Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2689 E. 2022/1240 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2689
KARAR NO: 2022/1240
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12.09.2019
NUMARASI: 2017/824 Esas – 2019/971 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacının gayrimenkul danışmanlığı yaptığını,… Sanayi Bölgesi …parsel, … ada, … parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde bulunan fabrika binasının satın alınmasına yönelik davalı ile 14.05.2015 tarihinde sözleşme akdedildiğini, sözleşmede taşınmazın davalı tarafça ya da onun ortağı, idarecisi bulunduğu şirket, şirketin ortak olduğu kuruluşlar veya kan ve sihri hısımları tarafından satın alınması halinde 50.000USD+KDV komisyon ücretinin ödeneceğinin kararlaştırıldığım, taşınmaz malikinin … San.ve Tic. Ltd. Şti. olduğunu, aynı taşınmazın kiralanması için davacının Önceden de aracılık hizmeti verdiğini, taşınmazın davalının da ortağı ve idarecisi bulunduğu …. San, ve Tic. Ltd. Şti. (yeni unvanı … AŞ.) tarafından Kartal … Noterliği’ninde imzalanan 15.10.2015 tarihli sözleşme ile satın alındığını, davalının sözleşme hükümlerine aykırı davranarak sözleşme gereğince 59.000 USD bedeli davacıya ödemek zorunda olduğunu, bedelin davacıya ödenmemesi üzerine Beyoğlu … Noterliğinden 17.12.2015 tarihinde ihtarname gönderildiğini ve 50.000USD+KDV komisyon ücretinin ödenmesinin talep edildiğini, davalının Beyoğlu … Noterliği’nden 29.12.2015 tarihinde keşide ettiği cevabi ihtarname ile itirazda bulunduğunu belirtmiş, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 10.000,00 USD’nin temerrüt tarihi olan 30.12.2015 tarihinden itibaren işletilecek faiz ile birlikte tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesi talep edilmiştir. Davacı vekili 13/03/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile toplam 59.000,00 USD’nin temerrüt tarihi olan 30/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek Devlet Bankalarının Amerikan Doları ile açılmış bir yıl vadeli mevduaat hesabına ödediği en yüksel faiz oranı ile hesap edilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı ile davalı arasında anılan sözleşmenin kurulduğunu ve fakat taşınmazın davalı tarafından değil ortak olunan şirket tarafından alındığını, davalı ile taşınmazı satın alan şirketin ayrı kişiler olduğunu, sözleşmede uyuşmazlığa konu olan hükmün TBK’nın 20. maddesi hükmünce genel işlem koşulu olduğunu ve aynı Kanun’un 25. maddesi hükmünce içerik denetimine tabi olduğunu, 21.madde hükmünce yazılmamış sayılması gerektiğini, 26 ve 27. madde hükümlerince hükmünce sözleşmenin kesin hükümsüz sayılması gerektiğini, sözleşmenin geçerli olduğu düşünülse bile kararlaştırılan tutarın fahiş olduğunu, TBK’nın 525.maddesi hükmünce indirim yapılması gerektiğini belirtmiş ve davanın reddine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline, bu olmaz ise tutarda indirime gidilmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacı ile yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişilerden alınan denetime elverişli rapor içerikleri birlikte değerlendirildiğinde; Taraflar arasında TBK’nın düzenlediği simsarlık sözleşmesinden kaynaklı, hak edildiği ileri sürülen ücretin talep edildiği ve bu konuda uyuşmazlık bulunduğu belirlenmiştir. TBK’nın 9. Bölüm 3. Ayırım 520. Madde ve devamında simsarlık sözleşmesi adı altında sözleşmenin tanımı ve şekli ile ücretin belirlenip hak edilmesi konusunda düzenleme yapılmıştır. Buna göre TBK 520. Maddesinde “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir. Simsarlık sözleşmesine kural olarak vekalete ilişkin hükümler uygulanır. Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi yazılı yapılmadıkça geçerli olmaz.” denilmiş, TBK 521. Maddesinde; ” Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonusunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır. Simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmış ise ücret, koşulun gerçekleşmesi halinde ödenir, simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmış ise simsarın faaliyeti, sözleşmenin kurulması ile sonuçlanmamış, olsa bile giderleri ödenir.” denmektedir. Yine TBK 525. Maddesinde “sözleşmede aşırı bir ücret kararlaştırılmış ise borçlunun istemi üzerine, bu ücret hakim tarafından hakkaniyete uygun olarak indirilebilir.” denmektedir. Davacı …-Sanayi Emlakçısı ile davalı … arasında 14/05/2015 tarihinde satılık/kiralık yer gösterme ve hizmet bedeli formu adı altında simsarlık sözleşmesi yapıldığı ve bu sözleşmeye tarafların imza attığı hususu ile simsarlık sözleşmesinin içeriği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bahsi geçen sözleşmeye göre … Bölgesi dahilinde … parsel, … ada, … parsel, …, 09 m2 üzerinde 6823, 70 m2 büyüklüğünde ticari nitelikteki fabrika binasının davalı tarafından kendi adına ortağı veya idarecisi bulunduğu şirket, şirketin ortak olduğu kuruluşlar ya da kan ve sıhri hısımların satın aldığı veya kiraladığı takdirde satış bedelinin %3+KDV’sini davacıya hizmet bedeli olarak ödeyeceğini taahhüt etmiştir. Bu miktar taraflar arasındaki sözleşmede ” …’e alıcı, …Ltd. Şti. veya … tarafından 50.000,00 USD+KDV komisyon ödenecektir, satış fiyatı pazarlıksızdır, denilmiştir. Yukarıda belirtilen simsarlık sözleşmesi içeriğinde yer alan taşınmazın satışı gerçekleşmiştir. Bu itibarla sözleşme içerisinde yer alan şartın da oluştuğu ve davacının davalıdan simsarlık sözleşmesi dahilinde ücreti haketmiş olduğu kabul edilmiştir. Zira sözleşmeye konu taşınmazın davalı ya da onun ortağı ya da idarecisi bulunduğu şirketlerce de satın alınması konusunda komisyon ücretinin ödeneceği bu sözleşmenin gereği olarak taraflar arasında belirlenmiştir. Satılan taşınmazın değeri ve hakedilen ücretin miktarı da birlikte değerlendirildiğinde TBK 525. Madde kapsamında aşırı bir ücret olarak değerlendirilmediği bu nedenle bu ücret üzerinden hakkaniyet indirimi de yapılmasına yer olmadığı kabul edilerek davanın kabulüne karar vermek gerekmiş davalı yana 22/12/2015 tarihinde yapılan ihtarnamenin tebliği ve verilen 7 günlük sürenin sona ermesine göre belirlenen 30/12/2015 temerrüd tarihine göre…” gerekçesiyle, davanın kabulü ile 50.000,00 USD ve KDV, 9.000,00 USD’nin birlikte toplam 59.000,00 USD alacağın, 30/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek ve Devlet bankalarının USD ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına uyguladığı en yüksek faiz oranı üzerinden temerrüt faizi yürütülmesi suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı … Gönderin daha önce 2012 yılında kira sözleşmesinin kurulmasına aracılık ettiğini ve bilahare simsarlık bedelinin de kendisine ödendiğini, kira sözleşmesinin tüm sayfalarında davacının imzası bulunmakta olup, davacının da bu hizmetten ötürü alacağı bulunmadığını, söz konusu kira sözleşmesinin üzerinden 3 YIL geçtikten sonra kiralayan tarafça müvekkili …’ya taşınmaza dair hak ve borçlar yönünden devri hususu teklif edildiğini ve taraflarca mutabakat sağlanması üzerine işlemler gerçekleştirildiğini, Davacının temel dayanak olarak dosyaya sunduğu “yer gösterme formu” başlıklı evrak davalının hissedarı ve yöneticisi olduğu şirketin zaten 2012’den beri kiracısı olduğu ve fiilen içinde bulunduğu taşınmazın 14.05.2015 veya sonrasında gösterildiği olgusuna dayanak gösterildiğini, ancak olağan algı ve kapasitedeki herhangi bir tacirin 3 yıldır içinde bulunduğu taşınmaz için yer gösterme formu imzalamayacağını, davacının 2012 yılında davalıya sunduğu ve imzasını aldığı bir formu sonradan üzerini doldurarak tahrifatta bulunduğunu, 2015 yılında davalı müvekkiline yer gösterilmediğini, düzenlenen yer gösterme form evrakının gerçek olmadığını, bu evrak esas alınarak ve keza verilmemiş bir hizmete dayalı olarak ücret talebinde bulunulmasının haksız ve kötüniyetli bir eylem olduğunu, Davacı ile davalı arasında satışa dair gayrimenkul tellallığı sözleşmesi akdedilmediğini, taşınmaz simsarlığında sözleşmenin esas unsuru “aracılık” edilmesi olduğunu, simsar olarak davacının taraflar arasındaki 2012 yılındaki kira sözleşmesinin kurulmasına aracılık ettiğini ve hizmet bedelini de tahsil ettiğini, ancak, dava konusu olan 2015 yılındaki satım işleminde aracılık etmediğini, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/13-7 E. 2015/1677 K. sayılı kararı ile de belirtildiği üzere simsar ile iş sahibi arasında sürekli bir bağ kurulmadığı vurgulandığını, mübrez olayda kira ilişkisine aracılık eden simsarın 3 yıl sonra hizmet vermediği bir konuda talepte bulunmasına hukuki şartlar oluşmadığı için imkan olmadığını, Davacının sözleşme olarak ifade ettiği lakin sadece formdan ibaret olan yer gösterme formunun asli sözleşme unsurlarını taşımadığını, sözleşmede süre de belirlenmediğinden, sözleşmenin yazılılık unsurunun gerçekleşmediğinin kabulü gerekeceğini, 6762 sayılı kanunda ticari simsarlık faaliyetine bağlı zamanaşımı unsuru gözetildiğinde 106. madde hükmü ile belirtildiği üzere 1 yıllık zamanaşımı söz konusu olup, bu süre de 29.03.2013 mesai bitimi ile dolduğunu, dolayısıyla, hukuken işbu dava yok hükmünde olduğunu, Bilirkişi raporunun hatalı değerlendirildiğini, bir sözleşme olmadığını defaatle ifade etmelerine ve müvekkilinin 2015 yılında böyle bir sözleşme imzalamadığını söylemelerine rağmen hangi şartlarda hangi gerekçelerle sözleşmenin varlığı ve geçerliliğinin kabul edildiğini anlayamadıklarını, davacının hangi hizmeti karşılığı ne şekilde ücrete hak kazandığının açıklanmadığını, bu nedenlerle de hükmün bozularak yeniden yargılamayı gerektirdiği izahtan vareste olduğunu, Hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla borcun geçerli olduğu bir an için düşünülecek olursa; borç 15.10.2015 tarihinde muaccel hale geldiğini, bu sebeple bilirkişi raporundaki hesaplamanın hükme esas alınarak borcun 15.10.2015 tarihli kur ile 144.500,00 TL ye karşılık geldiği ve bu bedel üzerinden yani borcun muaccel hale geldiği tarihteki türk parası üzerinden hüküm kurulması gerektiğini, mahkeme kararına bu yönden de itiraz ettiklerini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki tellallık sözleşmesinden kaynaklanan ücret alacağının tahsili talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İddiaya göre, davalı taraf, alım satımda aracılık yapan davacı simsarı devre dışı bırakarak, taşınmazı sahibinden satın almak suretiyle sözleşmeye aykırı hareket etmiş; davacı simsar da bu yüzden ücret alacağının tahsili için alacak davası açmıştır. Davalı şahıs, taşınmazı kendisinin değil de ortağı olduğu şirketin satın aldığını beyan ederek, sözleşmeye aykırılık iddiasını kabul etmemektedir. Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan ve dosyaya delil olarak sunulan 14.05.2015 tarihli, 0349 Sıra no’lu Satılık/Kiralık Yer Gösterme Ve Hizmet Bedeli Formu başlıklı belge ile davalıya … parsel, … ada, … parselde kayıtlı, 4242,09 m2 arsa üzerinde 6823,70 m2 bina olan taşınmazın satışı için gösterildiğini, satış bedelinin 3.800.000 USD olduğunu, sözleşmenin davacı ve davalı tarafından imzalandığını, buna göre taraflar arasında geçerli bir simsarlık sözleşmesi bulunduğunu, ancak davacının taşınmazı kendisini devreden çıkararak ortağı olduğu şirket adına satın alındığını ileri sürerek, sözleşme uyarınca 50.000 USD + KDV= 59.000 USD simsarlık ücretine hak kazandığını ileri sürmüştür. Simsarlık ücret alacağının doğması için öncelikle geçerli bir tellallık sözleşmesinin bulunması gerekir. Çünkü, TBK’nın 520/3. maddesi uyarınca, taşınmazlara ilişkin simsarlık sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmış olması geçerlilik şartıdır. Bu maddede öngörülen yazılı şekil, geçerlilik şartı olup bu şarta uyulmadan yapılan tellallık sözleşmesi geçersizdir. Geçersiz sözleşmeye dayalı olarak hiç bir alacak talep edilemez. Simsarlık sözleşmenin kurulmasından söz edilebilmesi için TBK’nın 14. maddesi hükmüne göre sözleşmenin esaslı noktalarında anlaşılması gerekmektedir. Somut olayda tarafların sözleşmede imzaları bulunduğu gibi, simsarlık sözleşmesinin esasını oluşturan taşınmazın davalı veya davalının ortağı veya idarecisi olduğu şirket, şirketin ortağı olduğu kuruluşlar yada kan veya sıhri hısımları tarafından satıl alındığı takdirde satış bedelinin %3 + KDV’sini davacıya ödeyeceğinin hüküm altına alındığı, buna göre satın alınması halinde ödenecek simsarlık ücretinin belirlendiği, davalı veya yakınları tarafından simsar davacı aradan çıkarılarak taşınmazın satın alınması durumunda simsarın ücrete hak kazanacağına dair kaydın da bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, taraflar arasında imzalanan 14.05.2015 tarihli sözleşmenin geçerli bir simsarlık sözleşmesi olduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin dayanak sözleşmenin formdan ibaret olduğu, simsarlık sözleşmesi unsurlarını taşımadığı, buna göre taraflar arasındaki sözleşmenin gayrımenkul simsarlık sözleşmesi olarak kabul edilemeyeceği yönündeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Yine sözleşmede süre yazılmamış olması sözleşmenin simsarlık sözleşmesi olduğunun kabulüne halel getirmeyeceği gözetildiğinde, davalı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir. Davalı vekilince istinaf dilekçesinde, davacının delil olarak sunduğu 14.05.2015 tarihli sözleşmeyi dava konusu ettiğini, davacının 2012 yılında imzalanan formu sonradan üzerinin doldurularak tahrifat yapıldığını ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Davalı vekilince cevap dilekçesinde ve dilekçelerin teatisi aşamasında sözleşmedeki imzaya açıkça itiraz edilmediği, iş bu hususun 22.03.2019 tarihli beyan dilekçesinde ve sonrasında istinaf aşamasında ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Davalı yanca 14.05.2015 tarihli belgeye karşı imza ve tahrifat iddialarının yapıldığı aşamada davacı vekilinin savunmayı genişletilmesine muvafakat edilmediği beyanları ile bu konuda davalı yanca her hangi bir delil sunulmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöndeki iddiaları da yerinde görülmemiştir. Sözleşmelerin nispiliği ilkesi de dikkate alındığında, davacı yanca taraflar arasında imzalanan 14.05.2015 tarihli sözleşmeye dayalı olarak talepte bulunulduğu gözetildiğinde, davalı vekilinin daha önce aynı taşınmazın davacı yanca 2012 yılında imzalanan sözleşme ile kiralanmasına aracılık yapıldığı, bu nedenle aynı taşınmaz için yer gösterme tutanağı düzenlenmesinin olağan olmayacağı yönündeki istinaf nedeni de yerinde değildir. Davalı yanca ilk kez dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra 22.03.2019 tarihli dilekçe ile zamanaşımı definde bulunulmuş, davacı vekilince de savunmanın genişletilmesine muvafakat edilmemiştir. Buna göre süresinde ve usule uygun ileri sürülmeyen zamanaşımı definin dikkate alınması mümkün değildir. Buna göre davalı vekilinin davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Dosyaya celp olunan ticaret sicil kayıtları ile tapu kayıtlarına göre sözleşme konusu taşınmazın davalının ortağı olduğu … A.Ş. tarafından 28.10.2015 tarihinde tapuda yapılan satış ile satın alındığı anlaşılmaktadır. Bu husus taraflar arasında ihtilaf konusu değildir. 14.05.2015 tarihli Sözleşme konusu taşınmazın önce 15.10.2015 tarihli noter sözleşmesi ile Tahsis Hakkı Devir Temlik Sözleşmesine konu edildiği, ancak sonrasında 28.10.2015 tarihinde davalının ortağı olduğu şirketçe tapuda yapılan satış ile satın alındığı anlaşılmaktadır. Buna göre davalı vekilinin, 15.10.2015 tarihli noterde yapılan temlik sözleşmesinin satışa ilişkin olmadığı, yine TBK’nın 237 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca noterde yapılan temlik sözleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olacağından simsarlık ücret alacağının da doğmayacağı yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca, simsarlık ücretinin ve cezai şartın belirlenmesinde, tapudaki satış bedeli değil, tarafların sözleşmede belirlediği değerler esas alınır (Emsal nitelikte Yargıtay 13.HD’nin 2012/26937 E- 2013/5719 K. sayılı kararı). Davacı tarafından dava dilekçesinde kısmi dava olarak 10.000 USD’nin davalıdan temerrüt tarihinden itibaren yürütülecek yabancı döviz cinsinden faizi ile tahsili talep edilmiş, yine ıslah dilekçesinde de ıslah ile arttırılan tutarla birlikte 59.000 USD’nin davalıdan temerrüt tarihinden itibaren yürütülecek yabancı döviz cinsinden faizi ile tahsili talep edilmiş olup, ilk derece mahkemesince de talep doğrultusunda hüküm kurulmuştur. Davacının gerek dava dilekçesinde gerekse de ıslah dilekçesinde Türk lirasına çevirmediği, döviz olarak talep ettiği anlaşılmaktadır. Buna göre davalı vekilinin 59.000 USD’nin, 15.10.2015 tarihli döviz kuru TL karşılığı olan 144.500 TL üzerinden hüküm kurulması gerektiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde değildir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 8.911,87 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 29.09.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.