Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/307 E. 2021/151 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/307
KARAR NO : 2021/151
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/06/2018
NUMARASI: 2016/526E. 2018/669K.
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin Uyarlanması
Taraflar arasında görülen sözleşmenin uyarlanması davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; mülkiyeti Maliye Hazinesine ait Kadıköy, … Mah. … ada, … parselde kayıtlı … adı ile maruf projedeki bağımsız bölümler ile 286 sayılı parselde kayıtlı taşınmazın ihale sonucu müvekkili şirket tarafından satın alındığını, bu kapsamda davalı …-Başkanlığı ile diğer davalı … A.Ş. arasında 28.10.2014 günü taşınmaz satış sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 2. maddesine göre satım bedelinin 577.000.000 TL olduğunu, kararlaştırma gereği 173.100.000,00 TL’nin peşin ödendiğini, bakiye 403.900.000,00 TL’nin ise vadeli olarak 499.826.250,00 TL olarak ödenmek üzere davalı idareye dört adet banka teminat mektubu verildiğini, sözleşmenin 4. maddesiyle alıcıya taşınmazların mevcut durumuyla sözleşmenin imzalanmasını müteakip devir ve teslim edileceğinin kararlaştırıldığını, yine sözleşmenin 5. maddesiyle sözleşmenin imzalanmasını ve tapuda devir işlemlerinin tamamlanmasına müteakip, idare tarafından müvekkili şirkete olduğu şekli ile bulunduğu yerde prensibi çerçevesinde teslim kararlaştırıldığını, yine maddenin devamında teslimin tutanakla yapılacağı; bu tutanağın sözleşmenin eki niteliğinde olduğunun kararlaştırıldığı; davalı idare tarafından sözleşmenin yapıldığı gün tapuda 403,5 konut niteliğindeki bağımsız bölüm ile … parsel sayıda kayıtlı taşınmazın müvekkili şirkete devredildiğini, sözleşmenin imzalanmasının üzerinden üç aydan süre geçmesine rağmen, bağımsız bölümler ile 286 sayılı’parselde kayıtlı taşınmazın müvekkili şirkete teslim edilmediğini, müvekkili şirketin 403 adet bağımsız bölümü satın alma sebebinin bu bağımsız bölümleri satarak vadeli ödemeleri gerçekleştirmeye dayalı olduğunu; ancak, müvekkili şirkete bağımsız bölümler teslim edilmediğinden, satışın gerçekleşme imkanı olmadığını; hal böyle olunca, müvekkili şirketten davalının ödeme edimini belirtilen vadede talep etme hakkı bulunmadığını, bu sebeple işbu davada teslimi istenen şimdilik dört adet bağımsız bölümün ödemesinin hesap edilerek teslimde gecikilen süre boyunca ödemenin ötelenmesini talep etmek zorunluluğu hasıl olduğundan bahisle, öncelikle … ada … parselde kayıtlı A blok 2 numaralı, B blok 32 numaralı, C blok 133 numaralı D blok 158 numaralı bağımsız bölümlerin müvekkili şirkete teslimi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini; daha sonra bahse konu dört bağımsız bölüm için ödenen bedellerin, teslimde geciken süre kadar ötelenmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … A.Ş. vekili savunmasında özetle; Mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararına itiraz etmediklerini, ancak, dört adet bağımsız bölüm için vadeli ödenecek taksitlerin teslimde geçen süre kadar ötelenmesine ilişkin talebin kabulünün mümkün olmadığını; ihale şartnamesinin 18. maddesinde ihale mevzuatı gereği devrin idare ve ÖYK kararına istinaden gerçekleştirileceğini, söz konusu kararın çıkmaması, gecikerek çıkması veya başka bir nedenle taşınmazın alıcıya devrinin gecikmesi veya yapılamaması sebebiyle alıcı, idare, şirket ve/veya kurumdan hiçbir zarar ve ziyan talebinde bulunamayacağı hükmünün bulunduğunu; müvekkili şirket tarafından dava konusu taşınmazın teslimini sağlamak amacıyla bütün girişimlerde bulunulduğunu, teslimin gerçekleşmemesinde müvekkili şirkete yüklenebilecek hiçbir kusur ve sorumluluk bulunmadığını belirterek, dava konusu dört adet bağımsız bölüm için ödenen bedellerin teslimde gecen gecikme kadar ötelenmesi talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı T.C. Başbakanlık … vekili savunmasında; dava konusu edilen hususun ödemezlik defi niteliğinde olduğunu; bu hakkın defi niteliği bulunduğunu ve bağımsız olarak dava konusu yapılamayacağını; müvekkili idarenin aşağıda açıklanacağı üzere edimini ifa ettiğini, davacının borcun ifasını geciktirmesinin hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu; aksi düşünülse dahi ihale şartnamesiyle sözleşme hükümlerinin davacı tarafından okunarak kabul edildiğini; davacının hiçbir şekilde borcunun ertelenmesini talep etmemeyi ve taşınmazın mevcut durumundan kaynaklanan nedenlerden dolayı idare aleyhinde talepte bulunmamayı kabul ettiğine ilişkin ihale şartnamesinin 18. maddesinde hüküm bulunduğunu; müvekkili idarenin şartname ve sözleşme hükümleri uyarınca edimini eksiksiz ifa ettiğini; müvekkili idarenin 4046 sayılı Kanun kapsamında davacıyla sözleşme imzaladığını, söz konusu sözleşmede müvekkili idarenin gerçekleştirme borcunun tasarruf işlemi olduğunu; bir başka anlatımla, taşınmazların tapu devrini davacı adına tescilini sağlamaktan ibaret olduğunu; müvekkili idarece başkaca bir devir işlemine gerek olmadan, davacının taşınmazın maliki sıfatını kazandığını; bu itibarla müvekkili idarenin borcunun taşınmaz üzerindeki inşaatın teslimiyle ilişkili olmadığını; yüklenici şirkete davacının bu ayni hakkını ileri sürmesinin mümkün olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… İş bu dava ile satım sözleşmesindeki semenin vadelerinin ötelenmesinin; uyarlama suretiyle istenmiş bulunduğu; aktin uyarlama daha çok ve önemli ölçüde uzun, sürekli ve karşılıklı taahhütleri içeren sözleşmelerde söz konusu olduğu; karine olarak ayni edimli borç ilişkilerinde uyarlamanın söz konusu olamayacağı; ne varki, bu kurala rağmen; uyarlamayı sadece sürekli edimli sözleşmelerle sınırlamak yerine kendine özgü somut olaya göre akti adaletin gerçekleştirilmesi zorunlu olan hallerin ortaya çıkması durumlarında isabeti kabul edilemeyeceği; ilkeyi gelecekte sonuç doğuracak ve ya gelecekte yerine getirecek veya ifa ile sona ermemiş sözleşmelere de uygulamanın kaçınılmaz olabileceği; bu nedenle uyarlama ilkesini mutlak şekilde sürekli edimlerde uygulayıp, sınırlamanın hak ve resafet ilkelerine aykırı sonuçlar yaratabileceği göz önüne alınarak somut olay incelendiğinde; taraflar arasındaki satım sözleşmesinin ANİ EDİMLİ SÖZLEŞME olduğu, satım bedellerinin bir kısmının vadelere bölünmüş olmasının bu gerçeği değiştirmeyeceği; alınan hükmün sadece satış bedeli ödenmesi yönünden vadeyi ifade ettiği; davacının, davalılara sözleşme uyarınca tapu devrine müteakip derhal teslimi üstlendiği; bu edimin gecikmiş olmasının davacının sözleşmedeki ediminin ağırlaştırılıp ağırlaştırılmadığının irdelenmesi gerektiği; ortaya çıkan bu durum nedeniyle de sözleşmedeki işlem temelinin çöküp çökmediği ve buna göre artık taraflarından birinin sözleşme hükümleri ile bağlı kalmasının objektif iyi niyet kurallarına göre beklenilmeyeceği durumda sözleşmeye müdahalenin o taktirde mahkemeden istenebileceği; gerek satış sözleşmesi gerekse ihaleye esas şartnamede, dava dışı yüklenici şirkete atıf yapıldığı; ihale şartnamesinin diğer hususlar kenar başlıklı 23.9 maddesi ve devamında yüklenici ile düzenlenen arsa payı devri karşılığı inşaat sözleşmeleri ve ek protokole atıf yapıldığı; yine taşınmaz satış sözleşmesinin 8. Maddesinin g bendinde alıcıya yükleniciden talepte bulunma hakkının tanındığı; devir ve teslim kenar başlıklı 5. Maddesinde, taşınmazın sözleşmenin imzalanmasına ve tapudan devir işlemlerinin sonuçlanmasına müteakip, şirket veya kurum tarafından alıcıya ‘olduğu şekilde bulunduğu yerde’ prensibi çerçevesinde konulmuş veya konulacak tüm takyidatlarla birlikte ve mevcut durumu ile devir ile teslim edileceği; bu düzenlemeye aykırı olarak teslimin gerçekleşmemesi halinde alıcının, satıcının bu davranışına bağlı doğan zararı kapsamında geç teslimden doğan kira zararının sözleşme ve ihale şartnamesinin izin vermesi halinde talep edebileceği; sözleşmedeki asli edimi alan satım bedelinin taksitlerinin ötelenmek suretiyle uyarlanmasını talep edemeyeceği sonucuna varıldığı; öte yandan davada 4 bağımsız bölüm yönünden tedbir yoluyla teslim talep edildiği; davalıların karşı çıkmadığı, bilakis muvafakat ettikleri; hal böyle olunca davacının dava açarken tamamı yönünden teslim talep etmesine de bir engel bulunmadığının anlaşıldığı; hatta kabul beyanı üzerine bu yönde ıslah ya da yeni bir dava açmak suretiyle istenen amaca davacının ulaşabileceği; huzurdaki davada ayni edimli sözleşmedeki satım bedelinin taksitlerinin vadelerinin ötelenmesinin talep edildiği; tapuda satıcı tarafından fiilen devir yapılmadığı taşınmazlarla mülkiyetin tescil ile geçtiği, davacı tarafından satışına engel teşkil etmediği; her ne kadar davacı alıcıların fiilen bağımsız bölümleri göremediği; bu nedenle satamadığını ileriye sürmüşsü de; bu hususun sözleşmedeki işlem temelinin çöktüğü ve davacı alıcının davalıya olan edimini ağırlaştığı ve sözleşmedeki edim dengesini bozduğu sonucuna varılamadığından davanın reddi gerektiği kanaati oluşmuş, davacı tarafın yeniden rapor alınması talepleri bu nedenle yerinde görülmediği, …” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde: önceki beyanlarını tekrarla; Davalı tarafın sözleşme ile üstlendiği tapu devri ve teslim şeklinde iki asli edim olduğunu, Müvekkili şirketin de iki aşamalı olmakla birlikte peşinatı ödemek ve teminat mektuplarını teslim etmek, daha sonra da vadelerinde taksitleri ödemek şeklinde tek bir asli edimi bulunduğunu, davalı taraf kendi asli edimini zamanında yerine getirmediği için müvekkili şirketinde asli edimini, gecikilen sürede yerine getirmek istemediğini, Bir kişinin en az iki milyon TL ödeyerek satın alacağı bir daireyi görmeden, siteden bile içeri girmeden alabileceğinin kabulünün iddia edilmesinin, gerçeklikle, mantıkla ve hukukla izah edilemeyeceğini,Gecikmenin müvekkili şirketin sözleşmedeki ödeme edimini ağırlaştırıp ağırlaştırmadığının tespitinde, mahkemenin sözleşme konusu taşınmazın ne olduğu ve ödemenin ne şekilde gerçekleştirileceği hususlarını yeterince tetkik etmemesinden kaynaklandığını,Sözleşme ile satın alınan malın, 403 adet bağımsız bölüm olduğunu, 403.900.000 TL’lik ödemenin ise 4 yılda toplam 499.826.250 TL olarak yapıldığını, müvekkili şirketin 4 yılda yaklaşık 100 Milyon TL faiz ödediğini, mahkemenin, müvekkili şirketin neden 100 milyon gibi bir faiz ödemeyi kabul ettiğine ilişkin bir değerlendirme yapmadığını, Önceden de ifade ettikleri gibi müvekkili şirketin TBK’nın 97. maddesi kapsamında davalı idareye karşı ödemezlik def’ini ileri sürme hakkı olduğunu, taraflar arasında imzalanan satış sözleşmesi dikkate alındığında bir kısım ödeme -tapu devri- anahtar (fiili) teslim edimlerinin aynı anda, dava konusu yapılan taksitlerin ise teslimden sonra ödemesinin gerçekleşmesi gerektiğinin anlaşılacağını, bu konuda da hukuki mütalaada değinildiğini,İlk derece mahkemesi karanının HMK’nın 297. maddesine aykırı şekilde sadece iddia, savunma ve bilirkişi tarafında düzenlenen rapora yer verildiği, kararın gerekçeli olmadığını, davadaki haklılıklarının teyidini sağlayan ve dosyada mevcut olan Prof. Dr. … ve Prof. Dr. … hukuki mütalaalarına atıf yapılmadığını, hangi hukuki ve mantıki gerekçelerle bu görüşlerin kabul edilmediğinin açıklanmaması kararın eksik olduğunun göstergesi olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının gerekçesiz, usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek; kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taşınmaz satış sözleşmesi gereği teslimi kararlaştırıldığı halde teslim edilmeyen taşınmazlardan şimdilikdört adedinin teslimi ve taşınmaz bedellerinin ödenmesi için belirlenen vade tarihlerinin daha ileri tarihlere ötelenmesi istemlerine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasında düzenlenen 28.10.2014 tarihli taşınmaz satış sözleşmesinin ”Şirket ve/veya İdare ve /veya Kurumun yükümlülükleri” başlıklı 4.maddesinde, ”Alıcı, taşınmazın satışına ilişkin şartnamenin 16. maddesindeki yükümlülükleri bilerek sözleşmeyi imzaladığını ve bunlara uygun davranacağını kabul, beyan, taahhüt eder. Taşınmaz alıcıya mevcut durumuyla sözleşmenin imzalanmasını müteakip devir ve teslim edilecektir. Şirket ve/veya idare ve /veya Kurum, taşınmazın tapu siciline alıcı adına tescilinden sorumludur.” şeklinde düzenleme olduğu, yine aynı sözleşmenin ”Devir ve Teslim” başlıklı 5. maddesinde ”Taşınmaz, sözleşmenin imzalanmasını ve tapuda devir işlemlerinin sonuçlanmasına müteakip şirket veya kurum tarafından alıcıya ‘olduğu şekli ile bulunduğu yerde’ prensibi çerçevesinde, konulmuş veya konulacak olan tüm takyidatlarla birlikte ve mevcut durumu ile devir ve teslim edilecektir. Taraflar arasında devir teslime ilişkin devir/teslim tutanakları düzenlenecektir. Söz konusu devir teslim tutanakları sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olup devir teslim işlemi gerçekleştikten sonra sözleşmenin eki addolunacaktır. … ” şeklinde düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Taşınmazların tamamının tapu sicilinde davacıya devredildiği, ancak sadece dört adet bağımsız bölümün İstanbul Anadolu 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/51 esas sayılı 12.02.2015 tarihli tedbir kararı gereğince tutanak mukabilinde 18.02.2015 tarihinde davacıya teslim edildiği anlaşılmaktadır. İstanbul Anadolu 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/11 D.İş sayılı dosyası ile Kadıköy … Mahallesi … ada, … parselde kayıtlı ana taşınmazda yüklenici … ile İstanbul Defterdarlığı arasında ”Kat Karşılığı İnşaat İşine ait Genel Ve Ortak Esasları Belirleyen Sözleşme” kapsamında bağımsız bölümlerin teslime hazır hale getirilip getirmediği, eksik ve ayıplı işler bulunup bulunmadığı varsa ne kadar sürede giderileceği, ortak alanların musap ve projesine uygun hale getirilip getirilmediği yönünde rapor hazırlanmıştır. İlk derece mahkemesince alınan 09.08.2018 tarihli hesap bilirkişi raporunun incelenmesinde, taşınmazların mülkiyeti tapuda devir edildiği, ayrıca fiilen teslimin yapılmadığı, ancak davacının bağımsız bölümleri görememesi sebebiyle satamadığını ileri sürmüş olmasının sözleşmedeki işlem temelinin çöktüğü ve davacı alıcının davalıya olan edimini ağırlaştırdığı anlamına gelmeyeceği, dolayısıyla esasen somut olayda uyarlamanın uygun olmadığı belirtilmekle, uyarlama miktarı yönünden davaya konu dört bağımsız bölümün peşinattan sonra takside esas tutarın 3.665.394,60 TL olduğu her bir taksitin ana para tutarının 916.348,65 TL olduğu, basit %9.5 faizden ilgili takside yansıyan tutara göre her bir taksitin öteleneceği tarihin ve ödeneceği tutarın ayrı ayrı raporda gösterildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekili rapora karşı itiraz dilekçesinde, karşı tarafın teslim edimini aslı edim mi yoksa tali edim mi olduğunun raporda açıklanması gerektiğini, alıcısı tarafından fiziken görülemeyen bir bağımsız bölümün satışının taraflarınca yapılmasının beklenemeyeceğini, söz konusu bağımsız bölümleri satamadığı için gerekli finansal kaynağı yaratamayan ve 500.000.000,00TL gibi bir bedel ödemek zorunda kalan müvekkili şirketinin teslimin yapılmamasından ötürü mevcut koşullarda durumununun nasıl ağırlaşmadığının raporda açıklanmadığını, taraflarınca dosyaya sunulan mutala ile rapor arasındaki çelişkinin giderilmediğini belirterek, dosyanın öğretim görevlisi bir bilirkişiye yeniden tevdini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince alınan 11.09.2017 tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinde; 285 parselde yer alan bağımsız bölümler ile 286 parselde yer alan arsanın toplam satış bedelinin satış sözleşmesinde 577.000.000,00 TL olarak belirlendiği, davada talep edilen dört adet bağımsız bölümün sözleşmedeki satış değerleri dikkate alındığında dava tarihi itibariyle bu taşınmazların bu 4 adet taşınmazın toplam değerinin 5.393.366,00 TL olacağı, sözleşmede kararlaştırılan 285 ve 286 parsellere ilişkin taksit bedelleri göz önünde bulundurularak dava konu dört bağımsız bölüme ilişkin olarak ötelenmesi gereken bedelin 1.002.958,00 TL olduğu yönünde değerlendirme yapılmıştır.
Dosya içerisindeki 01.01.2016 tarihli hukuki mütalaanın incelenmesinde; mutalanın davacı vekilinin talebi üzerine alındığı, tarafların davacı alıcının satım bedelini ödeme borcunun bir kısmını taksitler halinde ödeyeceğini kararlaştırmış olduklarını, sözleşmenin 4.maddesinde, ” taşınmaz, alıcıya mevcut durumuyla sözleşmenin imzalanmasına müteakip devir ve teslim edilecektir. ” 5. maddesinde, ”taşınmaz, sözleşmenin imzalanmasını ve tapuda devir işlemlerini sonuçlanmasına müteakip şirket ve kurum tarafından alıcıya tüm takyidatları ile birlikte mevcut durumda devir ve teslim edilecektir ” şeklinde düzenlemeler gereği davalı satıcının taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının devri dışında zilyetliğin devri, yani teslim borcunun da bulunduğu, davalı satıcının sözleşme konusu taşınmazların mülkiyeti devir borucunu 28.10.2014 tarihinde yerine getirdiği, ancak zilyetliği devretmediği, alıcının davacı satıcılara muhtelif ihtarnameler gönderdiği, bahsi geçen sebeplerle davacı satıcılar açısından borçlunun temerrütünün koşullarının gerçekleştiği, İstanbul Anadolu 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/51 esas sayılı dosyası kapsamında, davacının dört adet bağımsız bölüm üzerindeki zilyetliğin devrinin mahkeme aracılığı ile temin ettiği anlaşılmakla, devir teslim borcunun kısmen ifa edildiği, ancak geriye kalan taşınmazlar açısından satıcının temerrütünün halen devam ettiği, bu sebeple davacı alıcının TBK’nın 97. maddesi kapsamında ödemezlik define başvurabileceği ve temerrüte düşmeksizin taksit borçlarını ödemekten imtina edebileceği, davacının söz konusu bağımsız bölümlere üçüncü kişilere satmak veya kiralamak suretiyle gelir elde etmek amacıyla satın aldığı, TMK’nın 4. maddesiyle verilen takdir hakkı ve TBK’nın 51. maddesi hükmü gereğince hakimin borçlusu temerrüte düşen alacaklının gecikme sebebiyle uğradığı zararı ifa zamanı değiştirmesi suretiyle yani sözleşmeye müdahale ederek tazmin edilmesine de hükmedebileceği yönünde değerlendirme yapılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 2.maddesinde yapılan düzenlemede; ”Satım bedelinin vadeye bağlanan 403.900.000,00 TL sinin azami 12 ayda bir ödeme yapmak kaydıyla en çok 48 ayda ve eşit taksitlerde vadeye bırakılan tutar üzerinden ödeme tarihleri ile hesaplanacak vade farkları ile ödeneceği, toplam satış bedelinin vadeye bırakılan ana para ve vade tutarı için vade başlangıç tarihinin sözleşmenin imza tarihi olduğu; vadeye bağlanan tutar ödeme tarihi itibariyle hesaplanacak vade farkları ile birlikte ödeneceği sözleşme bedelinin vadeye bağlanan tutarına yıllık %9,5 oranında basit faiz uygulanacak olup vade farkı ödemelerinin satış bedeli taksit ödemeleri ile aynı tarihte yapılacağı, alıcının ödemenin herhangi .bir sebeple tamamen veya kısmen iadesi ve/veya satış bedelinden indirilmesi hususunda talep hakkı bulunmadığını kabul ve taahhüt ettiği, vadeye bırakılan bakiye meblağın vadesinin uzatılmasının hiçbir şekilde talep edilemeyeceğini, … ” kaleme alınmıştır.Satıma/ihaleye esas şartnamenin “Devir ve Teslim” kenar başlıklı 18. maddesinde, ”İgili mevzuat gereğince devirde; idare veya ÖYK kararına istinaden gerçekleştirilecektir. Söz konusu kararın çıkmaması, gecikerek çıkması veya başka bir nedenle taşınmazın alıcıya devrinin gecikmesi veya yapılamaması sebebiyle alıcı, idare, şirket ve/veya Kurumdan hiçbir zarar veya ziyan talebinde bulunamaz .”şeklinde düzenleme mevcuttur.Yukarıda bahsi geçenlerin ışığında, somut olayda davacı vekili sözleşmedeki teslim borcunun zamanında ifa edilmemesinden kaynaklı olarak zarar tazmin talebinde bulunmamış, davalının sözleşmesel edimi olan teslim borcunu yerine getirmemiş olduğundan bahisle müvekkilinin bağımsız bölümlerin satışını gerçekleştiremediği, dolayısıyla müvekkilinden belirlenen vadelerde ödeme yapmasının da beklenmeyeceğini öne sürerek, sözleşmede kararlaştırılan taksitlere ilişkin vade tarihlerinin ötelenmesini talep etmiştir. Her ne kadar davacı tarafından dosyaya ibraz edilen mütaalada, davacı açısından ödemezlik definin ileri sürülebileceği koşulların oluştuğu, dolayısıyla hakimin müdahalesi çerçevesinde davacının edimsel yükümlülüğü açısından TMK’nın 4 ve TBK’nın 51. Maddelerinin verdiği yetkiyle sözleşmenin vade tarihlerinin ötelenmesine karar verilebileceği, sözleşmede davacı aleyhindeki hükümlerin haksız genel işlem koşulu niteliğinde olduğu yönünde hukuki değerlendirmeler yapılmış olsa da HMK’nın 33.maddesi uyarınca, mahkeme, Türk hukukunu resen uygulayacağından, bu hukuki değerlendirmeler Dairemizce benimsenmemiştir. Çünkü, TMK’nın 4. maddesi, kanunun hakime takdir hakkı verdiği durumlarda bu takdir hakkının ne şekilde kullanılacağına ilişkindir. Hakime sözleşme vadelerini öteleme yetkisi veren açık bir kanun hükmü yoktur. Hakimin sözleşmeye müdahalesine imkan veren düzenleme TBK m.138’de yer almakta ise de aşağıda açıklanacağı üzere, o kurumun aradığı objektif koşullar somut olayda yoktur. Yine, TBK’nın 51. maddesi, tazminatın miktarının belirlenmesiyle ilgili olup somut olayda uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Diğer taraftan, davacı tacir olup TTK’nın tacir olmaya bağladığı hukuki sonuçlar itibariyle tedbirli davranmak zorundadır. Bu nedenle sözleşmedeki bazı hükümlerin, dürüstlük kuralına aykırı haksız işlem şartı olduğu gerekçesiyle geçersiz olduğunu ileri süremez. Dosyanın incelenmesinde davanın 03.02.2015 tarihinde açıldığı, davacının 24.10.2015, 23.10.2016, 24.10.2017 ve 24.10.2018 tarihlerinde kesin vadeye bağlanmış olan taksitlerinin vadesinde ödenmesinin ötelenmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davacı açısından bahsi geçen taksit tutarları yönünden temerrüt oluşmadan davacı eldeki davayı açmıştır. Davacının ödemezlik define ilişkin savunma haklarını, kendisinden satım bedeli talep edildiğinde kullanmak kendi inisiyatifindedir. Nitekim yukarıda anılan hukuki mütalaada da davacının bu hakkına işaret edildiği görülmektedir. Eğer davacı, karşı tarafın ödeme talebine karşı ödemezlik define dayanırsa, koşullarının bulunup bulunmadığı o uyuşmazlık içinde değerlendirilecektir. Yine, hukuki mütalaada işaret edildiği üzere, akdin zamanında ifa edilmemesinden kaynaklı olarak TBK’nın 118. maddesinden kaynaklı hakların kullanılması, ortaya çıkan zararın tazminin talep edilmesi veya TBK’nın 128 vd. Maddelerindeki imkanların kullanılması da mümkün olup, eldeki davada bu talepler yer almamaktadır.Yani, somut olayda hakimden istenilen mevcut sözleşmenin vade yönünden uyarlanması (ödeme vadelerinin ötelenmesi için hakimin müdahalesi) talebinden ibaret olup, ödemezlik definin kullanılmasına ilişkin hususlara yönelik değerlendirmelerin ve tazminat hukuku kapsamındaki değerlendirmelerin, taleple bağlılık ilkesi gereği, iş bu yargılamaya dahil edilerek tartışılması mümkün değildir.Davaya esas sözleşme, gayrımenkul satım sözleşmesi olmakla, uyarlama talebi bağlamında sözleşmenin irdelenmesi gerekmektedir. Alıcı konumundaki davacının uyarlama talebinde bulunabilmesi için her şeyden önce uyarlamaya konu ettiği sözleşmenin nitelik itibariyle buna cevaz vermesi gerekmektedir. Taraflar arasındaki 28.10.2014 tarihli taşınmaz satış sözleşmesinin Ankara Doğal Elektrik … A.Ş. ile Birleşik Gayrimenkul Geliştirme … A.Ş. arasında yapıldığı, sözleşmeye konu edilen taşınmazların İstanbul İli, Kadıköy İlçesinde kain, …parselde kayıtlı Özelleştirme Yüksek Kuruluna isabet eden bağımsız bölümlerin satışına ilişkin olduğu, ödemenin 48 ay vade ile taksitler halinde yapılacağı kararlaştırılmıştır. Sözleşme konusu olan borç, niteliği itibariyle ani edimli olmasına rağmen taraflarca kısım kısım ifası kabul edilmiş olsa da ani edimli bir sözleşmenin varlığını kabul etmek gerekmektedir. Bu nedenle taksitli sözleşmeler, ayni edimli sözleşmeler olarak kabul edilmelidir (Ormancı, Altınok, Pınar, Sürekli Borç İlişkilerinin Haklı Sebeple Feshi, Ankara , 2011,s. 29). Diğer bir deyişle, emprevizyon nazariyesi ani edimli sözleşmelerde uygulanamaz. Zira edim yerine getirildikten sonra artık şartların ağırlaştığı vs. söz konusu olamaz. Bu ilkenin sürekli (sürekli edimli) borç ilişkilerinde uygulanabileceği ise kuşku götürmez. Bu ilkenin gelecekte sonuç doğuracak, veya gelecekte yerine getirilecek yahut derhal ifa ile sona ermemiş sözleşmelerde de uygulanabileceğinin benimsenmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 3.2.1988 gün ve 1987/11-411 E, 1988/66 K. sayılı ilamı). İlk derece mahkemesi kararında belirtildiği üzere, bir an için bu sözleşme türü için davacının uyarlama talep edebileceği düşünülse bile, somut olayda hakimin sözleşmeye müdahalesi koşullarının bulunup bulunmadığının, yani TBK’nın 138.maddesinde aranan objektif koşulların bulunup bulunmağının ortaya konulması gerekir.Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası, 6098 Sayılı TBK’nın yasalaşması sırasında benimsenmiş ve anılan Kanun’un 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiştir. Anılan madde, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmünü amirdir. Görüldüğü üzere, TBK’nın 138. maddesi uyarınca hakimin sözleşmeye müdahalesinin istenebilmesi için, sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen veya öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkmış olması ve bu olağanüstü durumun, edimler arasındaki dengeyi katlanılamayacak ölçüde bozmuş olması gerekir. Somut olayda davacının iddiaları, davalının kusuruyla edimini yerine getirmemesine dayanmaktadır. Bu durumda yasadaki uyarlama koşullarının bulunmadığı açıktır. Yani uyarlamanın koşulu olan, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya” çıkması durumu, somut olayda söz konusu değildir. Bu nedenle, somut olaydaki iddia kapsamında da TBK’nın 138. maddesinin uygulanması ve vade yönünden sözleşmeye müdahale edilmesi mümkün görülmemektedir.Taraflardan biri edimini zamanında ifa etmezse, diğer taraf TBK’nın 118. maddesi uyarınca bundan kaynaklanan zararı talep edebileceği gibi, kendisinden karşı edimin ifası talep edildiğinde ise TBK’nın 97. maddesinin verdiği savunma imkanından yararlanabilir. Ancak, bir tarafın kusuruna, yani kusuruyla edimini ifa etmemiş olmasına dayanılarak TBK’nın 138. maddesi uyarınca uyarlama talep edilemez. Bu sebeplerle ilk derece mahkemesinin uyarlamanın koşullarının bulunmadığına dair değerlendirmeleri isabetli bulunmuştur.Diğer taraftan, dava dilekçesinde dört adet bağımsız bölümün tedbir yoluyla teslimi de talep edilmiştir. Bu taşınmazlar tedbiren davacıya teslim edilmiştir. Taşınmazların mülkiyeti, tescille davacı yana geçmiş olduğundan, davacının mülkiyet hakkının verdiği imkanları kullanması ve teslimi talep etmesi her zaman mümkündür. Eldeki davada, satıma konu taşınmazların teslimi konusunda esasa ilişkin bir talep yoktur.Özetle somut olayda, TBK’nın 138. maddesi uyarınca hakimin sözleşmeye müdahalesi için gerekli objektif koşulların hiç birisi mevcut olmayıp, ödeme vadelerinin ötelenmesini sağlayacak başkaca bir hukuki kurumun da bulunmadığı; davacının, satım sözleşmesinden doğan teslim borcunun vaktinde ifa edilmemesi nedeniyle tazminat talep hakkı saklı olup bu davaya konu edilmediğinden, tazminatla ilgili bir değerlendirme yapılamayacağı; davacının mülkiyetten kaynaklanan haklarını ve bu bağlamda satıma konu bağımsız bölümlerin teslimini talep hakkı bulunmakla birlikte, davacının iş bu davada teslime yönelik esasa ilişkin bir talebinin bulunmadığı, sadece bu konuda ihtiyati tedbir talep edildiği; yine, davacıdan karşı edim olan satım bedelinin talep edilmesi halinde TBK’nın 97. maddesindeki ödemezlik defini her zaman ileri sürebileceği, ödemezlik definin ancak bir alacak talebine karşı ileri sürülebilecek savunma olup, önceden ayrı bir dava olarak görülmesinin mümkün olmadığı kanaatine varılmakla, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 23,40 TL karar harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 11.02.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olarak karar verildi.