Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/292 E. 2019/396 K. 14.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/292
KARAR NO : 2019/396
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2018/475 Esas
KARAR TARİHİ: 27/12/2018 tarihli ara kararı (İhtiyati tedbire itirazın reddi ara kararı)
DAVA: Tazminat (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen esasa ilişkin dava içinde verilen ihtiyati tedbir kararına itirazın reddine yönelik olarak verilen karara karşı, süresi içinde itiraz eden davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; bu davada müvekkili davalı bankadan kullanmış olduğu kredi borcunu erken kapatma hakkı çerçevesinde tam olarak ödendiğini, buna rağmen davalı banka tarafından ipoteğin fek edilmediği, re’sen kredi tahsilatlarına devam edilmesi sebebiyle müvekkil şirketin borçlu olmadığı hasebiyle vaki ipoteğin fekki talep edildiğini, bu davada İcra ve İflas Kanunu uyarınca ikame edildiği bir menfi tespit talebi bulunmadığı, müvekkil şirket hakkında davalı banka tarafından başlatılmış herhangi bir icra takibi de bulunmadığını, Mahkeme heyet çoğunluğunun tarafından atıf yapılan yargı içtihatlarında yer alan menfi tespit davaları, bir icra takibinin de iptali talepli olup İcra ve İflas Kanunu temelli menfi tespit davaları olduğunu, bu sebeple, somut olay bakımından emsal teşkil etmesinin mümkün olmadığı kanaatinde olduklarını, müvekkili borçlu olmadığının tespitine yönelik talebin tartışılmaz yegâne amacı, asıl gaye ve talepleri olan ipoteğin fekkinin sağlanması ve işbu kredi ilişkisinin son bulması sebebiyle müvekkili mülkiyet hakkına sahip bulunduğu taşınmaz üzerinde serbest olarak tasarrufta bulunmasının temini olduğunu, ipoteğin fekki talebi ile borçlu olmadığının tespiti iç içe geçmiş iki talep olup birinin sonucu diğer talebi doğrudan etkilediğini, bu davanın yalnızca ipoteğin kaldırılması için açılmış olsaydı, mahkemenin öncelikle ipotek akdini ve ardından ipotek akdinin sebebi de olan ve ipoteğin yapılmasının bir şart olarak düzenlendiği kredi sözleşmesini inceleyeceğini ve yine dava dilekçesinde talep edilen sonuca ulaşılacağını, Mahkeme tarafından müvekkili ile davalı banka arasındaki ticari ilişki, defterler ve kayıtlar incelenerek borcun bulunup bulunmadığı hususu da ipoteğin fekki talebine istinaden birlikte inceleneceğini, bu sebeple işbu borçlu bulunmadığının tespitine yönelik taleplerinin ipoteğin fekki talebi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ve harç hesaplamasına gerek olmadığını, Mahkeme Heyet Başkanı tarafından davanın özüne yönelik yapılan değerlendirmeye katıldıklarını ve aksi yönde bir değerlendirmenin anayasal güvence altında olan mahkemeler nezdinde dava açma haklarına ve hak arama hürriyetlerine engel teşkil edeceğini belirttiklerini, aksi bir düşüncenin, Anayasal hak talep etme özgürlüğü önünde fiili/hukuki engel olarak art niyetli davalılar tarafından savunma kisvesi adı altında ve mağdur ettikleri kimselerin mağduriyetini daha da artırmak amacıyla kullanılabileceği, tartışmadan vareste olduğunu, borcunu ödemiş bir memurun Anayasal hakkını kullanarak adalet arayışında, davasının görülebilmesi için karşısına bir de kredi üst tutarı/limiti olan 100.000,00 TL’lik nispi harç sorumluluğunu çıkarılmasının ne denli hakkaniyetli olduğunu, müvekkili borcunu basiretli ve namuslu bir tüccar olarak ödediğini, fiili olarak istihdam ettiği 1293 SGK’lı çalışanın maaşını, geciktirmeden ödediği SGK primlerini, 1 TL dahi borcu olmayarak ifa ettiği tüm vergisel mükellefiyetlerini ve sayıları 200’e yaklaşan mağazalarını ayakta tutabilmek amacıyla, helal para ile mülkiyetini iktisap ettiği malvarlığı üzerinde tasarruf yapmaya, bir hastanın ameliyat esnasında kana olan zarureti kıvamında ihtiyacı olduğunu, kredi sözleşmesi ve ipotek sözleşmesi olarak iki ayrı hukuki dayanak bulunmadığını, söz konusu ipotek işbu kredi sözleşmelerinden kaynaklı borçların teminatı olarak tesis edildiğini, bu itibarla müvekkili ile davalı arasında yapılmış olan ipotek akdi, sebepten ari, tek başına tarafların başkaca bir sebebe dayanmadan yaptıkları bir sözleşme olmadığını, hiçbir tacir, sebebi olmaksızın bir borç altına, üstelik çok değerli taşınmazlarını rehin ederek, giremeyeceğini, somut uyuşmazlıkta da, müvekkil şirket, davalı bankadan kullanacağı kredi bedelinin teminatı olarak işbu ipotek akdinin yapıldığını, taraflar arasında 01.07.2016 tarihinde imzalanan ilgili krediye ilişkin Bağlayıcı Olmayan Prensip Anlaşmasının Teminat başlıklı bölümünde bu durum düzenlendiğini, taraflar, kredi sözleşmesinde, söz konusu kredinin kullandırımı, ilgili ipotek akdinin yapılması şartına bağlandığını, davalı banka ile şirket arasındaki ilişkide iki ayrı hukuki dayanak bulunmadığını, kredi sözleşmesinden kaynaklı alacakları teminen imzalanmış bir ipotek akdi bulunduğunu, bu sebeple, ayrı ayrı harç hesaplaması yapılması usul ve yasaya aykırı olacağını, Mahkeme tarafından harcın tamamlatılmasına yönelik 09.10.2018 tarihli 3 no’lu ara karardan rücu edilmesini talep ettiklerini, Mahkeme heyet çoğunluğu harca ilişkin hesaplamayı ve mantığı ortaya koyarken, dava tarihi itibarıyla esas olan farazi ve davalının örtülü savunma ve beyanları çerçevesinde beyan ettiği rakamları dikkate aldığını, 02 Mayıs 2018 tarihinde borcu bütünüyle kapatılmasına rağmen, Eylül 2018 dönemine değin … POS Sözleşmelerinden gelen paralardan aylık kredi taksitleri, vaki bütün ödeme ve kapama münasebetiyle mükerrer olarak tahsil edildiğini ve Eylül ve Ekim 2018 döneminde ise “TEMERRÜT TEHDİDİ” altında ödemek durumunda bırakıldığını, bu mükerrer ödemelere ve temerrüt tehdidi ve bankacılık sistemi nezdindeki ticari ve hukuki itibarımızı zedeleme amacıyla yapılan tahsilatlara ilişkin dekontlar ve bu hususlara ilişkin keşide ettikleri ihtarnameler de Mahkemece dikkat edilmesini, Mahkeme tarafından 528.596,94-TL eksik harcın bulunduğu ve işbu harcın tamamlanması gerektiğine yönelik karar verilmesi ve bu kararın tarafların tebliği akabinde ve üzerinden 2 iş günü dahi geçmeden, şirket tarafından işbu harcın tamamlanması ve davalı banka ile işbu haklı hukuki mücadelelerinin ticari varlıklarının son anına kadar devamı amacıyla … Bankası’ndan bankasından 530.000,00-TL bedelli 6 ay vadeli aylık %3,08 yıllık %36,96 faiz oranı ile kredi kullanımı gerçekleştirmek zaruretinde kalındığını, 09/10/2018 tarihli 2 ve 3 numaralı ara karardan rücu edilerek, davalı banka tarafından Euro para birimi ile haksız olarak yapılan kredi tahsilatlarının durdurulmasını, teminatsız olarak tedbiren hükmedilmesine yönelik taleplerinin tekrar değerlendirilmesini, davalı banka lehine … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … pafta, …. Ada ve …Parselde bulunan arsa üzerinde 01.07.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile tesis edilmiş olan 20.000,00-TL bedelli 1. ve 2. dereceden teminat ipoteklerinin, ülkenin içerisinde bulunduğu zorlu ekonomik koşulların müvekkili şirketin finansal yapısında geri dönülmez zararlara ve şirketi 3.kişilere karşı mevcut sair maddi yükümlülüklerini ifada acze düşürmeye mahal vermeden bertaraf etmek amacıyla, acil ihtiyacı olan finansman gereksinimini temin etmek amacıyla kullanacağından, makul bir teminat karşılığında tedbiren fek edilmelerine karar verilmesini talep etmiştir.Bu talep üzerine ilk derece mahkemesince 26.10.2018 tarihli kararla, kredi tahsilatlarının durdurulması isteminin, buna dayanak dava değeri olan 10.952.829,50-TL’nin %30 (3.285.848,85-TL) oranında teminat yatırılması kaydı ile kabulüne teminat karşılığında karar verilmiştir. Mahkeme, davacı vekilinin talebi üzerine verdiği 03.12.2018 tarihli ara kararında, 26/10/2018 ve 12/11/2018 tarihli ara kararları gereğince, kredi tahsilatlarının durdurulması isteminin, buna dayanak dava değeri olan 10.952.829,50-TL’nin %30 (3.285.848,85-TL) oranında teminattan, dava tarihinden sonra yatırılan 3.207.492,34-TL kısmi ödemenin mahsubu ile bakiye 78.356,51-TL teminat yatırılması kaydı ile kabulüne karar verilmiştir. İhtiyati tedbir kararına karşı davalı banka vekili tarafından süresi içerisinde itiraz edilmiştir. Davalı vekili ihtiyati tedbire itiraz dilekçesinde; eda amaçlı tedbir kararı verilemeyeceğini, dellilerde değişiklik olmaksızın daha önce reddedilen tedbir kararının kabulünün yerinde olmadığını, tedbir kararı ile nihai sonuç doğuracak şekilde karar verilemeyeceğini, tedbir kararının gerekçesinin olmadığını, İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesi kapsamında bir tedbir kararı verilmemiş olduğunu, HMK’nın 393. maddesi gereğince bir haftalık süre içerisinde tedbir kararının uygulanmasının talep edilmediğini, pos hesaplardan temlikle gelen mülkiyeti müvekkiline ait tahsilatların teminattan düşürülmesinin yasal olmadığını ileri sürmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 27/12/2018 tarihli, 2018/475 sayılı kararında; “…İhtilafa konu kredi sözleşmesi TL ödemeli Euro kredisi olup, sözleşmede erken ödeme halinde hangi kur üzerinden ödeme yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığı ancak Avrupa Tipi Knock Out-In Çapraz Para Takası sözleşmesi gereği kur artış riskini Euro 5 TL ye ulaşana kadar bankanın 5 TL’yi aşınca kredi kullananın üstlendiği, Avrupa Tipi Knock Out-In Çapraz Para Takası sözleşmesi ile Bankanın kurdaki artış nedeniyle oluşacak riskten ters işlem ile kendisini koruması hükmü ve sözleşmede erken ödeme halinde sabitlenen kur üzerinden değil de güncel kur üzerinden ödeme yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmaması dikkate alındığında HMK 389. Maddedeki “gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi ” ve yaklaşık ispat tedbir şartlarının oluştuğu; Kanun koyucunun tüm uyuşmazlıkları öngörerek ihtiyati tedbir şekillerini normatif düzenleme yoluna gitmesinin mümkün olmadı, somut uyuşmazlıkta olduğu gibi kredi kullananın temerrüde düşülmesi halinde bu durumun Merkez Bankası’na bildirilmesi durumunda oluşacak zararın uyuşmazlık konusu kredinin takibe konulmasından daha fazla zarar verebileceği, buna göre HMK 391/1. Maddesindeki “…gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir” düzenlemesi kapsamında verilen mahkemenin ihtiyati tedbir kararında bir hata bulunmadığı;Resmi belgenin gerekli tüm imzaların atılması anında oluştuğu, UYAP’ta oluşturulan belgeler açısından ise bunun e-imza ile katip ve mahkeme heyetinin tamamı tarafından imzalanması anında oluşacağı, ancak fiiliyatta karar tarihinin UYAP’ta belgenin (kaydedilme) oluşturulma tarihi olarak sistemsel tanımlanmış olduğu, heyet halindeki mahkemelerde evrakın üyelerden onaydan geçerken birçok defa düzeltmeye uğrayabilmesi nedeniyle varsayımsal karar tarihinin en son imzayı atan üyenin tarihi olarak her defasında düzeltmenin mümkün olmadığı, bu düzeltmenin yapılması halinde dahi en son onayı yapan üyeden önce imza atan üye ve katiplerin e-imza larının yok olacağı ve imza sürecinin başa döneceği, buna göre ihtiyati tedbir kararının UYAP üzerinden en son e- imza atıldığı tarih olduğunun sabit olduğu, tarafların da UYAP üzerinden tedbir kararını ancak tüm e-imzalar tamamlandıktan ve katibin e-imzaları tamamlanmış belgeyi dosyasına aktardıktan sonra görebileceği ;Tedbir kararı “02.05.2018 tarihinden sonra … ve … nezdinde bulunan Pos hesaplardan davalı bankaya intikal eden tutarların tespiti ile dava tarihi itibariyle 640.248,70 TL’ye ulaşan tutarın 02.05.2018 tarihinden itibaren ticari kredilere uygulanan en yüksek faizi ile ” talebi kapsamında kaldığı zanlıyla verilmemiş olup, “borçlu olmadığınını tespiti” talebi kapsamında verildiği ve buna göre dava tarihinden sonra yapılan tahsilatların tedbirin amacı da dikkate alınarak teminattan düşülmesinin hakkaniyet ve usule uygun olduğu kanaatine varılmış ve tüm bu nedenlerle ihtiyati tedbir kararına itirazın reddine karar verilmesi gerektiği…” gerekçesiyle, dosya içeriği deliller ve ihtiyati tedbir kararınıngerekçeleri itibari ile yerinde görülmeyen ihtiyati tedbire ilişkin itirazın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı ihtiyati tedbire itiraz eden davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yasal şartlar oluşmamasına rağmen ilk derece mahkemesince yanlış hesaplanan, kalan alacak tutarının bile yüzde biri oranında teminat karşılığında verilen ihtiyati tedbir kararıyla teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmiş olup, yasal şartlar oluşmadan verilmiş olan teminatsız ihtiyati tedbir kararının hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin 9 Ekim 2018 tarihli ara kararında ver alan muhalefet şerhinde menfi tespite konu olacak uyuşmazlık miktarının da sözleşme hükümlerine göre tespitinin gerektiğini, buna söre de menfi tespite konu tutarın ancak defter ve bilirkişi incelemesi ile tespiti mümkün olduğunu, davacının soyut, ispatlanmamış iddiaları ile alacaklarının 10.952.829,50 TL olduğuna dair ilk derece mahkemesince defter ve bilirkişi incelemesi yaptırılmamış olduğuna göre davacı iddialarının müvekkili bankanın alacak tutarı olarak belirlenmesinde hangi delillerin esas alındığının bilinmediğini ve anlaşılamadığını, öncelikle alacak tutar konusunda daha defter ve bilirkişi incelemesi yapılmamış olmasına rağmen davacı iddialarının herhangi bir gerekçe dahi belirtilmeden ilk derece mahkemesince kabul edilmiş olmasının maddi hukuka avkırı olduğu gibi usul hukukuna da aykırı olduğunu,Sonuç olarak, daha önce iki kez reddedilen kredi ödemelerinin durdurulması yönündeki ihtiyati tedbir talebinin davacı tarafından üçüncü kez talep edildiğini, 23 Eylül 2018 tarihinden bu yana gecen süreç neticesinde davacının haksız ve hukuka aykırı olarak talep ettiği kredi tahsilatlarının davacı tarafından teminat yatırılmadan ihtiyati tedbir ile durdurulması talebinin fiilen hayata geçirildiğini, Davacının kendi ifadesi ile 2018 Haziran ayından itibaren “temerrüt tehdidi” altında kredi vadelerinde kredi borcu karşılığında yaptığı anapara ve faiz ödemelerinin teminattan mahsup edilemeyeceğini, çünkü bu ödemeler kredi borcunun teminatı olarak değil borcu ifa amacıyla yapılmış ödemeler olduğunu, borca karşılık ödenen bu tutarların teminat olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığını, bu kısmi ödemelerin ancak kalan alacaklarından hesaplanmasında tedbir karar tarihinde atıf yapılan toplam 10.952.829,50 TL tutarındaki hatalı alacak tutarından düşülebileceğini, bu tutarlar düşüldükten sonra kalan hatalı ve düşük alacak tutarının %30 oranına tekabül eden karşılığının davacıdan teminat olarak talep edilmesi hatalı da olsa beklenen sonuç olduğunu,Ödemelerin yapıldığı tarihte herhangi bir ihtiyati tedbir kararı bulunmadığını ve ilk derece mahkemesinin 26/10/2018 tarihli ihtiyati tedbir kararının geçmişe şamil olamayacağını, davacının kredi borçlarını ödemek yani borcunu ifa amacıyla Türk Borçlar Kanunu’nun 89. 90. ve 99. maddeleri hükümleri uyarınca yaptığı ödemelerin ve mülkiyeti müvekkiline devredilmiş POS alacaklarının ilk derece mahkemesince 26/10/2018 tarihinde davacıdan talep edilen teminattan düşülmesinin hukuken mümkün olmadığını, Davada verilecek hükümle ulaşılmak istenen amaca tedbir kararıyla ulaşması sağlanmış olduğundan, tedbir kararının hukuka aykırı olduğunu, İlk Derece Mahkemesince verilen 09 Ekim 2018 tarihli ipoteğin fekki için yapılan ihtiyati tedbir talebinin “bu talebin esas hakkındaki talep ile ulaşılmak istenen amacın tedbir yolu ile sağlanması sonucu doğuracağını, davanın esasını çözer şekilde tedbir kararı verilemeyeceği” gerekçesiyle reddedildiğini, davacının inkar ederek menfi tespite konu yaptığı alacakları dahil müvekkiline olan kredi borçlarının ödemelerinin durdurulması yönünde ilk derece mahkemesince 26/10/2018 tarihinde ihtiyati tedbir kararı verilmesinin davacının talebi ile ulaşmak istediği sonuca tedbir yoluyla ulaşmasını sağladığı tartışılanı bir gerçek olduğunu, açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince 09 Ekim 2018 tarihli kendi kararındaki gerekçesiyle de çelişerek kredi ödemelerinin durdurulmasına tedbiren karar vermiş olmasının hukuksal dayanağının bulunmadığını,İlk Derece Mahkemesi nezdinde açılan davada müvekkilinin Avro kredi alacaklarının tahsilatının durdurulması yönünde tedbir kararı verilmesinin davanın ve uyuşmazlığın esasını halleder şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesi sonucunu doğurduğundan, kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, davacının temerrüde düşmemek için talep ettiği ihtiyati tedbirin müvekkilinin yasal haklarını kullanmasını imkansız hale getirdiğini,Eğer davacı açtığı menfi tespit davasında haklı bulunursa haksız olarak ödemiş olduğunu iddia ettiği tutarları işleyecek faizleri ile beraber müvekkilinin aleyhine açacağı istirdat davasında talep edebileceğini ve bu alacakları için ihtiyati haciz talep edebileceğini, bu nedenle davacının bir hakkının elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından söz edilmeyeceğini, HMK’nın 293. maddesi uyarınca dava dosyasına sunulan, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. …’ın dilekçeleri ekinde de sunulan uzman görüşünde “eda hükmü verilmesi mümkün olmayan menfi tespit davasında, eda amaçlı İhtiyati tedbire karar verilemez. Bu konuda yargı kararlarında ve doktrinde hiç bir tereddüt ya da aksi görüş şimdiye dek ileri sürülmemiş” olduğunu belirttiğini, Ayrıca Beyoğlu …. Noterliğince 2 Mayıs 2018 tarihinde … yevmiye numarası ile davacı ile müvekkilim arasında noterde düzenlenen temlik sözleşmesi, diğer delillerine ek olarak müvekkiline borçlu olduğunu, ödemesi gereken kredi ana para borcunun 2 Mayıs 2018 tarihi 4.779.709,38 Avro olduğunu ispatlayan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200. ve 204. maddeleri uyarıca kesin delil niteliğinde senet olduğunu, davacının …A.Ş. ile akdettiği sözleşmeden doğacak hasılat gelirini müvekkilinin temlik ettiği 02/05/2018 tarihli Beyoğlu …. Noterince düzenlenen alacak devri sözleşmesi ilam niteliğinde kesin delil olduğunu,Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesine sunduğu yazılı beyanlarında davacının temerrüde düşmemek için ödeme yaptığını, ödeme yapmasının engellenmesi için kredi tahsilatlarının durdurulması yönünde tedbir talep etmesinin ifa edilmesi gereken borcun ödendiğinin bizzat davacı vekilince ikrarı niteliğinde olduğunu, temerrüde düşülmemesi için ödemelerin durdurulmaması yönünde ihtiyati tedbir kararının verilemeyeceğini, böyle bir tedbir kararı hukuka aykırı olduğu gibi uygulanması halinde davacıya hukuk dışı koruma sağlanması sonucunu doğuracağını, Öte yandan davacı vekilinin temerrüde düşmemek için davacının menfi tespite konu yaptığı borçlarını ödediğini ilk derece mahkemesine hem cevaba cevap dilekçesinde hem de sonraki yazılı beyanlarında kabul ve ikrar ederek ifa edilen borcun varlığını kabul etmiş olduğunu, ikrarın davacıyı bağlayacağını, dava konusu ihtilafta ancak özel hüküm niteliğinde İİK’nın 72. maddesindeki özel tedbirin uygulanabileceğini, genel hükümlere göre ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini, mahkemesinin 12 Kasım 2018 tarihinde verilen ara kararında davacının ihtiyati tedbirin uygulanması için haşlayacak sürenin mahkeme karar tarihi olan 26 Ekim 2018 yerine UYAP onay tarihi olan 05 Kasım 2018 olarak düzeltilmesi talebinin kabul edilmiş olmasının kanun ve hukuka aykırı olduğunu, geçerliliğini yitirmiş olan ihtiyati tedbir kararının geçerli olduğuna hükmedilmesi ilk derece mahkemesi için de bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararına veHMK’nın 393. maddesine aykırı olduğunu, ihtiyati tedbir kararında müvekkili bankanın alacağı olarak belirtilen tutar davacının müvekkili bankaya ödemesi gereken tutarın çok altında olduğunu,Tedbir kararıyla birlikte, HMK’nın 392.maddesi uyarınca yeterli teminatın alınmasının zorunlu olduğunu, teminatın gerçek dava değeri üzerinden hesaplanması gerekirken bu yasal zorunluluğa uyulmadığını,Yukarıda açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararının ve itirazın reddine ilişkin ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına, ihtiyati tedbire itirazlarının kabulüne ve ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından davalı aleyhine açılan dava içinde talep edilen ve verilen ihtiyati tedbir kararına itirazın reddine yönelik olarak verilen karara karşı süresi içinde itiraz eden davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.Tedbir kararına ilişkin uyuşmazlık taraflar arasında 20.000.000,00 TL ana para vade sonunda 31.640.644,70 TL ödemeli 01.08.2016 ilk ödeme tarihli 01.07.2024 son ödeme tarihli 96 ay vadeli %13.5 faiz oranlı kredinin 02.05.2018 tarih itibariyle Beşiktaş …. Noterliği nin 02.05.2018 tarihli …. yevmiye nolu ihtarnamesi ile verilen talimat ile banka tarafından kredinin erken kapatıldığının ve davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti ile mevcut ipotek, kefalet ve temliklerin hükümsüz sayılması gerekip gerekmediğine ilişkin olarak açılan dava kapsamında bulunduğu, mahkemece davacı talebi doğrultusunda 26.10.2018 tarihli ara karar ile HMK 389 vd. Maddeleri uyarınca kredi tahsilatlarının durdurulması istemi yönünden ihtiyati tedbir talebinin teminat karşılığı kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.HMK’nın 389. maddesi uyarınca, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir. “Aynı Yasa’nın 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. Kanun hükmü, tedbirin sadece dava konusu olan şey hakkında verilebileceğini ve tedbir talep edenin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda olduğunu düzenlemiştir. Taraflar arasında yukarıda belirtilen kredi sözleşmesi ve 20.06.2016 tarihli Tezgahüstü Türev Araçları Çerçeve Sözleşmesi 01.07.2016 tarihli Avrupa Tipi Knock Out lu Çapraz Para Takası İşlem ve Talimat Sonuç Formu imzalandığı ve davacı tarafından kredinin kullanıldığı ihtilafsızdır. Yine davacı ile dava dışı şirket arasındaki sözleşmeden kaynaklı hasılat gelirlerinin davalı bankaya temliki yönünden Beyoğlu … Noterliği nin 02.05.2018 tarihli … yevmiye nolu temliknamenin imzalandığı, temlikname içeriğinde temlik eden davacının 02.05.2018 tarihi itibariyle davalıya kredi sözleşmesinden ötürü 4.779.709,38 Euro ana para ve faiz borç bakiyesi bulunduğunun benimsendiği anlaşılmaktadır. Davacının tacir olduğu da gözetildiğinde, sunulu deliller ve yargılamanın bulunduğu aşama ve dosyaya yansıyan beyanlar itibariyle, davacı iddialarının, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri kapsamında yargılamaya muhtaç olduğu anlaşılmaktadır. Davanın mevcut aşaması itibariyle HMK’nın 390/3. maddesindeki yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmemiştir. Diğer taraftan, davacının bankaya yapacağı ödemeler kredi borcundan düşeceğinden, ihtiyati tedbirin verilme gerekçelerinden, gecikmesinde sakınca bulunan veya telafisi imkansız bir zarar ihtimalinin varlığından da söz edilemez. Bu nedenlerle, kredi tahsilatlarının durdurulması yönünde verilen ihtiyati tedbir kararına yöneltilen itirazın reddi kararı isabetli olmamıştır.Kabul yönününden de yapılan kredi ödemelerinin teminat tutarından indirilmesinin de hukuki dayanağı bulunmamaktadır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2. Ve 394/5.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve ihtiyati tedbire itiraz hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine ve itirazın kabulü ile ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; HMK’nın 353/1.b.2 ve 394/5. maddeleri uyarınca, davalının istinaf başvurusunun kabulüne; ilk derece mahkemesinin, davalının tedbir kararına itirazlarının reddine dair verdiği 27/12/2018 (gerekçeli ara karara göre 28.12.2018) tarihli ara kararının KALDIRILMASINA, ihtiyati tedbire itiraz hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine, bu doğrultuda;1-Davalı vekilinin ihtiyati tedbir kararına itirazının HMK’nın 394. maddesi uyarınca kabulü ile İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/475 Esas sayılı dosyasında 26/10/2018 tarihinde verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının ve bu tedbirle ilgili teminat hakkında verdiği 03.12.2018 tarihli ara kararının kaldırılmasına,2-İstinaf kanun yoluna başvuran tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 44,40 TL istinaf peşin harcının talep halinde davalıya iadesine,3-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,4-Davalı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle İlk Derece Mahkemesi tarafından, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353.1.b.2 ve 394/5. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.14.03.2019