Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/280 E. 2020/1462 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/280
KARAR NO : 2020/1462
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/01/2018
NUMARASI : 2013/551E. 2018/45K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; davalının Zonguldak Çaycuma İlçesinde aksesuar alım satımı yapmakta olduğunu, PVC ve Alüminyum aksesuarları satın alıp bulunduğu bölgede sattığını, tarafların arasındaki ticari ilişkinin 2010 yılında başladığını, 2011 yılının sonuna kadar devam ettiğini, yürütülen ticari ilişki süresince davalının PVC ve Alüminyum Aksesuar taleplerine müvekkilince olumlu yanıt verildiğini ve davalının talep ettiği malların sevk edildiğini, davalının 8 adet toplam 150.000,00 TL bedelli bono düzenleyerek müvekkiline 02/07/2011 tarihli … kargo ile gönderdiğini, müvekkili firmanın fatura ettiği ve davalıya teslim ettiği mallar karşılığında 112.114,45 TL alacağı oluştuğunu, 30/08/2011 vadeli 20.000,00 TL bedelli bono vadesi geldiğinde davalı tarafından ödenmediğini, Çaycuma İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile esas takibe geçilerek hacze gidildiğini, takibin durdurulması kararı verilmesine rağmen davanın sonuçlanmadığı da göz önüne alınarak bu dosya ile tahsilde tekerrür oluşturmamak kaydı ile bu davayı açmak zorunda kaldıklarını belirterek, sonuçta 112.114,45 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek TCBMM avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkilinin mernis adresinin Çaycuma olduğunu, davanın Çaycuma Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması gerektiği halde yetkisiz olan Kadıköy Ticaret Mahkemesinde açıldığını belirterek yetki itirazında bulunmuş, müvekkiline ödeme emri tebliğ edilmediğini, davaya konu olan faturalarda belirtilen emtialarla ilgili olarak müvekkil tarafından davacıya sipariş verilmediğini dolayısıyla iddia edilen emtianın müvekkil tarafından teslim alınmasının söz konusu olmadığını, davacı ile müvekkili arasında 05/05/2010 tarihinde ticari faaliyetlerinin başladığını ve 18/02/2011 tarihinde sona erdiğini, davacıya yapılan ödeme toplamının 85.700,00 TL olduğunu, davacının bedelini tahsil etmiş olmasına rağmen 28.172,07 TL tutarındaki malzemeyi göndermediğini, bu miktarın 3.000,00 TL tutarındaki kısmı sonradan teslim edilen malzeme karşılığı olduğundan 25.172,07 TL tutarına ilişkin olarak müvekkilinin davacı şirkete borcu bulunmadığını, hatta müvekkilinin bu miktar kadar daha alacağı bulunduğunu belirterek, mahkemenin yetkisizliğine, esas yönünden davanın reddine, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… faturalar ve taraf beyanları dikkate alındığında taraflar arasında mal alımına dayalı 2010 yılında başlayan ve 2011 yılında sonlanan bir ticari ilişki bulunduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davacı tarafından defterlerine kaydedilen 8 adet toplam 150.000 tl lik senetlerin davalı tarafından kargo yoluyla gönderilip gönderilmediği, davacının mal teslimi olgusunu yerine getirip getirmediği, bu kapsamda seri numaraları yukarıda yazılan 5 adet faturadan kaynaklı davacının alacaklı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Mali müşavir …. tarafından hazırlanan raporlarda iddia ve savunmalar detaylı şekilde incelenmiş ve tarafların defter incelemesi sonucu ters bakiye verdiği, yani davalının borçlu değil alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Davacı ,davalıya bir takım emtiayı ve faturaları gönderdiğini iddia ederek kargo belgelerini sunmuş, tanık ….. Çaycumada nakliyecilik yaptığını, davalının talebi ile davacı şirkete giderek pimapen yapımında kullanılan bazı malzemeleri teslim alıp davalıya getirdiğini beyan etmiştir. Taraflar arasında imzalanan herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Bir kişi adına tek taraflı fatura düzenlenmesi, fatura düzenlenen kişiyi kesin olarak borçlu kılmaz. Bu durumda fatura konusu emtiaların davalıya teslim edildiğini ispat yükü fatura düzenleyen davacıdadır. Olayımızda ise davacının defterlerine işleyerek kayıt altına aldığı fatura konusu emtiaları davalıya teslim ettiği konusunda bir delil bulunmamaktadır. Nitekim davalı herhangi bir teslimin olmadığını iddia etmektedir. Ayrıca davacı tarafından düzenlenen toplam 5 adet fatura ( 116.576,11 tl bedelli ) davalının defterlerinde kayıtlı olmayıp davalı taraf ‘ticari ilişkinin faturaların tanzim tarihinden daha önceki bir tarih olan 18.02.2011 tarihinde son bulduğunu’ beyan ettiğinden yani ticari ilişki son bulduktan sonra faturaların düzenlendiği anlaşıldığından “davacının faturaların teslimi ile emtiaların teslimi olgusunu ispatlayamadığı” anlaşılmıştır. Nitekim kargo evraklarında gönderi içeriğinin senet olduğu tespit ve ispat edilemediği gibi davacı tarafın davalı tarafından gönderildiği iddia edilen senetlerle ilgili yaptığı icra takiplerine davalının imzaya itirazının kabulü ile senetlerdeki imzaların davalıya ait olmadığının kesin olarak ispatlanması nedeniyle senetlerin davalıdan sadır olduğuna dair kesin delillerin de bulunmaması …” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde: Önceki beyanlarını tekrarla; Borçlunun müvekkili firmaya olan borcu nedeniyle müvekkili firmaya göndermiş olduğu senetlerdeki imzaya itiraz ederek alacakların tahsili yolundaki icra takibini sonuçsuz bıraktığını, söz konusu senetlerdeki imza huzurda atılmadığı için bu konuda borçlu/davalıya güvenen müvekkilinin mağdur olduğunu, Fatura ve kayıtlar karşılığında bazı ticari malları gönderdiği belli olmuşsa da söz konusu malların gerçekten davalıya teslim edilip edilmediği noktasında bizzat davalının gönderdiği araç şoförünün tanık olarak huzurda dinlendiğini ve bu kişinin de dava konusu malların davalıya gönderildiğine ve bu malları kamyonuna yükleyerek taşıdığına tanıklık ettiğini,Dosyada mevcut bilirkişi raporlarında davalının ticari defter ve kayıtlarının lehine delil olamayacağı tespit edildikten sonra bir başka raporda davacı tarafın davalıdan alacaklı olmadığı bu firmaya borçlarının olduğunun tespit edildiğini, ancak bu durumun da davalıdan alınan ancak daha sonra itiraza uğrayan senetlerin ödeme yerine kayıtlarına alınmasından kaynaklandığının da anlaşıldığını,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davacı tarafından davalıya satılıp teslim edildiği iddia edilen emtia karşılığında davalı tarafından düzenlenerek davacıya kargo yoluyla gönderildiği ileri sürülen bonoların imza inkarına konu edilerek ödenmemesi sebebiyle, davacı tarafından bahsi geçen alacağa ilişkin keşide edilen fatura bedellerinin tahsili amacıyla açılan alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Çaycuma 1 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/8 E sayılı dosyası ile davalı tarafından davacının dava dilekçesine konu etmiş olduğu muhtelif bonolardan bazıları hakkında menfi tespit davası açılmış olduğu anlaşılmaktadır.Davacı vekili, müvekkili tarafından karşı tarafa yapılan mal teslimi neticesi dava dilekçesinde bilgileri verilen toplam 8 adet bononun, davalı tarafından kargoya verilerek, taraflarına ulaştırıldığını iddia etmektedir. Davalı vekili ise davacı tarafından ibraz edilen … kargo teslim fişi mahiyetindeki belgenin muhteviyatının ispata muhtaç olduğunu, kendileri tarafından iddia edildiği gibi aradaki ticari ilişki çerçevesinde düzenlenip karşı tarafa gönderilen herhangi bir senet olmadığını, davacı yanın bedelini çek olarak tahsil etmesine rağmen 28.172,07 TL tutarındaki emtiayı teslim etmediğini, bu sebeple aradaki ticari ilişkinin sona erdirildiğini, davacının bedelini tahsil etmiş olduğu emtiaları hukuka aykırı olarak yeniden faturalandırmak suretiyle alacak talebinde bulunduğunu, davacının 12.07.2011 tarihli düzenleme, 30.08.2011 ödeme tarihli,20.000 TL tutarlı ve 12.07.2011 düzenleme, 30.09.2011 ödeme, 20.000 TL tutarlı bonolardan kaynaklı olarak imza inkarında bulunarak 11.01.2012 tarihinde menfi tespit davası açtığını savunmasında dile getirmiştir.12.07.2011 düzenleme tarihli, 30.08.2011 ödeme tarihli, 20.000 TL tutarlı ve 12.07.2011 düzenleme tarihli, 30.09.2011 ödeme tarihli, 20.000 TL tutarlı bonolardan sözkonusu senetlerin somut uyuşmazlıktaki dava dilekçesinde bahsi geçen senetlerden oldukları görülmüştür. UYAP sistemi üzerinde yapılan araştırmada Çaycuma 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/8 esas sayılı dosyasının 08.09.2015 tarihinde karara çıktığı, davanın tam kabulüne karar verildiği, dosyanın Yargıtay denetiminden geçtiği ve 28.01.2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yargıtay 19.HD’nin 27.11.2018 tarihli 2018/2749 E., 2018/6140 Karar sayılı ilamının incelenmesinde, davacının …, davalının …. A.Ş. olduğu, dava konusunun icra takibine konu edilen senetler altındaki imzanın inkarı neticesi senetlerden dolayı borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkin olduğu, davaya konu senetlerin altındaki imzanın davacıya ait olmadığı bilirkişi raporunca ortaya konulmuş olduğundan, delillerin takdirinde isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine ve davanın kabulü yönündeki ilk derece mahkemesinin kararının onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamada; her iki tarafın ticari defterleri dava dilekçesindeki alacağın dayanağı faturalar açısından incelenmiştir. Dosya içerisindeki 19.03.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davalı tacire ait 2010-2011-2012 yıllarına ilişkin ticari defterleri incelenmiş, 2010-2011 yıllarına ait ticari defterlerin tacirin lehine delil olarak kabul edilemeyeceği, 2012 yılı defterlerinin tacir lehine delil olarak mümkün olduğu tespit edilmiştir. Davalı tacirin 2012 yılı ticari defterlerinde davacı şirketten alacaklı olduğunu iddia ettiği 28.172,07 TL kayıtlı değildir. Davalı tacirin 2011 yılı ticari defterleri aleyhine delil niteliğinde olmakla defterlerinde 2011 yılına ait dava konusu edilen 5 adet faturanın kayıtlı olmadığı tespit edilmiştir.Dosya içerisindeki 27.12.2013 tarihli bilirkişi raporunda ise davacının ticari defterleri incelenmiştir. Davacı şirketin 2010 yılına ait ticari defterlerinin lehine delil olmak niteliği bulunmadığı, 2011 yılı ve 2012 yılı ticari defterlerinin ise sahibi lehine delil olma niteliğinde bulundukları yönünde değerlendirme yapılmıştır. 31.12.2012 tarihi itibariyle davacının davalıya 37.885,54 TL borçlu olduğu, davacının ticari defterlerindeki cari hesap kaydından anlaşılmaktadır. Davacı şirketin dava dilekçesine konu ettiği 2011 yılına ait 5 adet faturanın toplam tutarı 116.576,11 TL’dir. Davacı şirketin dava dilekçesinde 112.112,45 TL alacağının oluğunu iddia ederek dava dilekçesinin bu miktar üzerinden harçlandığı anlaşılmakla, 5 adet fatura toplamının tutarı 116.576,11 TL olduğundan bu iki miktar arasındaki çelişkiye bilirkişi raporunda da dikkat çekilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, karşı tarafla aralarındaki ticari ilişkinin 05.05.2010-18.02.-2011 tarihleri arasında gerçekleştiğini beyan etmekle 27.12.2013 tarihli bilirkişi raporunda 18.02.2011 tarihi itibariyle davalı tacirin davacı şirkete borçlu olmadığı tespit edilmiştir. Dosya içerisindeki 09.12.2016 tarihli bilirkişi ikinci ek raporunda ise, her iki taraf ticari defterlerinin incelendiği az yukarıdaki bilirkişi raporlarına atıf yapılmak suretiyle değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirme neticesi 27.12.2013 tarihli yeminli mali müşavir tarafından hazırlanan bilirkişi raporundaki tespitler tekrar edilmiştir. Sonuç olarak, davacının 31.12.2012 tarihi itibariyle esasen davalıya borçlu olduğu kanaatine varılmıştır. Davaya konu edilen 5 adet fatura davacının ticari defterlerinde kayıtlı olmakla birlikte davalının ticari defterlerinde kayıtlı değildir. Tüm dosyanın incelenmesinden, davacı esasen borçlu olduğu ticari kayıtlardan anlaşılsa da dava dilekçesine konu edilen faturaların davalı ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı karşı tarafa teslim ettiği emtia sebebiyle sözkonusu faturaların keşide edildiği iddiasındadır. Davalı tarafından bu teslime ilişkin keşide edilen bonoların ödenmemesi sebebiyle dava dilekçesinde bahsi geçen muhtelif sayıda fatura toplamı kadar alacaklı olduğunu iddia eden davacı teslimi ispatlamak yükümlülüğü altındadır. Her ne kadar dava dilekçesine konu edilen bonolardan olan 30.10.2011 vadeli 20.000,00 TL tutarlı bonoya ilişkin olarak Çaycuma İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2011/147 esas sayılı dosyasından açılmış bulunan imza itirazında bulunulmuş ve imza itirazı kabul edilmişse de icra mahkemelerinin bu nitelikteki kararları maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyecektir. Ancak az yukarıda bahsi geçtiği üzere, Çaycuma 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/8 esas sayılı dosyası kesinleşmekle artık maddi anlamda kesin hüküm niteliği kazanmıştır. Sonuç olarak, dava dilekçesinde bahsi geçen 2 adet bonodaki imzaların davalı şirket yetkilisine ait olmadığı anlaşılmakla, diğer bonoların da aradaki hukuki ilişkide borçluluk durumunun tasfiyesi için davalı tarafından keşide edilerek davacıya ulaştırıldığı dosyadaki mevcut delillere göre anlaşılamamaktadır. Somut olayda dava dilekçesinde bahsi geçen bonoların davalı şirketin kayıtlarına alınmış olduğuna ilişkin bir tespit de yoktur. İlk derece mahkemesince dava dilekçesinde belirtilen kargo evrakının içerik itibariyle denetlenemediği gerekçesiyle davacı vekilinin teslim edilen mal karşılığı karşı tarafça muhtelif sayıda bono keşide edilerek kargoya verilmiş olduğu iddiasının ispatlanmadığı sonucuna varılmasında bir isabetsizlik yoktur.Davacı vekili fatura konusu emtianın teslim edildiği iddiasında olmakla, somut uyuşmazlıkta, satım konusu emtianın usulüne uygun şekilde alıcıya teslim edildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacı/satıcıya aittir. Satıcı bu yükümlülüğünü yerine getirdiğini usulüne uygun delillerle kanıtlamalıdır. Her ne kadar davacı vekilinin bono karşılığı mal tesliminin yapılmış olduğu iddiası ispatlanamasa da teslim olgusunun ispatı açısından delil olarak sunulan sevk irsaliyesi ve irsaliyeli faturaların da teslimi ispata yarar nitelikte olup olmadığı irdelenmelidir. Dosya kapsamındaki 01.07.2011 tarihli sevk irsaliyesinin incelenmesinde teslim alan …olarak gözükmekle ilk derece mahkemesince tanık sıfatı ile dinlenmiş ve tarihini hatırlamadığı bir günde davacı firmadan bazı emtiaları alarak aracı ile davalıya teslim ettiğine ilişkin beyanda bulunmuştur. Dava dosyasındaki irsaliyedeki fiili sevk tarihi 01.07.2011 olmakla davaya konu edilen faturalar dosya kapsamındaki teslim alan imzası ve isminin yer almadığı irsaliyeli faturalarla miktar, tarih ve yevmiye numarası şeklinde eşleştirilmekle 01.07.2011 tarihli sevk irsaliyesinin dava dilekçesinde talep edilen hususlarla bağlantısı kurulamamaktadır. Davacı vekili sözkonusu sevk irsaliyesini 12.07.2011 tarihli, …numaralı, 78.746,79 TL tutarlı dava konusu fatura ile ilişkilendirmeye çalışmış olsa da sevk irsaliyesinde bahsi geçen emtianın miktar ve nitelik itibariyle sözkonusu fatura ile örtüşmüş olduğu yönünde dosyada kesin bir delil yoktur. Kaldı ki bahsi geçen sevk irsaliyesi neticesinde düzenlenmiş olduğu kabul edilecek faturanın 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 229.maddesine göre malın tesliminden itibaren azami 7 gün içinde düzenlenmesi gerekir. Ayrıca her ne kadar tanık sıfatıyla dinlenilen nakliyeci birtakım emtiayı davacı taraftan alarak davalıya teslim ettiğini beyan etmiş olsa da iddia edilen teslim olgusunun davalı alıcıya yönelik gerçekleşip gerçekleşmediği de kesin olarak ortaya konulamamaktadır. Zira sevk irsaliyesinde adı geçen nakliyecinin davalı alıcının çalışanı olmadığı, bağımsız bir nakliyeci olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu noktada tanıktan önceye dayalı bir hadiseden ötürü net bir değerlendirme yapması beklenmemelidir.Malın alıcıya teslimine ilişkin diğer bazı sevk irsaliyeleri sunulmuş ise de sunulan sevk irsaliyelerinde alıcı imzası bulunmamaktadır. Davacı yan emtia teslimini kanıtlayamamış olması nedeniyle, davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle ve ilk derece mahkemenin gerekçeleri kapsamında ulaşılan sonuca göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 24.12.2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.