Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2698 E. 2022/1294 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2698
KARAR NO: 2022/1294
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 27.09.2019
NUMARASI: 2018/642 Esas – 2019/938 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekilince tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin- Almanya başta olmak üzere- birçok ülkede yüksek faiz garantisi ve paraların her istediği an geri çekilebileceği sözü verilerek mevduat toplandığını ve bu paralar karşılığında yüksek oranlarda faiz dağıtılacağını vaat ettiğini, müvekkilinin de davalı tarafından verilen bu garantilere inanarak davalı şirkete 30.000 DM tutarında bir yatırım yaptığını, bu para karşılığında üzerinde … Holding ibaresi bulunan teslim tesellüm belgesi adlı makbuz niteliğinde bir belge verildiğini, müvekkilinin yatırdığı parayı çekmek istediğinde paranın iade edilmediğini, davalı şirket ve yetkilileri tarafından yürütülen faaliyetlerin Bankalar Kanunu’na, Borçlar Kanu- nu’na, TTK’na ve SPK mevzuatına aykırı ve usulsüz olduğunu beyanla 30.000 DM karşılığı 15.338,76 Euro’nun tahsil edildiği tarihten itibaren 3095 sayılı kanunun 4/A md gereğince işle- yecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini,yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; Borçlar Kanunu’nda en uzun zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, 18 yıl sonra açılan iş bu davada alacağın ve buna bağlı taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacının teslim ve tesellüm belgesi ile pay senetlerini teslim alıp davalı şirkete ortak olduğunu, müvekkili şirketin elinde elinde hisse senedi bulunanların haklarını inkar etmediğini, davacının kötüniyetli olduğunuve 6102 sayılı TTK’nun 379-387 md ile getirilen eski TTK 329 md hükmünü ortadan kaldıran değişiklik ile davacının iş bu davada hukuki yararının bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı, davalı şirketin pay defterine 21/04/2003 tarihi itibariyle 25 adet hisse sahibi ortak olarak yazıldığı ve bunun karşılığında da davacıdan 30.000,00 DEM tahsil edildiği halde, bu tarihten itibaren davacının bir ortak olarak her genel kurula davet edilmemesi ve yasal bir zorunluluk olduğu halde davacıya kar payı ödenmemesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; davalının bir paravan şirket olarak kurulduğu, bu şirket üzerinden usulsuz para toplamak su- retiyle çıkar sağlanmasının hedeflendiği, şirketin içinin boşaltıldığı, toplanmış olunan paralara ilişkin kayıtlar düzgün tutulmayarak hak sahiplerinin haklarının elde etmelerinin engellendiği böylece haksız çıkar elde edildiği sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla davacıya karşı yapılan eylemin bir haksız fiil olduğu değerlendirilerek ödemiş olduğu bedelin iade edilmesi gerekmektedir.İadesi gereken miktarın tespitine gelince; davacı tarafından davalı şirkete 21/04/2003 tari- hinde 30.000 DEM ödendiği hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Bilindiği üzere 28/02/2002 tarihinden itibaren DEM para birimi tedavülden kalkmış,yerine Avrupa Birliği’nde ortak olarak EURO para birimi geçerli olmuştur. DEM/ EURO paritesi = 1,95583 olarak uygulamaya geçmiştir. Buna göre davacının ödediği 30.000 DEM / 1,95583 = 15.338,76 EURO tekabül etmektedir. Davacının dava dilekçesinde 15.338,76 Euro’nun tahsil tarihi itibariyle 3095 sy. kanunu 4-A md gereğince işleyecek faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği, toplanan delillere, dosyadaki bilgi ve belgelere göre…” gerekçesiyle, davanın kabulüne 30.000,00 DEM karşılığı 15.338,76 Euro’nun tahsil tarihi olan 21/04/2003 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/A md gereğince işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsil edi- lerek davacıya ödenmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Zamanaşımı itirazımızın reddinin hukuki dayanağı olmadığını, BK da yer alan mutlak zamanaşımı hükmünü dolanması kabul edileceğini, anlaşılır ve hukuk mantığı ile izah edilir olmaktan uzak olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından oluşturulan söz konusu kararın başından itibaren izah etmeye çalıştığı üzere yasayı, yasa koyucuyu hiçe sayarak oluşturulduğunu, hakimi niyet okuyuculuğuna mahkum eden bir kararın kabul edilirliğinin tartışmalı olduğunu, Herkesin iddiasını ispata mecbur olduğunu, davacının, müvekkili hakkında ileri sürdüğü mahkuyiyet /kötü niyet iddiasını hiçbir şekilde ispat edemediğini, Müvekkili şirket yöneticisi hakkında ceza kovuşturması açılmış olmasının mahkumiyet kararı verildiğini göstermeyeceğini, davayla alakası olmayan bir durumdan ve Yargitay 11. Hukuk Dairesinin “Kötü niyet” karinesinden yola çıkılarak zamanaşımı konusunda mahkeme tarafından yapılan tespit kabul edilemez bir hata olduğunu, Yargıtayca aranan kötü niyetin ispat edilemediğini, Dava dilekçesinde bizzat davacının, müvekkilinin … AŞ den “Hamiline Hisse Senedi “ aldığını, bu senetlerle müvekkili şirketin paydaşı olduğunu açıkça beyan ve ikrar etmesine, bu hususta dosyaya sunulan 05.09.2018 tarihli ilk cevap dilekçesine ve akabinde verilen bütün yazılı sözlü beyanlarımızda, taraflar arasındaki ilişkinin şirketler hukukundan kaynaklandığı açıkça izah edilmesine karşın, mahkemece bu beyanlar dikkate alınmadığını, ortaklık-şirketler hukuku ile ilgili dava, hatalı ve yasaya aykırı olarak alacak davası olarak vasıflandırıldığını, mahkemece davanın yanlış vasıflandırıldığı, kararının bu nedenle bozulması gerektiğini, SPK raporunun bütün içeriğinin 28 Şubat sürecinde hedef alınan inançlı tacirler üzerinde baskı kurulması amacıyla ve tamamen yanlı olarak hazırlandığı, tüm SPK raporlarına müvekkili tarafından itiraz edildiğini, SPK raporlarının kesin olmadığı hususu dosyaya sunulan cevap- beyan/ değerlendirme dilekçede açıkça izah edilmesine, atanan bilirkişilerce hazırlanan 24.06.2019 tarihli bilirkişi raporunun içerik ve değerlendirmelerine itirazlarını 01.07.2019 tarihli beyan ve itiraz dilekçesinde mahkemeye sunulmasına karşın itirazlarının mahkemece değerlendirilmeden, yetersiz bilirkişi raporuna itirbar edilerek karar oluşturulduğunu, Bu itiraz dilekçesi incelendiğinde bilirkişilerin, davacının dayanak yaptığı hisse senetlerinin inceleme sırasında bile hamiline olduğunu görmemiş veya görmezden gelmiş olduğunu, hisse senetlerinin vasfını doğru değerlendirmediklerini ortaya koyduğunu, Alacağa, faize ve faiz başlangıcına itirazları dikkate alınmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı taraf, davalı tarafından, Almanya başta olmak üzere birçok ülkede yüksek faiz garantisi ve paraların her istediği an geri çekilebileceği sözü verilerek, bir banka gibi binlerce insandan mevduat toplanıp, yüksek oranlarda faiz dağıtılacağının vaad edildiğini, bu garantilere inanarak davalı şirkete yatırım yaptığını, karşılığında kendisine … Holding ibaresi bulunan teslim-tesellüm belgesi verildiğini, davalı şirket ve yetkilileri tarafından yürütülen faaliyetlerin usulsüzlüklerinin SPK tarafından çıkarılan haftalık bültenlere konu olduğunu ileri sürerek, uyuşmazlık konusu alacak davasını açmıştır. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ”31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.1.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun’un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2021/383 E 2022/2042 K 17/03/2022 T ve Aynı dairenin 2021/385 E 2022/2612 K 30/03/2022 Tarihli emsal karar içerikleri de gözetildiğinde mahkemece, davalı şirketin ilgili düzenleme kapsamında olup olmadığına dair araştırma yapılarak ve karardan sonra istinaf aşamasında yürürlüğe giren yasal düzenleme kapsamında taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceğinden, istinafa konu kararın HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 355-353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davalı vekili tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 13.10.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.