı olmaması bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez. Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık satım sözleşmesi uyarınca düzenlenen faturadan kaynaklanmakta olup satım sözleşmesi TTK’da düzenlenmediğinden, ancak taraflardan her ikisinin de tacir olması halinde, davanın nispi ticari dava olduğu kabul edilecek Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olacaktır. İşbu davada, davalının tacir sıfatını haiz olup olmadığının tesbiti gerekmektedir. Mahkemece bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu hukuki açıklamalara göre, ilk derece mahkemesinin öncelikle görevli olup olmadığı konusunda gerekli araştırmaları yapması ve yaptığ araştırma sonucunda görevsiz olduğunu tespit etmesi halinde, görevsizlik kararı vermesi gerekir.Kabule göre de; ilk derece mahkemesinin 26.10.2017 tarihli celsesinde davalı tarafa yemin deliline başvurup başvurmayacağı konusunda beyanda bulunmak için süre verilmiş, davalı tarafça süresi içinde, usulüne uygun şekilde yemin metni sunulmuştur. Buna rağmen mahkemece yemin eda ettirilmeden davanın kabulü yönünde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur. O halde ilk derece mahkemesince yukarıda belirtilen tacir-esnaf ayrımına ilişkin esaslar dikkate alınarak, gerekli araştırmalar yapılıp, davalının dava tarihi itibariyle tacir sıfatını haiz olup olmadığının tespiti yapıldıktan sonra mahkemenin somut uyuşmazlığın çözümünde görevli olduğu anlaşıldığı takdirde, az yukarıda bahsi geçen yeminin eda ettirilmesi suretiyle sonuca ulaşılarak karar verilmelidir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6.maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafça yatırılan istinaf peşin istinaf karar harcının, talep halinde iadesine,4-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair;HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.28.01.2021